İsrail Saldırılarının Türkiye'ye Yansıması

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Adem SEVEN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.01.2009

İsrail şiddet üzerine kurulmuş bir devlet. Bilindiği gibi dünyada ilk terör eylemini Yahudi grupları gerçekleştirmiştir. İsrail Hükümeti'nde bulunan radikallerin ve marjinallerin sayısı bir hayli fazla. İsrail bu saldırı ile Hamas'ın kendisini tanımasını istiyor. Sivilleri hedef alan bu saldırılar tüm dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin de tepkisini çekti.
Arap dünyası saldırılar karşısında neden sessiz? Arap dünyası Irak Savaşı'nda çok zayıflatıldı. Irakın başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesinden korkuyorlar. Bir diğer neden de Hamas'ı İran'ın desteklediğini düşünmeleri ve İran'ı kendilerine tehdit görmeleri. Kısacası Arap dünyası İsrail'i kınamaktan başka somut bir girişimde bulunmadı.
Gelelim Türkiye'nin bu saldırılar karşısındaki tutumuna. Bu tablo içinde Türkiye’nin konumu ise kendisine has: Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sert söyleminin bir benzerini Arap dünyasında dahi bulmak zor. Sayın Erdoğan böylesine hassas bir konuyu meydanlara indirecek kadar ‘cesur’ bir girişimde bulundu ve İsrail’i işgale girişmekle suçladı. Olayın bir diğer boyutu da Türkiye’nin Ortadoğu’daki tüm sorunlarda arabuluculuğa soyunması. Bölge ile ilgilenmek Türkiye’nin çıkarlarına katkıda bulunabilir, arabuluculuğun Türkiye’nin imajına katkıları da olabilir. Arabuluculuk birbirine az-çok yakın güçler arasında yapılabilir. Oysa ki burada oyunun kurallarını İsrail koyuyor. Bugün Hamas kendisini fesh etse, Hizbullah tüm silahlarını bıraksa dahi sorunda en ufak bir değişiklik olmaz. Çünkü İsrail hala eski İsrail ve tek karar alıcı olarak davranıyor. Türkiye kaçırılan İsrailli askeri kurtarmak için Hamas ve Suriye nezdinde girişimlerde bulundu. Sonuca da yaklaşıyordu, ancak bu çaba boşa çıktı. Çünkü her iki taraf da Türkiye’den bir arabuluculuk beklemiyordu. Her iki taraf da kendi oyununu oynarken araya giren her devleti kullanmaya çalışıyordu. AK Parti ile ABD’deki bazı grupların arası bozulunca Türkiye’deki çetelerde ciddi bir artış yaşanması tesadüf olmasa gerektir. Son olarak ortaya çıkan Atabeyler Çetesi ve Danıştay çetecilerinin tüm ilişkilerinin Irak’ta düğümlenmesi birçok ipuçları vermektedir. Ankara ile Tel Aviv’in ilişkileri gerildikçe bunun Washington’la ilişkilere yansıması ve aynı günlerde PKK’nın eski günlerine dönme hazırlıkları yapması da sıradan gelişmeler sayılmamalıdır. ABD’de İsrail’i sevenlerin bağlantıları sandığımızdan daha güçlüdür ve ABD’nin derin devleti Türkiye’nin derin devletinden çok daha derindir. Ortadoğu sahnesine bu kadar cesurca çıkan ve bu kadar rahat hareket eden bir hükümetin sorunun içeriye kadar uzanacak etkilerinin yönetimini de yapabilmesi gerekir.
Sonuç olarak bu insanlık dışı saldırılar elbette karşılığını bulacaktır ve İsrail kendi şiddetinin içinde boğulacaktır. Başbakanın çözüm paketinde ilk olarak Hamas ve El Fetih'i uzlaştırmak, aralarında birlik oluşturmak daha sonra BM geçici üye sıfatını kullanarak bir ateşkes baskısı yapıp Gazze'de bir güvenlik duvarı oluşturmak ve Mehmetçiği bölgeye göndermek. Çünkü Gazzede bizim tarihimiz yatıyor. 1917 Gazze Kuşatması'nda çok sayıda askerimiz orada İngilizlerle savaşarak şehit düşmüştür.

