Kızlı Erkekli Tartışmalar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Alp Giray
Yazının Yazıldığı Tarih: 
18 Kasım 2013

Türkiye siyasi kamuoyunun, bir anda alevlenen ve en geç bir hafta sonra, hiç olmamışçasına rafa kaldırılan anlamsız tartışmalarından biri daha geride kalmak üzere. Malum, Tayyip Bey, yine herkesi, hasmını, dostunu şaşırtan, acaba gerçekten dedi mi bunu, dedirten bir tez ile yeniden ve güçlü bir polemikle gündem yarattı; takip eden haftanın bütün muhalefet partilerinin Meclis grup toplantıları, Tv’deki tartışma programlarının tamamı, gazete, dergilerdeki köşelerin tümü; konuya ayrıldı. Bu, Akp’lilerin huyudur, kritik zamanlarda ortalığı karıştırıp asıl önemli olanı gizlerler, yollu bir kanı var ya herkeste, bunu yineleyecek değilim; ancak, çok ama çok önemli olan ve Türkiye halkının dörtte birini doğrudan ilgilendiren kıdem tazminatı toplantılarının bile bu esnada güme gidişi de bir gerçek. Burada asıl suç ise muhalif etiketli kişi, parti ve çevrelerindir. Zaten konumuz da budur.

Tayyip Bey’in tartışmayı başlatan sözleri tam olarak neydi, bu, işin sonrası nedeni ile önemsizleşti. Çünkü, muhalefet mal bulmuşçasına bir hırsla ve budalalıkla cevaba girişti ki, iş, kız ve erkeğin birlikte görüldüğü her yerde saldırıya uğrayıp dövüleceği, tutuklanacağı gibi bir varsayıma, trajik bir komediye evrildi. Hoş, Başbakan’ın bir parmak şıklatmasıyla bunu seve seve yapmaya girişecek valiler, polisler, savcılar bolca mevcut; ancak bunları toplum nezdinde marjinalleştirmek için anlamsız çabalara girişmek çok da mantıklı değil. -Şunu anlamak lazım; bugün kamuda üst düzey bürokrat olan ve vatandaşa küfredecek kadar azgınlaşmış kişiler, otuz kırk yıldır devlette idi; irticayla mücadele diye, üniversiteli türbanlı kızları okula sokmamayı anlayan Batıcı-laikler, şimdi Akp’nin gücünü uzayda arıyorlar.- Her ne ise, bu kişiler zaten marjinallikleri bu noktalara geldiler. Bunlardan biri çıkıp da Başbakan’ın talimatını bekliyoruz, kızlı erkekli evlere baskın yapmaya hazırız, dediği an; hala şaşırıyor ve laiklikten falan bahsediyorsan, sana söylenecek bir şey, zaten yok.

Zaten, sonradan ortaya çıktı ki, Başbakan’a bu konuda pas veren, Denizli’nin Emniyet müdürü olan kişiydi ve asıl mevzu, yurt, apart, ev vb. toplu yaşam alanı olan her mekanda, kız veya erkek, öğrencilerin bir arada sıkça bulunması ve bu bir aradalıktan, “normalin dışında” eğilimlerin türemesi idi. Bu eğilimlerin en tehlikelisi, muktedir açısından elbet,  örgütlülük olabilir ve örgütlülük bir hal olmaktan çıkıp eylemli mücadeleye dönüşebilir. İllegal sol yapılar, teröre meyyal partiler, rock müzik grupları, ezoterik ve Batı menşeili tarikatlar vs. hepsi bu birlikte yaşamdan beslenirler zira. Bunları ben söylemiyorum; Emniyet teşkilatı, son on yıldır neredeyse, liseleri gezip son sınıftaki öğrencilere, üniversitede karşılaşacağı “tehlike”leri anlatıyor; halktan bu denli kopuk yaşamasaydınız, bunları bilirdiniz.

