Yunanistan'da İsyan

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Avrupa, kimliğini Ortaçağ’da oluşturmaya başladı. Feodalizmden çıktılar fakat feodal çizgi ve eğilimleri içlerinde hep barındırdılar.18.yy’da Avrupa’da ilerici güç sayılan burjuvalar, yönetimleri ele geçirmeye başladı. Endüstri devrimi ve aydınlanma dönemi güçlerini pekiştirdi. Bir süre sonra üretimde devrim tamamlanınca, ürettiklerini satabilecek pazar arayışında savaşlara girdiler. Nüfuz alanları onlar için artık siyasi bir anlamdan öte ekonomik bir anlam taşımaktaydı. Bu elbette ki siyasi kerteyle eşdeğer gitmektedir.
 
Yeni rakiplerin ortaya çıkmaması için yeni kurulan ulus-devletlerin egemen sınıflarında Avrupa’nın ve Batı’nın üstünlüğü tezini yaydılar.Bu son derece kolay gerçekleşti çünkü bu yeni ortaya çıkan ulus-devletlerin ya da yapıların hakim sınıfları Avrupa’nın elinde ve evinde büyümüştü.
Gramsci, egemen sınıfın egemenliğini koruyabilmesi için halkı ve işçi sınıfını kendi amaçlarına yabancılaştırması gerekiyor demişti.Bunun için hegemonya tabirini kullandı.Siz kendi amaçlarınıza yabancılaşırsınız ve hiç te sizin çıkarınız olmadığı halde öyle zannettiğiniz egemen sınıfın çıkarlarını önemli kabul etmeye başlarsınız.Bunu gerçekleştirebilmek için egemen sınıflar bir hegemonik yani ,kültürel baskı uygular.Bütün bunlar toplumu isyan noktasından uzak tutmak,onu susturmak içindir.
Öte yandan Batı ve daha spesifik olduğumuzda Avrupa’nın emperyalist devletleri ve sömürenleri, sömürülerini meşru gösterebilmek için doğu’yu aşağıladılar ama onu aşağılayabilmek için önce doğu’yu bilmeleri gerekiyordu.Orientalism böyle doğmuştur.Orient kök olarak doğu demektir.Oryantalist çalışmaların zirve yaptığı dönemin 19.yy sonu ve genel olarak 20.yy olduğunu biliyoruz.Tam da doğu üzerinde sömürü çalışmalarının hızlandığı bir dönemde doğu’nun kendine yetemeyen,barbar,demokrasiye aç ama bunu getirmekten aciz olduğu düşüncesi ileri sürüldü.Irak’a ve Afganistan’a demokrasi götüreceğiz diyerek Afganistan ve Irak’ta sadece petrol ve güç aradıkları,bunu da emperyalist ilkeler etrafında yaptığını biliyoruz.En kötü kısmı da buna en başında çoğumuzun yani doğulu olanların bile destek vermesiydi.Hegemonya işte böyle bir pratik sonuca sahiptir.Bizim olmayan çıkarların ideolojik ve kültürel olarak bizim çıkarımız gibi lanse edilmeleri ve bizim kendi öz çıkarlarımıza yabancılaşmamız yani ihanet etmemizdir.Oryantalizme dönecek olduğumuzda şunu görürüz: Doğu’nun mistizmi ve kadınları,Osmanlı haremi ve fantezileri,Doğu erkeğinin beceriksizliği ve barbarlığı vs. Batı,Doğu üzerinde üstünlük kurabilmek,sömürebilmek ve bunu devam ettirebilmek için Doğu’yu aşağıladı ve bunu Doğuluya kabul ettirdi.Halbuki Doğu düşüncedir,isyandır.Kimse Batı uygarlığının salt Batı’ya ait olduğunu sanma gafletine kapılmamalı.İnsanlığın erdemi ve yetenekleri ortaktır.Uygarlığın tarihsel sürecinde İbni Haldun’un,İbni Sina’nın,Mevlana’nın,Farabi’nin,Abbasilerin,bugünkü İspanya’nın kültüründe Endülüslerin payını kim ortadan kaldırabilir.Batı işte bunları ortadan kaldıramasa da bizim bir hiç olduğumuzu göstermek için ideolojik,kültürel baskıyı ortaya koydu yani Hegemonyayı.Kendilerine tarihsel köken bulmak için öyle olmadığı halde Antik-Yunanı Batı saydılar.Halbuki antik-yunan doğu medeniyetinin parçasıdır çünkü doğunun izlerini taşır.Anadolu medeniyetleri ile iç içedirler.Burada gelişmiştirler,burada ve burası için savaşmıştırlar.Yunanistan doğudur.
