Ulemaya Sordunuz mu, AKP'nin Alternatifi Varmıymış?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
BURHAN İŞCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
10.06.2012

Balık Hafızalı olmayanlar hemen hatırlayacaktır. Başbakan 2008 yılından bu yana Türkiye’nin Çağdaş Hukuk Devleti olduğunu bir türlü kabullenememektedir. Zira amaç hukuksuzluktan oluşan butlan hukukunu devrede tutmaktır. Başartösü ile ilgili AİHM kararına, “ULEMEYA SORDUNUZ MU?” , Danıştay Kararından sonra da Müftülüğe sordunuz mu? Demişti.

Hukuk sistemini dinle bağlantılı yapma kuruntusu daha sonraları da devam etmiş; “Genel Af” isteğine, ‘Devlet katili affetme yetkisine sahip değil. Yetki maktulün ailesine ait’ yanıtını veren Erdoğan’a şeriat eleştirisi gelmişti. Şimdi de “Kürtaj” ve “Sezaryen” tartışmaları, “ulemaya sordunuz mu?”  havasında devam ediyor.

Ülkemiz toplumu başta olmak üzere, bir çok kesimce Başbakan Erdoğan’ın bu tutumlarının arkasında “şeriat hukuku” istemi olduğu sanısı vardır.

Daha önceki yazılarımdan biri olan, “Bölgesel güç olurken, din devleti mi oluyoruz” yazımda; bunun böyle olmadığını, bunun halkı uyutma illüzyonundan başka bir şey olmadığını da yazmıştım. Amaç din istismarı ile kazanılan illüzyonik prestiji ayakta tutmaktır. Yoksa gerçek şeriat hukukunda siz faizi ve özellikle zinayı meşru gösteremezsiniz.

2008 yılında Amerika, işgal ettiği ülkelerden çekilme kararı verirken, bambaşka bir planı da devreye sokuyordu. İşgali artık üçüncü seçeneğe razı olmuş insanlarca gerçekleştirecekti. Arap Baharı bu planın doğruluğunu her bakımdan gösterdi.

Ülkemizde de, bu yüzden  Demokrasi, Yeni Anayasa istemleri oluşturuldu. Akabinde 1982 anayasası yanlışlığı ve darbecilerin darbe planları yanlışlar olarak belleklere kazındı. Bir yanlışın varlığını daha büyük bir yanlışın oluşmasına zemin hazırlamak için işaret etmek, AKP liler dahil olmak üzere tüm üçüncü seçenekcilerin şiarıdır. Bu sapasağlam bir adamı öleceğini söyleyip hasta olduğuna razı etmek, ve sonunda da iyileştireceğim diye ameliyat edip sakat bırakmaktır.

Kürtaj tartışmalarının hangi nedenle ve hangi mecburiyetten doğduğuna bakarsanız, çok kolaylıkla göreceğiniz şey; tartışmanın yaratılmasındaki maksattır. Baş amaç tabi ki din istismarı ile illüzyonik prestiji ayakta tutmaktır. Bu maksat, tıpkı “Otoriteye sordunuz mu?” yada “Ulemaya Sordunuz mu?” sorularındaki maksadın aynısıdır.

Yani Başbakan Erdoğan’a göre her ilmi, ekonomik, hukuksal, siyasi, dini anlamda beşeri  sorun ulemaya, tabiatıyla onun ulema dediklerine sorulmalıdır. Yani devletin okullarında okumuş, bunca mektep medrese görmüş ilim adamının hiçbir değeri yoktur.

Bu ulema dedikleri ise de, onun bize algılatmak istediği şekilde; “sen neymişsin be abi!” diyerek bilgisinin derecesine hayretle parmak ısıracağımız! kişilerdir. İşaret edilen ulemanın bu kadar alim olacağına kimse inanmaz. Bu yüzden bunu bir tarafa bırakalım amaca ve amaçlara tekrar parmak basalım.

