Suçlular Toplumunda, Suçlu Ezikliğinde Tecavüzden Zevk Alabilmek

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Burhan İŞCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
14.05.2012

Konumuz nefret politikaları, nefret suçları ve terör. Bütün bunların genel adı tecavüzden zevk almaktır.

“Devlet Baba” kavramı, hepimize sosyal devlet ve hukuk devleti kavramlarını çağrıştırmaktadır. Bizim kültürümüzde baba kavramından; Rahman’ın yeryüzündeki temsilcisi olarak, şefkat, merhamet, cömertlik, adalet, eşitlik ilkelerinde dağıtmak için kazanan akla gelmektedir.

Tabiatıyla baba GÜVEN demektir. Baba gücüne güvenerek sığınabileceğimiz varlık demektir. Devlet baba ise, tüm toplum fertlerinin gücüne güvenle sığınabileceği varlık olgusunun adıdır. “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için varız” ilkesi devlet babanın varlık nedenini oluşturur. Bu ilkenin yokluğu devlet babanın prestijini yıkar. Devlet baba kendine güveni oluşturacak otoriteyi; sosyal devlet şefkatında ve hukuk devleti  adaleti olgunluğunda her bireye eşit olarak bu ilke doğrultusunda sağlar.

          “Devlet baba” olgusunda otorite yoksa eğer, bunun arayışı başlar ve bu arayış benzer otoritelerin denenmesine kadar uzanır. İşte bu arayış, çoğunlukla emperyalist otoritenin kendine mecbur etmesiyle son bulur. Bu yüzdendir ki; ülkemizde Amerikan manda ve himayesini kabul etmek fikri tazeliğini devamlı korumaktadır. Bunun olması içinde geliştirilen politikanın adı nefret politikasıdır. Bu politikanın amacı vatandaşların devletine ve birbirlerine olan güvenini yok etmektir. Parçala, böl ve yönet politikasının icabıdır bu politika.

            Dünya nüfusunun hızla artması, enerji ve beslenme tüketim kaynaklarının tükenmesi, ihtiyacı karşılayamaması  anlamında kaygılar oluşturmuştur. Aslında bu kaygıları üretip sunan; dünya nüfusuna egemen olmak isteyen Siyonizm Otoritesi’dir. Kapitalizm de bu gaye için türetilmiştir. İnsanlığı borç tuzağı ile köleleştirip, bu otoritenin egemenliği altında  mecburla yönetmek için; bu gayeye uygun yasalarla adaleti ortadan kaldırarak, güvensizliği oluşturmak  yetmektedir. Sömürü sisteminin özü; varlık transferi üzerine kurulmuştur. Dünyanın her geçen gün demokrasiye, özgürlükcülüğe yönelmesine  ve bunun  için hızlı iletişim sistemleri geliştirilmesine rağmen sömürü sistemi varlığından hiç taviz vermemektedir. Bunu da, borç tuzağını oluşturan kredi sistemi ve sistemin butlan hukuku sayesinde yapmaktalar.

             İllüzyonistlerin, yapay özgürlükler göstermesi, bu tuzağı ayakta tutmak içindir. Artan iletişim sistemleri de tuzak içinde insanların kontrolünü daha iyi yapabilmek içindir. Bu sistem içinde varlığınız, sistemin size verdiği kadardır. Hepimiz bu küresel sistemin emekci köleleriyiz. Onların kurduğu finansal çarklar, tuzaklar kanımızı emerken, yine sistemin belirlediği gündemler bizi oyalamaktadır.

