"Tanrı" Sözcüğüne Derinlemesine Bir Bakış

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
YUSUF CAN TIRAŞ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
2011

 ‘’Tanrı’’ sözcüğü günümüzde ‘’(1)Çok tanrıcılıkta var olduğuna inanılan insanüstü varlıklardan her biri, ilah’’ ve ‘’(2) öz.is Allah’’ (TS;2005,s.1902) anlamlarına gelmektedir. Tanrı kelimesinin etimolojik incelemesini yaptığımız zaman ses değişimlerine uğradığını ve zamanla yerine başka sözcüklerin kullanıldığını görmekteyiz.

 ‘’Tanrı’’ sözcüğü Köktürk yazıtlarında ‘’gök, gökyüzü’’, ‘’göğün rengi (maviliği) ve gökte yaşadığına inanılan kutsal varlık’’ anlamlarında kullanılmıştır. Burkancı Uygur metinlerinde Tanrı kelimesi ‘’ilâh, tanrı, Buda, Burkan, Efendi’’ anlamlarına gelmektedir. İslâmiyet sonrası dönemin başlangıcında ‘’1.Allah, 2.İlâh’’ anlamında; daha sonra ise  1.ilâh, 2.Allah’’ karşılığında kullanılmaya başlanmıştır (Bilgin,2005)

           

Eski Türklerde göğün ve yerin yalnızca bir tane ‘’yaratıcısı’’ olduğu ifade edilmekle beraber bunun adı verilmemiştir. Bazı araştırmalara dayanılarak 8-10.yüzyıllarda Türklerin maddeden yalıtılmış bir ilâh kavramına ulaştıkları sanılmaktadır (Esin,2001:60-61).

           

Özellikle eski Türk düşüncesinde, gök ile Tanrı arasında kesin bir ayrılık göstermek çok güçtür (Ögel 1995; 147). Türkler ‘’tanrı’’ için kök tengri ya da tengri kelimelerini kullanmışlar, kökkelimesini tek başına ‘’tengri’’ için kullanmamışlardır. Köktürkler kağanlarını ‘’göksel hükümdarlar’’ olarak nitelendiriyorlardı (Esin 2001:21). Ayrıca Çin’de olduğu gibi Köktür yazıtlarında da gök tanrısı bir hükümdar olarak düşünülüp, tengri-kan (tanrı han) denmekteydi.

           

Gök ve tanrı kelimelerinin Orhun Yazıtlarında kullanılışına bakacak olursak başlıca şu örnekleri görürüz: Üze kök tengri asra yagız yer kılındukta eskin ara kişi oglı kulınmış ‘’Üstte mavi gök(yüzü) altta da yağır yer yaratıldığında, ikisinin arasında insanoğulları yaratılmış.’’ (Ergin 2005; Tekin 1988:8-9) Köktürk metinlerinde geçen Tengri teg tengride bolmış türük bilge kagan bu ödke olurtum.‘’(Ben) Tanrı gibi ve Tanrıdan olmuş Türk Bilge Kağan bu devirde tahta oturdum’’ ifadesinden Köktürk kağanlarının yüce, kudret sahibi bir varlık ya da ilâhî ve göksel olduğu; Tengri küç birtük üçün kañım kagan süsi böri teg ermiş. ‘’Tanrı güç vermiş olduğu için babam hakanın askerleri kurt gibi imiş’’ cümlesinden, Tanrı’dan güç aldığı anlaşılıyor. Bu yazıtlarda ve Köktürk harfleriyle yazılmış diğer metinlerde göğün yüceliği içinde Tanrının yüceliği de söz konusu edilmiştir.

           

Köktürk yazıtlarında ‘’üze’’, Orta Türlçe döneminde ‘’idiz’’, daha sonra ‘’ulug’’ sözcükleri gök ve tengri için kullanılmıştır. Bu ‘’ilintisi ve değintisi olmayan bir yükseklik’’ olarak da yorumlanabilmektedir. Tanrı ve gökle ilgili bu genel bilgilerin dışında Orhun yazıtlarında dinî ve fizikötesi fikirlere pek yer verilmediği görülmektedir.(Bilgin,2005)

           

Doerfer Türklerin tengri kelimesini umumiyetle ilâh anlamında kullandıklarını, başka tezahürlerine de teşmil ettiklerini söylemiştir (Esin 1978:87)

           

Köktürk metinleri incelendiğinde, Tanrı’nın yanı sıra yer ve sub kavramlarının bir arada oluşturduğu Yer Sub kutsal kavramına da inanıldığını gösteren tümcelerle karşılaşıyoruz. Tonyukuk yazıtında Vezir Tonyukuk, 100.000 askerlik bir ordunun üstlerine geldiği haberi üzerine, büyük güçlükleri yenerek, Altay dağlarını aşıp İrtiş ırmağını geçerek gelişlerini anımsatmakta, Yer Su’nun bu işteki yardımını belirtmektedir (Aksan 2008:176-77):

            

Teñri Umay, ıduk Yer Sub basa berti erinç

                                                                       (OY, II.yazıt, batı, 3.satır)

           

(Tanrı Umay, kutsal Yer Su yardımcı oldu mutlaka)

 

Öte yandan Yer Sub’un aynı kaynaklarda (BKY 17) ‘’ülke’’ anlamında da kullanılmıştır. Aynı anlam, başka dinsel kültürlerin benimsendiği, daha sonraki Uygur metinlerinde de sürmektedir.

