Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Gökhan Cebeci

Cumhuriyetin ilk yıllarında okullarda okutulan din dersi kitapları bir eserde toplanarak okuyucuya sunuldu. Kaynak Yayınları tarafından yayınlanan bu derleme, 1927 – 1931 yılları arasında ilkokulların ve köy mekteplerinin 3., 4. ve 5. sınıflarında okutulan ve Muallim Abdulbaki Gölpınarlı tarafından yazılmış olan ‘din dersi’ kitaplarını içeriyor.

Bu kitapların adı - yazımızın da başlığı olan- ‘Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri’. (Din dersine katılmanın velinin onayına bırakıldığı bu dört yıllık süreç sonunda… 1931 yılında ortaokullardan, 1935 yılında da ilkokullardan kaldırılan din eğitimi, tamamen aileye bırakılıyor.)

O dönem okullarda okutulan bu din dersi kitaplarında açıkça görülüyor ki, bugünün aksine dinin şekilciliğinden uzak, iyi ve güzel ahlak öğretisi üzerinde duruluyor. Ailesine, vatanına hayırlı, iyi bir insan olmanın yollarının anlatıldığı kitaplarda ayrıca çocuklara Cumhuriyetin erdemleri de öğretiliyor.

Bugünün Türkiye’sinde yapılmaya çalışılan papağan gibi sure ezberleme, belli kalıpları yerine getirme zorunluluğunun aşılanması yerine; o dönem verilen eğitimde, Müslümanlığın bir insana ahlaklı, hoşgörülü, saygılı, çalışkan, temiz ve paylaşımcı olmayı öğütlediğinin öğretilmeye çalışıldığını görüyoruz.

Bugün sadece ‘Allah korkusu’ verilmeye çalışılan gönüllere, asıl olan ‘Allah sevgisi’nin akıtıldığı da çok açık. Öne çıkan bazı örnekleri size sunmak istiyorum: “Dinimiz, bize daima temizliği ve medeniyete uymayı emrettiği için camilere tam medeni ve temiz bir insan gibi girmeli ve namazımızı kılıp çıkmalıyız.

” “Peygamberimize bir gün ‘Din nedir? diye üç kere sormuşlar da, Peygamber, üç soruya da ‘Ahlak güzelliğidir’ demiştir. Şu halde ahlakı fena olan adamlar, Müslüman’ım deseler de, imanları kuvvetli değildir.” “Peygamberimiz öksüz olarak büyüdü.

Fakat çok çalışkandı. Hiçbir şeyden yılmazdı. Ticarete atıldı, doğruluğu ile kendini milletine sevdirdi. Kendi ekmeğini kendi çıkardı. Kimseye boyun eğmedi.” “Yetimler, öksüzler de hiç mahzun olmamalı. Ne yapalım, herkes analı babalı büyümez ya; onlar da Peygamberimiz gibi hiç yılmadan çalışırlarsa muhakkak kazacaklardır.

Gördüğünüz ya yavrularım, Peygamber’e dedesi, amcası da küçükken yardım ettiler. İşte biz de bu mübarek kimseler gibi kimsesiz yavrularımıza yardım etmeliyiz.” “Hazreti Muhammet, arkadaşı Ebu Bekir’le beraber Mekke’den çıktı, bir mağarada gizlendi.

Yatağına amcasının oğlu Ali’yi yatırmıştı. Çocuklar, Hazreti Ali’deki fedakarlığa bakınız ki, öyle tehlikeli bir zamanda inandığı fikir uğruna ölümü göze alıyor.” “(Medine) Müslümanlığın bir merkezi olmuş, Peygamber, kendine bir vatan bulmuştu. Bu şekilde, bugünden sonra Müslümanlık, etrafa yayılmaya başladı.

İşte görüyorsunuz ya çocuklar, vatansız din olmuyor. Biz de İstiklal Harbi’nde çalışmasaydık, vatanımızı kurtarmasaydık, bugün ne hükümetimiz kalırdı, ne milletimiz.” “Peygamberimiz, her işi fikrine inandığı arkadaşları ile görüşerek, onların düşüncelerini, isteklerini anlayarak yapıyor, yenilikleri hemen kabul ediyor, bu sayede de düşmana galip geliyordu.

” “Hazreti Muhammet, vaktiyle kendini öldürmeye niyet eden, kanına susayan düşmanlarının hepsini affetti. Ne büyüklük değil mi?” “Şu muhakkak ki, Allah’a yaklaşmak için hocalara, imamlara hiç gerek yok; onlar, yalnız din alimleridir; bilmeyenlere din öğretirler…

Allah’la kul arasına girmeye çalışan adamlar, Allah’ı bilemeyen, Müslümanlığa aklı ermeyen yalancı ve dolandırıcı cahillerdir.” “Birisine bir hayır yaparken, ‘Herkes beni görsün, bu ne iyi adam desin’ diye yaparsam, yahut ‘Yaptığım hayra karşılık bana bir mükafat versinler’ dersem, adeta yaptığım hayrı satıyorum demektir.

Bu hayır değil, menfaate hizmettir. (…) Allah’a karşı olan vazifelerimiz, ibadetimiz de böyle olmalıdır, Allah’tan korktuğumuzdan veyahut ondan bir menfaat istediğimizden dolayı ibadet etmemeliyiz. Onu severek ibadet etmeliyiz.” “Allah’a en büyük ibadet, onu sevmek, hayırlı bir insan olmak, milletimize, vatanımıza, hükümetimize, sonra da bütün insanlara faydamızın dokunmasıdır.

