Yemin, İstisnai Durum ve Schmitt..

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Parlamentolar, bir ülkenin namusudur. Sonuna cı cu eki getirilmeden her düşünce orada temsil edilir.
   Türkiye’de 12 Haziran seçimlerinden sonra, parlamento iktidar gücüyle kurulsa da muhalefetin varlığı parlamentoyu etkin hale getirmiştir.
 Milletvekili adaylığı sürecinde kamuoyunda Ergenekon olarak bilinen Ümraniye soruşturmasından iki, Balyoz planından bir, KCK davasından altı olmak üzere dokuz kişi vekil olarak seçilmiştir.
   Millet iradesinin kutsiyetini her fırsatta dile getiren iktidar, gelinen süreçte ‘hangi milli irade sorusunu’ sorarak bahse konu adayları en başından veto etmiştir.
   Meydanlarda “Silivri’den meclise tünel kazmakla” suçlanan CHP yönetimi, hukuk dâhilinde kalarak Balbay ve Haberal’ı aday göstermiş, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da bu adayların önünde bir engel olmadığını belirterek adaylığa vize vermiştir.

   Gelinen noktada Halkın yani milletin iradesiyle seçilen vekillerin meclise girememesi bir utanç abidesi Türkiye’nin ŞANLI demokrasi tarihine ALTIN HARFLERLE yazılmıştır.
   YSK’nın onay vermesine karşın, davaların savcıları ve yargıçlar “tutukluluk hallerinin devamına” kararı vererek yeni krizin fitilini ateşlemişlerdir.
   Sonuç olarak vekiller meclise gelmemiş CHP grubu da tarihinde gösterdiği en büyük demokratik tepkilerden biri olarak yemin etmeme kararı almışlardır.
   Büyük usta bu kararı Simav’da depremzedeleri ziyaretinde veya mitinginde “Tükürdüklerini yalayacaklar!” diyerek dile getirmiştir. Hiçbir şekilde demokratik zihniyetin uzağından yakınından geçmeyen bu otoriter tavra medyanın da malum kesiminden destek gelmiştir.
   Sorunun birçok yönü var:
   İlk olarak bu tavrı Başbakan beklememiştir. İkinci olarak CHP’nin hizipçi kadrosu olayı “kelle almaya” getirmiştir. AKP içerisinden CHP’ye sertlik dozu en yüksek tepkiler gelmiştir.
   Hali hazırda bu tepkilerin ortak noktasında demokrasinin algı sorunu yatmaktadır. Demokrasiden ne anlıyoruz diye sorduğumuzda milli irade cevabını suratımıza çarpanlar, milli iradeye de sınır koyarak yalnızca bize oy veren irade millidir demişlerdir. Diğeri milli değildir mantığıyla hareket ederek demokrasi için yeni yaklaşımlar getirmişlerdir.
   Alman siyaset bilimci ve Nazi döneminin ideologlarından Schmitt’in istisnai durum yaklaşımı bu noktada karşımıza çıkmıştır.
   Us kavramına işaret ederken kararcılık yaklaşımını işleyen Schmitt, kararcılığı akla güven besleyen Kartezyen iyimserliğin bir eleştirisi olarak yorumlar.
   Ona göre us, siyasette her zaman var olan ve görmezlikten gelinmesi mümkün olmayan karar alma olgusunu çözümleyemez ve açıklayamaz.
   Alınan kararların ardında ussallık gibi bir şey aramaya gerek yoktur. Ve yine toplumda egemen olanın Tanrı, yasa, halk veya millet olmadığını söyleyip egemeni toplumda meydana gelen bir hadisenin ya da içinde bulunan durumun istisnai olup olmadığına karar veren kişi ya da siyasi otorite olduğunu söyleyerek egemenlik kavramını eleştiren Schmitt;
   “..egemenlik konusunda tartışma, egemenlik kavramının somut kullanımı üzerine, ve bu şu demektir: tartışma, çatışma olduğu zaman kimin karar verdiği, kimin neyin kamu yararına neyin devletin çıkarına uygun olduğuna, kamu düzeni ve güvenliğine ve kamu selametine uygun olduğuna karar veren olduğu konusundadır. İstisnai durum, ki bu durum cari hukuk düzeninde tanımlanmamıştır, had safhada bir zaruretin meydana geldiği, devletin varlığına kasteden ya da benzer bir şeyin ortaya çıktığı durumdur. Bu durumu önceden tespit etmek ve kodifiye etmek mümkün değildir.”
   Buradan anlaşılması gereken husus Vergin’in de belirttiği gibi şudur: Eğer Schmitt’in teorisini kabul edersek egemenliğin halka ait olduğu kavramı istisnai durumun ortaya çıktığı anda tamamen bir masaldan ibarettir.
   Türkiye 12 Haziran sonrasında egemen savaşının ortasında kalarak, meclisin tamamen bir taş yığını olduğunu, görünen egemenin vesayeti doğrultusunda şekillendiği söylenebilir.
   CHP, tutuklu vekillere destek vererek yemin etmeme kararı almış ve bu kararından vazgeçirmek için konuşmak yerine “tükürdüklerini yalatacak” bir anlayışla karşılaşmıştır.
   Sonunda meclis başkanının devreye girmesi ile CHP vekillerinin yemin etmesi sonucu kriz şimdilik aşılmış görünüyor. Buna karşın, iktidarın gerçek bir iktidar mı olduğu sorusu istisnai durum ilkesi yaklaşımınca kafalarda soru işareti bırakmıştır.
Siyaset bilimini, politikadan ayıran en önemli husus, bilimin dilek şart kipli cümlelerle uğraşmayıp ortadaki verileri tarihi yaklaşımlar içinde değerlendirmesidir. Politikacılar vaat ederler. Siyaset bilimciler ve siyasetçiler ise ortadaki verilerin bilimle tutarlığı üzerine çalışırlar.
   Ortaya çıkan bu durum istisnai bir durum olmakla beraber sistem krizine dönüşmüş ve kısa süreliğine parlamentonun kilitlenmesine sebep olmuştur.
   Liderlerin üzerinde anlaştıkları mutabakat metinlerini bilmiyoruz. Sadece bize gösterilen kısım üzerine fikir yürütüyoruz. Bu da bizi fasit daire içine teperek ana merkezin etrafında bir girdaba tutulmuş kılıyor.
   Niye, neden soruları yemin krizinde sorulacak sorular olmakla birlikte, CHP’nin yemin etmesi en çok liberallerin ve borsa yatırımcılarının işine gelmiş gözüküyor.
   En azından şimdilik…
   Kaynak: Nur Vergin; Siyaset Sosyolojisi, Bağlam Yayınları

   İlker EKİCİ
   ilker.ekici@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.