Terörle Mücadelede Gelinen Nokta

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

10 binlerce insanın yaşamına, en az bir o kadar insanın sakat kalmasına, yüzlerce milyar dolar zarara mal olan, Ortadoğu bölgesindeki, Irak ve Suriye'deki diğer siyasi gelişmelerle birlikte ülkemizin bölünme riskini de içinde  taşıyan PKK terörüne karşı Türk toplumu şu sıralar hangi pozisyonda?

Bana göre; 17. yüzyılın ünlü yazarı William Shakespeare'in eseri Hamlet' te Danimarka prensinin "Olmak veya olmamak bütün sorun burada" dediği gibi, yakın tarihimizin son otuz yılına damgasını vuran PKK terör konusu, son durumda "mücadele veya müzakere, bütün mesele burada" ayrımında düğümlendi.

Son zamanlarda PKK terörünün gittikçe yoğunlaştığı bir gerçektir. İzmir'in Foça ilçesindeki bombalı saldırısından sonra PKK, CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün'ü kaçırdı. Milletvekilinin kaçırılmasına sert tepki gösteren CHP, tatilde olan TBMM'ni olağanüstü toplantıya çağırdı. Ancak AKP ve MHP'nin karşı çıkmasıyla ve de toplantı yeter sayısı oluşmayınca meclis toplanamadı.

PKK tarafından kaçırılan Aygün iki gün sonra serbest bırakıldı. Kendisinin propaganda amacıyla kaçırıldığına işaret eden Aygün, kendisine PKK tarafından çok iyi muamele edildiğinin altını özellikle çizmiştir. Adeta "misafir" edilmiştir. Bence Aygün'ün kaçırılma olayını en güzel "Eniştem beni niye kaçırdı?" başlıklı yazısı ile Sayın Nihat Genç yorumlamıştır. PKK bu eylemiyle Türkiye’ye ve dünyaya, artık Doğu ve Güneydoğu bölgesinde her şeyin kendisinden sorulduğu mesajını vermek istemiştir.

1984 ten 2007 yılına kadar 23 yıldır Türkiye'de PKK terörü hep "Terör sorunu" olarak tanımlanmış ve tartışılmıştır. PKK'ya karşı mücadele de teröre karşı mücadele yöntemleri ve araçları kullanılarak yapılmıştır. Ancak 90'lı yıllarda PKK terörüne karşı mücadelede hukuk ve yasa dışı yöntemler de (örneğin faili meçhul cinayetler) kullanılmıştır. Yasa ve hukuk dışı bu yöntemler;  Türkiye'de adına "derin devlet" denen, Türkiye'nin NATO üyesi olmasıyla birlikte oluşturulan, kimilerinin "Kontr-Gerilla" kimilerinin de "Gladyo" olarak da adlandırdığı, asıl görevi ülke içinde komünizmle mücadele olan devlet içinde yasa dışı ve gizli bir örgüt tarafından kullanılmıştır. Bu örgütün nihai komuta merkezi ABD emperyalizmin denetimindedir.

1990'lı yılların sonunda TSK tarafından şöyle veya böyle yenilen PKK, emperyalizmin yeni bir planı ile tekrar canlandırılmıştır. PKK'yı yeniden hortlatan emperyalist planın önemli km taşları şunlardır:

1)Abdullah Öcalan'ının bizzat emperyalist ajanlar tarafından yakalanıp idam edilmeme koşuluyla Türkiye'ye teslim edilmesi;

2) Bu amaçla 40 sene AB kapısında bekletilen Türkiye'ye birden bire aday üye konumuna getirilmesi;

3) AB ilerleme raporları üzerinden "demokrasi" ve "İnsan Hakları" bahanesiyle idam cezasının kaldırılması ve teröre karşı mücadelede güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayarak kalleş PKK’ya keklik gibi yem eden yasa ve düzenlemelerin dayatılması;

4) Türkiye'de 2002 Kasım seçimlerinde emperyalist işbirlikçisi AKP'nin iktidara getirilmesi;

5) 2003 yılında Irak emperyalist ordularca işgal edilerek Kandil'de PKK'ya yeniden üs ve tesis tahsis edilmesi, PKK'nın Irak'ta modern silahlarla donatılması;

6) 2007 yılında, bizzat emperyalist ve işbirlikçilerinin kontrolünde olan "Derin Devlet" in yasa ve hukuk dışı eylemlerini ve de TSK'nin geçmişteki darbe ve darbe girişimlerini bahane ederek "Ergenekon", ‘Balyoz” vs. gibi davalarla yargıyı da kullanarak TSK'ya karşı top yekûn sindirme ve yıldırma psikolojik saldırılarının başlatılması;

7) Yine 2007 yılında TESEV 'in yayınladığı "Kürt Raporu" ile ideolojik açıdan terör sorununu çarpıtılarak "Kürt Sorunu" adı altında medyada tartışılmaya başlanması;

8) 2009 yılında AKP'nin PKK'yı affetmeye ve meşrulaştırmaya çalışan, fakat halkın direnciyle başarısızlığa uğrayan "Açılım" politikaları

9) ve Nihayet 2011 yılında PKK ile devlet adına MİT müsteşarının yapmış olduğu Oslo müzakereleri.

