Derin Türkiye

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Koray KAMACI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
16.07.2013


     29 Ekim 1923 Kurtuluş savaşının ardından, Mustafa Kemal Atatürk küllerinden doğan bir Devleti dünyaya ilan etti ‘’Türkiye Cumhuriyeti’’. Zor geçen yıllardan sonra çok partili demokratik hayata geçişle iktidara gelen Merhum Adnan Menderes, 1958 yılında Irak, Pakistan ve İngiltere’nin katılımıyla ‘’Bağdat Paktı’’ nı oluşturdu. Yunanistan başbakanı Karamanlis ile Kıbrıs’ta Birleşik Devlet’in niteliği konusunda 5 Şubat 1959 yılında anlaşmıştı. Adnan Menderes çok kritik iki karar almıştı. Son toplantı için Cenevre’ye giderken, 17 Şubat 1959’da Londra yakınlarında uçağı düştü ve sağ kurtuldu. 1961 yılında 27 Mayıs Darbecileri tarafından idam edildiğinde Bağdat Paktı dağılmış, Kıbrıs meselesi ise tekrar çözümsüzlüğe gömülmüştü. Menderes’in misyonu ile yola çıktığı söylenen Adalet Partisi’nin genel başkanı emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala bir otel odasında ölü bulundu ve Adalet Partisi’nde Süleyman Demirel’li yıllar başladı. Menderes ailesinin bütün isimleri şüpheli ölümler ve kazalarla siyaset sahnesinden silindi.

 

     23 Kasım 1970 yılında Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Brüksel Anlaşmasını imzaladı. Ankara Anlaşmasının devamı niteliğinde ki bu adım, Avrupa sürecini sağlamlaştırmıştı. 12 Mart Muhtırası ile 1971’de hükümeti düşüren Darbe süreci olmasaydı, Brüksel Anlaşmasına göre Türkiye 22 yıl sonra ortak Pazar yani Avrupa Birliği’ne tam üye olacaktı. Şiddetin tüm yurda yayıldığı günlerde, 1 Mayıs 1977’de Taksim meydanında kimliği belirsiz kişilerin açtığı ateşte 36 kişi can verdi. Kısa bir süre sonra 7 Mayıs 1977’de Bülent Ecevit: ‘’ Kontrgerilla hareket halindedir. 1 Mayıs’ta parmağı vardır’’ dedi. 29 Mayıs 1977’de Ecevit İzmir Çiğli’de, Türkiye’de sadece 3 tane olduğu belirlenen özel bir silahla yakınındaki bir Polis tarafından suikasta uğramasına rağmen sağ kurtuldu. 24 Mayıs 1978’de Türkiye’de ilk kez Kontrgerillayı dava konusu yapan Savcı Doğan Öz Ankara’da öldürüldü.

 

     12 Eylül 1980 darbesi, şartların olgunlaşmasını bekledik diyen Kenan Evren komutasında gerçekleştirildi. Darbeyi yapanların önünde pek çok sorun varken, darbeden hemen sonra 20 Ekim’de Türkiye vetosunu kaldırarak Yunanistan’ın Nato’ya dönüşüne izin verdi. Daha sonra büyük bir değişimin öncülüğüne soyunan Başbakan Turgut Özal, 1988’de genel başkanın belirleneceği olağan kongre sırasında uğradığı suikasttan yaralı olarak kurtuldu. Suikastçılar daha sonra her şeyi Vatan için yaptık diyecekti. 1993’te Orta Asya gezisinden hemen sonra vefat eden Özal’ın ailesi ise yıllar sonra zehirlenerek öldüğü konusundaki şüphelerini açıkladı. Bu arada yapılan son araştırmalar ve incelemeler de Özal’ın zehirlendiği konusunda ki şüpheleri haklı çıkardı.

