Butlan Hukukuna Teslim Olmak, ya da Olmamak

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
BURHAN İŞCAN

Kanunlar toplum düzenini sağlayan hukuku oluşturmak içindir. Kanunlara uymamak toplum düzenini bozmaktır. Anarşidir. Kanun veya yasa, bir anayasal hukuk rejiminde, yetkili organlarca meydana getirilen yazılı hukuk kurallarıdır. Kanunlar, tüzükler, yönetmelikler birer kanundur. Kanuna mevzuat da denir. Dar anlamında kanun, yasama organınca yapılan kanun adıyla gerçekleştirilen işlerdir. Hukukla paralel anlamlılık taşır ancak hukukun öğelerinden sadece biri ve hukuk kaynaklarından sadece biridir. Hukuk Kuralları, yazılı (kanun) veya yazısız(örf, adet ve gelenekler) olabilir. Kanunlardan oluşan hukuk mevzuatı; kanun, tüzük, yönetmelik, KHK, TBMM İçtüzüğü, İçtihadı Birleştirme Kararları, mahkeme kararları, içtihatlar,  tebliğ, genelge, yönerge adlarını taşır. Kanunlar birbiriyle çelişemez. Kanun hiyerarşisinde Anayasa en baştadır. Aynı tür kanunlar eşit güçtedir. Kanun hiyerarşisi şöyledir: Anayasa, kanun, KHK, tüzük, yönetmelik, içtihad.

Son yıllarda ülkemizde bu yazılı olmayan hukuk kurallarına bir yenisi butlan hukuku eklenmiştir.

Butlan Hukuku; yazılı hukukta yani yasalarda olmayan, yasalarca yok sayılan fakat uygulamada varmış gibi kabul edilen hakkın elde edilmesi için oluşan, yasal olmayan  hukukun adıdır.

Bu hukuku uygulamak aslında; devlete onun kanun ve nizamlarına karşı gelmektir. Anarşi ve terördür. Bu terörü oluşturan etkenlerin başında ise, yazılı olmayan hukuk kuralları olan; toplum örf, adet ve ananelerinden oluşan kuralların kanun sayılması gelir.

Butlan hukukunu oluşturan diğer sebep ise;  “yasal boşluk” olarak bilinir. Aslında yasal boşluk yoktur. Kanunlardaki değişiklikleri izlemek vatandaş için mümkün değildir, ancak hukukçular bunu bilebilir. İşte yasal boşluk bu bilgiye vakıf olamamak yüzünden oluşur.

Ülkemizde uygulanan yolsuzluk ekonomisi politikalarına uygun olarak, son yıllarda o kadar çok yasa çıkartılmıştır ki; bu hıza hukukçular bile yetişememekte, dolayısıyla ezberlerdeki hukukun gündemde olması sebebiyle oluşan yasal boşluktan! Butlan hukuku uygulamaları meydana gelmektedir.

Butlan hukukunun son sebebi ise; uluslar arası anlaşmalara göre yapılması gerektiği halde yapılmayan düzenlemeler, uyum yasalarının olmamasıdır.

Yani butlan hukuku; yapılmayan çağdaş düzenlemeler, var olan kanunların işletilmemesi, kanunlardaki kıyas yasağı, savunmanın genişletilmesi yasağı gibi kurallara uymamaktan, yasal boşluk oluşturacak ezberci ve rüşvetçi hukukçuların yorumları  sebebiyledir.

İşin vahim tarafı, ortada bu hukuka karşıt,  yazılı yasalar varken; bunların farkında olunmaması sebebiyle bu hukukun sistem mağdurları oluşturmasıdır.

Bu mağdurluğun sebebi butlan hukukuna teslimiyettir.

Butlan Hukuku uygulamaları , en çok; İcra Hukuku Davalarında  ve Hukuk Mahkemeleri Davalarında görülür. Ceza Davalarında ise suçluyu suçsuz göstermek için kullanılır.

Bu ülkede butlan hukukuna rağmen insanlar hapis yatıyorsa, iki sebebi vardır; ya butlan hukuku işletilmemiştir, ya da savunma yetersizdir.

