Mayıs 2010

1 Mayıs...

İnsanlara korkulacak bir gün gibi anlatılan 1 Mayıs geldi. Hükümetin Taksim’de kutlamalara karşı çıkma inadı sanki biraz kırıldı gibi. Altında bir şey olup olmadığını 1 Mayıs’ta Taksim’e gidince göreceğiz.

Her zaman ilginç gelmiştir. Neden 1 Mayıs’tan hükümetler bu kadar korkar? Geriye dönüp şöyle bir baktığımızda emperyalistlerin ve onların kurduğu hükümetlerin 1 Mayıs’ı kâbus olarak görmeleri normaldir, çünkü işçi sınıfının en organize direnişidir. Sanayi devrimi ile birlikte üretimde makine ve işçi kullanımı arttı. Kapitalist devrimlerle birlikte üretimde asıl rol işçi sınıfının oldu. Bu yıllarda işçi sınıfı ekonomik, sosyal ve siyasal haklardan mahrum durumdaydı. Günde 14–16 saat çalışıyor ve ancak karnını doyurmaya yetecek kadar bir ücret alıyordu. Seçme ve seçilme hakkından yoksundu. Sendikal birlikler kurmaları yasaklanıyor, gösteri ve eylemlerine izin verilmiyordu. Haftalık ve yıllık izinleri, hastalık ve kaza sigortaları vb. hiçbir hakları yoktu. Kısacası hiçbir insani haktan yararlanamıyorlardı.

Milliyet Gazetesi'nin Dergimize Karşı Tavrı Hakkında

   Politika Dergisi olarak yaklaşık dokuz aydır içeriklerimizi Milliyet Gazetesi'nin internet sitesindeki "Sizden Size" bölümünde paylaşıyoruz. Bu paylaşım sonucunda da Milliyet Gazetesi okurları tarafından en beğenilen site olarak uzun bir süre birinciliğimizi koruduk; fakat söz konusu platformun dergimiz yazılarına koyduğu sansür artık bizi bezdirme aşamasına gelmiştir. 2009 yılının Kasım ayından bu yana değerlendirilip yayınlanmayı bekleyen makalelerimiz mevcuttur.

   Milliyet Gazetesi'nin bugüne değin birçok kez Basın Özgürlüğü çerçevesinde köşelerini doldurduğu bir gerçektir; fakat yaşanan bu durum yazılan söz konusu basın özgürlüğü yazılarını deyim yerindeyse yerin dibine sokmuştur. Sizden Size bölümünde yayınlanan magazinsel yazıların niteliği ortadayken bu ülkenin gerçekliklerini anlatma teşebbüsünü gururuyla üzerinde taşıyan Politika Dergisi'nin sansürlenmesi, söz konusu gazetenin geçmişine tiksinç bir karanlık örtmüştür.

   Anlattıklarımız, yaşadıklarımızın uzunca bir metinde anlatılmasını daha sonraki bir sürece bırakmış ve özetlemiştir. Bu sebeple daha fazla derine girilmeyecektir. Belirttiklerimiz üzerine, daha önceden gösterdiğimiz duruşa sadık kalarak bu tarz bir zihniyeti kınıyor, 1 Mayıs 2010 itibariyle bahsi geçen gazete ile yürüttüğümüz projeyi tek taraflı olarak sonlandırıyoruz.

   Okurlarımıza, saygılarımızla...

Gökhan DAĞ

Politika Dergisi Yürütme Kurulu Başkanı

A ve B Planı Olanların Z Planını İnceleyin

Yazar: 
Serhat KUŞDOĞAN

Kendi yurttaşlarını

Yoksulluğa sürükleyen,

Ele-güne muhtaç hale getiren,

Eziyet çektiren,

Ceddin Deden, Neslin Atan; Ee, Nedir Seni Bu Duruma Sokan?

Yazar: 
Melike KURTULUŞ

En mutlu Türkler, O’nun sağlığında ölenlerdir.”

(Fatih Rıfkı Atay)

Atatürk’ten sonra yaşananlar gaflettir, delalettir ve hatta hıyanettir. Cumhuriyet’i korumak ve kollamakla görevli olan biz bu durumdan acaba hiç rahatsızlık duymuyor muyuz? Her vatansever insan kendi devletinin arkasında saf tutmak zorundadır! Ünlü bir siyasetçi ne demiş: “Düşmanlarımı ben hallederim, siz beni dostlarımdan koruyun!” Bunların bizi AB’ye alacağına inanan saflara ne demeli? A, onlar bizim Batı’lı “medeni” dostlarımız! Adamlar Türkiye ve Türk düşmanı olduklarını kanıtlamak için daha ne yapsınlar? Batılıların bu “demokrasi aşkı” doğrusu insanın gözlerini “morartıyor”! PKK propagandasını yapan Roj TV, yayınını Danimarka’dan sürdürmektedir! Eli kanlı bir terör örgütüne verilen şu desteğe, şu dayanışmaya bakınız! Bunlar mı insan haklarından yana? Bugün bize insan hakları dersi vermeye kalkan bu ülkelerin geçmişleri, soykırımları ve insan hakları ihaleleriyle doludur. Bize karşı yapılanlar için hesap soracak durumda iken, Atatürk’ten sonra bu ülkeyi yönetenlerin basiretsizliği yüzünden bugün hesap sorulan ülke durumundayız!