 

     Aynı yıl Terör, Devlet ve Mafya ilişkilerine odaklanan ve gizli belgelere ulaştığı söylenen gazeteci Uğur Mumcu, bombalı bir suikasta kurban gitti. Bu olayın faillerinin Derin Devlet tarafından himaye edildiği ortaya atılacak ve bir Devlet görevlisi: ‘’Bu tuğlayı çekersek duvar üstümüze yıkılır’’ itirafında bulunmuştur. (Bu Devlet görevlisini araştırın kim olduğunu öğrenirsiniz) 2 Temmuz 1993 yılında 37 kişinin can vermesi ile sonuçlanan Sivas olayları, Alevi-Sünni gerginliğini alevlendirdi. Bu olaydan tam 3 gün sonra 5 Temmuz 1993’te Erzincan’ın Sünni Başbağlar köyü kana bulandı ve 29 kişi katledildi. İnançlar üzerinden bir iç savaş provokasyonu yaşanıyordu. 1993’te tam gerçekleştirilemeyen oyun, 12 Mart 1995’te Gazi mahallesinde sahneye konulacaktı. Silahların bırakılmasının konuşulduğu günlerde 33 erin katledilmesiyle, Sabancı suikastı gibi iş dünyasında şüphe uyandıran cinayetlerle, Güneydoğu’daki kardeşlik ve bütünlük yanlısı kanaat önderlerini eşi görülmemiş yöntemlerle ortadan kaldıran şüpheli bir ‘’Hizbullah’’ yapılanması ile Türkiye kan kaybetti. Turgut Özal’la başlayan dünya aktörü olma rüyası zamansız bir şekilde sona ererken Türkiye tekrar kendi içine kapanacak ve iç gerilimleri ile enerjisini tüketecektir. 1996 yılında bir otomobil kazası ile ortaya çıkan Susurluk skandalı ile Devlet, mafya, siyaset üçgeninde Derin Devlet yapılanması ve faili meçhuller tartışılmaya başlandı. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak dendi ama Kripto güçler devredeydi. 1994 Refah-Yol iktidarı ile statükoyu sarsan bir yenilenme gerçekleşerek siyasi aritmetik değişmiş ancak güç dağılımında taşlar yerinden oynamamıştı. 28 Şubat 1997’de Refah-Yol hükümetine karşı yürütülen ve aktörleri tarafından ‘’Postmodern Darbe’’ olarak nitelenen 28 Şubat süreci demokrasiyi askıya aldı. Aynı anda yaşanan ekonomik istikrarsızlık ve yolsuzluklarla yirmiye aşkın banka 70 milyar dolar zararla batacaktı. 2001 ekonomik krizinin yaralarını sarmak için gönderilen süper bakan Kemal Derviş’in, DSP’yi bölerek yeni parti kurma hamlelerinin ardından Ecevit hükümeti dağıldı. Daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelecek ve Avrupa Birliği sürecini hızlandıracak bir programla iş başı yapacaktı. 1 Mart 2003 tezkeresi reddedilmesi ile Türkiye’den tam destek bulamayan ABD Irak’ı işgal etti. Siyasal ve ekonomik istikrar Türkiye’nin yeniden güç ve prestij kazanmasına imkan sağlayacaktı. Ancak Türkiye’nin 11 Eylül’ü gecikmedi. 15 Kasım 2003’te Sinagog, 20 Kasım 2003’te İngiliz Konsolosluğu ve HSBC bankalarına yönelik saldırılar, ahtapotun kollarının ne denli uzun olduğunu gösterecekti. Havaya yükselen sarı duman Türkiye’nin soluğunu kesecekti. 9 Kasım 2005 Şemdinli olayları, 5 Şubat 2006 Rahip Santaro cinayeti, 5 Mayıs 2006 Cumhuriyet gazetesine bombalı saldırı, 17 Mayıs 2006 Danıştay Saldırısı, 19 Ocak 2007 Hrant Dink suikastı ve 9 Temmuz 2008 ABD Başkonsolosluğu saldırıları Türkiye’deki Kripto Güçlerin ayak sesleri idi. Vatan adına öldürecek Vatan adına güç sahibi olacaklardı ancak bu kez mutlu sonlarını yazamadılar. Türkiye Cumhuriyeti Anayasal hükümetini devirmek ve demokratik dünyadan koparmak amacı güden ve Devlet içine kümelenmiş Kripto Güçlere karşı operasyonlar başlatılacaktı. Her dönemde büyük oyunun küresel iktidar savaşlarının hedefinde olan Türkiye, kökleri geçmişin karanlığına gömülmüş, kendini bu toprakların sahibi ve kurtarıcısı sanan hayali Vatanseverlerin tuzağı olmaktan kurtulmaya çalışıyor.