Yine bu ülkede kişi hakkını adalet mekanizmasından alamıyorsa, yani adalet yoksa yine iki sebep vardır; biri butlan hukuku, diğeri müdafiinin yetersizliğidir.

Örnekler pek çok.

Son günlerde haberlerde çıkıyor. “Karşılıksız çek sayısında patlama” diye.

Oysa yılın ilk aylarında durum şöyle idi: Karşılıksız çek miktarı 2011'de bir önceki yıla göre yüzde 35 düştü. AKP Grubunda milletvekillerine verilen bilgiye göre, karşılıksız çıkan çek miktarı 2004 yılında 893 bin 939, aynı yılda mahkemelerce verilen ve merkez bankasına bildirimi yapılan yasaklama kararı 70 bin 672 olarak gerçekleşti.

2005 yılında karşılıksız çek 1 milyon 6 bin 557, yasaklama kararı 95 bin 978, 2006'da 1 milyon 144 bin 740, yasaklama kararı 67 bin 875, 2007 yılında 1 milyon 324 bin 664, yasaklama kararı 72 bin 502, 2008'de 1 milyon 537 bin 194, yasaklama kararı 76 bin 782, 2009'da 1 milyon 910 bin 650, yasaklama kararı 82 bin 934, 2010'da 900 bin 272, yasaklama kararı 105 bin 643 ve 2011'de 11. ay itibarıyla karşılıksız çek miktarı da 534 bin 602, yasaklama kararı da 44 bin 670 olarak gerçekleşti. 2011 yılının 11. ayı itibariyle piyasada 53 milyon 303 bin çek bulunuyor. Bu çeklerin bankaların sorumluluk oranı dikkate alınarak hesaplanan tahmini karşılığı 34 milyar 913 milyon 465 bin TL olarak hesaplandı.

Ve şimdi de durum şu; Protestolu senet sayısı yüzde 39.6 oranında artti. Karşılıksız çek oranı ise bir önce ki yıla göre yüzde 56.10 oranında artarak 5.5 milyar lira olmuştur.

Bakın bunun  sebebi neymiş?

“Yeni Çek Yasası ile hapis cezasının kaldırılmasının ardından geçtiğimiz yıllara nazaran bu yil karşılıksız çek ve protestolu senet sayısında bir hayli artış oldu.”

Bana göre ise bunun sebebi yolsuzluk ve rüşvet sebebiyle butlan hukukundan nemalanmak yüzünden yada tembellikten  yeni yasaya ve yasalara adapte olup uyum sağlayamamaktır.

Her çeki karşılıksız çıkanı dolandırıcı olarak ad edip hapse atmak ne kadar butlansa, dolandırıcıları ve dolandırıcılığı tespit etmeden suçluları serbest dolaştırmak da o kadar butlandır.

İşte müdafi avukatlar bunu yapıyorlar. Dolandırıcılar hakkında suç duyurusundan kaçınarak, ezberi uygulamaları seçiyorlar.

Mahkemeler talebe göre iş yaparlar. Talebinizi değerlendirirler.

Talebinizde sadece çek yasağı koydurmak varsa, sonuç da bu olur.

Butlan hukukundan en çok yararlanan ise bankalardır.

İcra Müdürlüklerindeki rüşvet kabulü yüzünden usulsüz başlatılan icra takiplerine vatandaşın itirazı bekleniyor. İtiraz yapılınca itirazın kaldırılması davasında vatandaş fazladan kat be kat yükümlülük altına sokuluyor. İtiraz yapılmazsa sonuç zaten gasp etmek oluyor.

Bankalar bunu yapmak için; “genel haciz yoluyla (ilamsız) icra takibi başlatıyorlar.

Bir bankanın vekili avukatın başlattığı icra takibi örneği ile başlayalım usulsüzlükleri anlatmaya.

 Borçluya gönderilen örnek ödeme emrinin 3. maddesi karşısında aynen şunlar yazılmıştır.

