Siyasi Davalar Sadece ve Sadece Siyasi Değerlendirilirler!
İçeriği Yazan: Mehmet ÇAĞIRICI Zaman: Cts, 19/10/2013 - 13:21
Balyoz veya Ergenekon davaları gibi davların ta başından beri "hukuki" değil, "siyasi" davalar oldukları AKP muhalifi yurtseverler için zaten belli idi. Bu gerçeği saptamak için illaki uzman hukukçu olmak gerekmiyor. Ülkemizde yargıç, savcı ve avukat üçlüsünün oluşturduğu yargı kurumundan kamuoyuna açık yargı yorumu yapma durumunda olan kurum, savunma makamının Türkiye temsilcisi olarak Türkiye Barolar Birliğidir. Bu kuruma göre bu davlarda hukukun evrensel ilkeleri olan;
"Masumiyet karinesi",
"Savunma Hakkı" ve
"Adil Yargılanma" ilkeleri alenen çiğnenmiştir.
Yine Türkiye Barolar Birliğine göre, ayaklar altına alınan yukarıda sayılan hukuki ilkelerin yanında ayrıca;
Davaları yürüten Özel Yetkili Mahkemelerin "Özel Mahkeme" konumu,
"Gizli Tanık" kurumu ve
"Sahte Dijital Veriler" konusu ve benzeri hususlar da bu davalarda çok tartışılan kritik büyük hukuki sorunlardır.
Bu davalar; hukuki nitelik taşımayanınca, ister istemez kamuoyunda, Sayın Salman’ın da bu makalesinde yaptığı gibi, genellikle "siyasi" olarak değerlendirilmektedirler.
Bu davaların siyasi amacı ise; Türkiye'yi emperyalizme karşı tamamen dize getirmek, M. K. Atatürk' ün eseri olan laik, demokratik hukuk devletini tamamen tahrip etmek ve ülkeyi bölünmenin eşiğine taşımak için Türk Silahlı kuvvetlerini, Atatürk devrimlerinin bekçiliği işlevinden düşürmektir. Bu amaçta bu davalar bir araç olarak kullanılmış, kısmen de başarılı olmuşlardır.
Davalarda kullanılan siyasi hile ise, TSK’nın Atatürk devrimlerinin bekçilik işlevinin demokrasiye aykırı olduğu, yani demokrasiye karşı bir “askeri vesayet” olarak değerlendirilmesidir. Emperyalizm ve özellikle yerli işbirlikçileri, bu siyasi hileyi kamuoyuna yutturmak için de TSK’nin geçmişte yaptığı “askeri darbeler” bu konuda bolca istismar edilmiştir. Oysa 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesi yine TSK’nın NATO generallerine bizzat emperyalizm tarafından yaptırılmış; Sn. rahmetli Erbakan’ın başbakanlığında REFAHYOL hükümetini itibarsızlaştıran 28 Şubat 1997 MGK kararları da yine aynı biçimde emperyalistlerin tahrik ve teşvikleriyle safça, Türkiye'de dinci siyasete karşı “Laiklik” kurtarıcılığı adı altında alınmışlardır. 28 Şubat süreci, aslında AKP’nin kurumsal olarak hazırlanmasından başka bir şey değildir.
Ancak emperyalizmle Türk ulusu arasında son söz henüz söylenmemiştir. Emperyalizmle Atatürk'ün izinden yürümeye kararlı olan Türk ulusunun “Tam Bağımsızlık” ve “Gerçek Demokrasi” mücadelesi halen devam etmektedir. "Gezi Direnişi" ile yükselen bu ulusal hareket, önümüzdeki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın 90. Yıl dönümünde tekrar yükselişe geçerek gücünü dosta düşmana gösterecektir.
Yorumlar
Siyasi Davalar Sadece ve Sadece Siyasi Değerlendirilirler!
Balyoz veya Ergenekon davaları gibi davların ta başından beri "hukuki" değil, "siyasi" davalar oldukları AKP muhalifi yurtseverler için zaten belli idi. Bu gerçeği saptamak için illaki uzman hukukçu olmak gerekmiyor. Ülkemizde yargıç, savcı ve avukat üçlüsünün oluşturduğu yargı kurumundan kamuoyuna açık yargı yorumu yapma durumunda olan kurum, savunma makamının Türkiye temsilcisi olarak Türkiye Barolar Birliğidir. Bu kuruma göre bu davlarda hukukun evrensel ilkeleri olan;
Yine Türkiye Barolar Birliğine göre, ayaklar altına alınan yukarıda sayılan hukuki ilkelerin yanında ayrıca;
Bu davalar; hukuki nitelik taşımayanınca, ister istemez kamuoyunda, Sayın Salman’ın da bu makalesinde yaptığı gibi, genellikle "siyasi" olarak değerlendirilmektedirler.
Bu davaların siyasi amacı ise; Türkiye'yi emperyalizme karşı tamamen dize getirmek, M. K. Atatürk' ün eseri olan laik, demokratik hukuk devletini tamamen tahrip etmek ve ülkeyi bölünmenin eşiğine taşımak için Türk Silahlı kuvvetlerini, Atatürk devrimlerinin bekçiliği işlevinden düşürmektir. Bu amaçta bu davalar bir araç olarak kullanılmış, kısmen de başarılı olmuşlardır.
Davalarda kullanılan siyasi hile ise, TSK’nın Atatürk devrimlerinin bekçilik işlevinin demokrasiye aykırı olduğu, yani demokrasiye karşı bir “askeri vesayet” olarak değerlendirilmesidir. Emperyalizm ve özellikle yerli işbirlikçileri, bu siyasi hileyi kamuoyuna yutturmak için de TSK’nin geçmişte yaptığı “askeri darbeler” bu konuda bolca istismar edilmiştir. Oysa 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesi yine TSK’nın NATO generallerine bizzat emperyalizm tarafından yaptırılmış; Sn. rahmetli Erbakan’ın başbakanlığında REFAHYOL hükümetini itibarsızlaştıran 28 Şubat 1997 MGK kararları da yine aynı biçimde emperyalistlerin tahrik ve teşvikleriyle safça, Türkiye'de dinci siyasete karşı “Laiklik” kurtarıcılığı adı altında alınmışlardır. 28 Şubat süreci, aslında AKP’nin kurumsal olarak hazırlanmasından başka bir şey değildir.
Ancak emperyalizmle Türk ulusu arasında son söz henüz söylenmemiştir. Emperyalizmle Atatürk'ün izinden yürümeye kararlı olan Türk ulusunun “Tam Bağımsızlık” ve “Gerçek Demokrasi” mücadelesi halen devam etmektedir. "Gezi Direnişi" ile yükselen bu ulusal hareket, önümüzdeki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın 90. Yıl dönümünde tekrar yükselişe geçerek gücünü dosta düşmana gösterecektir.
Saygı ve selamlarımla.