Bir Toplu Cinayet Suçu Olarak Deprem ve "Fail" Sorunu : Kriminolojik Bir İnceleme

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Tarih boyunca, eli kanlı para tanrısına kurban edilen her bir canın, içlerinde, bugün Van'da yitip giden canların anısı ve yitip gitmeleri karşısındaki objektif sorumluluğumuz önünde:

 

"dozerler toprağı kaldırır atar,
her taşın altında, bir ceset yatar,
koyun kuzusuna meler de bakar,
ılgıt , ılgıt esen yeller ağladı."

Muhlis Akarsu

..

Bir fıkra var; ve birçoğu gibi, aslında, “güleriz ağlanacak halimize” dedirten türden, gülünesi değil, acınası gerçeğimizi anlatır: Hani, depremde bina yıkılmış da, binanın inşaat malzemeleri yargılanıyormuş; ve her bir malzeme, diğerlerini suçluyormuş da, söz verilen beton, “Sayın yargıç, suçsuzum; çünkü ben olay yerinde yoktum” diyerek savunmuş kendini.

Oysa biz, değil deprem, hiçbir sarsıntıya ve dış etkene gerek olmadan, Konya’da, Zümrüt apartmanı ve yine Konya’da, bir Kuran kursunun çöküşü örneklerinde yaşandığı gibi, kendiliğinden yıkılan bir binanın enkazı altında, yüzü geçik canın yitirildiği bir ülkenin çocuklarıyız. (1)

Her geçen gün, bir daha ve bir daha, genç kızlarımızın, çocuklarımızın, kadınlarımızın, ve hatta, bir gecede kırk küsur kişinin canını alan, bir köyü haritadan silebilen, eli kanlı, acımasız katiller, hep küçük erkek kardeşler, ve onları cinayete azmettiren aile meclisleri, ya da kıskanç kocalardır; ama asla ilkçağ kalıntısı, ilkel-feodal klan düzeninin bugüne uzantısı, devletin koruculuk politikalarıyla ve her gün ve saatler boyunca televizyon ekranlarından olumlanan aşiret düzeni değildir. (2)

Her yıl yollarda yitirdiğimiz yüzlerce ve hatta binlerce canın katili de, tüketimini katlarla artırarak bir sınırsız tüketim ikamesine dayalı otomotiv sektörü, ve ona bağlı ve koşut olarak sürdürülen karayolu merkezli ulaşım politikaları değil, ne olduğu hiçbir zaman ve halen tanımlanmamış olan “trafik canavarı”dır; alkollü, dikkatsiz, hızlı ve uykusuz araç sürdüğümüz için, kendi kendimize ölüyoruz; hepsi bu.

Yine, son yıllarda, Türkiye başta olmak üzere, özellikle azgelişmiş ülkelerde, kanser/kansere bağlı ölüm vakalarının daha önce hiç görülmemiş düzeye erişmesinin nedeni de, sadece ve en fazla, “tutuksuz yargılanan” bir katil olarak sigarayla özdeşleştirilen/simgeleştirilen, ve ilköğretim öğrencileri için hazırlanmış afişlerdeki ürkütücü görüntüsü ile, trafik canavarına kardeş bir “kanser canavarı”dır. Yoksa, yüz elli yıllık endüstriyel geçmişiyle yarattığı küresel kirlilik sorunsalı karşısında, kendisi “organik tarım – iyi tarım yöntemleri” sürecine giren gelişmiş toplumların yarıküresinden, azgelişmiş toplumların yarıküresine yönelen, Devletimizce de, geciktirilmeden “yasal statüsüne ve iznine” kavuşturulmuş olan, basitçe, daha çok üretim/daha çok satış için besinlerin doğal genetik yapısı ile oynanması anlamına gelen, teknik deyimiyle “gdo-genetiği değiştirilmiş organizma” ve buna dayalı “fast food”cu- piyasacı beslenme politikaları, elbette masumdur.

Geçim uğrunda yerin yüzlerce metre altında, maden ocaklarında alınteri döken onlarca emekçinin, topluca ve bir anda can verişini, “grizu gazının sıkışması sonucu meydana gelen iş kazası ve zehirlenme” olarak kolayca açıklayanların “Denetmen-müfettiş”, ve bu toplu kıyımları, “mesleğin doğası gereği - kader”, ve hatta “güzel bir ölüm” diye tanımlayanların “Devlet adamı” olduğu bu ülkede, iş sağlığı ve güvenliği sorunlarından önce, iş ahlakı ve bir bütün olarak ahlakın bizzat kendisinin yokluğunu görmek gerekir, ki kanla ve canla beslenen “gerçek katil”in açığa çıkarılmasının, neden gerçekleşmeyeceği - beklenemeyeceği anlaşılsın. (3)

Geçtiğimiz ay Japonya’da yaşanan büyük deprem-tsunami yıkımının, bir nükleer santalde meydana getirdiği teknik sorunla baş gösteren nükleer kirlilik sorunuyla başlayan, nükleer enerji üzerine sorgulama/tartışma sürecinin, tsunami dalgaları gibi tüm dünyaya yayılmasına, ve hatta kimi ülkelerde yeni nükleer santraller yapımının durdurulması sonucuna varmasına karşın, Türkiye sınırlarından içeri giremeyişi, Nükleer santral yapımındaki resmi-ticari kararlılığın önündeki duvarları yıkamayışı da tam olarak bu yüzdendir. (4)

Ve böylece, Mısır’daki kanlı iç savaşı, “iyi oldu, Piramitleri gezmeye giden turistler ülkemize yönelecek” diye yorumlayanların, katilin suç ortağı değil, “turizmci iş adamları” olduğu bir ülkede, depremlerde ölen on binlerin, ve olası bir depremde, nükleer kirlilikle yok olacağı şimdiden belli olan canların sorumlusunun da, “fay hattı” olması, kuşkusuz doğaldır.

Ama biz, yitip giden canlarımızın katili diye, bize yerin altında birtakım jeolojik yapıları, hareketleri gösterenlere “ne fayı ulan?” diye sorup, masaldaki “kral çıplak!” diyen çocuk gibi, yukarıda bazılarını saydığımız toplu kıyımların asli ve tekil faili olarak, “kar maksimizasyonu”ndan başka hiçbir ilkesi olmayan, serbest piyasacı ekonomik düzeni, “işte katil!” diyerek gösterebiliyoruz:

"Ağustos’tu,
üç sıfır iki,
saat sustu.
sonra feryatlar,
feryadımız..

dediler ki faydı,
fay,
ne fayı ulan?
vay be vay,
az çimento,
çürük beton,
ince demir,
cellat,
celladımız.

ah ulan,
ne kemiklerimiz kaldı,
-molozlara karışan-
ne bir mezar taşımız,
üç, beş, sekiz, kırk, seksen,
yaşımız,
dede nene,
ana baba,
çoluk çocuk,
genç kız ve delikanlı,
para tanrısına,
eli kanlı,
para tanrısına,
kurban olduk,
unutulup gitti,
adımız..

 

vedat.kocal@politikadergisi.com

 

__________

(1) http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/262027.asp?0m=-16n

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9561168.asp

(2) http://tr.wikipedia.org/wiki/Bilge_Köyü_Katliamı

ve yüzlerce, binlerce örneğinden sadece biri olarak:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=108064

(3) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14779342.asp

http://www.ntvmsnbc.com/id/25100758/

(4) http://www.haberpan.com/video/basbakan-nukleerde-israrli

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.