ABD’nin (Ne Kadar) Değişen Savunma Politikası?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Hakan AYDIN

ABD Başkanı Barack Obama’nın “Küresel Liderliği Sürdürmek: 21. Yüzyıl Savunma Öncelikleri” başlıklı strateji belgesi Savunma Bakanı Leon Panetta, Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey ve diğer üst düzey askeri kurmaylarla Pentagon’da düzenlediği basın toplantısında açıklandı. Yeni savunma stratejisine göre ABD, “uzun dönemli askeri operasyonlarla ulus inşası” stratejisinden “daha küçük, konvansiyonel kara güçlerine dayalı sistem” stratejisine geçmiş oldu.

Böylelikle, ABD aynı anda iki savaşa girme düşüncesinden kurtuldu.

Obama, başkanlık kampanyası esnasında verdiği sözler doğrultusunda başkanlık görevine geldikten sonra Bush’un uyguladığı agresif eksenli dış politikaları bir yana bırakıp, 2008’de benimsenmeye başlanılan “akıllı güç” anlayışı ekseninde yumuşak politikalar uygulamaya başlamış ve gelişen süreç içerisinde de ABD’nin kontrolünde veya kontrolü dışında Ortadoğu siyasasında önemli değişiklikler yaşanmıştı. Aslında bu son stratejinin sinyalleri, 2011’in sonunda Irak ve Afganistan’dan çekilmesine müteakip verilmişti. Böylelikle ABD Ortadoğu’da askerî anlamda “düşük profile” geçecek, müttefiklerinin siber yapılanmalarının güçlendirilmesini ve füze savunma teknolojilerinin daha da geliştirilmesini amaç edinecek.

Zaten, Amerikan yönetimince Afganistan ve Irak örnekleri göz önüne alındığında son zamanlarda Ortadoğu’da askerî müdahalelerin maliyeti çokça düşünülür hale gelmişti. Dünya ve Amerikan ekonomisinin kötü gidişatı da kabul edildiğinde böyle bir adımın haklılığı öne çıkmış oluyor. Savunma bütçesindeki kesintilerle birlikte Obama, Amerikan ekonomisinin 10 yılda 450 milyar dolar tasarruf yapacağını iddia ediyor. Buna ek, Obama yeni stratejisini “akıllı savunma” konseptiyle de nitelemekte ve az fakat etkili bir savunma gücü oluşturmak arzusunda olduğunu göstermektedir.

Söz konusu strateji belgesinde ABD’nin savunma politikasını, Asya – Pasifik’e doğru kurmak istediği öne sürülürken, hedefin Çin olduğu ve Çin ekonomisinin ve Çin ordusunun gelişen durumundan rahatsızlık duyulduğu açıkça belirtilmese de anlaşılabiliyor. Savunma politikasındaki bazı kesimler tarafından “köklü” olarak nitelendirilebilecek bu değişimin seçimlerin öncesinde imaj yenileme / oluşturma amacını da taşıdığını akılların bir ucunda tutmakta fayda var. Fakat her ne olursa olsun, bu değişim Ortadoğu’daki ivme kaybeden Arap hareketlenmeleri açısından büyük bir önem arz edecektir. Çünkü, Esad’ın geleceğinin ve Suriye’deki hareketlenmelerinin nasıl şekilleneceği konusu belirsizliğini koruyor. Suriye’ye müdahaleyi gerektirecek bir durumda ABD’nin bu stratejisinden kopuşu kaçınılmaz hale gelecektir.

Öte yandan, İran kanadından Hürmüz Boğazı’nı kapatacağına dair açıklamaların yapılmasının doğru okunması ve bu açıklamaların ABD’nin yeni stratejisini duyurulması akabinde yapılması rastlantı olmasa gerek. Bu meyanda İran, ABD’nin yeni stratejisinin işlerliğini her fırsatta sınayacaktır. İran’ı dengeleme konusunda ise ABD, Türkiye’ye daha fazla ihtiyaç duyacak, hatta o dönem karşı olduğu nükleer yakıt değişimi konusunda Türkiye’nin oynadığı rolün değerini daha iyi anlayacaktır.