Yoksa namaz kılmak, oruç tutmakla hiç kimseye bir hayır etmiş olmayız.” “İslam dininde çalışmak asıldır. İnsan, ancak çalışmakla insan olur. Tembellik, miskinlik, İslam dinince yasaklanmıştır.” “İnsan, eliyle insanların malına zarar verir, hırsızlık ederse, yahut diliyle gönül kırar, yalan söyler yahut birine iftira ederse Müslüman olamaz.

Bir Müslüman çocuğu da okuldaki eşyaya zarar vermez; mesela, sıraları, duvarları kirletmez, arkadaşlarının eşyasına, kitaplarına dokunmaz, kimseye fena söz söylemez. Büyüyünce de kendisine emanet edilen şeye zarar vermeyeceği gibi, vazifesine de dikkat eder, vazife arkadaşlarına hürmet eder, nazik olur.

” “Şunun bunun imanına, inancına, giyinmesine, kuşanmasına karışan, kötü sözler söyleyen adamlar, kendilerine Müslüman adını veren yalancılardır. Böyle adamların sözlerine bakılmaz. Çünkü yalancıdan adama hayır gelmez.” “Herkesin imanı kendisine aittir.

Herkes, düşüncesinde hürdür. Hakiki Müslümanlık da bundan ibarettir.” “Cumhuriyet’ten evvelki zamanlarda olduğu gibi, bir köşeye çekilip gece gündüz ibadet etmek, kimseye faydası dokunmamak, Müslümanlık değildir.” “Peygamberimiz, dul kadınlara, yetim çocuklara yardımlarda bulunur, evinde de kendi işini kendi görür, karısına yardım ederdi.”

“Mesela bir doktor mikrobu, birisi aşıyı keşfetmiş, bütün insanlığı öldürücü bir hastalıktan kurtarmış, öbür tarafta birisi de karnını doyurmaktan aciz, cami köşesinde boyuna namaz kılıyor! Acaba Allah bunların hangisini sever. Allah’ın kulları bir adamdan razı olursa, Allah da razı olur.”

“Elbette vazifesini iyi yapan memuru severler ve daha yüksek bir yere alırlar; ticaretini, sanatını, hilesiz yapan tüccar ve sanat sahiplerini herkes tanır; bir şey lazım oldu mu herkes onlara koşar; paraları çoğalır, işleri artar, küçücük dükkanları, koca koca ucu bucağı bulunmaz mağaza olur.

Çağdaş bir şekilde ekin eken çiftçi, çok mahsul alır, işini büyütür, çiftlikleri çoğalır, parası artar. İşte ‘Şükrederseniz, nimetleriniz çoğalır’ sözünü anlamı budur. (…) Yoksa elindeki nimetin kadrini bilmeyip, vazifesini yapmayan, kendisini sevdirmeyen bir adam, istediği kadar eline tespihi alıp bir köşeye oturarak ‘Çok şükür! Çok şükür!’ desin.

Bin kere dese faydasızdır. Bu ne şükürdür, ne de bu şükürler nimet çoğalır.” “Bağnazlık, İslam dininde hiç yoktur. Peygamber, bağnazlığı hiç sevmezdi. Kendisine inananlara ‘Elbisenizi yıkayın, saçlarınızın, bıyıklarınızın fazlasını kestirin, dişlerinizi fırçalayın, temiz olun!’ derdi.”

“Memurlar, her taraftan toplanan zekatı Medine’ye getirip Peygamber’e verirlerdi. O da bu biriken parayı orduya sarf eder, dul kadınlara, yetim çocuklara, zekat memurlarına, parası bitip yolda kalmış yolculara dağıtır, kendisi ve akrabası için içinden beş kuruş para almazdı.”

“İslam dininde Allah ile kul arasında vasıta yoktur. Her Müslüman Allah’a bizzat ibadet eder. İslam’da din reisleri yoktur, çünkü dine göre bütün Müslümanlar eşittir. Allah indinde hiçbir Müslüman’ın faziletten başka bir sebeple diğerlerinden fazla bir mevkii yoktur.”

“İslam dini de dünya işlerinin anlayan adamlara verilmesini emretmiştir. Peygamber, ‘Bir iş, ehli olmayan adama verilirse, o işin kıyameti kopar’ demiştir.” “Müslümanlık, bütün insanlara ait bir din olduğundan, bu dine mahsus tek bir dil olamaz. Her millet, Allah’a kendi dili ile hitap eder, istediklerini kendi diliyle ister, kendi diliyle şükreder.

Bir Türk’ün, anlamını bilmediği, anlamadığı Arapça ile Allah’a hitap etmesi, adeta papağanın konuşmasına benzer. Böyle bir hitap, böyle bir dua, elbette ruhtan doğmaz.” Zorunlu ya da seçmeli… İlla ki din dersi okutulması isteniyorsa… Birey olarak dini yaşamanın, inancın insan ile Tanrı arasında kalmasını sağlamanın anahtarı böylesi eğitimden geçmektedir.

Mürit yetiştirmek, kula kulluk edilmesinin önünü açmak isteyen din bezirganlarının oyunu ancak bu şekilde bozulur.

 

Gökhan CEBECİ

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.