 

     Bu Ülke maskelenmiş yüzleri, kirli ilişkileri ve faili meçhulleri çözmeden özgür olamayacak. Türkiye vicdanı ile Tarihi ile ve ezberleri ile yüzleşiyor. Devlet içine kümelenmiş bu Kripto Güçlerle son kozunu paylaşıyor. Artık Türkiye’nin daha fazla kan kaybetmemesi lazımdır. Ortadoğu özellikle bu dönemde bu kadar hareketliyken Türkiye durağan olmamalıdır. Türkiye ne zaman bir çıkış gerçekleştirse, içte mutlaka Kripto Güçler devreye giriyor. Türkiye’de son oynanan bu Gezi Olayları da bununla alakalıdır. Maalesef kendi içimizde bölünmemeliyiz. Bu topraklarda Dış güçlere ve onun bu topraklarda ki kuklalarının oyuncağı olmamalıyız. Yeniden büyük Türkiye’yi, yaşanabilir bir Türkiye’yi kurmak elimizdedir. Artık daha fazla zaman ve güç kaybetmeden Uluslararası arenada söz dinlemek yerine söz sahibi olmak için var gücümüzle çalışmalıyız. Tarihte İmparatorluklar kuran ve zalime karşı dik durup mazlumun yanında olan bu Millet, yine eskisi gibi ayağa kalkıp mazlumların umudu ve zalimlerin korkusu olacaktır.

 

Ve son söz: ‘’ Bir çiçekle bahar olmaz, ama her bahar bir çiçekle başlar’’

 

 

                                                                                                              Koray KAMACI

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Bu Bir Povakasyondur!

Sayın Koray Kamacı,

Halkımızın arasında; “Kürt” kökenli vatandaşların ayrımcılığını yapan davranışlarla alay eden, fakat aynı zamanda şark kurnazlığını da dile getiren bir tekerleme vardır:  “Ale vere, dale vere, Kürt Mehmet nöbete!” diye.

Sonunda siz, “Gezi Direnişini”, derin devlete bağladınız ya, helal olsun size! Aslında sizin burada yaptığınız veya göreviniz, bu tip bir şark kurnazlığından ibaret olan bir hamle ile Gezi direnişini destekleyen gençlerimizin ve vatandaşlarımızın kafasını karıştırmaktır. Bence bu yazı, tam bir profesyonel ajan-provokatör operasyonudur!

Burada siz çok basit bir hile uyguluyorsunuz. Olayları tarihleri ve ayrıntılarıyla vererek, okuyucu da “çokbilmiş” olma izlenimini yaratmak ve buna dayanarak okuyucunun güvenini kazanıp,  geçmişte olan doğru olayları yanlışlarla birlikte harmanlayıp en sonunun da asıl amacınız olan Gezi Parkı direnişini derin devlete bağlayıp karalayıp itibarsızlaştırmaktır!

Ama boşuna! Avucunu yalayacaksınız!

Direniş bir dalga gibidir. Dalganın daha da yüksek bir hışımla faşist AKP hükümetinin üzerine gelmesi için belli bir süre geri çekilmesi, doğası gereğidir! Biraz sabırla bekleyin. Çok yakında direniş, büyük bir haşmetle daha güçlü ve daha kararlı olarak yeniden yükselecektir!

Çok kısa olarak burada, derin devlet hakkında bir kaç söz söylemek te fayda var.  Derin devlet denen bu devlet içinde gizli ve illegal örgüt, bu siyasi cinayet şebekesi, ülkemizde  1952 yılında Türkiye’nin NATO üyeliği ile birlikte kurulan, adına da “Süper NATO” denen, amacı yurt içinde komünist kişi ve örgütlerle mücadele etmek olan bir örgüttür. Bu örgüt gerçekten de ülkemizde birçok değerli, saygın vatansever aydınlarımızı katletmiş; 1980 faşist askeri darbe öncesi kanlı çatışmaların çıkmasını provoke etmiş; Maraş, Çorum, 1 Mayıs 1977, Sivas vs. gibi çeşitli kitlesel katliamlar düzenlemiştir.