 

3.582.53   Asıl Alacak

2.096,92   Muacceliyetten takip tarihine kadar yıllık %94,5 tem. Faiz

   104,82   Faizin %5 Gider vergisi

   232,31   Masraf

            +-----------------------------------------

                                    6.016,58  TL             (DİKKAT BU KISIM İTİRAZ SEBEBİDİR)

Toplam borcunuzun 3.582,53 TL olan asıl alacağa 12/10/2012 tarihinden ödeninceye kadar işleyecek ve TBK. 100. Md. Uyarınca kısmi ödeme öncelikle faize mahsup edilerek hesaplanacak yıllık %94,5 temerrüt faizi, faizin %5 gider vergisi, avukatlık ücreti ve icra masraflarıyla birlikte  alacaklının fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak ve tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla ÖDENMESİ(Takip öncesinde yapılan 8.500,00TL tahsilat takipten önce borçtan düşülmüştür. Takip öncesi ödemeleri faize ve masraflara mahsup etme , farkı talep etme hakkımız saklıdır.)  

 (DİKKAT BU KISIM HEM İTİRAZ HEM ŞİKAYET SEBEBİDİR)

Aynı ödeme emrinin 4. Maddesi Karşısında ise; Kredi taahhütnamesi, sözleşmesi, ihtarname, hesap özeti

Bu takip 12 Ekim 2012 tarihinde icra dairesi müdürlüğünce imzalanmış 18 Ekim 2012 tarihinde adliye PTT sinden postaya verilmiştir.

(DİKKAT BU KISIM ŞİKAYET SEBEBİDİR)

Görüldüğü gibi bu takip olduğu gibi butlandır. Takibe itiraz beklemekte amaç butlanı meşru kılmaktır. Yanlış hiçbir zaman başka bir yanlışla telafi edilemez.

Takibi butlan(yok hükmünde) yapan usulsüzlükler aşağıdaki gibidir.

Takip savunma hakkını elden alacak şekilde başlatılmıştır. İİK Madde 63 –“İtiraz eden borçlu, itirazın kaldırılması duruşmasında, alacaklının dayandığı senet metninden anlaşılanlar dışında, itiraz sebeplerini değiştiremez ve genişletemez.”  Denmektedir. Ancak borçlu bildirdiği itiraz sebepleri ile bağlı olduğundan (İİK.m.63) senet metninden anlaşılamayan borca itiraz sebeplerini (mesela ödeme, takas) itirazında belirtmezse itirazın kaldırılması duruşmasında ileri süremez. Söz konusu icra takibi ödeme emrinin 4. Maddesinde  Senet ve Tarihi ve senet yoksa borcun sebebi karşısında;  Kredi taahhütnamesi/sözleşmesi ihtarname hesap özeti mesnet gösterilmiştir. İİK Madde 61 de “. Takip belgeye dayanıyorsa, belgenin tasdikli bir örneği ödeme emrine bağlanır.” denilmektedir. Yapılan icra takibinde böyle bir belgenin varlığı iddia edilmiş, icra müdürlüğü bu belgeyi görmeden varmış gibi kabul ederek takip başlatarak ödeme emri çıkarmıştır. Bu durumda borçlunun İİK madde 63 e göre itiraz savunma hakları kısıtlanmıştır. Borçlu itirazını bu senet metnine göre yapacaktır. İcra Müdürlüğü senet deyiminden kavram karmaşası oluşturduğu görülmektedir. Ödeme emrinin amacı borçluya kendisini savunması için olanak sağlamaktır. Alacaklının elinde hiçbir belge olmadan bile icra takibi yapma yetkisinin olduğu Genel haciz yolu ile ilamsız takiplerde bu konuda borçlu lehine hareket edilmelidir. İtiraz yok ise, borç kabul edilmiş sayılacaktır ve borçlu yönünden sonuçları çok ağırdır.