Bugün en güzel Türk yemeklerini ve geleneklerini Yunanilerin sahiplenmeleri bizim onlardan nefret etmemize sebep olan bir durum olmamalı. Bu, kendimizi sorgulamamız gerektiğini ifade eder.Eski çınarlar diyebileceğimiz insanlar Yunanistan’a gittiğinde Türk yemeklerini bizden daha iyi yapıyorlar; Doğu’yu Atina’da hissettik demeleri boşuna değildir.
Bugünlerde Doğu’nun bu kadim ülkesinde bir isyan var.Halk sokaklara dökülmüş durumda; isyan ediyor çünkü Yunanistan’ın dış borcu 500 milyar dolara ulaştı.Bütçe açıkları ekonomilerinin %12.9’una tekabül ediyor.Yunanistan iflasın eşiğinde.Halk ise krizin faturasının kendisine çıkarılmasına isyan ediyor.İyi dönemlerde karı özelleştiren ve bu karları büyük sermayeye ayıranlar zor dönemlerde zararı sosyalleştirip bunu herkese yıkmak istiyorlar.Başbakan Papandreu Yunanlıların birlik ve beraberliğinden söz ediyor fakat hükümetin attığı adımlar çelişki dolu.Birlik ve beraberlik ortaklık anlamındadır.Nasıl ki şirketlerin hissedarları karda da zararda da ortak iseler birlik içinde olduğu söylenen halkın çeşitli katmanları da öyle olmalıdır.Ancak hükümet AB ve IMF’nin emirlerine uyarak kemer sıkma politikası kararına sıcak bakıyor.AB,işçilerinizin ücretini azaltın diyor.Büyük sermayeye laf eden yok.Yunan halkı bunların bilincinde isyan ediyor.
Emeklilik yaşı 65’e çekiliyor, halk üstünde ağır vergiler uygulanıyor. Yunan halkı en zor durumlarından birini yaşıyor. Kazanılmış haklarının pek çoğunu şimdiden kaybettiler. Yunanistan’daki sol fraksiyon Avrupa’dakine oranla daha örgütlü durumda. Yunanistan Komünist Partisi Başkanı Papadakis,’Bu krizle birlikte AB ve IMF,Yunanistan solunu yok etmek istiyor’ diyor.Atina ve Selanik’te on binlerin katıldığı mitinglerden sonra Papadakis,’Hükümet bu gösterilerden sonra kemer sıkma politikasına gitmemesi gerektiğini anlamalı’ dedi.Bu olaylar sırasında Yunanistan Kamu Çalışanları Federasyonu ve diğer sendikalar 48 saat grev kararı aldılar.
Yunan halkı bütün sosyal kazanımlarını ellerinden almak isteyenlere karşı şiddet gösteriyor. Yunanistan, halkına verdiği sosyal hakları geri alıyor çünkü bunun krizi atlatmak için bir çözüm olduğunu düşünüyor. Dünya konjonktürü de durumu böyle değerlendiriyor ve ona göre taraf alıyor.Yunanistan bir değişim yaşamakta ve bu değişim halka karşı olduğundan halk isyanı tercih ediyor.Hükümet olaylar karşısında sert tedbirlere başvuruyor.Şiddetin dozajını artırıyor aynı zamanda halkın sosyal kazanımlarını da bir maliyet olarak gördüğünden bunları kazımayı düşünüyor.