Başbakan bulanık suda balık avlarken, sonuçta oltaya ne takılırsa razı olmaktadır. Zira oltaya nelerin takılacağının da bilinci içindedir. Buna bir taşla birkaç kuş vurma anlamında da bakabilirsiniz.  CHP içindeki restorasyonla iktidar savaşları yeniden hız kazanacaktır. Bu restorasyon içinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun Okyanus Ötesindeki Ulemayla ilişkisi de gözlerden kaçmamaktadır. Bu ilişki topluma yanlış bir şekilde aktarılsada gerçekleri bilenler bilmeyenlere aktaracaktır. Bu ilişki, Türkiye’de iki partili meclis oluşturma ilişkisidir. MHP ve CHP artık iktidar kavgasını, itidara rakip olma kavgasını  bırakıp ikinci parti olabilmek için ulemadan icazet alma yarışına girdiler. Sanmayın ki Yeni CHP iktidarın gerçek muhalifi. Yeni CHP iktidarın, eylemlerini meşru gösteren en büyük yardımcısı. Eskiden bu MHP nin işiydi. Ancak MHP adı üstünde milliyetci olunca; “Küresel Otorite” bu görevi özellikle CHP ye ve devamını BDP ye verdi. Onlar, milletin değilde küresel otoritenin egemenliğini temsil ederek, dolayısıyla da çoktaaaan meşruluğunu yitirmiş olan TBMM nin meşru olduğunu iddia ederek; BİLE  BİLE  AKP NİN RAHATCA İCRAATLARINI SERGİLEMESİNE GÖZ YUMUYORLAR. Bakmayın ara sıra illüzyonik çıkışlarına, sonuçtaki  tükrük yalamalara bakın. Bu ülkenin tek sorunu PKK Terör örgütü değildir. Tek Sorun PKK nın oluşum ve destekleniş anlayışının sebebidir. PKK nın Hatırı sayılır bir Kürt Vatandaş Kesimi tarafından destek görmesinin sebebi iyi algılanmalıdır.

Bu iyi algılanırsa görülecektir ki olmayan devlet otoritesine ve bundan oluşan sömürü düzenine karşı gelen sadece PKK değildir. Sömürülen herkesin sömürüye isyanı kasıtlı olarak, eskiden Komünist yaftalaması gibi şimdi PKK lı veya darbeci zihniyet diye yaftalanmaktadır. CHP ve AKP  genel başkanları biraderler son günlerde “Toplumsal Mutabakat Komisyonu” oluşumu aldatmacası peşindeler. Bu güne kadar yapılanlar neydi ki, yapılacakların teminatı olsun. Bataklığın içinden Nilüfer çıksa, bunun kime ne faydası var? Dağ  fare doğururmu?

Ve sonuçta oluşan, oluşması için çaba sarfedilen genel kanıdır, bu da; AKP nin alternatifi olmadığı, olamayacağı kanısıdır ki hedef 2013 e kadar iktidar devam etsin.

İşte tam bu ortamda, ulemaya yakışır bir biçimde çözülecek sorun da gerekmekteydi. Öyle bir sorun olmalıydı ki bu hem ulemanın, hemde AKP nin prestiji geri gelsin. Ve AKP şapkadan tavşanı çıkarıverdi.

Sağlıktaki yolsuzlukların önlenemez şekilde artması, kaynağı kurutmak gibi bir fikri doğurmuştu. Sağlıktaki Yolsuzluk en çok nerelerde ve niçin yapılıyorsa, oraların ödemeleri kaldırılıyor. Yolsuzluk yapma yetkisi sadece taraftarlara bırakılıyor.  Şeriat Hukuku bir gün; “kanserli hastaların tedavi harcamalarını devlet karşılayamaz.” Derse hiç şaşmayın. Bunun  için çıkarıldı “sezaryen” ve “kürtaj” tartışmaları. Benim tabirimle yanlışı başka bir yanlışla telafi etme anlayışıdır bu. İsmini vermeyeceğim, dün AKP Milletvekili bayana aynen şunları söyledim. “AKP İllüzyon oluştururken artık prestij kaybediyor, prestijinize sahip olun”. Sağlık Politikası AKP nin prestijlerinden biridir. Ancak, temel politika olan  “yolsuzluk ekonomisi politikaları” bu prestijle birlikte AKP nin tüm elde ettiği prestijleri bitrmektedir. Çarpıcı bir örnek vereyim. Bir hasta için nasıl bir ilaç zaruri ihtiyaçsa, ve ilacınızı sağlık güvencenizle eczaneden hemen tedarik edebiliyorsanız; başta protez ortez gibi tıbbi cihazlar olmak üzere bir çok medikal malzemede zaruri ihtiyaçtır. Ancak bu zarururi ihtiyaçlarınızı, tıpkı eczanelerden aldığınız  ilaçlar gibi medikalcilerden alamıyorsunuz. Devlet, tıpkı eczaneler gibi medikalcilerle anlaşma yerine,;hastayı medikalci ile pazarlık edecek şekilde yüzyüze getirmekte, alınan malzemenin parasını sonradan ödemektedir. E- Devlet Şeffaflığı kurmak çok mu zor.  Maksat bu değil ki. Maksat her defasında yandaşa yeni bir rant kapısı oluşturmak.