İsrailin kural koyucu devlet olması ve güçlerin orantısız olması, her şeyden önce Hamas ile El Fetih arasında birlik olmaması Türkiye'nin ve Tayyip Erdoğan'ın elini zayıflatan unsurlar. İnanıyorum ki Türkiye'nin diplomatik çabaları sonuç verecek ve İsrail saldırılarına son verecektir.

Yorumlar

dünyadaki adaletsizlik ve barış gerekliliği

Normalde her devlet uluslararası alanda birbirlerine eşittir.Ama bu durumlar pratik de eşit olmadığını gösteriyor.Neyse İsrail bu katliamlarının bedelini elbet ödeyecek.O günü dört gözle bekliyorum.Size şu konuda katılıyorum gerçekten türkiye BM ye üye olursa tüm bu katliamlara arabuluculuk oluşturacağına ve bu olayları yaşayan masumlara kol kanat gereceğine inanıyorum ama sadece Recep Tayyip Erdoğanla

YANLIŞTAN DOĞRU YA GİTME

bayan filozof arkadaşımız AB yerin AB yazarak hata yapmış olabilir ama bir gerçeğide ortaya koymuş oldu.ABD ÇİN FRANSA İNGİLTERE VE RUSYA dışında kimse BM ye üye değil .üyelik sadece kağıt üzerinde.pratikte beş ülke dışında kimsenin söz hakkı yok .ama marifet bu beş ülkeye rağmen varlık gösterebilmek.bu da şimdi gerçekleştiriliyor BAŞBAKANIMIZ tarafından

Türkiye BM'ye üye olursa mı?

:)

Adem Seven'den bilgi ricası

Yazınızda "Bilindiği gibi dünyada ilk terör eylemini Yahudi grupları gerçekleştirmiştir." ibaresini kullanmışsınız.

Açık söylemek gerekirse "sizin bildiğinizi ben bilmiyorum"

hangi tarihteymiş, hangi kaynaktan böyle bir bilgiye ulaştınız acaba?

Bilgilendirirseniz sevinirim.

Adem Seven'in yanıldığı nokta

Sayın Aydın, ben uşak üniversitesi son sınıf kamu yönetimi öğrencisiyim. bu bilgiler daha sıcak bir şekilde tarafımdan bilinmektedir. tarihte ilk terörist topluluk Sicarilerdir. Hasan Sabbah'tır. kendisi de yahudi değildir. ben bilgiyi doğrulayamıyorum. Adem beye iletemiyorum yazdıklarımı. siz bilgiyi düzeltirseniz sevinirim.
kaynak olarak da Ahmet Taner Kışlalı hocanın siyasal sistemler kitabının ilk bölümünde konuyla ilgili detaylı açıklama yapılmıştır.
SAYGILARIMLA

yahudi terör eylemleri

Terör kelimesi ilk olarak 1795'te Robespierre
tarafından kullanıldığında (Fransız devriminin ünlü ismi, 'Özgürlük despotizmi zulme karşı harekete geçti' diyordu...) kastettiği, yukarıdan aşağı, yani devletten kitlelere yönelmiş sindirme hareketiydi.
Günümüzde kullanılan anlamıyla terör ya da siyasal amaçlı şiddet ise Rus ihtilali öncesi Norodniklerle doğdu. (Narodnaya Volya = Halkın İradesi) Norodnikler, Çar'ın üst düzey görevlilerine yönelik suikastlar düzenleyen ancak nefret ettikleri bu kişileri öldürdükleri için eylemden sonra kendilerini döverek cezalandıran duygusal tiplerdi. O zamana kadar, adına terör denilmese de, etnik, dini veya ideolojik sebeplerle yapılan eylemlere insanoğlu yabancı değildi...
Örneğin M.S. 1. yüzyılda Filistin'de iki Yahudi grup (Zealots ve Sicaric) Romalı egemenlere karşı düzenledikleri vur-kaç hareketleriyle onları yıldırmayı, halkı duyarlı hale getirmeyi ve insanların cesaret bulmasını sağlayarak isyan gerçekleştirmeyi denediler. Keza yanında savaşmaya yemin ettikleri Hz. Ali'yi daha sonra kâfir ilan eden Hariciler de kendilerinden olmayanın katlini vacip görerek bastıkları kervanlarda, şehirlerin kenar mahallelerine düzenledikleri saldırılarda binlerce kişiyi öldürdüler. (O devirde eylem kervan basmak, insan rehin almak, denizlerde korsanlık yapmaktı. Bu gruba mensup kişiler kendilerini eş-şurat yani, canını Allah yolunda gözden çıkarmış kişi diye tarif ederdi.) (AVNİ ÖZGÜREL/RADİKAL GAZETESİ)