Daha açık bir ifade ile, “21. Yüzyıl Savunma Öncelikleri” stratejisi çerçevesinde, ABD’nin, eskiden beri sürdürdüğü farklı cephelerde aynı anda iki savaşı yürütme ve kazanma stratejisi yerine, karşısındaki düşmanın amaçlarını engelleyebilecek kapasiteye sahip bir gücü muhafaza etmesi öngörülüyor. Kezâ, Arap hareketlenmelerinde görüldüğü gibi, politik hesapların daha ince yapılacağı ve değişimlerin iç dinamiklerle gerçekleşmesinin daha makbul olacağı yeni bir sürece giriliyor.

Ayrıca ABD tarafından karara bağlanan büyük miktardaki silah satışlarına bu anlamda daha da yakından bakmakta fayda var. Zira, birbirine paralel olarak seyredecek savunma stratejisi ve silah satışları 2020’ye uzanan dönemde ABD’nin savunma ve dış politikasında iki temel sac ayağını oluşturacak gibi. Örneğin, Suudi Arabistan’a yapılan silah satışı birçok açıdan önem arz ediyor. Obama’nın Hawaii’de imzaladığı anlaşma kapsamında 29.4 milyar dolar değerindeki ileri teknoloji 84 adet F-15 savaş uçağı Suudi Arabistan’a 2015 yılı itibariyle teslim edilecek.

Bu husustaki diğer örnekler ise, ABD yönetiminin, ihalesini Lockheed Martin’e verdiği, Umman’a yapılacak 600 milyon dolar değerindeki ek 12 adet eski model F-16 satışını ve yine Aralık ayında sonuca bağlanan Birleşik Arap Emirliklerine yapılan 3.5 milyar dolar değerindeki geliştirilmiş füzesavar sistemlerinin satışıdır. Buna ek olarak, ABD İsrail'in de son teknoloji silah ve uçaklara sahip olmasını istemekte ve bu meyanda İsrail’e de önümüzdeki dönemde, bölgede Türkiye'nin dışında başka hiçbir ülkede olmayan dünyada ise sadece yakın müttefiklerine verdiği yeni nesil F-35 savaş uçaklarından satacağı bildiriliyor. ABD silah satışlarıyla birlikte bölgede hem etkinliğini sürdürebilecek hem de ekonomik kazanç elde edebilecektir.

Tabiî, 2012 Kasım’da yapılacak olan Amerikan Genel Seçimleri’ni kazanmak için Obama’dan bu adımın dışında başka adımlar da gelebilir. Zira, Obama’nın Cumhuriyetçilerin İran ve savunma harcamaları konusundaki eleştirilerine maruz kalması onu zor duruma sokabileceğinden, yeni savunma stratejisi belgesiyle birlikte bu eleştirilere kapıyı kapatacaktır. Ancak seçimlerinin Cumhuriyetçilerin zaferiyle sonuçlanması yeni savunma stratejisi belgesini tarihin tozlu raflarına itecektir.

Sonuç olarak, ABD gibi bir devletin bu şekilde çıkışlar yapıp yeni stratejiler ortaya koyması kendi ve dünya kamuoyu üzerindeki kamu diplomasisinin önemli bir parçasıdır. Hürmüz Boğazı konusunda yaşanan tartışmalar İran’la “çekişme” hâlinin devamını ve meydanı boş bırakmayacağını görmemizi sağlıyor. Ancak ABD’nin bugünkü görünümden daha bir barışçıl / yapıcı gözükmek istediği izlenimi doğmaktadır. Bu süreç içerisinde İsrail’in yanında olup olmayacağını ise, İsrail’in başına buyruk tavrını bir kenara bırakması gösterecektir. Kağıt üzerinde değiştiği ortaya konulan Amerikan savunma stratejisinin ne derece değişime maruz kaldığı müşahede edilse de, yeni stratejinin sürdürülebilirliği çok değil 2012 yıl içerisinde iç ve dış dinamiklerce büyük bir teste tabi tutulacaktır.

Hakan AYDIN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Bu strateji Libya'da uygulandı; Suriye'ye karşı da hazırlandı!

 

Sayın Hakan Aydın güncel ve Türkiye'nin yakın geleceği ile ilgili çok önemli bir konuya, yani Obama Başkanlığındaki ABD'nin yeni askeri stratejisine değinmiş. 
 