Böylelikle biten sadece  AKP nin Prestiji olsa can feda. Biten İslam’ın, Türklüğün Prestiji olmaktadır. Deniz Feneri Davası’nın üstü ne kadar örtülürse örtülsün, bu başı kuma gömmekten öte bir hareket olmayacaktır. Başta Almanların olmak üzere tüm Avrupa’nın bize karşı görüşü bellidir. Bu sebeple AB bize hep kuşku ile yaklaşmaktadır. Nasıl kuşku duymasınlar ki; AB içinde en çok hukuk ihlali yapılan ikinci ülkeyiz çok şükür. Birincisi Rusya. Bu şekilde İslamın yayılacağını söyleyip iddia etmek, nitelikli dolandırıcılıktan başka bir şey değildir. Onlar da asrın en rezil dolandırıcılarıdır ki; onlar güveni çalıp yok etmekteler.

Mümin kendisinden emin olunan, emniyet duyulan, şüphe duyulmayan anlamında Allah’ın isimlerinden biridir. Yeryüzünde kendisini temsil eden kişilere de verdiği isimdir. Gerçek İslam Müminler’in omuzları üzerinde yükselen İslam’dır.

İnsan inanması gereken gibi yaşamıyorsa, yaşadıklarını inanç edinir.

İşte bu yüzden başta ülkemiz olmak üzere Tüm İslam Dünyası Mutasyona uğratılmaktadır.

Bu mutasyonun amacı üçüncü seçeneğe razı ettirmektir.

Üçüncü seçeneğin ne olduğunu, “Üçüncü seçeneğe razı ettirmek” adlı yazımda belirtmiştim. Yeni Dünya Düzeni Siyonist Küresel Otoritesi Yönetimi’ne bağlı müstemleke ülke olmak.

Buna razı etme politikasının da;  “vahşi kapitalizmi” oluşturan “yolsuzluk ekonomisi politikaları” olduğunu da yazmıştım. İşte bu politika insanların ahlaki değerlerini iç edip, ahlak erozyonuyla mutasyona uğramış toplum  oluşturmaktadır.

Bir başka yazımda belirttiğim gibi; “suçlular toplumunda, suçlu ezikliğinde tecavüzden zevk almak” tır bu mutasyonun adı.

Yani sizin anlayacağınız AKP nin asıl amacı sorun çözmek değildir. Sorunu çözümsüzlükte bırakıp, dayatmayı çözüm diye yutturmaktır.

Çünkü sorunlar ulemanın fikrine zarureten müracaat olsun diye; bilinçsizlik oluşturan  dengesiz ortamlarda yapılmaktadır. Tartışmalar hiçbir zaman akil adamların münazarası, mahkemesi ortamlarında olmamaktadır. Sonuçta sürü zihniyeti galip çıkmaktadır.

“Adam okumuş ama hikmetini kavrayamamış. Bunlar mektepli öküz”

Cinsinden ön yargı peşin hükümle sabit fikirde ezberler oluşmaktadır.

Gerçekten AKP nin alternatifi yok mudur, ve de gerçekten ülkenin yönetiminde başka çözüm yokmudur?

AKP yi alternatifsiz yapan neyse onun yok edilmesiyle alternatif oluşacaktır.

O da meşruluğunu çoktan yitirmiş TBMM  ve buna dayalı mevcut yönetim düzenidir.

1961 Anayasası ile bu düzenin karşısında bir düzen getirilmişti. O günkü olanaklar dahilinde çalışan bu düzen; 1980 darbesiyle, Amerikanın “bizim çocuklar” dediklerince yıkıldı.