Kredi taahhütnamesi/sözleşmesi madem borcun dayanağıdır öyleyse borçlu bu dayanağa nasıl uymadı belirtilmeli-gösterilmeli borçlu  savunması ve itirazını buna göre belirlemelidir.  Hukuk mahkemelerinde savunmanın genişletilmemesi yasağı vardır. Bu nedenle hayali belgeye dayalı başlatılan takibe yapılacak itiraz savunması savunmayı kısıtlayacaktır

Yasalar kamu düzenini oluşturmak ve uygulanmak içindir. Takip yasal faiz talep etmeme usulsüzlüğü ile başlatılmıştır. İİK gereği ilamsız takiplerde ödeme emri çıkarılırken icra müdürlüğünde yetkili memur; takibe konu yapılan alacağın mevcut olup olmadığını ve vadesinin gelip gelmediğini araştırma görev ve yetkisi yoktur. Ancak sebepsiz zenginleşmeye sebep  butlana mahal vermemek için kanuni faizin talep edilip edilmediğinden sorumludur. İlamsız takiplerde takip bir senet veya sözleşme mesnet edilerek başlatılmışsa takip süresince uygulanacak faiz ile mesnetsiz borca dayalı icra takibinde uygulanacak faiz oranları ayrı ayrıdır  İİK Madde 61:  –“Takip belgeye dayanıyorsa, belgenin tasdikli bir örneği ödeme emrine bağlanır.” Şeklindedir. YARGITAY 12.HD. 2004/8178 E.-2004/12688 İçtihat

İİK.nun 61/1. maddesi 2. cümlesi hükmünce; takip bir belgeye dayanıyor ise,belgenin onaylı bir örneğinin ödeme emri ile birlikte borçluya gönderilmesi zorunludur. Bu husus İİK.nun 16. maddesi kapsamında şikayet olup icra mahkemesince incelenmesi, aksi durumun tespiti halinde ödeme emrinin iptaline karar verilmesi gerekir.(Ayrıca Bknz: YHGK.02.02.2000 T.-2000/12-50 E.-2000/47 K.)(Karar Tarihi : 17.05.2004) İlamsız takiplerde alacaklı tarafın yıllık yüzde 94.5 temerrüt faizi talep etmesi için ödeme emrine bu talebin yasal meşruluğunu ispat edecek belgeyi eklemesi gerekir. Bu belge yok ise; icra memurunun varmış gibi hüküm kurarak  alacaklı tarafın talep ettiği faiz i kabul edip ödeme emri yazması   butlansal hak iddiasını meşru kılmak usulsüzlüğü olarak kabul edilir. Bunun sebebi ise RÜŞVET tir. Bu anlamda faize itiraz edilip edilmemesi bir anlam ifade etmez. Yani butlanın özelliğini değiştirmez. İcra hukukunda borçluyu daha fazla zarar ve yükümlülük altına sokacak, hiçbir şekilde faize faiz işletilmez.. Faizlerle ilgili mevzuata 3095 sayılı yasada, tüketicinin korunması hakkında kanunda, borçlar ve ticaret yasalarında yer verilmiştir. Temerrüt faizi hesaplarında sıklıkla kavram karmaşası yaşanmaktadır. Akdi temerrüt faizi ile yasal temerrüt faizi kavramları karıştırılmakta, icra takiplerinde akdi temerrüt faizi talep edilmektedir. İcra Müdürlüğünün bu talebi yapabilmesi için akdi görmesi, göstermesi ve takibi ilamlı yapması gerekir. 6098 Sayılı Yeni Türk Borçlar Kanununun 120. maddesi temerrüt faizi ile ilgilidir. Daha öncesinde aşırı faizleri Yargıtay gabin, ahlaka aykırılık ve kişilik haklarına saldırı olarak nitelemekteydi. Bu maddenin getirdiği düzenleme ile temerrüt faizlerine sınır getirilmiştir. Bu madde uygulamasında tacir tüzel kişi veya tacir gerçek kişi yada kişiler arasında ayırım yapılmadan faizden koruma vardır. Bundan dolayı yeni ticaret yasası hükümlerinden bazılarının uygulanması askıya alınmıştır. Nitekim yeni ticaret yasasının 9. maddesinde uygulanabilecek hükümler hükmünde ticari işlerde de temerrüt faizi uygulamalarında mevzuat hükümleri uygulanır denilmektedir. Şirketimiz aleyhine açılmış icra  takibinde İİK Madde 58 de belirtilen belge ve kayıtlar bulunmamaktadır. Bu nedenle İcra Müdürlüğünün talep üzerine başlatmış olduğu takip İİK Kanunu Madde 60 göre usulsüzdür.