            İşte bu durumda ülkemizi yönetenler kimlerdir ve bir devlet babamız varmıdır diye sormak sorgulamak gerekir. Küresel Otorite’nin seçkinleri her zaman iktidardadır. Ülkelerdeki iktidar seçkinleri ise;  gerçekte seçkinler sınıfına ait olmayan, fakat onların seçtiklerinden  seçtirilerek seçim sonucu iktidara gelip geçici olarak gerçek iktidar sahipleri ile işbirliği yapanlardır. Halkın içinden çıkarlar, iktidar seçkini olarak sınıf atladıklarını ve geldikleri yerde kalıcı olduklarını düşünürler. Bir sure sonra küresel otorite seçkinlerinin emrinde sistem için çalışırlar. Çünkü sisteme karşı koyacak politikalar üretip vizyona koymaya cesaret bulduracak devlet baba olgusu ortamı içinde çalışmazlar. Bazıları nadiren var olan yapıyı değiştirme yolunda adım atabilirler.Sistemle barışmadan var olmayı denerler Küresel  Seçkinler iktidarına hizmet etmek için iktidar seçkini mi olacaklar yoksa iktidar seçkini olmayı kabul etmeyip, gerçek bir halk iktidarı tesis etmek için mi çalışacaklar ikilemini yaşarlar. Sistemle halk adına çatışmaya girebilmek için, bu çatışmada destek  ve dinamizm sağlayacak  karşı sistemin varlığı şarttır. Kurtuluş Savaşında Atatürk önce bu yapıyı oluşturmuş, sonra sistemle savaşmıştır. Bugüne kadar, bu varlığı tesis edemeyenler; uzun iktidarlık süreçleri için denge konumunda kalmayı denemişlerdir. Bu durumu; halk adına yerel ve küresel seçkinlere baş kaldırır gibi görünerek ama aynı zamanda bazen küresel seçkinler ile işbirliği yaparak bulunduğumuz bölgede denge dinamiği yürütmek! olarak sürdürürler.  Türkiye"de yerleşik seçkinler iktidarına kafa tutar görünüp, küresel seçkinlere teslim olan iktidarlar, asla gerçek bir halk iktidarı tesis edemezler. Seçkinler iktidarına hizmet etmek  için iktidar seçkini olanlar;Türk Halkının yararına değil sistem yararına çalışırlar ve daima sistem seçkinlerinin kanatlarına sığınarak işbirliği içine girerler. Onları bu zorlukta tutan diğer bir varlık yerli yerleşik seçkinlerin tahakkümleridir.  Kendi çıkarları için bu ülkeyi çekip çevirenler, hükümetler kurup devirenler ve gerektiğinde halkı da kışkırtmaya çalışanlar; küresel seçkinlerle işbirliği içinde olan yerli yerleşiklerdir.

            Küresel otoritenin yeni dünya düzenini kurması; din, laiklik, demokrasi ve özgürlük kavramları başta olmak üzere kavram karmaşası içinde, eski seçkinlerin ve değer kavramlarının  tasfiyesi ile başlamıştır. Eski seçkinlerin tasfiyesinde, diktatörlerden kurtulma adına yeni tip diktatörlüklerin inşasına başlanmıştır.

            Dünyada, 2007 Kasım ayından itibaren başlayan "büzüşüme eş zamanlı" değişimi sorgularken karşımıza tek bir tez çıkıyor; varolan yapı yeni bir ekonomik düzene doğru evrimleşiyor. Bunun anlamı ne? Aslında çok açık, varolan değerler yeni değerler ile yer değiştiriliyor! Türkiye dahil dünya genelinde "seçkinler" sınıfı tasfiye ediliyor. Obama'nın seçilmesinin de, Türkiye'deki büyük hesaplaşmanın arkasında da "aynı dinamik" yapı var!. Obama'nın aslında sokaktan gelme değil, Amerika'nın en seçkinlerinin kurduğu üniversiteden çıktığını göz önüne alırsanız Otoriteyi tasavvur edebilirsiniz. Bu otorite Siyonizm kaynaklı olduğu için, antisemitist tutumda kapitalizmin yayılması maksadıyla; dine, karşı din olarak dinler arası diyolog yapılaşmasına ve Ilıman İslam’ın egemenliği içinde halifelik yeniden beyinlere dikte edilmeye başlanmıştır. Ulus devlet anlayışı da değişen diğer değerler arasındadır. En önemli değer değişimi ise vatan ve vatandaş değerlerinin kavramları üzerinde olmaktadır. Özetle sistemin karşısında olan değer kavramları, yumuşatılma başlangıcı ile değiştirilmektedir. Herkes bu yeni düzen otoritesinin merkezinde ABD olduğunu sanmaktadır. Bir bakıma doğrudur. Ama asıl otorite ABD nin de merkezine yerleşmiş Siyonizm Seçkinlerinin otoritesidir. Merkezin yapılanma yeri olarak Amerikanın seçilmesinde maksat; Amerikan devlet anlayışındaki güveni sağlayan demokrasi vurgulamasını kullanmaktır. Obama'nın seçim kampanyasına bağış yapanların Amerika'da yılların seçkinleri olanlar olduğunu görmezden gelemeyiz. "Gariban" Obama'nın partisinin son iktidarı döneminde, Amerikan sermaye piyasasının "tarihi genleşmeyi" yaptığını ve seçkinlerin varlıklarının katlandığını açıkca görülmektedir.