 

Uygurlar döneminde Çinceden tercüme edilmiş Budist içerikli metinlerde gök tengri ifadesi sıklıkla geçmeye devam etmektedir. Ancak burada ‘’tengri’’yle beraber kullanılan kelimelerin önemine ve diğer varlıklardan farklılığına vurgu yapılmak istendiği anlaşılmaktadır. Şüen Zang çevirisinde İnçip yarok kün tengri kök tengrig (642-3) ‘’parlak güneşin gökyüzünü süslediği gerçeği’’ (Röhnborn 1996: 66-67); künli aylı yarutdaçılar yarutdılar kök tengrig (1732-4) ‘’güneş ve ay, iki, aydınlatan gökyüzünü aydınlatıyordu’’ (Röhnborn 1996:152-153) tanrı sözcüğünün gök yüzüyle ilgili olduğu görülmektedir.

           

Orta Türkçe devresinde Uygurlar döneminden kalma şiirlerde tengri kelimesi ‘’tanrı’’ ve ‘’gök’’ anlamlarının(Gülensoy 2007;857) anlamlarının yanında ‘’saygıdeğer, efendi’’ karşılığı da kullanılmaktadır:

            Öngdün küntün bulungda

            Ögrünçlüg yil yitirdi

            Kidin tağdın bulungda

            Tengri kapığı açıldı

            ‘’Cenup-şark köşesinden

            Sevinç rüzgarı esti,

            Şimal-garp köşesinden

            Gök kapısı açıldı’’ (Arat 1986:296-297)

           

Oğuz Kağan’ın efsanevî kişiliği hakkında çok eski bir tarihte oluşmuş olan Oğuz Kağan Destanı’nın manzum parçalarından birinde ‘’kök tengri’’ tamlaması geçmektedir:

            Düşmanların ığlagurdum

            Dostlarımını men küldürdüm

            Kök tengrige men ödedim

            Senlerge bir men yurdum

            ‘’Düşmanları ben ağlattım

            Dostlarımı ben güldürdüm

            Gök Tanrı’ya ben ödedim

            Size veriyorum yurdum’’ (Tekin 1986:103)

           

Köktürklerin inandıkları kutsal kavramlardan biri de Umay idi. Orhun yazıtlarını yayımlayan bilginlerin ‘’Tanrı adı, Tanrıça adı’’ (Tekin 1998), ‘’bir ilâhe adı’’ (Ergin 1958) olarak belirledikleri bu adı tarihçi J.P. Roux ‘’yeni doğmuş çocukların Tanrısı’’ olarak açıklamaktadır (Roux 1922:111). Yazıtlarda iki yerde geçiyor; ayrıca Altınköl 1 adı verilen Yenisey yazıtında (Tekin 1997:211; F2) kesin olarak açıklanamayan bir kullanımı bulunuyor. Tonyukuk yazıtında,

            Teñri Umay, ıduk Yer Sub basa berti erinç (II.taş, B 3.satır)

            (Tanrı Umay ve kutsal Yer Su yardım etti kuşkusuz)

Biçiminde görülen bu ad, KülTiğin yazıtında şöyle geçiyor:

            Umay teg ögüm katun kutıña (KTY 31)

            (Umay gibi annem Hatun’un kutu sayesinde)

            Annelerini böylece yüceltmeleri dikkat çekiyor (Aksan 2008: 178)

           

Oğuzların destanî hayatını anlatan bir başka önemli eser Dede Korkut Kitabı’dır. Bu eserde İslâm öncesi ve sonrası Türk kültür hayatının yansımaları birlikte görülmektedir: Ağız açub öger olsam/ Üstümüzde Tangrı görkli.’’ (Ergin, 1981:75) yücelerden yücesin/ Kimse bilmez nicesin/ Görklü Tangrı/ Çok cahiller seni gökde arar, yerde ister/ Sen hod mü’minlerin könglindesin (Ergin, 1981: 184). İlk cümlede görklü Tanrı’nın gökle bağlantısı kurulurken, ikincisinde Tanrı’nın tüm mekânlardan beri olduğu söylenmiş ve diğer üstün sıfatları sıralanmıştır.

