Vicdansızlığa ve Haksızlığa “Dur!” Demek İçin Haydi Silivri’ye!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Ülkemizde 5 yıldır süren bir Ergenekon davası var. Son duruşmasında beş yıldır ağır aksak, kör topal yürüyen bu dava birden hızlandırıldı. Bu duruşmada mahkeme heyeti 5 milyon sayfalık dosyayı savcılara vererek “Esas hakkında mütalaa” hazırlanmasını istedi. Yani davanın savcıları, 5 milyon sayfalık iddianameyi 15 gün içinde inceleyerek sanıkların Türk Ceza Kanunun hangi maddesine aykırı davrandıkları konusunda yorumlarını yaparak mahkeme heyetine karar konusunda görüşlerini bildirecekler. Kısaca, Ergenekon davasında birden bire karar aşamasına gelindi!

Ergenekon davası daha soruşturma ve kovuşturma aşamasında büyük hukuksuzluklarla başladı. Soruşturma savcılardan çok F. Gülen etkisinde olduğu bilinen emniyet teşkilatı tarafından yürütüldü. Tutuklamaların yapılacağı, kimin tutuklanacağı önceden yandaş basın tarafından ilan edildi. Ülkenin saygın, önde gelen siyasetçileri, bilim adamları, yüksek rütbeli subayları, gazetecileri, kısaca AKP muhalifi olan ve antiemperyalist yurtsever yurttaşları bu kapsamda dalga dalga toplatıldı. Günlerce süren sorgulamalardan geçirildi.

Soruşturmanın gizliliği, sanık konumundaki yurttaşları yıpratmak ve itibarsızlaştırmak için bilerek ve sistemli bir biçimde ihlal edildi. Masumiyet karinesine dikkat edilmeden davaya adı karışan herkes peşinen suçlu ilan edildi. Toplumda itibarı olan saygın kişilerle, adı mafya olaylarına karışmış karanlık kişiler bilerek ve isteyerek aynı kefeye konuldu; haklarında aynı suçlamayla dava açıldı. Kasıtlı olarak bu davada sapla saman sistemli bir biçimde karıştırıldı.

Arkasından bu davayı olabildiğince uzatmak ve kapsamını genişletmek için değişik, birbirleriyle maddi alakası dahi olmayan davalar ve dosyalar Ergenekon davası çatısı altında birleştirildi. Davada 154 tanık dinlendi. Bunların 49’u ise “gizli” tanık! Kimliği ortaya çıkan iki “gizli” tanığın ise azılı PKK militanı terörist olduğu bütün dünya kamuoyu göz önünde sergilendi.

Davada milyonlarca sayfa tutan iddialara rağmen henüz Ergenekon adı altında bir “terör” örgütünün varlığı kanıtlanmış değildir. Bir zamanlar Ergenekon’un bir numarası üzerinde basında epey spekülasyon yapılmış, fakat henüz net bir isim ortaya çıkmış değildir. Yani bu davada bütün iddialar havada kalmış durumdadır.

Dijital veri ve delillerin sakat olduğu bilimsel kuruluşlar tarafından saptanmıştır. Gizli tanıkların kimliği açığa çıkanların çoğunun terörist ve kanun dışı kişiler olduğu artık bilinmektedir.

Üstüne üstlük davayı yürüten “Özel Yetkili Mahkeme” bizzat meclis ve hükümet tarafından yasa ile tasfiye edilmiştir. Ancak kendisine yüklenen siyasi anlamda tarihi misyonunu tamamlamak için bu mahkemeye hukuk dışı olarak bu geçici görevinin devamına karar verilmiştir. Dünya hukuk tarihinde böyle bir garabet ve ucubeye rastlanmamıştır.

Bu dava başından sonuna kadar hukuki değil, siyasidir! Yani davanın amacı, suçluyu ve suçu aramak, dolayısı ile adaleti yerine getirmek değildir.  Ergenekon ve diğer değişik isimler altında Özel Yetkili Mahkemeler tarafından yürütülen bütün davaların gerçek niyeti, AKP muhalefetini susturmak ve sindirmek, Türk ordusunu yıpratmak, kısaca Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet düzenini dönüştürmek için karşı devrime uygun siyasi bir ortam hazırlamaktır.