             Küresel bu otoritenin "seçkinler" sınıfının hakimiyetinin olduğu ve kendilerini  "yerleşik düzenin özü" sananların "hükümran" olduğu ülkelerde; "demokrasinin yerleşmesi" mümkün değildir. Yerleşikler her şeyi "manipüle" ettikleri için, süreçler "doğal sınırlar" dışına taşar ve sonuçta "ortalama vatandaşın" algılama-tepki verme, sahip olma-olmama  gibi ana süreçleri dahi şekillendirilmiş bir hale gelir. İşte bu durumlarda tecavüzler kaçınılmazdır. Çünkü tecavüz girişimi, tam bir teslimiyet halinde  amacına ulaşır.…

              Peki Türkiye'de neler oluyor? "eski yerleşikler” yerlerinden uzaklaştırılırken, yeni yerleşikler tesis ediliyor . Bu olgu, daha büyük bir yanlışın varlığını ortaya koymaya zemin hazırlamak için, var olan yanlışın işaret edilerek halktan bu şekilde destek alınmasıyla oluşturuluyor. Bu şu demektir aslında; öleceksin diye sapasağlam adamı  hasta olduğuna razı edip, iyileştireceğim diye ameliyatla sakat bırakmaktır. Eski sistemin temizlenmesi; kendini bu ülkenin sahibi sananların asker aristokratların ve onlara destek veren yerleşiklerin temizlenmesidir. Bu bir bakıma doğru ve yapılması gereken iştir. Ancak, "vatandaşın algılaması ile oynayıp", demokrasi adı altında tercihleri şekillendirilmeye çalışarak ve eskileri kaldırdık diye yenileri(mesela aristokratlar yerine ruhbanları koyarak) yerleştirirsek; orada biraz durmak ve düşünmek gerekli!

              Siyonizm vaad edilmiş topraklara kavuşma, ve oradan dünyayı yönetme arzusu üzerine kuruludur. Ancak, tarih boyunca hiçbir Yahudi savaşmamış, ve savaşma cesaretleri olmamıştır. Siyonizm savaşsız işgal planları, politikaları oluşturmak üzere kurgulanmıştır.

               Dünya geçiş sürecinde. Bu süreçtede, "yerleşik değerler" sistemi çöküyor. Bugün "değerli" gördüğünüz değerler "bir süre sonra çok farklı" değerlerin gölgesinde kalabilmektedir. Örneğin, “arzın yüzeyi geniş, para kazanıp yaşayabildiğin her yer vatandır.” Demagojik aldatmasında vatan sevgisinin, vatan için şehit düşme değerinin yok edilmesi gibi.

Bu değerlendirme değişmesi eşliğinde, gelişmeyle bağımsızlaşmaya yönelmiş ülkelerde , butlansal hukuk sitemi ve  suçlular toplumları oluşturulmaktadır. Bu toplumu oluşturmakta maksat, iktidar seçkinlerinin kendi suçlarını kamufle, örtbas etmesiyle oluşacak illüzyon uyutmasıdır.

http://www.frmtr.com/turkiyeye-sahip-cik/4298151-basbakanin-1994-2006-yillari-arasindaki-sozleri.html

