Yaşamak mı?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Sevda EĞER

   - Ya dayı, bu işler niye hep terso?<?xml:namespace prefix = o />

   - Ama şükret kızım. Bir baksana şu coğrafyaya, beterin beteri var. Hiç değilse insanız. Ya az önce köpeğin üstüne pislediği ot olsaydık?

   - ??

   Pek tabii ot olmak için illa yeşil olup yerden bitmek gerekmiyor. Uzaktan bakınca bildiğin insan türlerinde de var bu biyolojik yapı. Görüntü yanıltmamalı. İş; iki kol, iki bacak, bir baş ve gövdeye bakıyor nihayet! Yalnız bunların üstüne evcil hayvanlar pislemiyor. Bizatihi karakter olarak bir boy gelişmiş familyadan olan evcil insan türleri, üstlerini teğet geçip komple hayatlarının içine ediveriyor. Ancak bu ot kısmı söz konusu eylemde de şükretmesini biliyor. Denekler üzerinde yaptığım bilimsel testlere göre, biyolojileri gereği iş bu eylem, gübre etkisi yapıyor. Haliyle bu durum, ot kısmının deforme olup azalacağı yerde giderek daha da gürleşerek çoğalmasını net biçimde açıklıyor! Yalnız aşırı oksitlenmelerden olsa gerek, yan etkileri de çıkmıyor değil. Giderek kaygısızlaşıyorlar mesela.

   Kaygısız olmak çok korkunç olmalı. Yok, korkunç değil. Bu çok karakteristik olur. “Korkunç”a haksızlık etmek istemeyiz! Baştan başlayalım.

   Kaygısız olmak çok sıradan olmalı. Ama bir o kadar da güçlü! Neden mi? Çünkü genişsin. Evrende olan her tepkimeye karşı bağışıklığın var. Yıkmaz seni hiçbir şey. Akıla, mantığa, bilgiye, nasihate inanılmaz bir direnç gösterirsin.

   Savaş olmuş sana ne? Hükümet düşmüş sana ne? Ülke batmış, karın kaçmış, kızın yoldan çıkmış zerre umrunda değil. At günahı ona buna. Mesela şansa. Kader de var tabi. Sonra ekranlarda gazete yazılarında avaz avaz vatan, millet, rejim diye yeri göğü inletenler ne güne duruyor? Ülke meselelerini de yık onların sırtına. Sonra da yuvarlana yuvarlana yaşa. Yaşamaksa!

   Yaşamak güzel şey aslında! Nefes almak mesela! Bedava dağıtılan kalitesiz kömürü, mal bulmuş mağribi gibi – cabasıyla - sobalarda yakıp gökyüzünü kap kara dumanlara boğmadıktan sonra!

   Yürümek mesela ağaçların arasında! Tabi buralar; yeşiline göz dikip, yüz yıllık ağaçları yakarak keserek yok edip, yüzlerce yıllık orman arazisini çöle çevirip, beton tesislerin himayesinde doğa teröristlerinin eline düşmedikten sonra! 

   Yüzmek ya da! Beş yıldızlı otellere satılmamış, iskele kurulmamış, -denize akıttıkları benzin, yağ ve envai kimyasal pahasına- yat, jet bağlanmamış sahil kalmışsa.

   Koşmak sonra! Sabahın altısında sahil boyunca sokakta yatan uyuşturucu bağımlısı birinin tacizine –ve kim bilir başka neyine- uğramamak koşuluyla!

   Okumak - yatacak harç paranı düşünmeden. –

   Bir gün de acillik olmadan rutin sağlık kontrolüne gidebilmek - sosyal güvencenin neyi karşılayacağının kaygısını gütmeden. –

   Korkmadan açabilmek televizyonu – yine kim gitti kim kaldı endişesine düşmeden! –

   Çalışmak – işten atılırsam nasıl geçinirim korkusu aklını başından almadan! –

   Sevmek – nasıl evlenirim, nasıl geçinirim, nasıl böyle bir dünyaya çocuk getiririm sorunsalına gömülmeden. –

   Yazmak – yazdıklarım birilerine ulaşır mı ola, bin kafanın hiç değilse bir tanesini bir pırıltı olsun aydınlatır mı ola diye, emeğe hayıflanmadan…- Şükürle tepkisiz, kaygısız, sıradan bir ot olmaktansa, bu vurdumduymazlıkla üzerine başkalarının sıvadığı çamuru bile ses çıkarmadan elleriyle temizleyenlerden olmaktansa, aynı elleri mürekkebe bulayarak – yazarak - yaşamak süper aslında.

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 16’da yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 16’yı indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.