Şunu da eklemek gerekli; iktidarın ve polisinin “tehlike” kabul edip öğrencileri uyarma gereği hissettikleri içinde, gerçekten de tehlike arz eden şeyler var; bu dönemlerde üniversite okuyanlar bilirler. Akla hayale gelmeyecek kadar riskli bir yer bugün itibari akademiler. Küçük taşra kentlerinde, daha 19-20 yaşlarında, eskortluk denilen mesleği yapan kızlarımızın sayısını bir bilseniz; üstelik de bunların o apart denilen yerlerde rahat hareket etme olanaklarını bir duysanız…

Dönersek, Denizli’nin emniyetinden sorumlu kişinin fişteklemesi ile bir açıklama yapma gereği duyan Tayyip Bey’in, aslolarak vurgu yapacağı nokta, gençlerin toplu yaşamı ve buradan çıkan sonuçlardı. Yani, Gezi eylemlerine katılan, içki yasağını protesto eden, Andımız’a sahip çıkan öğrencilerin, bu ruhu edindikleri yerlerin, kendi bulunduğu yer bakımından, yarattığı sorunlardı. Ancak kendisi o denli büyük bir öfke ve kontrolsüzlük içinde ki, yine şahsi manada özgürce dile getirebileceği düşüncelerini, Tc Başbakanı sıfatını unutarak, kamuoyuna açıklamakta bir beis görmedi. Daha önce de yaşandı bu olay defalarca, bir yurttaş olarak içki içenleri sevmemek ve bunu dile getirmek bir hak sayılabilir; ancak ülkeyi yöneten kişinin bunu söylemesi, insanlardaki siyasi karşıtlığı başka bir noktaya taşıyor, bilinç kayboluyor ve yerine, tıpkı Tayyip Bey’inkine benzer bir öfke geliyor. Bu öfke ise, insanı doğru olan noktadan uzaklaştırıyor; gece 10’dan sonra niye içki satılmıyor diye, gecenin üçünde elinde bira şişesi ile sokaklarda nara atarsan olmaz, olmuyor zaten. Kırk yıllık komşular, birbirini, bu tencere tava çalıp beni rahatsız etti, diye polise şikayet ediyor. Siyaseten öfke iyidir; ama kontrolsüz öfke de felaketi getirir. Ve görüyoruz ki bunun zararını en çok muhalefet görüyor; eğer ki Tayyip Bey’in saldırgan söylemlerine mantıklı, tutarlı ve doğru cevaplar üretilseydi, Akp her geçen yıl erir ve en geç 2014’te yok olur giderdi.

Buraya kadar küçük vurgularla değindiğimiz, muhalefetin konuya ilişkin karşı çıkışlarına bakalım artık. Evvela belirterek başlayalım ki, burada da süreci üzülerek takip ettik. Artık sağlam bir siyasal kavram, kategori haline gelen ve neo-liberal faşist yazıcıların kullandığı manasından azade, Batıcı-laik sıfatı, burada yine tezahür etti ve evvela Chp ve çevresi, sonra ve tabii, sosyalist kesim konuya yanlış biçimde müdahil oldu. Ve tıpkı geçmiştekiler gibi, bu polemikte de doğru yeri, çizgiyi bulamadı tartışmanın tarafları. Sadece, Devlet Bahçeli’nin açıklamaları beni kişisel anlamda tatmin etti, ki, son dönemde Mhp’nin birçok konuda daha makul laflar ürettiğini söyleyebilirim.

Konuyla ilgili, Kılıçdaroğlu’nun en bariz çıkışı, Başbakan insanların yatak odasına karışmaya devam ediyor, milletten üç çocuk istiyor, şimdi de reşit gençlerin hayatına karışıyor, şeklinde idi. Bu üç çocuk meselesi biraz değişik, solcular, sermayeye ucuz işgücü yaratmak için Başbakan’ın fazla çocuğu teşvik ettiğini iddia ediyorlar; oysaki neo-liberalizmin dibine kadar uygulandığı ülkelerde nüfus artışı sıfıra yakındır. Ayrıca, eğer bu, yatak odasına karışmak ise, “ülkemizin bazı bölgelerinde”, yıllarca, doğum kontrol ilaçlarının bedava dağıtılması da aynı şeydir. Bu değilse diğeri de değildir. İkincisi ise, reşit insanların yaşamına karışmak ayıptır, diyorsunuz; iyi güzel de kendi reşit çocuklarınıza aynı özgürlüğü tanıyor musunuz? Hayır, Kemal Bey ve Gürsel Bey, evet saçma görünebilir, bu soruya olumsuz yanıt verdiler. Yani, çocuğum aklınıza gelebilecek her türlü uç yaşamı sürebilir, bu onun hayatı, beni ve devleti kesinlikle ilgilendirmez, diyemediler. Diyemezler de. O halde şu ileri sürülebilir; ailenin karışması ayrı devletinki ayrı. Güzel, zaten işin en can alıcı noktası da burası. Buraya bakalım.