           İşte bu şekilde yönetimin oluşmasının tek sebebi sorgulamamaktır. Sistem sorgulamayı, tartışmayı; gelişmeye yönelik siyasal eylemin!  önünde engel olarak görmüş ve göstermiştir. Bu yüzden sistem, siyasilerin yargılanmasının önünü kapatmakla kalmamış, politikalarının tartışılmasını ve hatta politikacıların şüphe altında tutulmasını bile olanaksız hale getirmiştir. Şeffaflığın üstü şal ile örtülmüştür.  Suç toplumları oluşturmakta maksat da budur. “Böyle başa böyle tarak”, avuntusu oluşturmak. Siyasetciler kendilerine suçlusun dedirtmemek için; “Tencere dibin kara, seninki benden kara” cevabı vermek üzere, toplumlarının suç toplumu olmasına göz yummuşlar, hatta bunun için politika üretmişlerdir. Bu yüzdendir ki, içinde  silik bir muhalefet  olmasına rağmen TBMM meşru gösterilmekte ve hala ondan içindeki patilerden medet umdurulmaktadır. Temsili demokrasi ezberinde, temsilcilere müdahale edilmemesi, politikalarına işlerlik kazandırmaktadır.  Muhalefetin  de çaresiz gösterilmesi, toplumda kaygılara yol açacaktır. İşte bu politikaya, yolsuzluk ekonomisi politikaları diyoruz. Yani, toplumun genleriyle oynayıp, böyle yönetilmenin tek suçlusu olarak yine toplumu göstermektir bu politikaların amacı. Aslında bu görüş haksızda sayılmaz. Çünkü özgürlüklerin en büyük düşmanı,  kölelerin halinden memnun yaşamıdır. Bu duyguya; “tecavüz kaçınılmazsa, tecavüzden zevk almak gerekir” algılaması ile yaklaşım denir.

             Aslında sormak, sorgulamak  lazım tabi. Gerçekten tecavüzden zevk mi alıyoruz?

Vatandaşın panoramasına bakarak cevabı bulmak mümkün.  Vatandaşın siyasete katılma ve katkı sağlama isteğinde veya isteksizlinde belli sorunun cevabı. Tecavüzü kaçınılmaz yapan hususlardan en büyüğü, tabiatıyla suçluluk psikolojisi altında yönetenlere karşı  ses çıkaramamak, politikalarını  kabullenmektir. Otoritenin gücünü sorgulamak akla gelmez bu durumda ve peşinen güçlü kabul edilir. İşte bu durumlarda tecavüzler kaçınılmazdır.

Allah’ın insanlara gönderdiği son manifesto kitabında; sistemin dört unsuruna karşı( firavun/otorite, haman/iktidar seçkini, samiri/belam, Karun/bankalar) savaşta bu psikolojinin terk edilmesi istenmiştir. (Musa A.S cinayet sanığı olarak Mısırdan kaçtığı için, Firavuna Allah’ın emrini iletmekten çekinmişti)  Çünkü tecavüz girişimi, tam bir teslimiyet halinde  amacına ulaşır. Bu tecavüzlere tepki verişin adıdır tecavüzden zevk almak. Kimilerine göre terör, kimilerine göre deşarj olmaktır bu durum.  Bunun sebebi de tecavüzcüler karşısında çaresiz olduğunu hissetmektir. Hiçbir şey cezasız kalmış suç kadar, toplum güvenini ve bu güvenden oluşan birlikteliği yıkıcı olamaz. Suçluların cezasız bırakılması, yeni suçları oluşturmanın teşvik edilmesi demektir. Bu teşvik illüzyon tuzağıdır, otoriteyi güçlü ve dokunulmaz gösteren. Ceza suç oluşturan ortamın ve suçlunun ıslahı, ve başka bir suçun da işlenmesine caydırıcılık olarak verilir. Yolsuzluk ekonomisi politikaları, parti politikalarını devlet politikası olarak algılatırken; devlet otoritesini devlete olan güvensizliği oluşturarak yıkıp, küresel otoritenin himayesine  ihtiyacı oluşturur. İşte suçlular toplumunun oluşumu bu ihtiyaçla başlar, suçluluk ezikliği içinde köleler olarak tecavüzün kaçınılmazlığını kabullendirir. Mesele bundan sonra başlar. Bu tecavüzü kabullenip zevk almak mı gerekir, yoksa tecavüze karşı durmak mı? Çünkü sistem otoritesinin bu çeşit tuzakları kurmasından başka gerçekten bir gücü yoktur. İşte kainatın yaratıcısı Allah; insanlığa gönderdiği son manifesto kitabında bu güce Ankebutların Evi yakıştırmasını yapmıştır. Bu gücü bir nefes gibi yıkacak tek şeyde sadece samimi arzulamadır.

          Tecavüzü kaçınılmaz zannettiren husus, bu gün bu ülkenin en büyük sorunu.