Dava bilerek ve isteyerek uzatılmıştır. Çünkü amaç adaleti sağlamak değil, muhalif güçleri olabildiğince içerde tutmaktır. Hâlbuki adil yargılamada esas olan hızlı yargılamaktır. Davayı uzatmak için ilişkisi olan ve olmayan birçok diğer davalarla kötü niyetle birleştirilmiştir. Böylece bu davanın 5 milyon sayfalık bir iddianamesi ortaya çıkmıştır.

Adil yargılamada savunma hakkı kutsal ve dokunulmazdır.  Hâlbuki Ergenekon davasında 5 milyon sayfalık iddianameye ve 49’u gizli olmak üzere 154 tanığın aylarca ve hatta yıllarca süren ifadelerine karşılık mahkeme heyeti sanıklara, sadece 15 dakikalık bir savunma yapmalarına izin vermiştir.  Hatta İşçi Partisi Başkanı Sayın Doğu Perinçek, bu mahkemedeki savunmasından dolayı 23 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır!

Bütün bu göstergeler, veriler, gerçekler ve her şeyden önemlisi de bu tarz mahkeme etme usulleri, bu ve buna benzer davaların bir düzmece dava olduğunun, siyasi amaçla yapıldıklarının açık kanıtlarıdır.

Artık Türk kamuoyunda da bu konudaki şüpheler iyice artmakta, davaya olan inanç ta giderek kaybolmaktadır. İşte bu nedenle perde arkasında bu davayı tertipleyenler artık davanın uzamasından değil, hızlanmasından yanadırlar. Yani bu davayı, davanın iyice cıcığı çıkmadan bitirmek istiyorlar.

Mahkeme heyetinin 13 Aralık Perşembe günü savcılığa “Esas hakkında mütalaa” yapması kararını vermesi bu yüzdendir. Bu durum yargılamayı değil, hüküm kararını hızlandırmaktadır. Esasında sanıklara verilecek mahkûmiyet kararları çoktan hazırdır; yargıçların çekmecelerinde beklemektedir. Balyoz davasında olduğu gibi, yapılacak olan sadece daha mahkeme başlamadan verilen bu kararların ilanı olacaktır.

Bu dava ve benzeri davalar birer hukuk katliamıdır. Bunlar büyük haksızlıklardır. Bu tip davalar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş adaletsizlik örneklerdir. AKP iktidarı, emperyalizme dayanarak ve bizzat yargıyı kullanarak hukuku ve adaleti katletmektedir. Böylece Atatürkçü Cumhuriyet düzenini yıkmak için kendisine engel olacak yiğit yurtseverleri sindirmeye çalışmakta, “Korku İmparatorluğu” yaratarak ülkeye keyfi bir dikta rejimi dayatmaktadır.

Bizler en zor koşullar altında emperyalist zorbalara ve onun yerli işbirlikçilerine karşı başarıyla mücadele veren atalarımızın evlatlarıyız. 2012 yılının 1 Mayıs’ında emekçilerimiz, 19 Mayıs’ta gençlerimiz, 29 Ekim ve 10 Kasım’da yurtsever tüm Atatürkçü halkımız emperyalist işbirlikçisi AKP’ye “Köpeksiz Köyde Değneksiz” gezemeyeceğini göstermiştir.

Türk halkı ve gençliği Ergenekon davasında olduğu gibi bu büyük haksızlığa ve adaletsizliğe, hukuk katliamına seyirci kalmayacaktır. Vicdanı olan, adalet, hak ve hukuka saygı duyan herkesin bu konuya “dur!” demek sorumluluğu vardır. Kimse vicdanından kaçamaz!

Haydi, bu haksızlığa ve adaletsizliğe DUR demek için 13 Aralık’ta Silivri’ye!

Silivri’yi; keyfiliğin ve zorbalığın yıkıldığı, hak ve adaletin yeniden kurulduğu bir sembol yapalım! 

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.