Alınyazısı Kader midir?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
04.07.2011

Din âlimleri, İslam Dini’nin daha iyi anlaşılabilmesi için pek çok eserler ortaya koymuş ve yorumlarda bulunmuşlardır. Din adamlarının geçmişte yazdığı kitaplar günümüz insanlarına bilgiler aktarırken, günümüz din adamlarına da rehberlik etmektedir. Günümüz din adamları, yazdığı kitaplarda ve yaptığı yorumlarda geçmişin büyük din âlimlerini referans olarak göstererek eserlerinin muteber olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Kuran ayetlerini doğru anlayabilmek ve yorumlayabilmek için ciddi bir tahsilden geçmek şarttır. Ancak bu tahsil bile Kuran ayetlerinin tam olarak yorumlanmasına yetmemektedir. Çünkü gerek geçmişin din âlimleri olsun, gerek günümüz İslam âlimleri olsun pek çok dini konularda ihtilafa düşmüşlerdir. Bu durumun tek izahı vardır ki; o da din âlimlerinin ayetleri ve hadisleri farklı algılaması ve yorumlamasıdır. Bu farklı yorumlar, insanların kafalarının karışmasına sebep olmuş; kimi insanlarımız Alınyazısına Kader, kimi insanlarımız da Alınyazısı ile Kaderin bambaşka şeyler olduğuna inanmıştır. Bu konular benimde dikkatimi çektiğinden bir araştırma yaptım ve ayetler üzerinde uzun süre düşündüm. Konu ile ilgili vardığım kanaatimi okuyucularla paylaşmak istedim. Bu kısa çalışmayı bir din âlimi sıfatıyla yapmadığımı, hatalarımın olabileceğini özellikle belirtmek istiyorum.

Konuya açıklık getirmesi bakımından kaderin ne anlama geldiğini Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim’den Öğrenelim: Kamer Suresinin 49. ayetine göre; ‘’Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık’’ 52. ayet; ‘’Yaptıkları her şey kitaplarda (amel defterlerinde) mevcuttur’’ 53. ayet; ‘‘Küçük-büyük her şey satır satır yazılmıştır’’ El-Hadid Suresinin 22. ayetine göre; ‘‘Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz, bu Allah’a göre kolaydır’’

Bu ayetleri dikkatle okuduğumuzda net bir şey çıkıyor ortaya: Demek oluyor ki Yüce Rab (C.C.) ruhlar âlemini yarattığında kullarının kaderlerini belirtmiş. Bedene bürünen ruhlar birer birer yeryüzüne salıverildiğinde de Yüce Rab (c.c.) kullarının yapacaklarından haberdar olacaktır. Yani; Yüce Allah’tan (c.c) gizli hiçbir iş ve düşünce söz konusu olamayacaktır.

Yüce Rab (c.c) yarattığı kullarının tüm ömrünü kendi kudret elinde toplamamış; kullarına da özgürce düşünme ve hareket etme imkânı tanımıştır. Yani kullarına kendi iradesinden bir miktar irade bahşetmiştir ki, işte biz buna Cüzi İrade diyoruz. İnsanoğlu, sahip olduğu bu irade ile ister Yüce Rabbin emrine uyarak yaşantısını sürdürür, istemezse nefsinin dümeninde hareket ederek günah ve pislik batağında hayatını sürdürür. Bu kişilerin cüzi iradeleriyle seçebileceği bir hayat veya yaşantı biçimidir. Konuyu daha iyi anlayabilmek için birkaç örnek verelim.

Örnek–1: Akollü sürücülerin kaza yapıp, nasıl paramparça olduklarını televizyonlarda ibretle ve hayretle görüyoruz. Bu tür kazalar; iradelerin yanlış yönde kullanmaları sonucunda meydana gelmektedir. Yani kişiler, iradelerini kullanarak içki içmiş ve yine kendi iradelerini kullanarak sarhoş olduklarına aldırmadan araç kullanmaya çalışmıştır. Bu örnekteki kişiler, o günü alkol almadan aileleriyle birlikte piknik yaparak değerlendirselerdi ne kaza yapacaklardı ne de hayatlarını kaybedeceklerdi. Görüldüğü gibi bu kazayı kaderin bir tecellisi olarak izah edemeyiz. Bu olayda kuluna ‘’içki iç’’ emrine veren Yüce Rab (c.c) değil, kişinin kendi iradesidir.