DEVLET BABA yı görememektir bu sorunun oluşması sebebi. Güvenilir devlet baba olmayınca ; vatandaşlar kendi başlarının çaresi derdinde siyasetcileri  ve siyaseti sorgulamaya cesaret edemezler  ve kendilerine dayatılan dayatmaları çaresiz kabullenirler. Ortada bir hukuk devleti, sosyal devlet anlayışı yoksa devlet babanın nesine güvenilir ki? Bu güvensizlik tabiatıyla sadece devlete, devletin kurumlarına güvensizlikle kalmaz; toplumda bireylerin birbirine karşı  da güvensizlikler oluşur. Toplum içindeki huzursuzluklar kutuplaşmalarla birlikte, nefret suçlarını da açığa çıkartır. Bu durumda da toplumun çoğunluğu suç işler.

İşte nefret suçlarından oluşan  intikam ve kin dolu suçlar,  aslında bir bakıma tatmin olmaktır.

Son günlerde gündeme bakarsanız, halkın siyasetten çok futbola ilgi göstermesinde ve sonuçtaki şiddetlerde  bu politikanın başarısı gerçeğini  görürsünüz. Ne yazık ki ülkemizde insanlar, takımlarının gücüne güvendikleri kadar; ne devlet babaya, ne devlet babanın kurumlarına güveniyorlar. Futbola gösterilen ilgi kadar siyasete, kendilerinin yönetimine ve çıkan yasalara ilgi göstermiyorlar. Bu yüzdendir ki; Fenerbahçe spor kulübü Türkiye’nin en güçlü kurumu oluvermiştir bir anda. Ve TBMM birbiri ardına kanunlar çıkaran kanun fabrikasına dönüvermiştir.

İŞTE BU DUYGULARDIR VE  NEFRET POLİTİKALARI İLE GELEN NEFRET SUÇLARIDIR TECAVÜZDEN ZEVK ALDIRAN! Çaresizliğin hıncını deşarj ettiren.

VE BU SUÇLARDIR, GÜVENİLİR OTORİTE ARANMASINA MECBUR BIRAKAN

BU SUÇLARDIR, KÜRESEL EMPERYALİST OTORİTEYİ BAŞ TACI EDEN.

Amerikanın işgal ettiği ülkeler bir bakın hele, işte size örnekler..Irakta ve Afganistanda hala otoriter devlet yok. Ve bu yokluk ordaki varlıkların kolayca sömürülmesi anlamındadır.

            Adalet mülkün temeli değilmidir?

Amerika’yı bu gün süper güç yapan etkenlerin başında gelmektedir, devlete güven. Amerika’da bu güven bir çok eyalette uygulanan yarı doğrudan demokrasi yönetim şekilleri ile tesis etmiştir. Amerikan Senatosunun devlet politikası oluşumunda ve onun gelişimi ve muhafazasında rolü çok büyüktür.

             Türkiye Vatandaşları aslında çok büyük bir fırsat yakaladılar devletleşme konusunda. Madem çağdaş ve büyük güç devlet olma yolundayız, bunun için önce bağımsız olarak kendi devletimizin otoriter yapısını kurmamız gerekir. Devlet Babayı yeniden biçimlendirmek fırsatı geçti şimdi elimize. Devlet Baba olgusunda güvenilir devleti oluşturacak anayasa yapma çalışmaları sırasında; salt başkanlık sistemini değil, bütün sistemleri tartışmalıyız.

           Bence, kozmopolit çoğulcu katılımcı demokrasiyi yaşama geçirecek; yarı doğrudan demokrasi hükümet şeklinin, e-devlet şeffaflığı eşliğinde uygulamasının  hayata geçirilmesi gerekir. Neden?

            Çünkü toplumun gerçekten güveneceği devlet politikasına ve onun gelişerek korunmasını sağlayacak adil yasalara, ancak; toplumun kozmopolit demokrat çoğulcu katılımcı efkarı ortak paydası hemfikirliğinde ulaşılır. Bu şekil dayatmacıların yasalarının önüne geçecektir.  İktidar olmak muktedir de olmak anlamına gelmediği gibi, parti politikalarından da her konuda muktedirlik beklenemez. Bu yüzden halk referandumlarla; yasaları veto edebilir, kabul edebilir ve hatta yasa bile önerebilir olmalıdır. Kontrolsüz güç güç değildir. Böyle güç yıkımın baş sebebidir.  Halkın temsilciler vasıtasıyla yönetime katılması kuralı demokrasilerin olmazsa olmazlarındandır . Ancak bu temsilcilerin politikalarının ve faaliyetlerinin de kontrol edilip yargılanması gerekir. En önemlisi de; yine demokrasilerin olmazsa olmazlarından olan kuvvetler ayrılığı prensibinin gerçekten korunarak gözetilmesidir. İşte devlet babanın prestijini sağlayacak bu iki hususu gözeterek uygulayacak bir yapıya ikinci meclis-senatoya ihtiyaç bu yüzdendir.  Siyasette tartışma bir siyasal eylemin önünde engel değil, bilgece davranmanın ön hazırlığıdır. Yasalar çok tartışılıyor, devletin değil de partilerin politikasına uygun yasalar geç çıkıyor diye  senatomuzun fesih edilmesinden sonra; sınıfsal tabakalaşmayı oluşturmak için vesayetçilik anlayışı hakim olmuştu. Bundan sonrada parti politikalarının ve onlar dolayısıyla küresel yönetim otoritesinin dayatmaları egemen olmuştu ülkemizde. Bu ezber yıllarca sürüp gitti.