ilk terör

Aktardığınız bilgiyi referans kabul etiyseniz şayet, size kısa bir hatırlatma yapmak gerek:

1-"Günümüzde kullanılan anlamıyla terör ya da siyasal amaçlı şiddet ise Rus ihtilali öncesi Norodniklerle doğdu."

kaynağınızdan yola çıkarak;

Rus ihtilali öncesinde çarın adamlarını öldrenlerin YAHUDİLER olduğu yazmıyor orada.

Yani yazınızda "bilmediğim gibi" yazmalıydınız. "bilindiği gibi" demeniz hatadır.

2- Yine referans olarak gösterdiğiniz kaynaktan yola çıkarak, düşünceniz doğrultusunda sorgulayıp;

" O zamana kadar, adına terör denilmese de, etnik, dini veya ideolojik sebeplerle yapılan eylemlere insanoğlu yabancı değildi...
Örneğin M.S. 1. yüzyılda Filistin'de iki Yahudi grup (Zealots ve Sicaric) Romalı egemenlere karşı düzenledikleri vur-kaç hareketleriyle onları yıldırmayı, halkı duyarlı hale getirmeyi ve insanların cesaret bulmasını sağlayarak isyan gerçekleştirmeyi denediler."

Biraz mantık ve bilgi katarak madem ki bu çerçevede aktarılan dini referanslı bilgileri kaynak kabul ediyorsunuz ideolojik,dini sebeple ilk insan eyleminin;

Habil'i öldüren Kabil tarafından gerçekleştirildiğini söylemeniz gerekirdi. Kaldıki bu cinayete varan terörist eylemin (ideolojik,dini boyutu birebir Allah ile ilintilidir. Kurbanın kabul edilip edilmemesiyle ilgili olarak)iki tarafıda "Yahudi"değil, Bizzat ilk insan Adem'in oğullarıydılar sonucuna varmanız gerekmezmiydi?

Yani daha Kavimler oluşmadan (yahudiler yokken), ilk insanın oğullarına kadar bu veri ışığında birazda bilgi katarak gitmeniz gerekirdi.

Yapmamışsınız ve aynı kaynağı, biz okumuş ve müşterek mutabakat sağlanmış kesin bilgi gibi sunan "hatalı bilgi kabülünüzü" okuyucuya sanki doğru bilgi veriyormuş gibi sunuşunuzu, yazınızı da bu çeçevede temellendirmeye çalışmanızı anlamak mümkün değil.

Kaynak olarak gördüğünüz şeylerin değerlendirmesini dikkatli yapmanızı tavsiye edeceğim.

Bu algılar dolayısıyladır ki; yazdığınız bütün yazılarda konulara dair ciddi hatalar var. Bu hatalarınızı düzelmenin en iyi yolu; doğru kaynaklara ulaşmak, kaynakları doğru kullanmak ve bu kaynaklara ulaştıktan sonra "Bilimsel" süzgeçten geçirmenizdir.
Neden sonuç ilşkisinden yoksun,Ne tümden gelim, ne tüme varımsal olmayan, eleştirilmeye bile değeri olmayan yazılar koyuyorsunuz ortaya bu sebepten. Metod mu? Yöntem mi? İçerik mi? Kaynak mı? diye bakamıyoruz sadece sizi eleştirir oluyoruz maalesef.

Hani "At gözlüğü takmak" derler ya; sizin ki o bile değil inanın, yani ideolojinizde, bilginizde maalesef yok yazdığınız konuya dair.

