Aydınlar ve Türk Milliyetçiliği

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
(Sosyolog) Hakan Yavuz

Banu Avar “2011 Özel Bir Yıl Olacak” başlıklı ve 2 Ekim 2010 günü İlkkurşun internet sitesinde yayınlanan yazısında, Kılıçdaroğlu ve CHP’nin gerçek muhalefet olmadığı tespitini yapmış. Sayın Avar, yazısının sonunda “küçük” gruplar olarak tanımladığı “gerçek muhaliflerin” ise “halkla ve birbirleriyle buluşmayı” başarıp, başaramayacaklarını sorguluyor.

Sayın Avar’ın, Kılıçdaroğlu ve CHP gerçeğini gözler önüne sermesi, muhtelif internet sitelerinde 16 Kasım 2009 tarihinde yayınlanan “Kılıçdaroğlu Truva Atı” adlı yazımı tekrar gündeme almama neden oldu.

İlkkurşun internet sitesinde yazımın altına yapılan yorumlar hakaret düzeyindeydi. Önce o yorumlarda yazılanları hatırlatayım.

A.Turan Güneş 17 Kasım 2009 00:18 : Bay Yavuz, Bu kadar keskinliği fazla buluyorum… bu söylemlerinizle bölücülüğe hizmet etmiş olursunuz.

Mesut Çam 17 Kasım 2009 01:58 : … Senin truva atı dediğin aleviler tüm saflıklarıyla ve tüm görmezlikleriyle yıllarca Atatürk sonrası CHP’yi desteklemişlerdir…

Ceren Mert 17 Kasım 2009 02:05 : hayince bir yazı kılıçtaroğlu bu kadar seviyesi ve kalitesiz bir yazıyı hak etmiyor

Ekmel Akçalı 20 Aralık 2009 20:30 : Bu yazınızı şiddetle kınıyorum. Kılıçdaroğlu’nun, popülaritesini çekemediğiniz kanısındayım.

Şimdi hafızanızı 2010 Mayısına odaklamanızı rica ederim. Çıkarcı medyada yazı yazıp, Kılıçdaroğlu’na destek veren Mustafa Mutlu gibi holding aydınlarını bir kenara koyalım. Dikkatimizi kendilerini ulusalcı, cumhuriyetçi, Atatürkçü olarak tanımlayıp da, Kılıçdaroğlu’na destek veren yazarlar üzerinde yoğunlaştıralım. İşte o tarihte gazete ve muhtelif internet sitelerinde Kılıçdaroğlu’na destek veren bazı yazarların ifadeleri:

“Halkın sesi, halkın mutluluğu, halkın sağduyusu ortaya çıkınca her şey olumlu yönde ne güzel değişebiliyor… ‘Gandi Kemal’ bütünleşmesi, Cumhuriyetin Kemal’i ile Hindistan’ın Gandi’sini bir araya getiren eşsiz bir tamamlaşmadır.” - Erol Manisalı

“Evet, CHP’de yaşanan bir devrimdir!.. Aslında çok uzatmaya gerek yok; halkın arasında söylendiği şekliyle, ‘adam gibi adam’ olduğunu ispatladı. Cumartesi günü CHP liderlik koltuğuna oturacak…” - Ümit Zileli

“Ben Kılıçdaroğlu’nun vaat ettiklerini yapacak samimiyete ve dürüstlüğe, daha da önemlisi, birikim ve yeteneğe sahip olduğunu düşünüyorum.”-  Emre Kongar

“Allah Türkiye’ye Göklere Uçma Şansı Verdi”-  Nihat Genç

“Rüya Gibi!.. Dilerim Değildir!” - Mehmet Halil Arık

Ve son olarak bir parti lideri:

“Devrim dalgası, CHP içinde yeni kadroları öne çıkarmakta, halkın güçlerini aynı cephede buluşturmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun parlayışı, çok önemli bir Türkiye gerçeğini ortaya koydu. Yalnız CHP değil, bütün Türkiye, Tuncelili bir aydınımızı sevgiyle bağrına bastı ve ona güvendi. Türk milleti, etnik karakterde sözde Türkçülüğe itibar etmemiş, büyüklüğünü bir kez daha göstermiştir.” - Doğu Perinçek

Buraya kadar yazılanlar, kendilerini “ulusalcı” olarak tanımlayan bir kısım yazar ve siyasetçinin Mayıs ayındaki ruh halini ve bir yaprak gibi “Kılıçdaroğlu rüzgârına” kapılıp, savrulduğunu gösteriyor.

