Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Serhat KUŞDOĞAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
01.03.2010

 

 Öğretmen: Demokrasi nedir?; Öğrenci: Kendi Diktatörlerimizi Seçme Özgürlüğümüzdür! 
 
 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Cümlesi ile kurduğu parlamenter sistemini,
Çok partili düzene ancak II. Dünya savaşı sonrası geçirebilmiştir.
   Hilafet ve Padişahlık sisteminin alışkanlıklarını silememiş,
   Feodal yapıyı yok edememiş,
   Din eksenli siyaseti CİHAD adına yapmış, Demokrasi adına İslami Parti kuramamış,
   Irkçı Partiler, Otoriter anlayış ve bölücü politikalardan kopamamış,

   Sosyalist Partiler, Dış kaynaklı ideoloji aramaktan, Halkın gerçeğini görememiştir.
   Demokrasinin gereği olan toplum iradesini belirten bu cümle,
Başta Almanya ve İtalya olmak üzere pek çok Avrupa ülkelerinde, otorite tesis etmek isteyen Partiler için faşist rejimlere giden yolun anahtarı olmuştur.
   Bu CİN fikirli teşkilatlanma ve faaliyetlere karşı;
Milletlerin tarihsel gelişimi, kültürleri ve tecrübeleri neticesinde demokrasi gelişti, benimsendi. Demokratik rejimi korumak amacıyla Anayasa Mahkemeleri kuruldu ve siyasi partiler de anayasa statüsüne alındı. 
   Anayasa mahkemeleri ile siyasi partilerin anayasal süreçte rejimi geliştirmeleri sağlandı.
   Demokrasi kendisini bu şekilde korumaya alırken,demokrasinin değerlerini özümsemiş köklü parti yapılanmaları,sivil toplum örgütleri, bilinçli bir kamuoyu ile güçlenir.
   Bu tarihsel süreci bilenler, Anayasa Mahkemelerinin Siyasi partilerin kontrolüne bırakılmasını teklif edebilir mi?
   Ülkemde demokrasi,
   Kendine özerklik ve kanun koyucu vasfı kazandırmaya çalışan,
   Devlet erkini kullanarak finansal güç olan,
   Dünya da Finansal güçlerin oyuncağı olan,
   Bir zümrenin elit olmaya çalıştığı bir araçtan öteye gidememiştir.
   Bugün yaşanan rejim değişikliği korkusu mevcut iktidar tarafından giderilememiş,
   Mahkemeler bile sizinki bizimki diye bölünmüş, tarafsızlığına gölge düşürülmüştür.
   Kılık Kıyafet devrimini demokrasi anlayışı ile algılayamayanlar, Demokrasi adına demokrasi ile savaşa tutuşmuştur. Bu savaşın galibi yoktur. Kaybeden her zaman olduğu gibi demokrasi olmuştur.
   Demokrasi anlayışının çok sesliliğini,
   Eline bir türban alıp, “şeriat isterük” söylemi ile bağdaştırmaya çalışan zihniyet, Demokrasinin gereğini kavrayacak eğitime ihtiyaç duymaktadır.
   Türban takmayı istemek veya takmak ne gibi bağlayıcılığı gerektirir?
   Din anlayışını yönetim sistemi kabul eden bir zihniyet demokrasiden bahsedebilir mi?
   Türban Çok sesliliğe izin verir mi?
   Ayrılıkçı hareketlerin yaşanmadığı bir İslam Ülkesi var mı?
   İslam Demokrasiyi hazmedebilir mi?
   Kendi istediği şekli tartışma kabul etmeyecek tek ve mutlak doğrular olarak tanımlayan DİNİ ANLAYIŞ, Kendi elitini Ulema olarak lanse edip halka da “adam edilmesi gerekli yığınlar” olarak bakıyor ve cennete giden yolun krokisinin sadece kendinde olduğunu zannediyorsa;
   Bu anlayışı Demokrasi kavramının içine nasıl koyacağız?
Bu yapıya göre, devlet politikası, devleti ele geçiren ULEMALAR tarafından belirlenir. Halkın seçmesi zorunlu olan feodal yapı (Cemaat) liderleri, meclise gönderdiği vekillerdir. Böylece halkın seçtiği temsilciler sabit kalır. İktidar belirli bir zümreye aittir.