Sadece "kuru bir iman" ile yazı yazılmaz. O imanı olgunlaştıracak akli değerlendirme ve okuma şarttır.

Umarım eleştirilerimde kırıcı olmamışımdır. Ve umarım bundan sonraki yazılarınızda "derli toplu", "elle tutulur" , "okumaya değer", okuduğumuzda üzerinde düşünüp tartışacağımız noktalar olan, ideolojik olarak farklı bile olsa bir ideolojiyi kendi birikimiyle yansıtan, imani bile olsa akıl süzgecinden geçirilmiş bir şekilde bize sunarsınız...

Eğitim hayatınızda başarılar...

kaynaklar

Narodnaya Volya denilen grup yahudi kişilerden oluşuyordu.eğer az tarih bilginiz varsa rusyada çıkan bütün karışıklıklar yahudi kaynaklıdır.yahudilerin rusyada ne kadar nüfuz sahibi olduğunu bilmeniz gerekir.Habil kabil meselesine gelince bu eylemi bireysel bir cinayet olarak değerlendirirseniz daha gerçekçi olur.ben yahudi gruplarından bahsettim bir örgütten bahsettim.hiç bir terör eylemini dinden bağımsız düşünemezsiniz. vaadedilmiş topraklar anlayışı yahudilerin en büyük terörist eylem referansıdır.bunu dinden bağımsız düşünebilirmisiniz.bireysel cinayet ile terör eylemlerini ayırt edebilecek kapasitede olduğunuzu düşünüyorum.eleştiriniz beni kırmaz geliştirir bunun için teşekkür ederim.

Yorumcu arkadaşlara genel hatırlatma

"ABD ÇİN FRANSA İNGİLTERE VE RUSYA dışında kimse BM ye üye değil"

Kavramalar önemlidir!

BM üyeliği diyorsanız biz onu BM üyeliği olarak anlarız, BM daimi güvenlik konsey üyeleri olarak anlatmak istiyorsanız, o şekilde yazınız.

Daimi Güvenlik konseyi üyesi olmakla, Üye olmaklığı ayırt etmelisiniz:

Üyeler :
ABD (24 Ekim 1945)
Afganistan (19 Kasım 1946)
Almanya (18 eylül 1973)
18 Eylül 1973'de Federal Almanya ve Demokratik Almanya, BM üyeliğine kabul edildiler. 3 Ekim 1990'de Demokratik Almanya'nın Federal Almanya ile birleşmesinden sonra bu iki Alman hükümeti, tek bir devlet olarak varlığını sürdürdü.
Antigua ve Barbuda (11 Kasım 1981)
Andora (28 Haziran 1993)
Angola (1 Aralık 1976)
Arjantin (24 Ekim 1945)
Arnavutluk (8 Ekim 1962)
Avusturya (14 Aralık 1955)
Avustralya (1 Kasım 1945)
Azerbeycan (9 Mart 1992)
Bahama (18 Eylül 1973)
Bahreyn (21 Eylül 1971)
Bangladeş (17 Eyllül 1974)
Barbados (9 Aralık 1966)
Belçika (27 Aralık 1945)
Belize (25 Eylül 1981)
Benin (20 Eylül 1960)
Beyaz Rusya (24 Ekim 1945)
19 Eylül 1991'de Byelorussia, BM'ye adını Belarus (Beyaz Rusya) olarak değiştirtti.
Birleşik Arap Emirlikleri (9 Aralık 1971)
Bolivya (14 Kasım 1945)
Bosna-Hersek (22 Mayıs 1992)
Botsvana (17 Ekim 1966)
Brezilya (24 Ekim 1945)
Brunei (21 Eylül 1984)
Bulgaristan (14 Aralık 1955)
Burkina-Faso (20 Eylül 1960)
Burundi (18 Eylül 1962)
Butan (21 Eylül 1971)
Cezayir (8 Ekim 1962)
Cibuti (20 Eylül 1977)
Çad (20 Eylül 1960)
Çek Cumhuriyeti (19 Haziran 1993)

Çekoslovakya, 24 Ekim 1945'ten beri BM daimi üyesi idi. 10 Aralık 1992 tarihli başvuruda daimi temsilci, genel sekretere başvurarak, 31 Aralık 1992 tarihinden itibaren Çekoslavakya Cumhuriyeti'nin artık bağımsız Çek ve Slovak Cumhuriyeti olarak varlığını sürdüreceğini ve BM'ye ayrı ayrı üyelik başvurusunda bulunacaklarını bildirdi. Bu başvuruyu takiben, 8 Ocak'ta Güvenlik Konseyi, Çek Cumhuriyeti'nin başvurusunun kabulünü, BM'ye bildirdi. 19 Ocak tarihinde de Çek Cumhuriyeti, BM'ye kabul edildi.