Örnek–2: Kumar oynama tutkusu olan bir kişi, kendi iradesini kullanarak kumar oynamış ve kaybetmiş olsun. Kaybeden kişi, can havli ile parasını almak için kavga yapsa ve bu kavgada bıçaklanarak öldürülse, bu olayı kaderin bir tecellisi olarak izah edemeyiz. Çünkü kişi kendi iradesi ile kumar masasına oturmuş ve yine kendi iradesi ile kavga çıkarmıştır. Kişi, tercihini evine gitme yönünde kullansaydı parasını ve hayatını kaybetmeyecekti. Bu örnek olayda da kuluna ‘’git kumar oyna’’ emrini veren Yüce Rab (c.c) değil, kişinin kendi iradesidir.

Örnek–3: Bir kişi, kapısında ‘dikkat arızalıdır!’ uyarısına rağmen asansöre binip, onuncu kata çıkmaya niyetlensin. Acele işinin olduğunu düşünerek asansöre binen bu kişi, birkaç saniye sonra halatın kopması sonucunda asansör kabiniyle birlikte metrelerce yüksekten yere çakılıp düşse, bu kazayı kaderin bir tecellisi olarak izah edemeyiz. Çünkü ilgililer herhangi bir kazaya meydan vermemek için uyarı yazısı yazmıştır. Uyarıya aldırış etmeyen ve ısrarla asansöre binmek isteyen kişinin kendisidir; Yüce Rab (c.c) değildir.

Külli İrade; Yüce Allah’ın kendine has iradesinin (ilminin) tamamıdır. Yüce Allah (c.c.) bu ilmi ve iradesiyle sürekli genişleyen evreni yaratmıştır. Evren içinde de insanları, bitkileri, hayvanları, suyu ve atmosferi yoktan var etmiştir. Yüce Allah (c.c) bu iradesi ile kullarının kaderlerini de tayin etmiştir. Örneğin: İnsanoğlunun hangi anadan ve babadan dünyaya geleceğini, kiminle evleneceğini ve kaç çocuk sahibi olacağını, fakir mi yoksa zengin mi olacağını, hangi coğrafyada dünyaya geleceğini, ne zaman, kaç yaşında öleceğini Yüce Allah (c.c) Külli İradesi ile tayin etmiştir. Bu manada kader; Allah’ın değiştirilemez, karşı konulamaz iradesinin tamamıdır. Kader odur ki; kul, her türlü tedbiri aldığı halde bir felakete uğramışsa işte bu kaderin bir tecellisidir. Bununla ilgili birkaç örnek verelim.

Örnek–1: Kanser tedavisi gören bir kişi düşünelim. Bu kişi tedavisinin son aşamasına gelindiği için evine yollanmak istensin. Hasta ve yakınları evlerine giderken freni patlayan bir otobüs ile çarpışsa ve araç içindekilerden sadece hasta olan hayatını kaybetse, bu durum hasta için bir kaderdir. Hasta, kanserden öleceğini düşünürken; hiç ummadığı bir kaza sonucu hayatını kaybetmiştir. Bu örnek olayda Yüce Rab (c.c) bu kulunun bu şekilde can vermesini istemiştir.

Örnek–2: Yolda yürüyen bir kişi düşünelim. Bu kişinin yolu bir düğün evinin önünden geçsin. Havaya sıkılan maganda kurşunları havalandıktan sonra bu yayanın kafasına saplansa ve yayayı öldürse bu bir kaderdir. Çünkü yaya kişi yolunun bir düğün evinden geçeceğini ve bir maganda kurşununun başına isabet edeceğini bilememiştir. Yüce Rab (c.c) bu kulunun bu şekilde can vermesini istemiştir.

Örnek–3: Yoğun trafik akışının olduğu yoldan geçmenin tehlikeli olacağını düşünen bir kişi; yaya üst geçidinden geçerken yıldırım çarpması sonucu hayatını kaybetse, bu olay kaderin bir tecellisi olarak izah edilmelidir. Çünkü yaya kişi, hızla gelip geçen araçlar arasından geçmenin tehlikeli olacağını düşünmüş ve yaya üst geçidini kullanarak tedbirini almıştır. Ancak Yüce Allah’ın o kişi için çizdiği kader çizgisi değişmemiştir. O kişinin ölümü üst geçitte, bir yıldırım düşmesi şeklinde tecelli edecektir.