Cumhuriyet tarihi boyunca İktidara gelenlerin Demokrasi adına çivi bile çakmadıklarını, iktidarlarını güçlendirmek ve sabitlemek adına Demokrasinin sağladığı imkânlardan, Şahsi çıkar sağlamak maksadıyla faydalandıklarını görebiliriz. Bu durumu Sonsuz kılmak isteyenlerin, REJİMİ değiştirmeyi denedikleri de tarihi delillerle sabittir.
   Bu nedenle Demokrasinin gelişiminin, Demokrasinin değerlerini özümsemiş köklü parti yapılanmaları, sivil toplum örgütleri, bilinçli bir kamuoyu ile mümkün olabileceğini görmeliyiz.
   Farklı kurumların yetki ve sorumluluklarının İktidar tarafından kullanılabildiğini, günümüzde canlı olarak yaşadığımız, demokrasi adına utanç verici süreçte, çok iyi dersler çıkarmamız gerekmektedir.
   Seçim barajı %5 olduğu takdirde nelerin değişebileceğini görebilmeli, neden %10 da kaldığını Türban adına değil de, Demokrasi adına düşünmeliyiz.
   Demokratik anlayışın “DİN KURALLARINA ÖZEL” olarak sorgulanması, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu DİNİ anlayışın hâkim kılınmaya çalışılması, 
   Halka; bireysel hak ve özgürlüklerinin yerine sadece oy kullanma hakkının verilmesi sizce demokrasi midir?
   Seçim ile iktidara gelenlere ekonomik olarak kendini besle ve güçlendir diyen var mı?
   Kendim için bir şey istiyorsam namerdim, Genel başkanın Oğlu kazansın yeter, diyen??? 
   Sanki demokrasi İslam ülkelerinden Dünyaya hâkim kılınmış gibi “Türbana özgürlük” diyen siyasetçilerin, buna benzer söylemleri, bu şartlar altında biraz ironi kalmıyor mu?
   Demokratik rejimi oluşturan partilerin,
   Cihat isteyen Mümin savaşçıları,
   Kan tahlili yapan Ülkü savaşçıları,
   Hak edene hak ettiği kadar veremeyen, herkese eşit vermeye çalışan Devrim savaşçıları, Ortaçağ da kalmadı mı?
   Bu ideolojilerle Demokrasiden söz edilebilir mi?
   Ülkemde DİKTATÖR olmayan bir tane siyasi parti Lideri gösterebilecek misiniz?
   50–60 yıllık Demokrasinin, 86 yıllık Cumhuriyetin,
Demokrasi adına tek sınav sorusu Askeri Darbeler mi?
   Diktatör olmaya çalışan Parti Genel Başkanları övünç kaynağımız mı?
   Demokrasilerde köklü bir anlayış sağlandıkça geliştirilen Anayasalar,
   Ülkemde Kendi rejimini kurmaya çalışan, Demokrasiyi araç olarak gören Demokrasi düşmanlarına mani olmaya çalışan bir anayasanın ötesine geçememiş, her değişiminde bir şeyleri daha yasaklamak zorunda kalmış,
   Kuruluş felsefesinde yatan Askeri siyasete bulaştırmama anlayışını kaybetmiştir.
   Askerin Ülke yönetimine el koyup tekrar tekrar Demokrasiyi başlatması,
   Demokrasi adına siyasilerin çocuk gibi didişmekten,
Tek Çivi bile çakmadıklarını göstermiyor mu?
   Bugün siyasilerin hala büyümediğini gördükçe üzülmemek mümkün mü?
   1961 anayasası on sene sonra;
   “Bu anayasa bize bol elbise gibi geldi; içinde rahat hareket etmeye başladık. Bu entariyi belinden, paçasından, boyundan biraz daraltmak lazım” diye, hazırlayanlar tarafından değiştirilmek zorunda kalınması üzücü değil mi?
   Batı medeniyetlerin üzerinde bir demokrasi hedefimiz olmalıdır.
   “Toplumlar hak ettikleri şekilde yönetilirler.” Söylemi hiçbir siyasetçiye yakışmaz.
   Köklü bir demokrasi anlayışı sağlanmalıdır.
   Demokrasi halka hizmet etmenin en iyi yoludur.
Otoriter bir rejime geçişin aracı görmek, yozlaşmış bir zihniyetin yok edilmesi gereken yüzüdür. Bu yüzden bugünlerin geleceğimiz için gerekli olduğunu düşünüyorum.
 

iletisim@PolitikaDergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.