Çin (24 Ekim 1945)
Danimarka (24 Ekim 1945)
Dominik Cumhuriyeti (24 Ekim 1945)
Dominika (18 Aralık 1978)
Ekvador (21 Aralık 1945)
Ekvator Ginesi (12 Kasım 1968)
EI Salvador (24 Ekim 1945)
Ermenistan (2 Mart 1992)
Eritre (28 Mayıs 1993)
Estonya (17 Eylül 1991)
Endonezya (28 Eylül 1950)

20 Haziran 1965'te Endonezya "mevcut koşullar ve şartlar içerisinde"BM üyeliğinden çekildiğini bildirdi. 19 Eylül 1966 tarihinde ise, BM'ye aktivitelerine katılmak ve işbirliği içinde olmak istediğini belirtti. 28 Eylül 1966 tarihinde Genel Meclis, Endonezya'nın bu başvurusunu kabul etti.

Etyopya (13 Kasım 1945) .
Fas (12 Kasım 1956)
Fiji (13 Ekim 1970)
Fildişi Kıyısı (20 Eylül 1960)
Filipınler (24 Ekim 1945)
Finlandiya (14 Aralık 1955) '
Fransa (24 Eylül 1945)
Gabon (20 Eylül 1960)
Gambiya (21 Eylül 1965)
Gana (8 Mart 1957)
Gine (12 Aralık 1958)
Gine-Bissau (17 Eylül 1974)
Grenada (17 Eylül 1974)
Guatemala (21 Kasım 1945)
Guyana (20 Eylül 1966)
Güney Afrika Cumhuriyeti (7 Kasım 1945)
Gürcistan (31 Haziran 1992)
Haiti (24 Ekim 1945)
Hırvatistan (22 Mayıs 1992)
Hindistan (30 Ekim 1945)
Hollanda (10 Aralık 1945)
Honduras (17 Aralık 1945)
Irak (21 Aralık 1945)
İtalya (14 Aralık 1955)
İngiltere (24 Ekim 1945)
İran (24 Ekim 1945)
İrlanda (14 Aralık 1955)
İspanya (14 Aralık 1955)
İsrail (11 Mayıs 1949)
İsveç (19 Kasım 1946)
İzlanda (19 Kasım 1946)
Jamaika (18 Eylül 1962)
Japonya (18 Aralık 1956)
Kamerun (20 Eylül 1960)
Kamboçya (14 Aralık 1955)
Kanada (9 Kasım 1945)
Kap Verde (16 Eylül 1975)
Katar (21 Eylül 1971)
Kazakistan (2 Mart 1992)
Kenya (16 Aralık 1963)
Kıbrıs (20 Eylül 1960)
Kırgızistan Cumhuriyeti (2 Mart 1992)
Kolombiya (5 Kasım 1945)
Komor Adaları (12 Kasım 1975)
Kongo (20 Eylül 1960)
Kore Cumhuriyeti (17 Eylül 1991)
Kore Dem. Halk Cumhuriyeti (17 Eylül 1991)
Kosta Rika (2 Mayıs 1945)
Kuveyt (14 Kasım 1963)
Küba (24 Ekim 1945)
Laos (14 Aralık 1955)
Lesotho (17 Ekim 1966)
Letonya (17 Eylül 1991)
Liberya (2 Kasım 1945)
Libya (14 Aralık 1955)
Liechtenstein (18 Eylül 1990)
Litvanya (17 Eylül 1991)
Lübnan (24 Ekim 1945)
Lüksemburg (24 Ekim 1945)
Macaristan (14 Aralık 1955)
Malavi (1 Aralık 1964)
Madagaskar (20 Eylül 1960)
Malezya (7 Eylül 1957)

Malaya Cumhuriyeti, 17 Eylül 1957'de BM'ye k atıldı. 16 Eylül 1963'te Singapur, Sabah ve Sarawak'ın da dahil olduğu bir federasyon oluşturuldu ve ismi Malezya olarak değiştirildi. Singapur, 9 Ağustos 19 65'te bağımsızlığını ilan ettikten sonra, 21 Eylül 1965'te BM üyesi oldu.