 Gerçekten bu gün bu yapı olupta, yasalar bu ortamda çıkmış olsaydı suç toplumları oluşmazdı. Bu gün ülkemizde kıyısından köşesinden suça bulaşmamış insan bulmak çok zor hale gelmiştir. Ekonomik ve adli sicili bozuk olmayan insan sayısı çok azdır.

            Toplumun uzlaşmacılığında ve kozmopolit çoğulcu katılımcılığında ülke yönetim sistemini değiştirmeyi, temsilcileri hesap verir hale getirmek için milletvekilleri dokunulmazlıklarını kaldırtmayı ve en önemlisi Amerikancı illüzyonistlerin oluşturduğu partizanlık zihniyeti ezberinde yapıyı kaldırmayı oluşturmak   için; sosyal medyayı iyi kullanıp bütün vatandaşları eksiksiz bilinçlendirmeliyiz.

            Bunu yaptığımız takdirde küresel yönetim otoritesinin sömürü politikalarından kurtulur, kendi devletimizin bağımsız egemenliğini oluştururuz.

            Bunu yapmazsak ne olur? Nefret politikaları bütün hışmıyla işlevini tamamlar. Ta ki zorun oyun bozmasına kadar. Zorun oyun bozmasının önüne de ancak bir tek şey geçer ki; o da tecavüzden zevk almaktır. Tecavüzden zevk almak; anormallerin normal olarak kabul edilmesiyle başlar. Nefret suçları ile devam eder gider.

            Kainatı yaratan Allah, insanlara tebliğ ettirdiği  son manifesto kitabında; kainatı dengeye dayalı bir ölçü ile yarattığını, bu ölçü karşısında hassas olmamızı emreder. Adalet işte bu hassasiyettir. İlahi değişmez yasalar, bu ölçüyü bozanları cezalandırdığı gibi; bu ölçünün bozulmasına sessiz kalanları da cezalandırmaktadır. Nitekim Enfal Suresinde Allah; “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” Diye ikaz etmiştir.  Bu durumu şöyle örnekleyebiliriz. Okyanusun ortasında bir gemi düşünün. Birkaç kişi bu gemiyi batırmak için tahrifat yaparken diğerleri seyrediyorsa; hepsini bekleyen akibet birlikte batmaktır. Sükut ikrar-kabullenme demektir. İlahi adaleti es geçenler tarafında olmak demektir. İlahi adaleti es geçenler, mutlaka kendi adaletlerinin mahkumu olurlar. Bu gün bunun pek çok örneklerini yaşamak ve görmek mümkün.

            Ülkemizde politikacılara ve politikalarına, sürü zihniyeti ekseriyetinde oluşan çoğunlukcu demokrasi desteğinde tavizler verilmektedir. Bu durum çoğunluğun azınlıklara tahakkümü olarak addedilmektedir. Aslında durum sürü zihniyetini göz önüne alınca, azınlığın çoğunluklara tahakkümünden başka bir şey değildir. Amerikancı illüzyonistlerin oluşturduğu bu yanlış algılama; “elle gelen düğün bayram” anlayışında tecavüzden zevk almayı zorunlu kılmaktadır.

           Her sorunun çözümü; sorunu gerçekten bilmeye bağlıdır. Sorun, sonuç ve sonuca etki eden sebep neden ilişkisi içinde kavranır.