Ayrıca;  takipte asıl alacak üzerine yüzde 94,5 oranında temerrüt faizi işletilmiştir, takip başladığı andan itibarende bu faiz oranına devam talep edilmiştir. 6098 Sayılı TBK. 100. maddeye işaret edilmiştir. Bu madde  eski mülga kanundaki karşılığından farklı olarak borçluyu faizden korumak amaçlı amir hüküm içermektedir. Maddeye göre;  talepte yazıldığı gibi kısmi ödeme öncelikle faize mahsup edilmez, aksine kısmi ödeme öncelikle anaparadan düşülür faiz bundan sonra kalan bakiye anapara üzerinden hesaplanır. Özetle faize faiz talep edilmez. Bu takipte icra müdürlüğü yasaya karşı usulsüzlük yaparak takip başlatmıştır. Kabul edilmelidir ki usulsüzlüklerin ortadan kalkması itiraz edilerek değil, şikayet yolu ile olur.

İcra Müdürlüğü ortada borcun dayanağı akdi belgeleyen bir belge yok iken takibi belge varmış gibi başlatarak; yani ilamsız takiplerde ilama bağlı takip gibi faiz uygulattırarak, gayri ahlaki ve hukuki mevzuata aykırı faiz  talebi ile  borçlu gösterilen şirketimizi fazladan yükümlülük altına sokmak istemiştir. Bu usule aykırı işlem tamamıyla butlandır. Yukarda değinip ifade ettiğimiz gibi yok hükmünde olan bu işleme itiraz edilme veya edilmemesi onun özelliğini değiştirmez. İşlem şikayet sebebidir. Takip başlatılırken süre aşımı söz konusudur. Yine İİK Madde 61 de– “Ödeme emri borçluya takip talebinden itibaren nihayet 3 gün içinde tebliğe gönderilir.” Denmektedir. Söz Konusu takip talebi 12 Ekim 2012 tarihinde yapılmış ve o tarihte ödeme emri yazılmıştır. Ancak takip ödeme emri 18. Ekim 2012 tarihinde postaya verilmiştir. Bu hususta, savunma hakkını elden alan ayrı bir usulsüzlüktür.

Bir başka örnekte kambiyo senetlerine ait takip te usulsüzlük.

Takip dayanağı senet üzerinde ödenmesi gereken rakam 5.000 Tl. Senet taksitli alışveriş karşılığında sözleşme ile verilmiş. Takip, temerrüde düşen 4500 TL üzerinden başlatılmış. Bu husus icra müdürlüğünün dikkat etmesi gereken bir sebep iken; icra müdürlüğü takibi kambiyo senetlerine mahsus takip ile başlanmasına göz yumuyorsa, işin içinde rüşvet yok diyebilirmiyiz. Bu husus hem şikayet, hem itiraz sebebidir. Eğer borçlu itiraz etmez, veya itirazda gecikirse fazladan yükümlülük altına sokulacak demektir.

Yüksek yargı organlarından sayılan Yargıtay ise yargının butlan hukuku oluşturmasına geçenlerde karşı çıktı.

''YARGI, YORUM YOLUYLA ANAYASA'YA AYKIRI KARAR VEREMEZ"

Yargıtay, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasttan ve kusurlardan dolayı doğan tazminat davalarında, kamu görevlilerinin aleyhine değil, ancak kamu idaresi aleyhine dava açılabileceğine karar verdi. Sağlıklı sonuca ulaşmak için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi gerektiği belirtilen kararda, Anayasa'nın 129/5. maddesinde, ''Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir'' hükmünün yer aldığı hatırlatıldı. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesinde de kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açabileceklerinin öngörüldüğü ifade edilen kararda, Borçlar Yasası'nın 13. maddesinde, ''gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs o zararın tazminine mecburdur'' hükmüne yer verildiği kaydedildi.  Kararda, ''Anayasa'nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 13. maddesini, Borçlar Yasası'nın 41/1. maddesi ışığında yorumlayarak, kamu görevlileri aleyhine kişisel kast ve kusurlarının varlığı halinde adli yargıda dava açılabileceğinin kabulünün mümkün olmadığı'' vurgulandı.