           

Kâşgarlı Mahmud, Tengri’nin anlamını, ‘’gök, sema, büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi göze ulu görünen her şey’’ (DLT 2005:377) olarak vermiş. Ayrıca, Divân’ın I.cildinde pek çok sayfasındatengri’yi ‘’Tanrı’’ anlamında kullanmıştır. (DLT 2005, c.I: 53, 68, 150, 171, 206 vd.). Divân’da tengrikelimesinden türeyen tengrigen ‘’Tanrıya tapınan bilgin, bilgin kimse’’ (DLT 2005: 377,389) sözcüğünü de görmekteyiz. Kâşgarlı Mahmud, Tengri’nin anlamının açıklamasını da vermiştir: ‘’Kâfirler göğe tengri derler, azametli gördükleri her şeyi, örneğin bir dağı ya da bir ağacı da tengri olarak adlandırır ve önünde secde ederler. Bunlar bilge bir adama da tengrigen derler.’’ (Kâş. 2005: 551)

           

Rylands, Kur’an tercümesinde de tengri kelimesinin ‘’ilâh’’ anlamında kullanıldığını, bu kullanılışın daha sonraki metinlerde de yaygınlaşarak devam ettiğini görürüz: Ol Tangrı kök içinde idi erür, hem yer içinde idi erür…’’ Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O’dur’’ (Zuhruf 43/84) (Ata 2004: 126). Yer kök idisi tuta and ol rûzî râstanıng mengizlik kim sözleyür sizler. ‘’Göğün ve yerin rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir’’(Zariyat 51/23) (Ata 2004:144)

           

İslâmî devrede Uygur harflariyle yazılmış eserlerden Sirâcü’l-kulûb’da Firavun’la ilgili şöyle bir kıssadan söz edilir:

            ‘’Firavun Hâmân adlıg vesiriga buyurtı kim mening üçün bir andag öndür imâret kopartkıl kim tünyata andın öndür imâret bolmazun kim men anıng öze çıkıp Mûsâ ayıktan Tengrini kökte köreyim tip..’’(Sertkaya 1975:42-43)

           

Hz.Musa’nın insanları zaman ve mekândan beri olan Allah’a davet ettiğini biliyoruz. Metinden anlaşıldığı kadarıyla ‘’Hz.Musa’nın sözünü ettiği Tanrı’yı’’ gökte görmek için Firavun, Haman adlı vezirine emrederek dünyanın en yüksek kulesini yaptırmasını ister. (Bilgin 2005:194)

           

Buna benzer bir kıssayı ve düşünceyi 14.yüzyılda Anadolu’da yazılmış olan Âşık Paşa’nın ünlüGarîbnâme adlı eserinde de görmekteyiz:

            Yani kim gök Tanrısın vurmağ-içün

            Yanrı benven diyüben durmağıçün

           

 ‘’Yani, göklerin de sahibi olan Allah’ı, Tanrı benim diyerek öldürmek istiyordu.’’ (Yavuz 2000: 825)

           

Anadolu’da 15.yüzyılda yazılmış ilk siyasetnâmelerden biri olan Enisü’l-celîs adlı bir eserde de ‘’Gök Tanrısı’’ geçmektedir. Gök Tanrısı’nın burada ‘’Hudavend, Allah, Perverdigâr’’ karşılında kullanıldığını da görmekteyiz.

           

14. ve 15.yüzyıllarda Müslüman Türkler tıpkı İslam öncesi döneminde yaşayan ataları gibi, Tanrı’yı bir mekandan çok, Kur’an’da bir çok kez geçen ‘’Allah arşa itiva etti’’(el-Araf 7/54, Yunus 10/3, Taha 20/5, el-Furkan 25/59, es-Secde 32/4, el-Hadid 57/4) (Yazır ts. :2176-2177) ayetinden ileri gelerek yüksekliği, yüceliği, ulaşılmazlığı ve erişilmezliği gökle birlikte tasavvur ettiklerinden, ‘’Allah’’ kelimesi için Gök Tanrısı demekte bir sakınca görmemişlerdir.

           

‘’Tanrı’’ anlamında kullanılan Türkçe sözcüklerden biri de Ugan’dır. ‘’Muktedir olmak, yapabilmek’’ demek olan u-eylem kökünün türevi olan sözcük, Uygurlar döneminde de ‘’ilâhî’’ anlamında yaşıyor, İslamlığın benimsemesinden sonra, Karahanlı Türkçesinde Ar. Kâdir’i karşılayan yaygın bir öğe olarak karşımıza çıkıyordu. Örneğin Kutadgu Bilig’deki Ugan ol köni çın törü birgeçi ‘’Tanrıdır doğru, gerçek yasa veren [koyan]’ (KB 3192) bunlardan biridir.

