MİT, Özel Yetkili Mahkemeler ve Bir Diktatörlüğün İnşa Hikayesi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet Çağırıcı
Yazının Yazıldığı Tarih: 
15.02.2012

Son bir haftadır Türkiye bir hukuki olayla çalkalanmaktadır. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner ve Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’i KCK soruşturması kapsamında şüpheli sıfatıyla Özel Yetkili Savcılardan Sadrettin Sarıkaya tarafından ifadeye çağırılmıştır.

Özel Yetkili Savcı Sarıkaya'nın soruşturmasının merkezinde; geçen sene Haziran ayında internette yayınlanan, Oslo'da yapıldığı iddia edilen ses kaydına göre, PKK ile Devlet arasında KCK’lı Mustafa Karasu, PKK’lı Sabri Ok, Kongra-gel Başkan Yardımcısı Zübeyir Aydar ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş arasında koordinatör bir ülke temsilcisi nezaretinde yapılan görüşmeler vardır.

Özel Yetkili Savcı Sarıkaya'nın davetine uymayarak ifade vermeye gitmeyen  MİT Müsteşarı Hakan Fidan önce Başbakan Erdoğan ile daha sonra Cumhurbaşkanı A. Gül ile görüşmesinden sonra AKP hükümeti çevrelerinden bu soruşturmaya yüksek sesle tepkiler gelmeye başlamıştır.

Ertesi gün "yetkisini aştı" gerekçesiyle Özel Yetkili Savcı Sarıkaya bu görevden alınmıştır. Arkasından AKP hükümeti alel acele bu konuyla bağlantılı olan, Başbakanın yetkisini artıran yeni bir yasa tasar  meclise  taşımıştır.

Kamu oyunda büyük tartışmalara neden olan bu olay, bazı çevrelerde, hatta AKP hükümeti yandaşı sayılan köşe yazarları tarafında bile bu olayın "AKP hükümeti ile Fethullah Gülen cemaati arasında çatışmanın görüntüsü" olduğu spekülasyonuna neden olmuştur.

Bu olayın hukuki boyutundan çok siyasi boyutunun çok daha büyük önem taşıdığı ortadadır. Çünkü bu olay kamuoyunda “Özel” yetkili mahkemelerin gerekliliği konusundaki zaten var olan tartışmaları daha da kızıştırtırmıştır.

Hukuku açıdan bu olayın neden olduğu tartışmanın ana konusu ise bir Özel Yetkili Savcının soruşturmalarda yetki sınırı nerede başlamakta ve nerede son bulmaktadır. Yetkisini kullanmakta çizmeyi aştığı iddia edilen Özel Yetkili Savcı Sarıkaya'nın bu "özel" yetkisi nerede sınırlanmaktadır acaba? AKP'nin bu soruya yanıtı; meclise getirdiği yeni yasa tasarıya göre, bir Özel Yetkili Savcı'nın Yetki sınırı Başbakan Erdoğan’ın yetkisine kadardır.

Bu olayın siyasal sonuçları:

1)      Özel Yetkili Savcı Sarıkaya İstanbul Başsavcısı tarafından derhal "yetkilerini aştı" diye görevden alınıyor; hatta hakkında disiplin işlemi yapılması için Adalet Bakanı Sadullah Ergin "incelemeye izin verebileceğini söylüyor."  Bu durum yargıya yürütmenin müdahale tartışmasını ateşliyor.

2)      Bu olayın en önemli siyasi sonucu, Özel Yetkili savcıların yetkileri artık büyük ölçüde Başbakan’ın iznine bağlı olarak soruşturma yapabilmesidir. Zaten Türk Ceza kanununa göre Özel Yetkili olmayan savcıların yetkileri eskiden de Başbakan’ın iznine bağlı idiler. Şimdi buna Özel Yetkili savcılar da eklenmektedir. Dolayısı ile “özel” etkili veya değil, yargı artık yürütmeye bağlıdır. Yürütmenin(Başbakan Erdoğan’ın) neredeyse tamamen yasamayı (TBMM’ni) kontrolü altına tuttuğu Türkiye’de artık “Kuvvetler Ayrılığı” demokrasi ilkesi tamamen uygulamadan kaldırılmaktadır.