Şimdi asıl konumuza, yani Sayın Avar’ın yukarıda andığımız yazısına dönelim. Avar yazısında şunları söylüyor: “Bunca baskı ve yıldırmaya karşın, ortaya çıkabilme cesaretini gösteren küçük antiemperyalist partiler ise, halkı ikna kabiliyetini henüz gösteremiyor. Halkın gönlünü kazanacak netlikte bir ekonomi ve siyaset programını da ‘anlaşılır’ şekilde halka iletemiyorlar. En önemlisi aynı şeyleri savunanlar bir araya gelemiyor ve küçük birimler olarak kendi çevreleriyle yetiniyorlar.”

Biz kimlerin milletvekilliği beklentisiyle ya da yükselen bir partinin çevresinden güç toplamak amacıyla Kılıçdaroğlu’nun peşine takıldığını yukarıda özetledik. Sayın Avar’dan da, yazısında ima ettiği “küçük antiemperyalist partiler” ve “aynı şeyleri savunan küçük birimler” olarak kimleri kast ettiğini açıklamasını bekliyoruz. Öyle ya, bu ülkede “gerçek muhaliflerin” olduğu söylendiğine göre, halkın bunları tanıması da önem kazanıyor.

ADD konferanslarında kitap pazarlamayı meslek edinen ve televizyon konuşmalarında Türkiye’nin kurtarıcıları pozuna bürünen aydınlar mıdır gerçek muhalifler? Kimdir bu küçük antiemperyalist partiler? “İşte devrim” diyerek Kılıçdaroğlu’nun eteklerine sarılanlar mıdır, gerçek muhalefet?

Nedir bu “gerçek muhaliflerin” fikriyatı? Sosyal demokrasi mi, sosyalizm mi, Marksizm mi, Maoculuk mu? Gerçek muhalifler, gerçek fikriyatlarıyla ve gerçek kimlikleriyle çıkmalılar halkın önüne. Ve gerçek muhalifleri birleştirmeye çalışanlar da, bu girişimlerin fikri temellerinin ne olması gerektiğini de söylemeliler.

Biz önümüzdeki döneme ilişkin çözüm yolunu, referandum sonuçlarını bile yakın yüzdelerle ifade ettiğimiz 29 Ağustos 2010 tarihli Referandum Sonrası başlıklı yazımızda ortaya koyduk. Şunları yazdık: Bu gidişatı durdurabilecek tek etmen, BOP’a ve AKP’ye karşı çıkan, “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” ilkesini sahiplenen ve “Ne Mutlu Türk’üm” diyen tüm vatandaşların, Türk Milliyetçiliği etrafında birleşmesidir. (http://www.politikadergisi.com/okur-makale/referandum-sonrasi)

Şimdi tüm aydınlara soruyorum: Bu gidişatı durdurabilecek “gerçek bir muhalefet” hangi fikriyat etrafında gelişebilir?

Hakan YAVUZ

sosyologhakanyavuz@gmail.com

politikadergisi.com

 

Yorumlar

El elinde Müdür olmak mı? Kendi evinde uşak olmak mı?

İnsani hak ve bireysel özgürlükleri gerçek manada savunan, düşmanım dahi olsa insana insan gibi davranılmalı diyen, Kürt aydınlar; son 30 yıl içinde zulüm, işgence ve suikastler sonucu öldürüldü.
İnsani hak ve bireysel özgürlüklere sahip çıktığını iddia eden çakma Kürtçülerin, faşist ırkçılığa dönüşen "kendi kaderini tayin hakkı" salatasını, mazlum halka zorla yedirmeye çalıştığı süreçleri yaşıyoruz.

Dini adına inançlarının güzelliklerini paylaşan, Yaradana sığınarak yaşam tarzı ile etrafına örnek olan insanların; son 30 yıl içinde haksız yere karalandığı, suikastlere kurban gittiği süreci yaşadık.
Dinlerarası diyalog adı altında, kabile savaşlarını körükleyen, mazlum halka kendi dayatmalarını DİN diye yutturan Hıristiyan-siyonizmin senaryosunun figüranlarını, BAŞROL oyuncusu zannediyoruz.

Türklük adına çivi bile çakılmayan 65 yılı geride bıraktık; Türklük adına nemalanan muhteremleri TÜRK sanmaya başladık...

İşçi Köylü el ele derken, Solcuların Kürt Milliyetçiliğine kırdırıldığı süreçleri pas geçiyoruz. Sosyalistlerin Kürt IRKÇI FAŞİZMİNE desteğini, solcu duygusallık olarak adlandırıyoruz.