           

Daha sonraki yüzyılların kaynaklarından biri olan Atabetü’l-Hakayık’ta da Ugan sözcüğüne rastlamaktayız. Ugan sözcüğünün bu eserdeki anlamı ‘’Kadîr, Tanrı’’ olarak verilmektedir (AH 2006: LXVI)

            Yine mecd mürüvvet fütüvvet ugan

            Ata kıldı şahımka bu cümleni

            ‘’Bir de şeref, insâniyet ve metlik; bunların hepsini kâdir (Tanrı) şâhıma ihsân etti.’’(AH 2006 : 84)

           

Ayrıca Atabetü’l-Hakayık’ta ‘’Tanrı’’ sözcüğünün kullanımı hakkında da Reşit Rahmeti Arat şu bilgiyi vermektedir:

           

‘’tengri (Cenûp şivesindeki tangrı şeklinin, birlikte kullanıldığı diğer tabirlerin te’siri ile kalınlaşmış olması muhtemeldir) tâbiri önce > (aslında göğün yuvarlaklığını ifâde etmiş olduğu düşünülmektedir), sonra Türkler tarafından kabul edilmiş olan dinlerdeki telâkkilere uygun olarak, gökte ikâmet eden ilâhları ifâde etmek için kullanılmıştır; ilâhlar yerine bir tek Allah mefhûmu vaz’eden İslâmiyeti kabul edince, Türkler tarafından, bu tâbirin Allah mefhûmu için kullanılmağa başlamış olmasında fazla bir müşkilâta mâruz kalınmamıştır.

           

Bayat tâbirinin Orhun ve Uygur metinlerinde bulunmadığı anlaşılıyor. Kutadgu Bilig’den sonra, bayat tâbirinin bu mânada kullanılışı hakkında Mahmud Kâşgarî şu mâlûmatı veriyor (III, 128, 15 = trk. Trc. III, 171, 12; fihristte bu söz > kısmına alınmıştır, bk. S. 833): bayat >(hüve ‘smu ‘llahî ta’ala bi-lugati argu).’’(Arat 2006:126)

           

Atabetü’l Hakayık’ta Tanrı sözcüğünün yanı sıra yukarıda da açıklandığı üzere bayat, Kâdir, Ugan, Allah sözcükleriyle de karşılaşıyoruz. Ugan sözcüğü daha sonraları unutulmuştur.

           

Yine aynı dönemde yazılan Kutadgu Bilig’de de ‘’Tanrı’’ sözcüğü yerine Bayat sözcüğünden yararlanıldığını görmekteyiz. Bugüne gelinceye kadar anlam değişikliğine uğrayan bu sözcük, bugün hâlâ kimi lehçelerde ‘’eski, önceki’’ anlamını yaşamakta Tanrının her varlıktan önce var olduğunu belirten, Arapçada da ‘’eski, öncesi bilinmeyen’’ demek olan Kadîm’in karşılığını oluşturmuş olmalıdır (Aksan 2008: 180)

            Köñül til köni tut bayatka tapın

            (Gönlünü, dilini doğru tut, Tanrıya tapın) (KB 1278)

           

Bütün bunlara ek olarak 13.yüzyıl eserlerinden Dede Korkut Kitabı’nda ve 13.yüzyılın önemli şairi Yunus Emre’de de Tanrı sözcüğünü karşılayan kelimenin çalab olduğunu görürüz. Bu kelimenin kökeni kesin olarak açıklanmamakla birlikte yabancı dillerden alındığına dair görüşler de vardır. Bu kelimenin 15.yüzyıldan sonra giderek kullanımdan düştüğü göze çarpar.

            

Sohbet cânı semirdür hem ‘âşıkun ‘ömridür

Hak Çalab'un emrile erenün himmetidür (YED, F. 73a., T. 11b, DTCF. 11b.)

 

Dede Korkut eserinde de Tanrı sözcüğünün yanı sıra İslâmiyet’in etkisiyle dile giren Arapça sözcüklerin de karşılıklar aldığını görmekteyiz. Kâdir, Rahîm, Rahmân, Ganî, Settar olarak kullanılan kelimeler Arapçadan alınarak Tanrı sözcüğünü karşılamaktadır. Ayrıca Türkçe kelime olarak Yaradansözcüğü de kullanılmaktadır. Dede Korkut öykülerinde, Arapçdan çevrilerek oluşturulmuş şu tamlamalarla karşılaşılır:

Tanrı ivi(evi) < Ar. Beytu’llâh, Kâbe (Drs.6)

Tanrı buyruğu <ar. emru="" ve="" ham="" emri="">

Tanrı dostu < Ar. Habîb’ullâh, Hz. Muhammed(Drs. 5) (Aksan 2008 : 181)

 

 ‘’Tanrı’’ sözcüğü için ‘’Köken Bilgisi Sözlüğü’ne baktığımızda onun pek çok eserde geçtiğine tanık olmaktayız:

 Codex Cumanicus : tengri, tengeri, beymiz

            El-idrâk li-Lisâni’l-Etrâk : tanrı

            Kitâb-ı Mecmû’-ı Tercümân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî :  tengri

            Et-tuhfetü’z-Zekiyye fi’l Lügati’t-Türkiyye: tangri [~tängri] veya tengri

            Kitâbu Bulgatü’l Müştâk fî Lügati’t-Türk ve’l-Kıfçak: tengri

            El-Kavânînü’l-Külliyye li-Zabti’l-Lügati’t-Türkiyye : taġrı  (KBS 2007; 857)

 

Uygur döneminde ‘’Tanrı’’ sözcüğünden türetilmiş kelimelere de rastlamaktayız. Bu türetilen kelimeler:

T(ä)ngriçi : Tanrıya hizmet eden : [Chvas.60, 152]

Tänridam : İlâhî,semâvî [Suv. 618,19; Usp 296]

Tängtikan : 1. Tanrıhan, antroponim [Pfohl. 6,3]

Tängrili : Tanrılı [Chvas. 11,7]

Tängrilig: Tanrılı, semâvî, ilâhî, dindar, mümin

Tängrilik : Mabet, tapınak, ibadet yeri [Man. III, 14,3; T.T IX,42; Pfohl. 10,2]

Tängrim: 1.Majeste, Prenses hazretleri  (EUTS 1968)

Tarama Sözlüğü’ne baktığımız zaman burada geçen kelimelerin az önce belirttiğimiz gibi Dede Korkut Kitabı’ndaki türetmelere benzer olduğunu görmekteyiz:

Tañrı [Tangrı] Allah

                           -buyruġı  ‘’Farz’’

                           -dan hammâm, [-dan ılısu] Kudret hamamı, kaplıca

                           -evi   ‘’Beytullah, Kâbe’’

                           -eylemek  ‘’Tanrı olarak kabul etmek’’  (DİLÇİN, TS, s.202,1983)

 

Kıpçak Döneminde geldiğimizde bu sözün anlamını koruduğunu fakat imlâsının bu dönem eserlerinde farklılaştığına tanık olmaktayız:

Tengeri : ‘’Tanrı’’ [Codex Cumanicus]

Tañrı     : ‘’Tanrı, Allah’ [GT, KFT, MG, MS], tañrı te’âlâ ‘’Yüce Allah’’ [MS]; tañrıya kayıt ‘’tövde etmek [TZ]

Tanrı    : ‘’Tanrı, Allah’’ [DM, İM]

Tañrılık : ‘’Allah için, Allah’a lâyık’’ [GT]

Taġrı : Tanrı, Allah [DM, KK]

Tanġrı [TZ] ; Teñri [BM, CC, DM, GT, İM, KF, Kİ, İN, MG, RH]

Tigri  : (1) Allah, Tanrı [İM]

Tingri : Tanrı [BV, DM], (KTS 2007)

 

Bu dönemde birçok eserde kullanılan ‘’Tanġrı’’ yazımı daha sık karşımıza çıkmaktadır.

İslâmiyet’in etkisi altında oluşan 13.yüzyıl ve sonraki dönemlerinde ‘’Tanrı’’ sözcüğü yerine ‘’Allah’’ sözcüğünün kullanımı daha da artmıştır. Ayrıca Allah’ın sıfatları da yine ‘’Tanrı’’yı belirtmek için kullanılagelmiştir.

 

14.yüzyılda yazılan Şeyhî’nin Harnâme eserinde ‘’Tanrı’’yı karşılmak için ‘’Rabb’’ sözcüğünü görürüz.

            Zâhir ol Rabb ü Râzık u Vehhâb

            Bâtın ol Berr ü Bârî-i Tevvâb

            

(O bağışlaması çok, rızık verici, terbiye eden (Allah) eserleriyle (tecellisiyle) ortada olsa da, O hayır işleyen, çokça affeden, kulların tövbelerini kabul eden yaratıcı gerçekte gizlidir) (Harnâme 2011; 10)

13.yüzyıldan itibaren karşımıza çıkan her eserde ‘’Tanrı, Allah, Rab, Kerîm vb’’ sözcüklerini görmekteyiz. Bu dönemlerde yazılan eserlerde karşımıza bir hâyli örnek çıkmaktadır.

 

Divân edebiyatında Allah’ı anlatmak için özel türler de meydana getirilmiştir. Tevhîdler ve münâcaâtları incelediğimiz zaman ‘’Tanrı’’ sözcüğünün değişik kavramlarıyla karşılaşmamız mümkündür.

