Çatı Partisi ve Damdaki Kemancı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Sabahattin TALU
Yazının Yazıldığı Tarih: 
16 Şub 2009

   İmralı sakini Apo, geçtiğimiz aylar içerisinde avukatları ile yaptığı bir görüşmede; DTP’ye, sol partilerle ittifak kurarak bir “Çatı Partisi” şemsiyesi altında faaliyet göstererek, Mart 2009 yerel seçimlerine hazırlık yapması talimatını vermişti.

 

   Her zamanki gibi, talimatı alan DTP’li yöneticiler, toplumun genelinin, isimlerinin açılımlarını bile tam olarak bilemediği bazı sol tandanslı siyasi partilerle görüşmelere başladılar. Bilindiği gibi, geçtiğimiz 22 Temmuz seçimlerine “Bin Umut Adayları”  adı altında ÖDP, EMEP ve SDP ile birlikte giren ve bu girişimden umduğunu bulamayan DTP, bu sefer ÖDP ile pek anlaşamamış gibi görünüyor. ÖDP’nin eski genel başkanı, yeni İstanbul Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras’ın, bu tür bir birleşmeye yanaşmadığı da geçmiş açıklamalarından zaten biliniyordu.

 

   Çatı partisi ile ilgili gelişmeler, Diyarbakır toplantısı sonrası, DTP’nin Ankara’da yapılan 2. Olağan Kongresi’nde netlik kazandı. DTP’ye göre, bu, bir seçim ittifakı değil, stratejik işbirliği idi. Sloganları ise; “Birlikte Yaşam, Birlikte Çözüm”.

 

   Çatı partisinin adı da belli gibi. Apo’nun son dönemde ısrarla dillendirdiği “Demokratik Cumhuriyet” söyleminin partiye dönüşmüş şekli, yani “Demokratik Cumhuriyet Partisi”. Burada verilmeye çalışılan mesaj, partinin hem demokrat (!) ve hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhuriyet’ini temel almış olduğu (!).

 

   Kısaca; parçalama ve bölme yok!!! 

 

   Aslına bakılırsa, DTP’nin bir açılım peşinde olduğu bir süredir izleniyor. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde oylarını AKP’ye kaptıran DTP, oyların geri alınması hedefi doğrultusunda “dine yönelme” girişimleri göstermiş, terörist cenazelerinde cübbeli imamlarla boy göstermiş, mevlitler okutmuş ve etkinliklerinde de elde “Kur’an” taşıtmıştı. Bir taraftan dine yönelen DTP, bu kez tam tersine aşırı sol olarak bilinen, Marksist-Leninist bir ideolojiye sahip cenaha da yanaşıyor.

 

   Tuz ile şekeri birbirine karıştırıp içmek gibi bir şey bu.

 

   Söylemlerine göre; Türkiye partisi olma gibi, bize göre son derece uzak ve imkânsız bir idealleri varmış! Öyle ya; biraz ondan, biraz bundan; işte size; Türkiye partisi!

 

   Bazı sol partilerin ve belli görüşteki belli oluşumların, Kürtçü organizasyonlar ile zaman zaman ortak amaç doğrultusundaki belli etkinliklerde, işbirliği içerisinde birlikte hareket ettikleri söylenebilir. Bu durumdaki işbirliğinin ortak paydası, her zaman olduğu gibi, yine “Ortak Amaç”.

 

   “Ortak amaç”ın biraz dışına çıkıldığında ise, bu sefer eleştiriler birbiri ardına geliyor.

 

   Kürtçü kesimden ziyade, aşırı sol cenahın Kürtçü kesime yönelik eleştirileri had safhada ve oldukça da haklılar. Sol cenah, Kürtçü olarak bilinen kesimi “milliyetçilik” yapmak ile suçluyor; çünkü sol literatürde milliyetçilik, tasnif dışı.

 

   En önemli ve alaylı eleştirilerden biri de, Apo’nun yakalanışı sonrasında televizyonlara yansıyan görüntü ve ifadeleri. Onlara göre; Apo’nun son derece “ürkek-korkak” duruşu ve ağzından çıkan “hizmetinizdeyim” şeklindeki ilk ifadesi, teslimiyetin tam bir daniskası. Yani, “devrimci duruş”a hiç yakışmıyor!

 

   Kızılan bir diğer nokta da, bazı önemli sendikaların Kürtçüler tarafından ele geçirilmiş olması. Niteliksel olarak değil belki; ama, sayısal çoğunluk nedeniyle ele geçirilen sendikaların, asli görevlerini yapmadıkları ve Kürtçü kesim tarafından sadece ve sadece kendi menfaatleri ve görüşleri doğrultusunda yönlendirildikleri. Onlara göre; sağlık sendikası tamamen “Apo’nun sağlığı”, eğitim sendikası ise tamamen “Kürtçe ana dil” ile uğraşıyor, üstelik sağlıkçıların ve öğretmenlerin yüzlerce kemikleşmiş sorunu yıllardır ortada dururken. 

 

   Ayrıca, DTP’li bazı yöneticilerin hâlâ aslen Niğdeli Akın Birdal’ın ve bilâhare Ufuk Uras’ın, Türk kimliği taşımaları nedeniyle, milletvekilliklerini hazmedemedikleri, DTP’li Aysel Tuğluk’un, özeleştirilerinden de anlaşılıyor. Onlar, “iki Kürt”ün milletvekilliği hakkının, “iki Türk” tarafından gasp edildiğini düşünüyor. Hatta onlar, ki çoğunlukta oldukları söyleniyor, bırakın Türk olmayı, PKK’ya eleman vermemiş, bu uğurda can yitirmemiş, kan dökmemiş Kürtlerin dahi partilerinde olmayı hak etmediklerini savunuyor.

 

   Anti parantez; DTP’li İstanbul Bağımsız milletvekili Doğan Erbaş’ın kaprisi ve hırsı nedeniyle, Türk kökenli, Prof. Dr. Doğu Ergil’in vekil seçilmesinin engellendiği, DTP kulislerinde övünülerek bahsediliyor.

 

   İşte, son derece taban tabana zıt ve temelsiz bir birlikteliğin, yani Apo’nun “Çatı Partisi”nin, yani “Çatının damındaki Kemancı”nın, müstakbel “Demokratik Cumhuriyet Partisi”nin durumu bu merkezde.

 

   Gelinen noktada özetlersek; tuz ile şekeri birbirine karıştırıp içmek gibi bir şey bu.

 

 

Sabahattin TALU

sabahattintalu@gmail.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.