Hakan Aydın'a göre bu strateji henüz "kağı üzerinde" ve amacı da dünya kamu oyuna ABD'nin "barışçı/yapıcı" görünmek istemesidir. Benim bu tesbitlere itirazım var:
 
Birinci itirazım: ABD'in bu son stratejisi henüz "kağıt üstünde" değil, Libya'da uygulanmış ve başarılı olması ile ilgilidir. Başarının nedeni ise AB'nin Fransa ve İngiltere yardımlarıyla BM Güvenlik Konseyi'den Libya'ya dış müdahale için bir karar çıkartabilmiş olmasıdır. Bu kararda çekimser oy kullanan Rusya ve Çin'in vebali çok büyüktür. Bu karar sayesinde, Sarkozy'nin ve NATO'nun hava kuvvetlerinin asker-sivil ayrımı yapmadan bombardımanları ve Libya'da iş yapan yabancı şirketlerin "özel koruma" adı altında ülkeye soktukları silahlı güçlerle birlikte ülkenin batı kesimindeki Bingazi'den başlıyarak doğu'ya doğru çatışmalarla rejim devrilmiştir.
 
Bu müdahelede hiç piyasada görünmeyen ABD, hareketin öncülüğünü Fransa'ya havale etmiştir. ABD, Obama'nın bu son stratejisinin en büyük araçlarından biri olan "insansız uçakları" ile Kaddafi'nin yerinin tesbit edilerek linç edilmesiyle ancak sahneye çıkmıştır.
 
İkinci itirazım: Obama'nın bu stratejisinin amacı "barışçı/yapıcı" görünmek için değil, büyük bir finans krizinin zorunlu olarak dayattığı, modern uzay ve bilişim teknolojisinden faydalanarak istediği ülkeye istediği zaman esnek, hızlı ve ansızın  müdahale edebileceği bir askeri mekanizmanın kullanılmasıdır.
 
ABD'nin şu an borcu 15,2 trilyon dolardır. ABD bu borcu öncelikle Afganistan ve Irak savaşı ve son mali kriz nedeniyle yapmıştır. Avrupa Birliği(AB)'nin toplam kamu borcu ise 13 trilyon dolardır.
 
Japonya hariç batı emperyalist dünyasının toplam 28 trilyon borçunun sadece 1 trilyon dolarının alacaklısı Çin'dir. Yani ABD ve AB'nin herhangi birinin iflası demek neredeyse bütün sistemin iflası demektir. Bu durumda ABD'de başkan ister Demokrat partiden olsun, ister Cumhuriyetçi partiden olsun, ABD değil iki cephede savaşmak, tek cephede bile artık savaş yapacak mali güçleri kalmamıştır. Kısaca, bu durumda ABD emperyalist hedefleri için taşeron kullanmak zorundadır.
 
Konu Türkiye'yi Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde ilgilendirmektedir. Sayın Hakan Aydın düşündüğü gibi, ABD'nin Suriye'ye askeri bir müdahelesi asla söz konusu olmaz! Öyle bir ihtimal olsa, ABD muharip birliklerini Irak'tan çekmezdi. Hazır güçleri yakında iken müdahale ederdi.
 
ABD Suriye'deki rejim değişikliğini "Model Ortağı" veya taşerunu Türkiye'ye havale etmiş durumdadır: Türkiye'ye "Füze Kalkanı" sisteminin bir bölümü olan radarlar, gözetleme menzil alanı Suriye'yi kapsıyacak biçimde Küreciğe yerleştiriliyor. Obama'nın bu son askeri stratejinin önemli bir diğer ögesi olan "insansız uçakları"nı da Türkiye'nin, İsrail'in kendi imalatı olan eski pilotsuz uçaklarının bakımını yapmaması üzerine, PKK'ya karşı kullanmak bahanesiyle ABD'den almak zorunda kaldığını bu arada anımsamamız gerekir. 
 
Özetle, ABD'nin bu son stratejisinin Libya'da uygulandıktan sonra şimdi de Suriye'ye karşı uygulanması için her türlü hazırlığı yapılmıştır. Suriye'ye müdahalede baş rolü bu defa Türkiye ve TSK oynayacaktır. Bu planın yaşama geçmesi için en gerekli olan şey ise Libya'ya müdahelede başarının garantisi olan BM'den bir dış müdahale kararı çıkartmaktır.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.