Şimdi bütün bu gelişmelerin sonucunu hep birlikte acı bir biçimde yaşıyoruz!

Türkiye'de terörist PKK, Kuzey Irak'ta Barzani ve nihayet Suriye'de PYD(Türkçe ismi = Demokrasinin Birliği Partisi) emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ’nin ana hedefi olan 2. İsrail gibi, emperyalizme uydu bir Kürt devletinin kurulması için çalışan piyonlarıdır.  Türkiye'de ayrıca meclisi, hükümeti, yargısı ve en önemlisi büyük ölçüde medyası ile AKP iktidarı da BOP' un bir parçasıdır. Bu saydıklarımızın BOP planı içinde her birinin ayrı bir görevi ve işlevi vardır. AKP iktidarı dolaylı veya doğrudan bütün bu planda yer alan dinamiklerle işbirliği içindedir. Başbakan Erdoğan'ın BOP' un eş başkanı olmakla övünmesi asla unutulmamalıdır!

Terörist PKK, Şırnak ve Hakkâri’de görüldüğü gibi, artık cephe ve mevzi savaşları yürütebilecek bir seviyeye gelecek kadar güçlenmiştir. Geçen sene ülkenin Doğu ve Güneydoğusunda özerklik ilan eden, kendi kendine mahkeme kurup kongre yapan PKK ve yandaşları artık devlet içinde devlet yönetir gibi hareket etme cüretini gösterebilmekte; bu ülkede meclisinden hükümete, askerinden polisine, savcısından yargıcına kadar herkes seyretmektedir. Neymiş efendim? Demokrasi varmış!

Gerçekte Türkiye'de terör sorununu çözmekle yükümlü ve sorumlu olan hükümet; sorunu çözen tarafta değil, yaratan veya destekleyen taraftadır. AKP hükümeti BOP' un bir parçasıdır. Bu nedenle sorunun bir parçası olan bu hükümetten soruna çözüm beklemek en büyük saflık ve gaflet olur.

-        Sıfırlanan terörün AKP hükümeti döneminde yeniden güçlendiği ortadayken;

-        Yıllarca Öcalan’ın emrine 4 avukat tahsis edip, İmralı’dan örgütünü yönetmesine göz yumarken;

-        AKP'nin "Açılım" politikalarıyla PKK'yı af etmeye çalışması bir gerçek iken;

-        Hükümet adına MİT’in PKK ile Oslo müzakereleri yapmışken;

-        Teröre karşı etkili bir mücadele için İran, Irak ve Suriye ile mutlaka işbirliği yapılması gerekirken bütün bu komşularımızla artık düşmanca ilişkiler içine girilmişken;

-        Suriye'nin iç işlerine doğrudan karışıp Suriye’ye karşı açıklanmamış bir savaş yürütürken

Nasıl olur da böyle bir AKP iktidarından teröre karşı bir çözüm beklenir ki?

Dediğimiz gibi, AKP iktidarı sorunun çözeni değil, tam tersine sorunun bir parçasıdır. Dolayısı ile emperyalizm açısından Türkiye bağlamında Büyük Ortadoğu Projesi'nin yaşama geçmesindeki en önemli sorun; AKP iktidarı değil, Türk halkının direnci, dolayısı ile muhalefet ve Türk Silahlı Kuvvetleridir.

TSK'nın bu yöndeki direnci; Ergenekon, Balyoz vs. gibi düzmece davalarla kırılmıştır. Şimdi sıra halkımızın ve onun siyasi kişiliğinde, cumhuriyeti kuran ve Türkiye'de ana muhalefet görevi yapan CHP'nin direncini kırmaya gelmiştir.

CHP'ye karşı da bu bağlamda hiç te demokratik olmayan yöntemler kullanılmaktadır. İki yıl öncesinde eski genel Başkan Deniz Baykal "kaset" şantajı ile istifaya zorlanmıştır. Yerine gelen Sayın Kılıçdaroğlu 'nun siyasi deneyimsizliği ise hoyratça istismar edilmektedir.

Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri halkımızı ve cumhuriyeti kuran CHP'yi bu konuda manipüle etmeye; "Terör" sorununu "Kürt Sorunu" olarak adlandırarak, dolayısı ile sorunun teşhisinde kafaları ve kavramları karıştırarak, başlamışlardır.  

Emperyalizmin, PKK teröristlerinin, yerli işbirlikçi sözüm ona aydınlarımızın ve özellikle holdingci büyük sermayenin emrinde olan medyanın "Kürt Sorunu" olarak tartıştıkları “terör” sorununda gelmek istedikleri nokta; bu sorunun artık "askeri" yöntemlerle çözülemeyeceği, sorunun içeriğinin sosyal, ekonomik ve siyasi olduğu argümanıyla bu sorunun sadece “siyasi” yöntemlerle çözülebileceğidir!  Kısaca, halkımıza ve özellikle ana muhalefet partisine yönelik olarak,  adı artık “Kürt Sorunu” olan terör sorununu çözmek için “mücadele değil, müzakere” yolu seçilmelidir düşüncesi empoze edilmeye çalışılmaktadır.

PKK terörü, emperyalizmin BOP planının uygulanmasında Türkiye’ye karşı kullandığı bir vurucu güçtür. AKP iktidarı da bütün siyasi eylemleriyle BOP ’un uygulanmasına uygun siyasi ve hukuki ortam yaratmakla görevlidir. Bu bağlamda AKP’nin dış politikası, özellikle Suriye politikası ve de iç politikada “Yeni Anayasa” projesi de BOP uygulamalarının birer parçalarıdır.

Yeniden Shakespeare'in Hamlet ’teki ünlü sözüne dönersek, Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) artık Atatürkçü Türkiye Cumhuriyeti için bir “Olmak veya Olmamak” sorunu haline gelmiştir. BOP, Türk ulusunun birliği için ve de Türkiye’nin toprak bütünlüğü için, kısaca Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için büyük bir tehlike olduğu kadar, bugün artık bütün bir bölge için ve hatta dünya barışı için en büyük bir savaş tehdidi haline gelmiştir bile!

Terör sorunu emperyalizmin BOP ’nın bir parçası olduğuna göre ve de sorunu çözmesi gereken Türkiye’deki hükümet te aynı biçimde BOP ’a hizmet ettiğine göre, bu durumda ortada büyük ve olağanüstü bir sorun var demektir. Bu sorun artık “müzakere” sınırlarını çoktan aştığı gibi, normal siyasi ve askeri yöntemlerle de çözülemez haldedir. Tarihte büyük ve olağanüstü toplumsal sorunların çözümüne de büyük ve olağanüstü yöntem ve araçlar zorunlu olmuştur: Bu da devrimdir!

Bu nedenle Ey Sayın Kılıçdaroğlu! Silivri ’nin neden bir “toplama kampı” olduğunun üzerine biraz daha fazla düşünün lütfen! Ey CHP’liler; Dersim’de gerici feodal ağaların kanlı isyanlarına karşı kendini meşru olarak savunmak zorunda bırakılan M. Kemal Atatürk liderliğindeki devrimci ve ilerici genç Türkiye Cumhuriyeti  ‘ni karalayanların ve iftira edenlerin şimdi Atatürk’ün partisinde nasıl önemli pozisyonlara geldiğini üzerinde bir kez daha düşünün!  Bugün adı Cumhuriyet tarafından “Tunceli” olarak değiştirilmesine rağmen, PKK’lılar gibi, bölgenin adını ısrarla “Dersim” olarak anan CHP’li bir milletvekilinin PKK tarafından kaçırılma olayında neden onun seçildiğinin de üzerinde biraz daha fazla düşünün!

Düşünün, iyi düşünün! Çünkü yarın çok geç kalmış olabilirsiniz! Bu da Mustafa Kemal Atatürk’ün partisine hiç yakışmaz! O her zaman her şeyi tam zamanında yaparak tarihsel başarılar elde etmiş bir partidir! Yarın; bin yıldır yaşadığınız bu topraklarda, daha bugünden AKP iktidarı tarafından satılan vatan topraklarına yerleşen zengin yabancıların evini temizlemeye giden hizmetçi olmak istemiyorsanız eğer, asırlar boyu özgür yaşamış bir halk olarak kent devletlerde sömürgeleşmek sizin için bir kâbus ise eğer, bugün biraz daha fazla düşünmeniz gerekecek! 

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.