Oradaydım: 1 Mayıs 2010

Saat 9 sularında Şişhane yokuşunda bekliyordu kortejimiz. Diğer arkadaşlarımız ve ilerleyip kontrol noktasına ulaşabilmemiz için de Türk-İş’i bekliyorduk. Alkışlarımız eşliğinde Türk-İş, Metal-Sen ve muhtelif sendikalar yanımızdan geçti gitti ve biz de peşlerine takıldık.

Kamuoyunun kafasında soru işaretleri mevcuttu. Provokasyonlar, şiddet, kaos… Hepsi fos çıktı bu 1 Mayıs’ta ve 33 yıl aradan sonra doğru dürüst bir şekilde, tekrardan seslerini haykırmak isteyen emekçiler ve solcular Taksim Meydanı’ndaydılar.

Çember Daralıyor...

Gazetelere düşen bir haber bir kez daha kanımızı dondurdu: “Kandil ve Mahmur’dan gelen teröristler için Habur’da kurulan özel çadır mahkemelerinde kışkırtıcı olabilir, diye Atatürk posteri ve Türk bayrağı indirildi. Hem de görevli hâkimin emri ile.

Böyle bir olay, onuruna düşkün bir ülkede olamazdı. Olsaydı bile daha o an ne o memur, ne o bakan ne de o hükümet kalırdı. Hepsi istifa ederdi veya halk tarafından ettirilirdi. Aradan aylar geçmiş, sorulduğunda bakan “iddialar bana da ulaştı, müfettiş gönderdim, denetleniyor. Suçu olan varsa mutlaka cezasını çekecek” diyor. Artık bu malum cümle gülünçlüğünü bile kaybetti. Birileri bu ezberletilmiş cümleyi söylüyorsa bunun Türkçe sözlükteki karşılığı, “havada bulut sen onu unut”tur.

Hristofyas Suçlamalara Başladı Bile

Seçimler biteli daha 15 gün oldu ama Rumlar şimdiden, tam da “Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır” atasözümüze uygun bir şekilde, ortada fol yok yumurta yokken direkt olarak Türkleri, endirekt olarak da Eroğlu’nu hemen suçlamaya başladılar.

Türkleri suçlama stratejisi Eroğlu’nun KKTC Cumhurbaşkanı seçilmesinin hemen ertesi günü, masadan kaçmak amaçlı olarak EDEK’in başkanı Omiriu ve EUROKO Başkanı Şilluris tarafından Hristofyas’a daha ilk günden tavsiye edilmişti.

P—Film: Girdap

Yazar: 
Bilgin Türk

    > Bilgin TÜRK

    İstanbul Üniversitesi’ni kazanan Umut (Ozan Bilen) Antalya’dan gelerek okula kayıt olur. Daha sonra kantindeki ilanlar yoluyla kiralık bir ev ve iki ev arkadaşı bulur. İki arkadaşın birlikte paylaştığı öğrenci evinde yaşadığı bazı mistik, doğaüstü olaylar üzerine Umut ve arkadaşları dini bilgisine güvendikleri kişilerden yardım alır. Bu esnada Umut, Umut’un görüşü ve arkadaş çevresi değişmeye başlar.

   Umut evde yaşadıklarından dolayı hem korkar hem de bunla baş etmeye çalışır. Sonunda ibadet ve ritüellerden oluşan dinî bir hayat tarzı seçer. Bu durum ilk başlarda iyi gitmektedir.

ÇIZIKTIRMAK - Söz Uçar, Çizgi Kalır

 

Yeni Komşu Açılımı

Açılımlar birbiri ardına geliyor. Bahar mevsimi de geldi ya, daha rahat açılımlarda bulunabiliriz. Maazallah üşütüp zatürree olma riski giderek azalıyor.

Kış aylarında içimizi ısıtan gelişmelerden biri Ermeni açılımı idi. Hükümetin deyimi ile normalleşiyoruz. Normal olunca nasıl olunuyor, bunu da hükümetin icraatlarında görebiliriz. Ermenistan, bizim üzerimizdeki hayallerinden bir adım bile geri atmış değil. Soykırım safsatası, doğu illerimizi kendi illeri kabul etme ve bir gün mutlaka alacaklarını anayasalarında belirtmiş olmaları bile değişmedi. Değişen biz olduk. Normalleştik efendim. Koşulsuz olarak sınırımızı açacağımızı soykırım safsatasını kabul etmiş İsviçre’de onayladık. Normalleşemeyen bir kısım Türk vatandaşı tepki gösterince de kıvırttık.