Kemalist Türk Milliyetçiliğini, derin dondurucudaki beyinlere nasıl anlatacağız sorusunu çözümlemek adına biraraya gelmek; Ülkesi için her türlü fedakarlığa hazır vatanseverlerin görevidir.

Siyasi bakış açılarından kaynaklanan küçük faklılıkların tartışma zemini; Çağdaş, demokratik, Tam Bağımsız bir Türkiye hedefine ulaşmadan, kabileci bölünmeye hizmet edecektir.

Derin dondurucudaki beyinleri harekete geçirmek adına, Ülkücü-İslamcı-Kürtçü-Ortodoks-Ermeni-Musevi-Solcu vatanseverlerin Kemalist Türk Milliyetçiliği ortak paydasında hareket etmeleri; Mili Egemenliğin, Kayıtsız şartsız Tam Bağımsızlığın gereğidir.

Sehat KUŞDOĞAN

Yazı'da Hata Var!

Sn. Yavuz. yazınızı okudum elinize sağlık ancak hatalı. sebebi şu: Banu Avar'dan yaptığınız alıntı eksik bir defa! Dolayısı ile sorduğunuz soruya cevap istemeniz de saçma. çünkü Avar'ın yazısının tamamını okusaydınız, sorunuzun cevabını zaten alırdınız. size zahmet olmasın madem, ben ekledim aşağıya. avar'ın yazısında söz ettiği gerçek muhaliflerle ilgili cevabını oradan okusun herkes diye.

Gerçek muhalifler
Bunca baskı ve yıldırmaya karşın, ortaya çıkabilme cesaretini gösteren küçük anti emperyalist partiler ise , halkı ikna kabiliyetini henüz gösteremiyor. Halkın gönlünü kazanacak netlikte bir ekonomi ve siyaset programını da ‘anlaşılır’ şekilde halka iletemiyorlar. En önemlisi aynı şeyleri savunanlar bir araya gelemiyor ve küçük birimler olarak kendi çevreleriyle yetiniyorlar.
*Halkın canı gönülden onayını alacak bir muhalif kadro, öncelikle, Batı tarafından boynumuza geçirilen boyunduruğu çıkaracağını ilan etmelidir!
*Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin , 1947 de imzaladığı kölelik anlaşmalarıyla girdiği cendereden, NATO ve Gümrük Birliği kelepçelerinden çıkaracağını ilan etmelidir.
*Batıyla, ve doğuyla şimdiki gibi esaret ilişkileri sürdürmeyeceğini, ‘normalleşmiş’ ilişkiler ‘esit’ ilişkiler içine gireceğini ilan etmelidir.
*Topraklarımızın, sınırlarımızın, madenlerimizin, suyumuzun, petrolümüzün yabancılara peşkeş çekilmeyeceği, ve haraç mezat elden çıkarılanlar için çözüm bulunacağı sözünü vermelidir.
*Yabancı şirketlerin her yanında altın, gümüş, krom, bakır, petrol, gaz aramalarına son vereceğini açıkca ilan etmelidir. BU KAYNAKLARDAN, HALKIN REFAH İÇİNDE YAŞAMASINI SAĞLAYACAK ŞEKİLDE NASIL FAYDALANILACAĞINI SOMUT OLARAK AÇIKLAMALIDIR.
*Bu birimlerin liderleri bir araya gelmeli ve ortak bir deklarasyona imza atmalıdırlar.

Bakın, Attila İlhan 39 yıl önce bugün, 30 Eylül 1971’de ‘Solu Kurtarmak’ başlıklı yazısında, ‘Atatürkçü solun ilkelerini’ Şevket Süreyya’dan alıntılamış:
İşte bu ilkeler:
‘-Antiemperyalizm. Kayıtsız şartsız bağımsızlık yanlısı olmak. Milli istiklale hiçbir yabancı kuvvetin gölge etmemesini sağlamak;
-Yabancı sermayenin ekonomik imtiyaz ve kontrollerine karşı kayıtsız şartsız direniş;
-Kayıtsız şartsız halk hakimiyeti, milli iradeyi hakim kılmak;
-Milli misak (milli yemin)sınırları içinde milli vatan;
-Milli gurur, başka milletler karşısında her türlü aşağılık duygusundan silkiniş;
-Siyaseti bir spekülasyon konusu olarak değil, bir program, organ ve inşa işi olaral ele almak;
-Din ve dini inançları mutlak olarak siyaset dışı bırakmak;
-Her türlü dogmatizme karşı direniş;
-Laf yerine İŞ.’