Maldiv Adaları (1 Eylül 1965)
Mali (28 Eylül 1960)
Malta (1 Aralık 1964)
Makedonya (8 Nisan 1993)

8 Nisan 1993'te genel kurul, "Eski Makedonya Yugoslavya Cumhuriyeti"nin üyeliğindeki tek değişikliğin ismi olduğunu belirtti.

Marshall Adaları (17 Eylül 1991)
Meksika (7 Kasım 1945)
Mısır (24 Ekim 1945)

Mısır ve Suriye, 24 Ekim 1945'ten beri Birleşmiş Milletler üyesiydi. 21 Şubat 1958'de yapılan halk oylamasıyla Mısır ve Suriye, Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni oluşturdu ve tek bir isim altında üyeliğine devam etti. 13 Ekim 1961'de Suriyebagımsız oldu ve BM üyeliğine devam etti. 2 Eylül 1971'de Birleşik Arap Cumhurıyeti adını Mısır Arap Cumhuriyeti olarak değiştirdi.

Mikronezya (17 Eylül 1991)
Moğolistan (7 Ekım 1961)
Moldovya Cumhuriyeti (2 Mart 1992)
Monoka (28 Mayıs 1993)
Moritanya (7 Ekim 1961)
Moritus (4 Nisan 1968)
Mozambik (6 Eylül 1975)
Myanmar (19 Nisan 1948)
Namibya (23 Nisan 1990)
Nepal (14 Aratık 1955)
Nijer (20 Eylül 1960)
Nijerya (7 Ekim 1960)
Nikaragua (24 Ekim 1945)
Norveç (27 Kasım 1945)
Orta Afrika Cumhuriyeti (20 Eylül 1960)
Özbekistan (2 Mart 1992)
Pakistan (30 Eylül 1947)
Palau (15 Aralık 1994)
Panama (13 Kasım 1945)
Papua Yeni Gine (10 Ekim 1975)
Paraguay (24 Ekim 1945)
Peru (31 Ekim 1945)
Polonya (24 Ekim 1945)
Portekiz (14 Aralık 1955)
Romanya (14 Aralık 1955)
Ruanda (18 Eylül 1962)
Rusya (24 Ekim 1945)

SSCB, 24 Ekim 1945'ten beri BM üyesiydi. 24 Aralık 1945 tarihli başvurusunda,
Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin, genel sekretere 11 üye ülkesi ile
bundan sonraki çalışmalara Rusya Federasyonu olarak katılacaklarını bildirdi.

San Marino (2 Mart 1992)
Salomon (19 Eylül 1978)
Samoa (15 Aralık 1976)
Santa Lucia (8 Eylül 1979)
Senegal (28 Eylül 1960)
Seychelles (21 Eylül 1976)
Sierra Leone (27 Eylül 1961)
Singapur (21 Eylül 1965)
Slovak Cumhuriyeti (19 Haziran 1993)

Çekoslovakya, 24 Ekim 1945'ten beri BM daimi üyesi idi. 10 Aralık 1992 tarihli başvuruda daimi temsilci, genel sekretere başvurarak, 31 Aralık 1992 tarihinden itibaren Çekoslovakya Cumhuriyeti'nin artık bağımsız Çek ve Slovak Cumhuriyeti olarak varlığını sürdüreceğini ve BM'ye ayrı ayrı üyelik başvurusunda bulunacaklarını bildirdi. Bu başvuruyu takiben, 8 Ocak'ta Güvenlik Konseyi, Slovak Cumhuriyeti'nin başvurusunun kabulünü BM'ye bildirdi. 19 Ocak tarihinde de Slovak Cumhuriyeti, BM ye kabul edildi.