Borçlar Yasası'nın 41/1. maddesinin genel bir hüküm olduğu, yine genel olarak ''zarar ika eden şahsı'' esas aldığı, kamu görevlisi veya memurdan bahsetmediği belirtilen kararda, bir konuda, hem genel hüküm hem de özel hüküm varsa, özel hükümlere üstünlük verilerek uygulama yapılmasının hukukun temel prensiplerinden olduğu hatırlatıldı.

Anayasa'nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 13. maddesinin yorum getirmeyecek kadar açık, net ve amir olduğu vurgulanan kararda, yasaların, iptal edilmedikçe veya değiştirilmedikçe yürürlükte olacağı, mevcut hükümleriyle uygulanmaları gerekeceği kaydedildi.  Yargının, uygulamalar ve bir kısımı sosyal ihtiyaçlar nedeniyle yasaların yetersizliği veya değiştirilmesi gerektiği düşünce ve kanaatinde olsa dahi, yorum yoluyla yürürlükteki Anayasa ve yasa maddelerini uygulamayarak atıl bırakamayacağına işaret edilen kararda, yargının, yorum yoluyla Anayasa ve yasalara aykırı uygulama yapamayacağı ve karar veremeyeceği belirtildi. Daire'nin kararında, ihtiyaç varsa yeni yasal düzenlemelerin yapılabileceği, bunu yapma yetki ve görevinin de TBMM'ye ait olduğu hatırlatıldı.Kararda, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kast ve kusurlardan dolayı doğan tazminat davalarında, kamu görevlilerinin aleyhine değil, ancak kamu idaresi aleyhine dava açılabileceğinin kabul edilmesi gerektiği vurgulandı. Kararda, şöyle denildi: ''Somut olayda, davalı hekimin uyguladığı safra taşı ameliyatında özensiz davranışına dayanmış olduğundan davanın idare aleyhine Anayasa'nın 129/5. maddesi gereğince açılması gerektiğinden, doktora husumet yöneltilemez. Şu durumda yerel mahkemece, davalı hekim hakkındaki davanın husumetten reddi gerekirken kısmen kabulü, usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir."

Örnekten anlaşılan durum şudur. Zarar görenin müdafii yanlış hukuk yolunu seçmiş, talebini idare mahkemesinde yapmamıştır. Bunun sebepleri; kanunlardaki yeni düzenlemelerdeki gerekceyi ve sonucu algılayamamak ve ezberciliktir.

Kanun koyucunun maksadı memuru koruyup idareyi zarar ettirmek değildir. Kanun koyucunun maksadı; idarenin, memurun kusurundan dolayı zararını yine memurdan alarak onu tecziye veya ihtarla işine özen göstermeye sevk ettirmektir.

Yani kanunlara ve mevzuata uymayan, örnek icra müdürlüğündeki memurlar gibi kamu görevlilerini işten atabilmeye olanak yaratmaktır.

Olması gereken de budur.

Bu konuda son çıkan yasalar içinde Kamu Denetçiliği-Ombudsmanlık Yasası da vardır. Bu kurum, Nisan 2013 ayından itibaren vatandaşların idareye yönelik şikayetlerini kabul edip; arabuluculukla hukuksal yoldan halli cihetine gidecektir.

Diğer bir yasa da Arabuluculuk Yasasıdır. Bu yasa uyarınca uygulamaya gelecek yıl geçilecektir.

BUTLAN HUKUKUNA TESLİM OLMAMANIN YOLU BİLİNÇLENMEDEN GEÇMEKTEDİR.

Bilgi Toplumu olmak, internetin getirdiği uygarlıktır.

Önemli olan bilgi değil, ilgidir. İlgi önem vermek, önem vermek; özen göstermek, dikkat etmek demektir. Bu da muhakeme yapmak, bunun içinde bilgiye ihtiyaç duyup araştırmak demektir.

İnternette sörf yaparak aranılan her konuda bilgi sahibi olmak mümkün.

Ayrıca işi, internetin sağladığı yüksek telekomünikasyon yolu ile  ehline sorarak öğrenmek de mümkün.

Bu ülkede hem internet, hem de butlan hukuku varsa; demek ki bir şeyler ters gidiyor demektir.

 

Burhan İŞCAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.