Osmanlıca Türkçesi Sözlüğü’ne baktığımız zaman; Tanrı: Allah, ilâh, Mevlâ, Hudâ, Ugan, Çalab (OTS 2006;1629) Bu sözcükten türeyen sözcükler ise şunlardır:

            Tanrı evi a. : Cami, mescid, tekke: ‘’Kanda bulsan bir kitâb-ı mesnevî /Var uğurla ger ola Tanrı evi’’(Ruşenî)

            Tanrılık a. : Tanrıya özgü varlık, ulûhiyet, ilâhî

            Tanrı Selâmı a. :Müslümanların birbirine ve karşılıklı olarak esenlik dilemesi (OTS 2006; 1629)

 

Allah:

 

‘’Tanrı’’ sözcüğünü karşılayan ve günümüzde en yaygın şekilde kullanılan sözcük ‘’Allah’’tır. Yukarıda da değindiğimiz üzere Türkler, İslamiyet’e geçmelerinin ardından Arapça ve Farsça sözcükler almışlardır. Arapça bir sözcük olan ‘’Allah’’ sözcüğü de bunların arasındadır. ‘’Allah’’ sözcüğü, 11.yüzyıldan günümüze her eserde geçmektedir. Edebî eserlerde daha çok Allah’ın sıfat ve zatlarını görürüz.  Bunlar, Hak, Rab, Perverdigâr, Yezdân, İlâh, Hudâ, Bârî, Yaratan, Hâlık, Zü’lcelâl, Rahmân, Rahîm, Kibriyâ vs. en çok geçenler arasındadır.

Zâhir ol Rabb ü Râzık u Vehhâb

Bâtın ol Berr ü Bârî-i Tevvâb

 

(O, bağışlaması çok, rızık verici, terbiye eden (Allah) eserleriyle (tecellisiyle) ortada olsa da, O hayır işleyen, çokça affeden, kulların tövbelerini kabul eden yaratıcı gerçekte gizlidir) [Şeyhî, 2011; 10]

Şerâre eyledi halk-ı cihânı müstağrak

Haşırda nûr-ı Hudâ sanki ehl-i imânı

                                               Yahyâ Bey

Çünkü sen âyine-i kevne tecellâ eyledin

Öz Cemâl’in çeşm-i âşıktan temâşa eyledin

                                               Yenişehirli Avnî

Allâh ki mûcid-i cihânıdır

Bin türlü nikâbdan ıyândır

                                   Muallim Nacî

Âdemi ma’nâ-yı mir’at eyleyenler zâhiren

Seyreder Allâh’ı halkta, halkı da Allâh’ta

                                                           Sezâî-i Güşenî

 

Atasözleri ve Deyimler ve Ağızlarda ‘’Tanrı’’ sözcüğü

 

‘’Tanrı’’ ve ‘’Allah’’ sözcüğü deyim ve atasözlerimize de yansımıştır. Buraya sadece bir kısmını alabildiğimiz örneklerin hâricinde pek çok eserde örneklerine rastlanılır:

16.yüzyılda Güvâhî: Olur çün toğruya yardımcı Allah  (Güvâhî, H.1762)

Günümüz Türkçesi: Allah, doğrunun yardımcısıdır (Aks. 201)

16.yüzyıl : Ki Tanrıya yaraşur yalunuzluk (Güvâhî, H.388)

Günümüz Türkçesi : Yalnızlık Allah’a mahsustur (Aks. 1987)

Yine Güvâhî’de İlâhî itme muhtâcı koyub aç / Ganîsin sağ gözü sol göze muhtâc (Güvâhî, H.2098).Anlamı, ‘’Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin’’dir.

 

19.yüzyılda Erzurumlu Emrah;

            Bu söz öeşhur sözdür, söylenir dilde

            Kişi bulur Mevlâsın arayınca (Dilçin, 142)

 

Bugünkü Türkiye Türkçesi ölüçünlü dilinde ‘’Allah’’ sözcüğü 20 dolayında atasözünde görülmektedir. (Aksan 2008, 183).

Garip kuşun yuvasını Allah yapar.

Allah, dağına göre kar verir.

Allah, kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış.

Allah, sabırlı kulunu sever.

Allah bilir.

Allah Allah.

Allah aşkına.

Allah için

Tanrının günü

Allah ne verdiyse

Allah’a bir can borcu olmak

Allah bağışlasın

Allah dört gözden ayırmasın

Allah taksirâtını affetsin.