Slovenya (22 Mayıs 1992)
Soa Tome & Principe (16 Eylül 1975)
Somali (20 Eylül 1960)
Sri Lanka (14 Aralık 1955)
St. Kitts & Nevis (23 Eylül 1983)
St. Vincent & Grenadlines (16 Eylül 1980)
Sudan (12 Kasım 1956)
Surinam (4 Aralık 1975)
Suriye (24 Ekim 1945)

Mısır ve Suriye, 24 Ekim 1945'ten beri Birleşmiş Milletler üyesiydi. 21 Şubat 1958'de yapılan halk oylamasıyla Mısır ve Suriye, Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni oluşturdu ve tek bir isim altında üyeliğine devam etti. 13 Ekim 1961'de Suriye bagımsız oldu ve BM üyeliğine devam etti.

Suudi Arabistan (24 Ekim 1945)
Swaziland (24 Eylül 1968)
Şili (24 Ekim 1945)
Tacikistan (2 Mart 1992)
Tanzanya Cumhuriyeti (14 Aralık 1961)

Tangankiya 14 Aralık 1961, Zanzibar'da 16 Aralık 1963'ten beri BM üyesiydi. 26 Nisan 1964'te Tangankiya ve Zanzibar birleşti. 1 Kasım 1964'te Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti adı altında üyeliğine tek bir devlet olarak devam etti.

Tayland (16 Aralık 1946)
Togo (20 Eylül 1960)
Trinidad & Tobago (18 Eylül 1962)
Tunus (12 Kasım 1956)
Türkiye (24 Ekim 1945)
Türkmenistan (2 Mart 1992)
Uganda (25 Ekim 1962)
Ukrayna (24 Ekim 1945)
Umman (7 Ekim 1971)
Uruguay (18 Aralık 1945)
Ürdün (14 Aralık 1955)
Vanuatu (15 Eylül 1981)
Venezuela (15 Kasım 1945)
Vietnam (20 Eylül 1977)
Yemen (30 Eylül 1947)

Yemen 30 Eylül 1947, Demokratik Yemen ise, 14 Aralık 1967'den beri BM üye siydi. 22 Mayıs 1990'da iki ülke birleşti ve "Yemen" adıyla üyeliğini sürdürdü.

Yeni Zelanda (24 Ekim 1945)
Yugoslavya (24 Ekim 1945)
Yunanistan (25 Ekim 1945)
Zaire (20 Eylül 1960)
Zambia (1 Aralık 1964)
Zimbabve (25 Ağustos 1980)

Pek çok kaynaktan bu bilgilere ulaşabilirsiniz. Araştırmadan kavramları algılamadan yazı yazmayınız "gülünç" duruma düşersiniz.

Bütün bilgileriniz bu şekilde eksik ve yanlış. Anlaşılan daha çok gelişeceksiniz... Kırılmadan ama...

(Kabil ile Habil Meselesini ise "bireysel" görmeniz de yanlıştır. Eğer böyle algılıyorsanız "okuyup anlayasınız diye "ap açık" indirilen Kur'an'ı ap açıklığına halel getirir noktaya getirirsiniz. Sadece bunu bir kez daha düşünmeniz için yazayım dedim.)

Hatalarınızda ısrar ortaya "yazı" çıkmasını engelliyor ve biz hala kaynakları doğru algılamadığınızı konuşuyoruz. Kaynakları doğru algılarsanız, yazılarınızı temellendirirken "elle tutulur" bir şeyler ortaya koyabilirsiniz umarım o aşamaya gelir yazılarınız ve düşünceleriniz.

Eyvallah

BM

BM güvenlik konseyinin beş daimi on da geçici üyesi bulunmaktadır .on geçici üyenin oy hakkı bulunmamaktadır.yazımızda pratikte bu beş ülkenin dışında diğer ülkelerin bir fonksiyonu olmadığını belirttim.yazdığınız üye ülkelerin kaçının sözü geçiyor. kaçının BM imkanlarından faydalandığını düşünüyorsunuz.yazdığınız üyeler sadece kağıtta var .lütfen yazıları olduğu gb anlayın.anlamak istediğiniz gb değil.