Herhangi bir evde, sizin yan dairenizde mesela, öğrenci veya aile evi fark etmez, grup seks yapılması sizi rahatsız eder mi etmez mi? Kendi çocuğunuz veya bir akrabanız, bir başka evde bu tip bir aktivite halinde ve bunu öğrendiniz; reşit insanlar bunlar, kendi hayatlarıdır, beni bağlamaz der misiniz demez misiniz? Veya kendiniz bu tip bir şey yaşadınız, göğsünüzü gere gere bunu çocuğunuza, anne babanıza anlatıp, kararlarıma saygı duymanızı istiyorum, şeklinde bir gerekçe sunabilir misiniz sunamaz mısınız?.. Komşularım istediğini yapar, kulağımı kapar duymam; kızım her türlü sapkın cinselliği özgürce yaşayabilir; ben böyle bir şey yaşarsam aileme anlatabilirim, diyen varsa, sözüm yok. Bunlar muhtemelen Amsterdam, Stockholm vb. şehirlerde büyüdüler. Cevapları menfi olanlar ise beri gelsinler.

Bakın, ben burada neyin iyi neyi kötü olduğunu tartışmıyorum; mesele şu, yanlış bulduğun bir şeyi, kendine yakıştıramadığın bir şeyi, nasıl olur da özgürlük diye savunabiliyorsun? İyi buluyorsan açıkça ve cesurca söyle, kötü diyorsan, çocuklarım yapamaz; ama yapmak isteyenler yapabilir, bu riyakârlıktır. Ancak bu öyle bir konu ki, ikiyüzlülük yapacak kadar basit değil. Halkı salak sanmak da bu kadar kolay olmamalı. Günlük çıkarlar, örneğin Akp’yi yıpratma adına, ileride yalanacak laflar etmek hoş değil. Doğu Perinçek, eşcinsellik emperyalizmin gençliği yozlaştırmak için dünyanın her yerine ihraç ettiği bir hastalıktır, diyordu; şimdi ülkenin bir pop-figürü haline gelen, ünlü bir eşcinsel modacı, Aydınlık’a büyük bir gürültü ile yazar yapılıyor. Anlatabiliyor muyum?

Sosyalistler de çok farklı değil; onlar da yine Batıcı-laik kafayla, Akp’nin dinciliğine güya seküler bir yanıt veriyor ve aynı garabetle, 18 yaşın erdeminden, üniversitelilerin özgürlüklerinden dem vuruyorlar. Yine içselleştirilmiş ve inkâr edilse de her konuda ortaya çıkan liberal zihinleri ile söz söylüyorlar. Ve gözümün önüne, yine geçen yılki trajik tartışmalar geliyor. Tayyip Bey’in kürtaj çıkışında, sosyalist kadınların konuya yaklaşma biçimi beni hakikaten çok utandırmıştı, şimdi de farklı değil. Dediler ki o zaman, biz kadınız, bedenimizden elini çek! Bravo…