3)      Başbakan Erdoğan’a tanınan bu yetki genişlemesiyle siyasi gücü olağanüstü artmaktadır. Ana muhalefetin lider Sayın Kılıçdaroğlu Başbakan Erdoğan’ın bu yetki artışını şöyle açıklıyor:   "Erdoğan devletin bazı kurumlarını kendi özel tetikçisi konumuna getirdi. Böyle bir yapılanma, Türkiye’ye en büyük ihanettir. Yasa geçerse, hangi konularsa ceza almayacak. ‘Örgüt kurmak’ suçu, Başbakan izin vermeyecek, soruşturma açılmayacak. Birlik, bütünlüğü bozmak, düşmanlarla işbirliği yapmak, devlete karşı tahrik, düşman devlete yardım, Anayasayı ihlal, Cumhurbaşkanı’na suikast, saldırı, silahlı örgüt kurmak, gizli kalan bilgileri açıklamak, yasaklanan bilgileri açıklamak.  Bunların hiçbirisi soruşturma konusu olmayacak. Başbakan çetesine, ‘Gidin Cumhurbaşkanını öldürün’ diyebilir. Bu yasa çıkarsa böyle bir imkânı var. ‘Nasıl olsa ben sizi özel görev görevlendirdim’ diyebilecek. ‘Benim iznim olmadan soruşturma yok’ diyebilecek.”  Kısaca, ana muhalefetin bu sözleri, bir diktatöre tanınan yetkilerin tarifidir!

4)      )Kurumlar arası çatışma. Bu son olay da göstermiştir ki, Türkiye’de bir diktatör oluşurken en büyük zararı o devletin organları görmektedir. Sadece “Yargı” değil, aynı zamanda bir ülkenin ulusal güvenliği için yaşamsal önem taşıyan istihbarat örgütü MİT’te bu tartışmalardan büyük darbeler almaktadır. Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı ve benzeri davalarla ülkenin ordusu zaten yeterince yıpratılmıştır. Şimdi de bu olay MİT için Türkiye’nin güvenliğine tuz-biber olmuştur.

5)      Başbakan R.T. Erdoğan cumhuriyet tarihinde ilk defa  emekli bir Genel Kurmay Başkanı Sayın İlker başbuğ “İnternet Andıcı “ soruşturması dahilinde tutuklandığında bu olaya MİT müsteşarlarının sorguya çağrılmasına itiraz ettiği kadar itiraz etmemiş, “Bu iş yargını işi, ama gönlüm onun tutuksuz yargılanmasını isterdi” diyerek kendi emrindeki yürütme organlarının üyelerine karşı çok açık bir ayrımcılık yapmıştır.

6)      Meclisi tamamen elinde bulunduran Başbakan Erdoğan mecliste istediği yasayı, istediği zaman çıkarabileceğini bu olay vesilesiyle bir kez daha kanıtlıyor. Üstelik bu defa terör örgütü PKK ile müzakere için kendisinin görevlendirdiği MİT üyelerine özel yasa yaparak. Bu kişiye özel yasanın niteliği, soruşturma yetkisini sadece Başbakan’a tanıdığı için, öyle ki Başbakan koruduğu kişilere suç işleme ayrıcalığı bile tanımaktadır. Yine Sayın Kılıçdaroğlu’nun değerlendirmesine başvurursak; ona göre  "Bu özel yasa, devleti illegal konumuna getirecek bir yasadır."

Aslında bu sorunun çözümü çok basittir: Özel yetkili mahkemeler derhal kaldırılmalıdır!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.