           Tecavüzü kaçınılmaz kılan ve tecavüzden zevk aldıran gerçek neden, yani sorun SÜRÜ ZİHNİYETİ bilinçsizliğidir. ANKEBUTLARIN TUZAKLARI da bu zihniyet üzerinde kuruludur. Bu sistemin gücünün  nicelik ve niteliğide  tuzakları  kadardır. İllüzyonistlerin dev ejderhaları olabilir; buna karşı koyan her Musa’nın da asası vardır. Çünkü öcülerin tek korktuğu şey, kandıramadıkları çocuğun kahkahasıdır. Bu kahkahadır bilinçlenmenin göstergesi. Bu kahkahadır olgun insan olmanın göstergesi. Kazancı hemen herkes değerlendirir, aptallar bile; kaybı kazanca çevirmek akıl işidir. Sular çekilince karıncalar balıkları yer, sular yükselince balıklar karıncaları. Kimin kimi ne zaman yiyeceği hayatın akışına bağlıdır. Hayatın akışına ancak akıllılar müdahele edebilir.

 

Burhan İŞCAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

İKTİDAR OLMAK MUKTEDİR DE OLMAK DEĞİLDİR. BUNUN BÖYLE OLDUĞU ORT

 

“DEMOKRASİLERDE ÇARELER TÜKENMEZ” DEYİP, EZBERLERDE TAKILI KALMANIN GÖSTERGESİDİR BAŞKANLIK SİSTEMİNİ ARZU ETMEK..

 

Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. İşte örneği..

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ''Danıştay'ın yerindelik kararlarından dolayı bu milletin zararı 600 milyar dolar olmuştur'' dedi. Bakan Çelik;

“Anayasa değişikliğiyle millet kendi kaderine el koydu ve 'Yerindelik kararı veremezsiniz' dedi. Özelleştirme yapıyorsunuz 'Bu kamu yararına mı?' diyorlar. Kamu yararına olup olmadığını milletin iradesiyle oluşturulmuş hükümet ve uzmanlar bilmiyor da siz mi biliyorsunuz?'' dedi.

http://www.hukukihaber.net/siyaset/danistay-bu-ulkeye-600-milyarlik-zarar-verdi-h23875.html

Her şeyin bir bedeli var. Cahilce yönetilip, borçla zenginleşmenin bedeli; esarettir. El atına binen çabuk iner. Amerikancı illüzyonistlerin borçlanmayı zenginlik olarak göstermesini hüner sayanlar, bu memlekete kaç 600 milyar zarar verdi acaba. İspat mı edeyim? Bakın AHİM in ülkemize verdiği cezalara, danıştayın verdiğini iddia ettikleri zarar solda sıfır kalır. Yazık, çok yazık. Bu gurebayı başta tutanlar utansın.

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1271849063&news_code=1331721190&day=14&month=03&year=2012

Bundan  2500 yıl önce,     “Siyasete katılmayan aydınlar cahiller tarafından yönetilmeye mahkumdur.” demiş Plato. İleri çoğulcu katılımcı demokrasinin ilk uygulayıcılarından Perikles ise; “Devlet işlerine karışmayanlara; kendi iş ve sorunlarının güçlüğü ile uğraşan sessiz yurttaş değil, hiçbir işe yaramayan gözü ile bakıyoruz. Bir politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir; ama hepimiz, onu yargılayacak yeteneklere sahip olmalıyız. Biz tartışmaya siyasal eylemin önüne dikilen bir engel değil, bilgece davranmanın ön hazırlığı olarak bakarız” demiştir.

AHZAB SURESİNDE, “İNSAN ZALİMDİR, ÇÜNKÜ O ÇOK CAHİL BULUNUYOR “ DEMEKTE YÜCE YARATICI.

Küresel Sömürü Sisteminin Otoriter politikalarından olan yolsuzluk ekonomisi politikalarıyla bu ülkeyi borç tuzağında yok eden bu politikacıları  ve politikalarını; ancak insanlıktan nasibini almamışlar yargılayamaz ve yargılamazlar. Bu durumda söylenecek iki söz var.

“Köpektir zevk alan ancak; insafsız avcıya hizmetten zevk alan”

“Özgürlüğün tek büyük düşmanı, yaşantısından memnun olan kölelerdir”.

Bu durumda akla şu soru geliyor; “bunlar mı irticacı, bunları seçip iş başına getirenler mi?”

 

 

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.