Örnek–4: Aracının bakımına özen gösteren bir kişi düşünelim. Yolculuğa çıkmadan önce aracının bakımını yaptıran bu kişinin yolculuğu sırasında aracının freni patlasa ve şarampole yuvarlansa; şoför kişi bu kazada hayatını kaybetse, bu olayı kaderin bir tecellisi olarak izah edebiliriz. Çünkü şoför kişi yola çıkmadan evvel gerekli tedbirleri almıştır. Yüce Rab (c.c) bu örnek olaydaki kişinin kaderini bu şekilde tayin etmiştir. Kulun yapabileceği hiçbir şey yoktur.

Örnek–5: Yıldırım düşmesi veya dikkatsiz bir kişinin sebep olduğu orman yangınlarında hem ağaçlar, hem de hayvanlar cayır cayır yanarak can verirler. Orman yangınları, ağaçların olduğu kadar ormanda hayat sürdüren hayvanlarında ortak kaderidir. Yüce Allah (c.c) hem hayvanların, hem de ağaçların kaderini bu şekilde çizmiştir.

Öyle ise alınyazısı nedir?

Daha doğmadan önce insanın başına geleceklerin Yüce Rab (c.c) tarafından takdir edilmesidir. Yukarıda verdiğimiz ayetlere yeniden baktığımızda, Alınyazısının kaderle aynı anlama geldiğini görüyoruz. Yani Alınyazısı kader demektir. Alınyazısını dini literatürlerde araştırdığımızda böyle bir tanıma rastlamamız mümkün değildir. Millet olarak biz, kader ile Alınyazısını tam olarak anlayamamışız.

Durum böyle iken, bir takım insanlar ‘’alnıma böyle yazılmış; benim suçum, günahım ne?’’ diyerek suçlayacak mercii arıyorlar. Gerçek anlamda insan kafatasına yazılmış bir yazı söz konusu değildir. Kader, kaza ve insanların hür iradeleriyle meydana gelen eylemlerin tamamı insanların amel defterlerine ve Levh-i Mahfuza kayıt edilmiştir ve kıyamet sabahına kadarda bu kayıt işlemi devam edecektir.

Bir kısım insanlar, kendi iradeleri ile işlediği günahlara hiç bakmıyorlar. Yüce Allah (c.c) kullarını yaptıklarıyla yargılar. Örnek: Yüce Rab (c.c) mahşer gününde kullarına ‘’sen neden doğdun, sen neden öldün, sen neden yaşlandın, sen neden beş çocuk yaptın, sen neden Afrika’da doğdun’’ diye hesap sormaz. Çünkü bütün bunları Yüce Rab (c.c) kendi iradesi ile planlamıştır. Bunların dışındaki hadiseler, kişilerin kendi hür iradeleriyle yaptıklarından ibarettir. Kişiler, iradeleri ile yaptıklarını kadere mal edemezler. İnsanlar mutlak surette tedbirli olmalı, takdiri de Yüce Allah’a (c.c) bırakmalıdır.

Kısaca toparlayacak olursak; Kader, bir iman rüknüdür. Yüce Allah’ın ezelden ebede kadar olmuş ve olacakların her halini, zamanını, mekânını, sıfatlarını ve özelliklerini ezeli ilmiyle bilip, ona göre takdir etmesidir. Unutmamalıyız ki; insanların kaderi olduğu gibi, zerreden kürrreye her canlının ve bitkinin Yüce Rab (c.c.) tarafından tayin edilmiş kaderleri vardır. Kader, Yüce Allah’ın (c.c) ilminde gizlidir. Ne zaman ne olacağını ancak o bilir. İnsanlar ise kaderi yaşadıktan sonra görebilir. Kaderin bir parçası olan kazayı, kaderde planlanan bir durumun yaratılması ve varlık sahasına taşınması olarak izah edebiliriz.

 

Halit Durucan

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.