Bu beden mevzuu da ayrıca alengirli ve uzundur. Yozlaşmış bir anarşizmin ürünü olan ve sınıfsal bağlamda öyle ileri bir konuma oturtulamayacak toplumsal kesime mensup Avrupalı gençlerin cinsel devrim vs. lafları ile yaptıklarını, kırk yıl sonra taklide yönelip adına da feminizm, sosyalist feminizm falan deyip teorileştirmeye çalışmak da neyin nesi? Yeni-sağ zihniyeti kuramsal olarak çözümlerken kullandığımız, ortaçağa dönüş tespiti, işte tam da bu duruma denk düşüyor. Dillerine doladıkları Engels alıntıları ile, ailenin, kapitalizmin en küçük sömürü birimi olduğunu iddia ediyorlar ya bunlar; yeni-solcu oldukları için aslında, o kapitalizmin bugünkü neo-liberal evresinde, aile kurumunu tasfiye edip sömürüyü daha rahat sürdürdüğünü görmüyorlar. Bu zırvalarla aslında, kadın bedenine, kendi bedenlerine yani, en büyük saygısızlığı ediyorlar. 12 Eylül öncesinde, kadife pantolonlu, at kuyruklu imiş solcu kadınlar; erkekler onlara bacım dermiş; bu ne kadar da çocukça ve komikçeymiş… Geçmişin teorik eleştirisini bu cehaletle yapanların bugün kadınlığa, kadın sorunu dedikleri şeye yaklaşımı nasıl olabilir ki? İşte böyle olabilir! Kürtaj tabii ki yasaklanamaz, modern tıpta bunun tartışması bile olmaz; ancak sağlık gerekçeleri ile değil de bedenim benimdir keyfiliği ile mi savunulur kürtaj hakkı? Öylesine çocuk yapma ve öylesine çocuk aldırma mıdır hak ve özgürlük?

Kendi bedenine saygısızlık derken, mesele tam da bu. Kadın her dinde, her kültürde, her coğrafyada kutsaldır. İdeolojik yaklaşımlar bunu zedeliyor. Bu konuya sosyalizm, muhafazakârlık, liberalizm pencerelerinden bakılmaz. Çünkü bu kutsallık, yaşamın kadınla başlaması ve insan neslinin sürmesinin de yine kadınla mümkün oluşundan gelir. Erkeğin herhangi bir kutsallık atfedilmeden yaşıyor olması da tam tersi işte, erkek, bu konuda edilgendir. Toplumsal ve cinsel bilinçaltı da bunu söyler; yapılan yüzlerce araştırma, erkeğin aldatmasının duygusal, kadının aldatmasının cinsel manada eşlerde affedilmez bulunmasının sebebi budur. Çünkü çocuk, kadının bedeninde büyür; buraya birden fazla kişinin ortak edilmesi, kutsiyeti zedeler. Ol sebep, tek eşliliği çağdışı bulma, aileyi gerici görme; bunlar liberal zırvalardır ve aklı başında kimsenin özgürlük diye bize yutturamayacağı şeylerdir.

Tabii, meseleye bu denli cinsellik boyutlu yaklaşmak doğru mudur; bence değildir. Ama dediğim gibi, işi buraya getiren de Batıcı-laik kafanın saçma sapan tavrıdır. Tayyip Bey’in lüzumsuz çıkışını bir seks tartışmasına çevirenlerin sözleridir. Başbakan'ın siyasi kültürü bu kadardır ve basitçedir; aynı ortamda bulunan kız ve erkeğin insani ve toplumsal ilişkisini hemen yatağa bağlayacak bir gericiliğe aşina muhafazakâr kitleleri mobilize etmeye yöneliktir. Bunu söyledi diye kendisine normalden fazla bir eleştiri yapmak anlamsız. Halkımızın konuya ilişkin genel yaklaşımı da dikkate alınıp doğru düzgün ve sadece işin insani boyutuyla bir mücadele yürütülseydi, yeterdi ve artırdı. Ama işte sosyalistlerin liberal yaklaşımları ve demokratların hastalıklı seçkinciliği buna engel oldu.

Bizim savunduğumuz ve doğru bulduğumuz tez ise basitti ve ne tuhaf, sadece Devlet Bey dile getirdi. Ankara’da yaptığı coşkulu mitingde konuya değinen Bahçeli, evvela, Başbakan, gençlerden Gezi’nin intikamını almaya çalışıyor, dedi ve sonra da aynı evde yaşayan gençlerin yapacağı tek şeyin seks olmadığı mealinde sözler sarf etti. İşte bu, bu kadar nettir. Birkaç kişi, kızlı erkekli öğrenciler, aynı ortamda bulunursa, kesin grup seks yapar diye içinden geçiren Doğucu (sağcı, muhafazakâr) kafa ve ben kızımın yapmasını istemem ama başkalarının kızları yapabilir, bu özgürlüktür, diyen Batıcı (solcu, sosyalist) kafa. Ve bu zırvalıklara aynı anda ve doğru içerikle cevap veren Türk milliyetçisi lider.

Bizde bu sağ ve bu sol oldukça, daha çok şaşıracağız.

 

Alp Giray

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.