KİMDİR BU "GERÇEK MUHALİFLER"

Sayın Okur,

Bana Sayın Banu Avar’da da benzer bir cevap yollamış. Ancak yine de kaçamak bir cevap olmuş. Yazıda kendi ifadesi ile "gerçek muhalif" kesimlerden söz ediyor. O zaman açıklamak zorundadır. Kimdir bu gerçek muhalifler? Unutmayalım, felsefe soyut, siyaset somut tanımlamalarla yapılır.

Banu hanımın yazısında siyasi bir tanımlama vardır. O takdirde bu tanımlamanın adını adresini halka açıklamak zorundadır. Gerçek muhalefet olarak "küçük anti-emperyalist partiler" bulunduğundan söz ediyor. Hangi partilerdir bunlar?

Banu Avar İP çevresi ile yakın ilişki içersindedir. Anlatmak istediği bu "gerçek muhalifler" İP midir? Ya da Yeni Parti midir? Bunları açıkça söylemesi gerekmiyor mu?

Peki, neden açıkça söylemiyor? Çünkü yazısında değindiği Kılıçdaroğlu konusunda o çevreler de çuvallamıştır. Yazımda yer verdim. İP Genel Başkanı Perinçek, Kılıçdaroğlu'nun genel başkan seçilmesini bir "devrim" gibi karşıladı... İP'liler Kılıçdaroğlu rüzgârı ile kendi yelkenlerini doldurmak istediler... Dikkat edin, Perinçek Kılıçdaroğlu'nu selamladığı yazısında bile Türkçülüğe dil uzatıyor. Perinçek o günlerde yargılandığı davada Türk Milliyetçiliğine saldıran ifadeler kullandı. (Bu konuda benim 'Perinçek'e Zorunlu Cevap' başlıklı yazıma bakabilirsiniz). Yani artık sol rüzgârın estiği sanısına kapılan İP gayet fırsatçı bir yaklaşımla 2003'lerden bu yana sürdürdüğü ve medyada ifade edildiği şekli ile "Kızıl Elma" yaklaşımını terk ettiğinin altını çizmiş oldu. İzlediği bu çizgi nedeni ile içersinde derin ayrışmalar yaşayan İP, CHP yönetiminden de beklediği ilgi ve yakınlaşma niyetlerini göremedi. Enver Aysever tarafından açıklanan "enternasyonal sol" çizgi CHP içersinde İP'in "ulusalcı sol" çizgisine karşı derin bir set çekti.

İşte İP'in başta Kılıçdaroğlu'na verdiği bu destek ve bugün ortaya çıkan çelişkili durum nedeni ile Banu Avar yazısında "gerçek muhalefet" olarak İP'in adını zikredemiyor. İP'e bu kadar yakın davranan bu "sol" kökenli aydın kesimi, diğer taraftan Türk Milliyetçilerinin son bir senedir MHP odaklı olarak sürdürdükleri sağlam ve çetin muhalif duruşu ise görmek, anmak ya da anlatmak istemiyorlar. Kendilerinde "gerçek muhalif" sertifikası dağıtma yetkisi bulan bu ve benzeri kesimler, örneğin Sayın Bahçeli'nin ANİ DURUŞUNU görmezden geliyorlar. Mecliste ve toplumsal düzlemde “ana muhalefet” görevini yerine getiren MHP, ne yazık ki bu “sol” aydınlar tarafından “gerçek muhalefet” olarak bile görülmüyor.

Yine aynı kesimler, Türk Milletinin bölünmez bütünlüğü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için geliştirilecek toplumsal savunma hattının, Türk Milliyetçiliği fikriyatı etrafında değil de, enternasyonalist Marksist, Leninist, Maocu düşünce etrafında sağlanacağı yönünde bir eğilim geliştirmeye çalışıyorlar.

Televizyonlarında “Kürt Sorunu” başlığını atanlara yakın durarak, bölücü terör ve Haçlı Seferinin önünün kesilemeyeceği ve Türk kimliğini yeryüzünden silmek üzere düzenlenen tarihi saldırının ancak ve sadece Türk Milliyetçiliği fikriyatı etrafında kenetlenerek bertaraf edileceği gerçeği, muhtelif siyasal kesimlerin Kılıçdaroğlu’na karşı son aylarda aldıkları ve hüsranla sonuçlanan tavırlarıyla ispatlanmıştır.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.