Yıkılan şey, “devlet otoritesi” ve bu otoriteyi sağlayan “devlet politikası” oluşturma ve yaşatma organı “senato”ydu. Yani “akil adamlar meclisi”ni ya da “gerçek ulemayı” oluşturan yapı  yıkıldı. Bunun yerine hesap vermeyen, yargılanmayan politikacıların yargılanmayan politikaları devlet politikası oldu. Böylece devlete, devletin adalet ve hukukuna güven kalmamış oldu. Yolsuzluk ekonomisi politikacıları; güçlülerin “bize kimse dokunamaz” anlayışındaki adalet anlayışı ile bu güvensizliği perçinleyip yaygınlaştırdılar. Sınıfsal tabakalaşmayla oluşan üstünlerin hukukuna karşı gelen herkes “anarşist” diye yaftalandı.

Başbakanın kendisini eleştiren  her kişiye darbeci yaftasını vurmasının asıl sebebi de işte bu alternetif oluşumu birilerinin hatırlatmaması içindir.

Gerçek ulema devletin üniversitelerinden icazet almış, profösör ünvanını hak etmiş ilim adamlarıdır. Eğer ulemaya sorulması gereken bir şey varsa, bunlara sorulmalıdır. Kendi kendine icazet vermiş sözde alimlere değil.

Bu yüzden Allah Şura’yı ve istişareyi emretmiştir.

Bakın Allah Kuran’da istişare konusunda ne diyor;

“Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.” 3:159

“Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar.” 42:38

 Ayetler gayet açık ve net bir şekilde birbirine danışmayı emretmektedir. Azmetme bu danışıklığa göre olmalıdır. “Benim ulemam seninkini döver” algılatmasında diretme ve dayatmaya göre değil.

Allah malı mülkü kendi istediğine, ama ilmi ve hikmeti samimiyetle isteyene verir.

İlimde de sınır yoktur. Her alimin üstünde bir alim vardır.

Eğer ilim bütün insanlara fıtraten verilmeyip, sadece belli bir kısma verilseydi; yeryüzündeki bütün alimler belli bir milleten, dinden veya zümreden çıkardı.

Şura ve istişareden, özellikle de “ işi ehline verin”  emrinden kasıt işte bu ulemanın belirlenmesidir.

Başbakan Erdoğan sık sık kendi ulemasını ön planda göstersede, aslında Türkiye’nin bir açığını da işaret etmektedir.

Bu açık AKİL ADAMLAR MECLİSİ dir. Gerçek ulemanın kimler olduğudur. Mesela Mısır’da bulunan  El Ahzer Üniversitesi’nin  uleması sadece dini alanda muteber olması gerekirken, ukelalık sergilemenin önderleri ulemalardan olmuşlardır.

Türkiye insanının son günlerde yaşadığı sorunlar göstermiştir ki gerçekten bir akil damlar meclisi senatoya ihtiyaç vardır. Yeni bir anayasayı ve yeni bir devlet politikasını da ancak bu meclis yani senato en doğru bir şekilde tartışarak ortaya koyabilir.

Bu yüzden ben Türkiye’nin artık üç meclisli, yada en az iki meclisli bir yönetim şekline girmesini istiyorum. Bu bir ütopya değildir. Bu AKP yi alternatifsiz kılan gerçeği,  yok etme gerçeğidir. E-Devlet Şeffaflığı ve kontrolünde yarı doğrudan demokrasi hükümet şekilleri (internetten bakınız) bilincine ermenin zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir.