Kamuoyunda Gladyo veya Kontr Gerilla veya Özel Harp dairesi olarak ta anılan bu örgüt, günümüzde R.T. Erdoğan, A. Gül, F. Gülen ve onlarla işbirliği yapan ABD’nin dış emperyalist strateji uzmanı olan CFR’in kontrolündedir. Yani derin devlet, son 11 yıldır emperyalistlerin ve iktidardaki yerli işbirlikçilerin elindedir.

Emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerin emrindeki bu derin devlet, geçmişteki yapılan darbe ve cinayetleri bahane ederek, emperyalist BOP’un Türkiye’yi bölüp bir Kürt devleti kurmak hedefini gerçekleştirmek üzere; ona karşı olabilecek olan Türk Silahlı Kuvvetlerini felç etmek, onu savaşamaz hale getirmek, AKP muhalifi yurtsever aydınları sindirmek amacıyla Balyoz, Ergenekon vs. gibi sahte dijital delil ve gizli tanık ifadeleriyle yüzlerce aydın ve subayımızı esir almıştır.

Siz ise burada bu yazı ile utanmadan bugün, Ergenekon veya benzeri davlarda yargılanan, aralarında milletvekillerinin de bulunduğu aydınlarımızı, gazetecilerimizi, politikacılarımızı, subaylarımızı bir de derin devletin elemanları olarak sunmaya çalışıyorsunuz! Ne demeli? Çirkeflikte, fitne ve fesatta sizinle aynı seviyede tartışmak imkânsız!

Gerçekten de sizinle baş etmek zor. İnsanın aklı duruyor. Bu kadar riyakârlık, tarihi gerçekleri bu kadar çarpıtma, olayları özünden bu kadar saptırma ancak bu kadar utanmazca yapılabilir! Tam da AKP’ye, ihanete, gericiliğe, fitne ve fesata laik bir duruş!

Sizin yaptığınız aslında; gezi direnişinde göstericileri gaz ve plastik mermi bombardımanının tutan zalim polisin yanında eli palalı, coplu veya sopalı sivil provokatörlerin yerine burada makale yazmaktan ibarettir!

Benim sizin yazılarınıza yaptığım bu en son yorumdur! Çünkü siz, muhatap alınmaya bile değmezsiniz!

Saygılar.

Sizden ala Ajan mı var!

Mehmet bey benim yazılarım sizin işinize gelmiyor belli. Ama merak etmeyin beni birçok kesimden tanırlar ve bilgi birikimi mi bilirler. Size tavsiyem bu köhne, darbeci zihniyeti değiştirin artık. Millet iradesini Mısır'daki gibi düşüremeyeceksiniz. Siz anca Taksimde gezersiniz. Bu gezi olaylarını savunan bir avuç kişinin hezayanları koskoca bir Devlet'i etkileyemeyecektir. Sayenizde AKP'nin düşen oyları bu son olaylardan sonra iyice çıkmıştır. Asıl siz Ulusalcı görünerek kime hizmet ediyorsunuz. CIA mı yoksa Derin İsrail'e mi? Yeter ama artık bu Millet sizin gibilere asla pirim vermeyecek. Şer odaklar dibe vurmaya başladı. Devam da edecek merak etmeyin yeni operasyonlar yolda. Siz beni tekip edin. Meyve veren ağaç taşlanır o yüzden bu eleştirilerinizi çok takmıyorum. Cevapta vermeyecektim ama büyüklük bende kalsın. Bu arada her defasında bu son yorumum daha yapmıycam diyorsunuz ama dayanamıyorsunuz belli. Zihniyet meselesi ne yaparsın. Neyse daha fazla yazmayı vakit kaybı görüyorum...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.