Allah kabul etsin

Allah acısını unutturmasın

Gibi örnek deyim ve atasözleri mevcuttur. Ayrıca yerel ağızda yaşayan söyleyişler de vardır:

Allah, deldiği boğazı aç komaz (Kandıra, Gaziantep, Bl. I ve II, ayrıca Çukurova, Sertkaya, 336)

Allah, uçamayan kuşa alçacık dal verir (Silifke, Bl. II)

Allah yollarsa nallar da yollar (Trabzon, Bl. II)

Hak’tan gelen haktır; inanmayan ahmaktır (Topraktepe-Malatya, Bl.I)

Kör sıçanın rızkını Allah verir (Van, Bl,I)

Yara öldürmez, yaradan öldürür (Van, Bl, I)

Allahtan korkmayanın belâsından, Allahtan korkanın bedduasından kork (Hatay, Bl, I)

Bugün Orta Anadolu’dan güneye kuzeye ve doğuya kadar pek çok yörede kullanılan ‘’herhâlde, galiba, zannedersem’’ anlamında ve çok sık kullanılan ellâham ve onun elâm, ellehem, elleham gibi birçok değişkesi, ‘’Allah, daha iyi bilir’’ demek olan Arapça Allahü a’lem bi’s-sevâb’ ın kısalmış ve anlamca biraz değişmiş biçimi Allahü a’lem’e dayanmaktadır. (Aksan 2008, 186)

 

TÜRK CUMHURİYETLERİNDE ‘’TANRI’’

 

Tengri (Baraba Türkçesi)

Teñir (Sarı Uygur Türkçesi, Sogay Türkçesi, Kırgızca)

Teñeri (Oyrat Türkçesi, Altay Türkçesi)

Tengerideği ‘’(mit.) ilâh olmayan, ruh) ,(Altay Türkçesi)

Tengere (Telafer Türkçesi)

Tegre (Şor Türkçesi)

Tegri (Şor Türkçesi, Sogay Türkçesi)

Téngri (Kazak Türkçesi, Kırgızca)

Teyri (Karaçay)

Tanrı (Azerice)

Tangrı (Türkmence)

Tängri (Başkurt, Kazan Tatar, Uygurca)

Tängri (Özbekçe)

Tigîr (Hakas Türkçesi)

Târı (Kerkük Türkçesi)

Tarı ‘’Tanrı, aziz resmi’’ (Çuvaşca)

Tangara (Yakutça) < tângri

Tarı, Turu (Zazaca) ‘’Üzerine yemin edilen kutsal varlık’’ (O.Özer,121)

Tengri, tengeri (Moğolca) [müngke tengri-yin küçü-dür =Ebedi Tanrı’nın gücü ile (Cengiz Han’ın besmelesi)]

(Gülensoy, KBS C.2)

 

SONUÇ

 

Yazdığımız bu makalede ‘’Tanrı’’ sözcüğü ve onun yerine kullanılan sözcüklere değindik ve onun etimolojik incelemesini yaptık. Görüldüğü üzere Türklerin yaşamında inanç önemli bir konudur. ‘’Tanrı’’ sözcüğünün yanı sıra bu anlamı karşılayan pek çok sözcüğün kullanılması da bunun bir göstergesidir. İslâmiyet’in de etkisiyle ‘’Tanrı’’ sözcüğü yerine pek çok sözcük kullanılmıştır ve hâlen kullanılmaktadır. ‘’Tanrı’’ sözcüğünün günümüzde en yaygın karşılığı ‘’Allah’’ sözcüğüdür. İlk yazılı eserlerden günümüze değin örneklerini bulabileceğimiz ‘’Tanrı’’ ve ‘’Allah’’ sözcükleri, Türkçemizin vazgeçilmez kelimeleridir. Günümüzün bir yanlışı da ‘’Tanrı’’ sözcüğünün yabancı kökenliymiş gibi gösterilmesidir. Bu çeviri hatalarından da kaynaklanmaktadır.

 

KISALTMALAR

TS. Türkçe Sözlük

OY. Orhun Yazıtları

BKY. Bilge Kağan Yazıtı

DLT. Divân-ı Lügati’t-Türk

Kâş. Kaşgarî, Kaşgarlı Mahmud

KTY. Kül Tigin Yazıtı

KB. Kutadgu Bilig

AH. Atabetü’l-Hakayık

YED. Yunus Emre Divânı

Drs. Dresden Nüshası

KBS. Köken Bilgisi Sözlüğü

EUTS. Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü

ET. Eski Türkçe

O.T. Orta Türkçe

CC. Codex Cumanicus

El-idr. El-idrâk li-Lisâni’l-Etrâk

Bl.I, Bl. II. Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler (1969,1971) I. Ve II. Kitaplar

OTS: Osmanlı Türkçesi Sözlüğü

DS. Derleme Sözlüğü

TS. Tarama Sözlüğü

Man III. Le Cog. Türkische Manichaica aus Chotso, III, Berlin, ABAW

TM. Türkiyat Mecmuası

TT. Türkische Turfan

Alt GR. A.Von Gabain, Alltürkische Grammatik

 

 

                        KAYNAKÇA

ATA, Aysu, Türkçe İlk Kuran Tercümesi (Ryland Nüshası): Karahanlı Türkçesi (Giriş-Metin-Notlar-Dizin, TDK yay. Ank 2004

