Kasım 2010

3 Kasım 2010: Yeni CHP

Yazar: 
Ozan ÖMERCİ

3 Kasım 2010 Çarşamba günü Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nde yaşananlar, kuşkusuz Türk siyasal hayatının eksenini oluşturan Cumhuriyet Halk Partisi tarihiyle ilgilenenler için asla unutulmayacak… Henüz birkaç ay önce yaşanan bir kaset skandalı sonrası büyük halk desteğiyle CHP Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu; kendisini Genel Başkanlığa taşıyan itici güç olarak bilinen ve örgüt üzerinde büyük hâkimiyeti olduğu varsayılan deneyimli politikacı ve CHP Genel Sekreteri Önder Sav’a 3 Kasım 2010 tarihinde adeta isyan bayrağı açmış ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni iktidara taşıyabilmek için halkı kucaklayacak yeni CHP’nin oluşturulması için çalışacağını açıklayarak, kamuoyuna yeni parti Merkez Yürütme Kurulu’nu tanıtmıştır. Bu yazıda 3 Kasım 2010 günü yaşananları ve yeni CHP’yi tartışacağım.<?xml:namespace prefix = o />


Ağalık Düzeni ve Kürt Sorunu

PKK’nın sözde eylemsiz kalması dönemi ile birlikte PKK sorunu gündemden düşüverdi veya düşürülüverdi. Görünen o ki Türkiye’de yaşayan insanlar üzerinde acımasız bir oyun oynanıyor. Bu oyuna birinci derecede karşı çıkması gerekenler de maalesef zaman zaman bu oyunun birer figüranı bazen de başrol oyuncusu oluyorlar.

Son dönemin gözde oyunu PKK terörünü Kürt sorunu olarak kabul ettirmek. Bu şekilde vurguncular halkı yine uyutacak istedikleri düzenin devamını sağlayacaklar. Oysa PKK terörü Türkiye’yi istenen yerde tutmaya yönelik bir iç destekli dış konudur (İç destekli diyoruz zira içerden desteklenmeyen hiçbir namussuzluğun sırf dış güçlerce devam ettirilebilmesi mümkün değildir). Bu konuya başka bir yazımızda değineceğiz.

"Analarımızın Rahimlerine de El Atacak Halleri Yok Ya!"

Yazar: 
Hayri GÜNEL

Doğal olarak biliyorsunuzdur; İran tehdidine karşı NATO kılıflı ABD füze kalkan sistemi yerleştirilmek isteniyor ülkemize. Bunun gerçekleşmesi için tehdidin, şantajın, psikolojik baskının biri gidiyor, diğeri geliyor. Hükümette tık yok. Orduda da. 2003’teki tezkere geriliminden daha beter bir pozisyonla karşı karşıyadır Türkiye. Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun…

Mücadelenin Dünü ve Bugünü

Ya bize okullarda tümüyle yanlış bir takım teoriler bellettiler; ya da konuşurken başka ülkelerden söz ediyor; yaşarken başka ülkelerde geziniyoruz...

Türkiye’de üretim ha durdu, ha duracak bir noktada seyrediyorken,

Türkiye pazarı sürekli olarak ithalatla pompalanıyorken,

Cari açık ürkütücü noktalara gelmiş dayanmışken,

İşsizlik, hayat pahalılığı diz boyunu geçmiş, gırtlağa ulaşmışken. Dayanmışken,

İşsiz nüfus rekor bur düzeye ulaşmışken,

Damarlarımızdaki "Asil Kan"a Ne Oldu?

Bir yandaş medya kanalını izliyorum.

Türlü çeşitli örnekleri ile cilalı bir siyasal reklâm spotu şöyle haykırıyor:

- Profesyonel ordu en iyi çözümdür!..

Nedenleri mi?..

Ara ki, bulasın… Nedenler yok… Sadece sürekli olarak tekrarlanarak beyinlere kazınmak istenen reklam spotları var:

Haklıymışım...

Ara sıra yazılarımda iktidar tarafından bakınca saf veya zekâ özürlü olarak mı göründüğüm hakkında şüphe ettiğimi yazar dururum. Bu konuyu sık sık dile getirmemin nedeni aslında o görüntüleri kendime ve benzer düşünce içinde olanlara yakıştıramadığım, yanlış algılıyor olmak temennisinde olduğumdandır. Ancak son günlerde yaşanan bazı olaylar benim öyle algılamadığımı, gerçekten o taraftan bakınca öyle beyin özürlü gibi göründüğümüzü bir kez daha anladım.

Üçlü Görüşmeleri Neler Bekliyor

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un 18 Kasım’da New York’ta Cumhurbaşkanları ile yapacağı üçlü görüşme Rum tarafında fırtınaların kopmasına neden oldu.

Siyasi parti liderlerinin her birinin ağzından farklı yorumlar, farklı suçlamalar çıkıyor.

Hepsinin de ortak söylemleri, eğer Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas, KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu ile New York’ta BM Binasında BM Genel sekreterinin huzurunda görüşürlerse, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin “Grado”su, yani “Saygınlık Değeri” aşağılara düşecekmiş ve saygınlıklarına halel gelecekmiş.

Edep Ya Hu! / (Akrostiş)

Ezildikçe "üzüm gibi", günahkar oldu; işçi.

Direnen Prometeus olunca kolay; ecnebi bir tanrı,

En nihayeti o da Eros'tan aşkı çaldı - suç değil -

AKP Baskısı...

Uzun süredir ülkede bir mahalle baskısından söz edilir. Demokrasiye, insan haklarına aykırı davranışların insanlar üzerinde tatbik edilmesi, onların belirli bir kesimin düşünce ve davranışı istikametinde yaşaması için o kesim tarafından yapılan zorlayıcı önerilere mahalle baskısı diyoruz.

Böyle bir baskı ülkemizde söz konusu mu? AKP zihniyetinde olanlar ve her ne bahasına olursa olsun bu zihniyeti diğerlerine kabul ettirmek peşinde olanlar, kişisel ve toplumsal çıkarlarını bu yönde görenler, kendileri düşünmek zahmetine katlanmayıp çevrelerindeki bu düşüncelerin sahiplerine ha deyicinin hı deyiciliğini yapanlara göre bir mahalle baskısından söz etmek anlamsız. Çünkü herkes yasaların çağdaş dünyanın değil de onların istediği gibi yaşamalıdır.

Erdal Atabek Hocamız Ne Söylüyordu?

Ünlü eğitim bilimcisi Prof Erdal Atabek “Kanal B”de şöyle konuşuyordu:

- Çocuklara birtakım şeyleri belletiyoruz. Sonra, onlara sınavlarda bellettiklerimizi soruyoruz. Ezberlerini tekrarlayanlara da iyi not verip, sınıfları geçirtiyor; okulları bitirtiyoruz!.. Soru soran, irdeleyen insan tipi yetiştirmiyoruz… Oysa, çocukların “merak”larını ve sordukları soruları ödüllendirmeliyiz. Kendilerine verilenlerle yetinmeyip, onları sorgulamayı “öğrenmiş” insanlar yetiştirmeliyiz…