Kavramları doğru kullanırsanız anlayacağım...

Kavramları doğru kullanırsanız anlayacağım...

Çünkü ifade etmek istediğiniz ile ifade ettiğiniz şey aynı olmuyor diye eleştiriyorum zaten sizi.

örnek:

AB'ye "üye olmak" dendiğinde, tam üyelik mi bizimkisi gibi ucu açık bırakılan üyelik mi?

soruların doğmaması için, anlatmak istediğinizi doğru yazarak anlatın dedim. Kavramları doğru kullanmazsanız siz anlattığınızı sandığınız bir şeyi anlatmamış olursunuz sizi okuyanlarıda yanıltmış olursunuz. "Bilindiği gibi" örneğinde olduğu gibi :) keşke Radikal yazarının kendisinin bildiği gibi deseydiniz mesela yada Radikal gazatesi yazarından alıntı yaptığınızı beyan etseydiniz başlarken cümleye, yada alıntı yapsaydınız bire bir kaynak göstererek.
Ayrıca anlatılan şeyin anlatmak istediğiniz örtüşüp örtüşmediğne bir baksaydınız.

Özet: Söylemler ve Kavramlar önemlidir.

radikal

gazete den okuduğum u aynen yazmak huyum değildir onu kendime göre yorumlayıp yazdım bu yüzdendir ki kaynak gösterme gereği duymadım.bu noktada benim kaynağımı değil radikal yazarının kaynağını sorgulayın.yazılarda hata arama amacı gütmezseniz sizin için daha faydalı olur.sonuç ta insan yazıyor bunu.diğer okuyucular adına karar vermeye lütfen yeltenmeyin.saygılar

Uşak Üniversitesi,Kamu yönetimi bölümü öğrencisi arkadaşa

Öncelikle katkınız içi teşekkür ederim.

Burada anlatmak istediğim konunun özü şuydu:
1- Kaynak gösterim zorunluluğu
2- Bilindiği gibi ile başlayan ve dünyada "ilk" terör eylemini diye devam eden bir cümle varsa kaynağı ne olursa olsun yanlıştır.

Çünkü: a-Terör kavramının adının ortaya konulmadığı dönemlerde yapılan eylemleri terör diye tanımlayamazsınız.
b-Şayet tanım genel kabul görmüşse; o kabul ile birlikte tanımlanan "ilk" ya da o kabulle tanımlamaya sebep olan eylemi referas kabul edebilirsiniz ki böyle bir konuda mutabık kalınan bir terör tanımı daha yapılmamıştır uluslar arası alanda. Daha 11 Eylül saldırısından sonra yeni yeni NATO ülkeleri arasında ortak bir tanımlamaya gidilmiş terör kavramının çerçevesi belirlenmeye çalışılmaktadır. Kaldı ki
hala "Benim teröristim iyi senin ki kötü" yaklaşımları devam etmektedir. Biri için bir gurup, terörist gurup, biri için Kurtuluş savaşçısı olarak ilan edilmeye devam etmektedir.
c- "Dünyada ilk" demek ise bilimsel bir yaklaşımla söylenebilecek kelimeler değildir. Denilebilinir ki; "Bilinen" ve kabul edilen (ki ortak bir mutabakat yoktur)

d- eylemin nedeni, şekli, etkisi, yöntemi, biçimi vb. gibi algılardan yola çıkarak tanılama yapılırsa da bu "ilk" kavramının doğru olarak kullanılamayacağı gerçeği vardır.

İfade etmek istediğim ise Adem arkadaşa,algılama, yazı yazma, kaynak gösterme, kaynağı bilimsel yaklaşımla irdeleme ve algılama üzerine öneri ve beklentilerimdi.

Yoksa sizin de verdiğiniz bilgi kaynağı kim olursa olsun veriliş biçimiyle bilisel değildir diyebilirim. Umarım kaygımı ifade edebilmişimdir.

Tekrar katkınız için teşekkür ederim.

Saygılar.

Saygılarımı sunuyorum

yapmış olduğunuz açıklamalardan ötürü teşekkür ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.