ERGİN, Muharrem, Orhun Âbideleri, MEB Basımevi, İst 1976

ERGİN, Muharrem, Dede Korkut Kitabı I, TDK yay. Ank 1981

ESİN, Emel, İslâmiyetten Önceki Türk Tarihi ve İslama Giriş, İstanbul-Edebiyat Fakültesi Matbaası, 1978

ESİN, Emel, Türk Kozmolojisine Girş, Kabalcı yay., İst 2001

Kâşgarlı Mahmûd, Divânü Lügati’t-Türk IV, TDK yay, Ank 2005

ÖGEL, Bahaeddin, Türk Mitlojisi, Cilt II, TTK yay, Ank 1995

SERTKAYA, Osman Fikri, İslâmî Devrenin Uygur Harfli Eserlerinden Sirâcü’l-kulûb, İstanbul Üniversitesi yayımlanmamış doktora tezi, 1975

TEKİN, Talat, Orhon Yazıtları, TDK yay, Ank 2008

YAZIR, Elmalılı Hamdi , Hak Dini, Kur’an Dili, İstanbul, Eser Kitabevi, cilt III

GÜLENSOY, Tuncer, Köken Bilgisi Sözlüğü, TDK yay, Ank 2007

CAFEROĞLU, Ahmet, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İst 1968

ARAT, Reşit Rahmeti, Kutadgu Bilig III, İndeks, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, İst 1979

DİLÇİN, Cem, Tarama Sözlüğü, TDK yay, Ank 1983

Prof.Dr. TOPARLI, Recep, Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, TDK yay, Ank 2007

ARAT, Reşit Rahmeti, Atabetü’l-Hakayık, TDK yay, Ank 2006

AKSAN, Doğan, Türkçeye Yansıyan Türk Kültürü, Bilgi yay., Ank 2008

Türkçe Sözlük, TDK yay, Ank 2005

PALA, İskender, Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü, Kapı yay. İst 2010

Özdemir, Mehmet, Şeyhî-Harnâme, Kapı yay, İst 2011

AKSOY, Ömer Asım, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, TDK yay, Ank 1971

ROUX, Jean Paul, Türklerin Tarihi, Milliyet yay., İst 1991

GÖKYAY, Orhan Şaik, Dedem Korkudun Kitabı, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı, İsr 1973

GUVENÇ, Bozkurt, Türk Kimliği, Kültür Tarihinin Kaynakları, Kültür Bakanlığı, Ank 1994

BİLGİN, Azmi, ‘’Gök Tanrısı’’ Terimi Üzerine, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, 2005

YAVUZ, Kemal, Âşık Paşa, Garib-nâme, TDK yay., Ank 2000

RÖHRBORN, Klaus, Xuanzangs Leben und Werk, Tail 5, Die alttürkische Xuanzang-Biographie VIII. Wiesbaden: Harrasowitz Verlag, 1996

TATCI, Mustafa, Yunus Emre Divânı, H yayınları, İst 2010

Güvâhî, H. Pend-nâme, haz: Mehmet Hengirmen, Kültür ve Turizm Bakanlığı yay, Ank 1963

PARLATIR, İsmail, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı yay, Ank 2006

 

Yusuf Can TIRAŞ

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yanlışlarınız...

 1) Zazalar ne zamandan beridir Türk kavimi sayılıyor? İlk yanlışınız burada. Zazaların Türk soyuyla ilgisi yoktur. Dış görünüş olarak ta Türke benzemezler. Dilleri de Türk dili değildir.  Türkler Anadoludaki tüm azınlıklara kültür etkisi yapmış ve doğal olarak onlar da Türk dilinden çok şey almışlardır.
2) Tengri Umay ıduk Yer Sub yazarken virgülün nereye konacağını nereden biliyorsunuz? Gök Türk dilinde virgül yoktur. Eğer virgülü Umaydan sonra koyarsanız ''Tanrı Umay'' olarak okursunuz, virgülü umaydan bir öncesine koyarsanız Tengri , (ve) Umay gibi iki ayrı ad bulursunuz ki Türkler Tanrı sözcüğünü Sıfatın önüne değil arkasına koyarlar. (Kün Tengri,  Ay Tengri) gibi. İkinci yanlışınız burada.
Son olarak Türklerde Umay Ana hiç bir zaman Tanrı sıfatı almaz.  O bir ''Kutsal Ana'' figürüdür. Tanrıça diye bir sözcük te eski Türkçede bulunmaz. Onu bizim akademisyenlerimiz 1950 lerde uydurdu. 
Eski Türk (GökTürk) dönemdinde Tek Tanrılı inanç yaygındı; çünkü siyasi otoriteyi sağlam tutmaya yarıyordu... Özellikle Budist dönemden sonra Çok Tanrılılık kavramı oluştu.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.