Yunan halkının desteğe ihtiyacı olduğundan şüphem yok.
Onlar doğu’nun isyancı kimliğini sergiliyor.
Bir batılı değil bir doğulu olduklarını gösteriyorlar.
Atalarına ve bizlere bağlı kalmakta direniyorlar.
Bir halk kazanımlarını kolaylıkla elde edemiyor.Bunların kazınması böylesi kaotik ortamlarda ya da diktatoryal-faşist dönemlerde gerçekleşebiliyor.Türkiye 1960 ile 1970 arasında kazandığı sosyal hakları 1970 ile 1980 arasında yitirmeye başlamıştı.Toplumdan bu haklar alınmaya çalışılıyordu.Toplum da buna karşı çıkıyordu.1970 ile 1980 arası dönemin çok şiddetli geçmesini bu etki tepkiye bağlıyoruz.Değişimler kolay olmuyor ve her değişim de olumlu bir yan barındırmıyor ama mutlak bir şiddet barındırıyor.1980’de bu değişim zirve yaptı.24 Ocak kararları ile Türkiye halkının kazanımlarının yok edildiği belgelenmek istedi ama olmadı.Kararlar o kadar ağardı ki bu kararları uygulayabilecek ancak bir darbe olabilirdi.12 Eylül’de Türkiye’nin sosyal devlet anlayışına son verildi.Bu yüzden sosyal devlet anlayışını getiren 27 Mayıs hareketini 12 Eylülcüler ve izleyenleri tü kaka saydılar.Sosyal devleti ortadan kaldırmak sendiklaları,dernekleri,sosyalist ya da sosyal demokrat kültürü ortadan kaldırmak anlamına geliyordu.Bunları işkencelerle,şiddetle,sürgünlerle ve nihayet öldürerek yaptılar.Türkiye tekelci sermayesi artık ihracat yapabilirdi çünkü işçisinin maliyeti düşmüş ve örgütsüzdü.Örgütlenmeye çalışana yasalar sayesinde o anda kapının önünde koyabilirdi.Büyük bir korku döneminin başladığı kesindir.Bu sosyal demokrat kültürün yerine ise devlet destekli İslamist kültür kondu.İslam’ın tasvip etmediği tarikatlar ve cemaatler yükseldi.Korkan işçi ve halkı teskin edecek olan artık dindi.
Yunanistan’a dönecek olduğumuzda Yunan halkının şu an kaotik bir durumla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliyoruz.Herhangi diktatoryal bir durum söz konusu değil fakat her ekonomik kriz ve darlık sonuç olarak faşist bir siyasi anlayışa eğilim duyar.Öte yandan bu tür kaos ortamlarından nasıl yararlanacağını bilen burjuvazinin,bu ortam ı gerekçe göstererek örgütlü Yunanistan solunu dağıtmasını ve sosyal devletin kazanımlarını yok etmesini bekliyorum.Çağımızda sosyal devlet kalmamıştır.Kalıntıları ve izleri ortadan kaldırılıyor.
Bunu engelleyebilir miyiz?
Yunan halkının iç ve dış faktörlerle çevrelendiğini düşünürsek karşılaştıkları bu iç ve dış belirleyicilerin çok güçlü olduklarını söylemeliyiz. Yunaniler içlerinde bir müdahil yapıyı oluştururlarsa, ki mitingler bu yapının varlığını sergiliyor, sol bir müdahaleyle ülkenin yönetimini ele geçirebilirler.Ancak bunu yaparken Yunanistan ordusu içindeki sol fraksiyondan yararlanmalılar.Yunanistan asıl şimdi domino taşı teorisinin doğruluğunu sergileyebilir.Yunanistan’da başlarsa orada kalmayacaktır.Önemli bir tarihsel dönemi yaşadığımızı düşünüyorum.Bu tarihi fırsatı iyi çözümlemeli ve değerlendirmeli.
 
Alphan.Telek@PolitikaDergisi.com
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.