Sistemin “milyonlar meclisi” referandumlara cevap verecek seçmenlerden oluşmalıdır. Yani seçmen belirli bir eğitim düzeyine erişmiş akillerden olmalıdır. Sistemde Seçilmişlerin Meclisi, yani temsilcilerden oluşan meclis yine yasama organıdır. Ancak milyonlar meclisi referandumlarla çıkan yasaları veto edebilir veya yasa önerebilir. Akil adamlar meclisi senato ise; yasaların tartışılıp devlet politikasına ve bu politikaya uygun hukuka uyumluluğunu sağlar. Yani yasalar, oldu bitti maşallah yasaları değil; toplum efkar ve vicdanınca kabul görmüş yasalar olur. Bu önerdiğim sistemde en önemli husus, bilinçli oy kullanıp seçim yapma yani sürü zihniyetinin yok edilmesi organı milyonlar  meclisidir. “Ben bilmem büyüklerim bilir” anlayışına son verecek şekilde bilinçli seçmen tayinidir bu durum. İster Temsilciler Meclisinden, İster Milyonlar Meclisinden olsun türetilmiş bir kanun tasarısı  önce Milyonlar  Meclisi efkar ve vicdanına  sunulur ve tanıtımı yapılır. Sonra Temsilciler Meclisinde yasalaşma evrimi geçirir. Yasa Temsilciler Meclisinde Kabul olduktan sonra Senatoya kesinleşmesi için sunulur. Senato, Milyonlar  Meclisinden veto edici referandum talebi yoksa yasayı kesinleştirir. Yani yasanın kesinleşmesi; üzerinde baskı olan cumhurbaşkanlarınca değil, senato tarafından gerçekleştirilir. Böylece dayatmaların önüne geçilecek, vatandaşın da devlete inancı artacaktır. En önemlisi artık sorunlara çözümler; anarşik eylemlerle değil, Milyonlar  Meclisi içinde siyasete bilfiil katılımla aranacak ve bilinçli tartışma ortamlarında çözümlenecektir.

Yukardaki fikirler tabiatıyla geliştirilebilir. Bunlar benim hemen aklıma gelen şeyler.

Akil adamlarımız tabiatıyla daha uygun  hale getirecektir.

Burada aslolan iradenin kullanılmasıdır. İradesini kullanamayan ve bu yüzden hoşnut olmayanların anarşiye tevessülünün önünün kesilmesidir. Bir politikayı ancak birkaç kişi oluşturabilir.Ancak hemen hepimiz bu politikaları yargılayıp daha iyisini ortaya koyabilme yetenek ve bilinci içinde olmalıyız. Tabiatıyla toplumun her kesiminin bu bilinçte olması beklenemez. Sivil Toplum Örgütleri bu bilinçlendirmeyi bir yere kadar yapabilmekte ve bunun da çıkmış veya çıkacak yasalarda etkisi çok az olmaktadır. Hedefimiz sivil toplum örgütlenmesinin  ve bunun yürürlükteki politikalar üzerinde etkisinin artmasıdır. Milyonlar Meclisi önerimizde gaye işte bunu oluşturacak kozmopolitik çoğulcu katılımcı demokrasinin oluşumudur.  Sistem bu meclisin e-devlet imkanlarından faydalanması ile dahada güçlenecektir. Sistem Yasama, yürütme ve Yargıyı gerçekten birbirinden bağımsız da yapacaktır. Yargı Senatoya dolayısıyla devlete bağlı olacak, dolayısıyla yürütmenin tahakkümünden kurtulacaktır.

Bu gerçekleşebilir mi, yada ütopya olarak mı kalır? İşte mesele burada.

Bunun mesele olması için toplum mutasyona uğradı. Yani toplum suçlular toplumu haline geldi. Toplumumuzda suça bulaşmamış hele yolsuzluktan nasiplenmemiş insan bulmak çok zorlaştı. Bu işi güçleştirmektedir. Bu güçlüğe rağmen durumun gittikce kötüye gitmesi de insanları ikileme sokmuş, zorun oyun bozma sırası gelmiştir.

Bu ikilemden biri üçüncü seçeneğe razı olmak, yani güçlü bir devletin müstemlekesi olup onun kanunlarıyla yönetilmek; diğeride yeni bir Manga Carta yada Osmanlıda ki adıyla Senedi İttifak  anlaşması yapmaktır.

Yeni Anayasa Çalışmaları bu şekilde gösterilmek istensede hemen her konuda ulemaya sormak, otoriteden icazet almak eylemleri sahteciliği ortaya koymaktadır.

Yanlışı bir başka yanlışla telafi etmenin imkanı yoktur. Buna tevessül etmenin sonu hüsrandır.

Aklın yolu birdir. Bu birlikten kuvvet doğar.

Gelin bu ütopyayı hep beraber hayata geçirip gerçek devrimi oluşturalım.

 

Burhan İŞCAN

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.