Usta, Sözsel Taahhütten, Fiiliyata Geçebilecek Mi?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Adalet ve Kalkınma Partisi, 4. Büyük Kongresini, büyük bir şatafat ve şaşa içinde gerçekleştirdi. Ortadoğu’dan ve yakın coğrafyalarımızdan kendilerince önemli şahıslar, bu önemli ve “tarihi” kongreye iştirak ederek, Adalet ve Kalkınma Partisinin gövde gösterisine, kendi çapları doğrultusunda katkı sağladılar. Esasında, AK Parti ve kongreye katılanlar, güzel bir PR çalışmasına da, imza atmış oldular. Birbirlerini, bol bol öven ve destekleyen cümlelerle onore ettiler.

Bilemiyorum, acaba kaç kişi, bu bahsettiğim kongrede, başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını dinledi veya konuşma metnini okuyabildi. Pekâlâ, istenirse ve zaman da elverirse, bu konuşma metninin tamamına, AK Partinin resmi web sitesinden erişilebilir/ulaşılabilir. Ben, bu makalede, kendimce, başbakan Erdoğan’ın önemli gördüğüm açıklamalarını paylaşmak niyetindeyim.

* * *

“Şunu burada bir kez daha, açık açık, bütün kalbimle; bütün samimiyetimle ifade ediyorum; 3 Kasım 2002’de, yüzde 34 ile elde ettiğimiz zafer, AK Partinin değil, milletin zaferidir. 28 Mart 2004’te, yüzde 42 ile elde ettiğimiz zafer, AK Partinin değil, 75 milyonunun zaferidir. 22 Temmuz 2007’de, yüzde 47 ile elde ettiğimiz başarı, AK Partinin değil, yoksulların, yolda kalmışların, gariplerin, yeter artık diyenlerin, yeter artık, söz de karar da milletindir diyenlerin başarısıdır. 21 Ekim 2007’deki, 12 Eylül 2010’daki halk oylamasında elde edilen yüksek oranlar, AK Parti kadar milletin haykırışıdır. En son, 12 Haziran 2011’de elde ettiğimiz zafer, sadece AK Partinin değil, milletin, 75 milyonun, dünya üzerindeki tüm mazlumların, mağdurların, tüm dostlarımızın, tüm kardeşlerimizin zaferidir.

Biz, sadece bize oy verenlerin partisi, sadece bizi seçenlerin iktidarı hiçbir zaman olmadık, bugün de değiliz. Biz, kendisine oy verenlerin muhabbetiyle, onların teveccühüyle yetinenlerden değiliz. Biz, Türkiye partisiyiz. Biz, Türkiye’nin, 75 milyonun partisiyiz. Biz, Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın, Laz’ın, Gürcü’nün, Çerkez’in, Tatar’ın, Boşnak’ın, Pomak’ın, Roman’ın, yani herkesin partisiyiz. Biz, Van’ın, Diyarbakır’ın, Çankırı’nın, Eskişehir’in, Aydın’ın, İzmir’in, Edirne’nin, Sinop’un, Hatay’ın, Konya’nın, Kayseri’nin, 780 bin kilometrekarenin partisiyiz.

Biz kırmızı çizgilerimizi daha yola çıkarken açıkça ilan ettik. Dedik ki, biz bölgesel milliyetçilik yapmayacağız. Dedik ki, biz etnik milliyetçilik yapmayacağız. Dedik ki, biz dini milliyetçilik yapmayacağız. Her türlü ayrımcılığı reddeden, 75 milyon insanımızın tamamını kucaklayan bir anlayışla yola çıktık. Türkiye’nin ortak paydasının bütün kimlikleri taşıyacak kadar güçlü olduğuna inanıyorduk.

Bu inançla, hiçbir korkuya, hiçbir endişeye, hiçbir komplekse kapılmadan demokrasi yolunda, özgürlükler yolunda atılması gereken ne kadar adım varsa, hepsini de birer birer attık. 10 yıl boyunca hiç kimsenin hayat tarzına karışmadık. 10 yıl boyunca hiçbir dayatmanın, hiçbir baskının arkasında, yanında, tarafında olmadık. Tam tersine, herkesin hayat tarzına saygı duyduk. Herkesin hayat tarzını garanti altına aldık.

Bakın bugün buradan tekrar ifade ediyorum... 10 yıl boyunca hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmedik, bugün de, bundan sonra da asla müdahale etmeyeceğiz. Hiç kimsenin yemesine, içmesine, giyimine, kuşamına, yaşayışına karışmadık, tercihlerine karışmadık, bugün de, yarın da karışmayacağız. Herkesin yaşam tarzı bizim teminatımız altındadır. Değil yüzde 50; yüzde 99’la bile iktidar olsak, yüzde 1’in hakkını, hukukunu, tercihlerini korumak bizim boynumuzun borcu olarak kalacaktır. Biz, çoğunluğun azınlığa hükmetmesine sonuna kadar karşı çıktık ve karşı çıkıyoruz. Ancak, azınlığın da çoğunluğa hükmetmesine, azınlığın çoğunluğu tahakküm altına almasına da biz müsaade etmedik ve etmeyeceğiz (. . .)”

* * *

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuşmaları, artık bize tanıdık türden gelen açıklamalar ve konuşma metinleri. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hakikaten retorik denen enstrümanın hakkını veriyor. Milletimizin ve halkımızın gönül yollarına ulaşmayı, bu 10 yıl boyunca, diğer partilere nazaran, görece daha iyi bir şekilde gerçekleştirdi, AK Parti hükümetleri. Ama, burada esas önemli olan, partinin, Sayın Erdoğan’ın arkasında kalan bir tüzel kişilik göstermesidir.

Artık kanıksar hâle geldik, başbakan Erdoğan’ın yukarıdaki doğrultuda yaptığı konuşmaları. Biliyorsunuz; daha önceleri de Sayın Erdoğan, elde ettiği seçim zaferlerinden sonra da, balkon konuşmalarında, partililerinin tebriklerini kabul ederken, partililerinin sevinç kutlamalarına ortak olurken, yukarıdaki açıklamalara benzer konuşmalar yapmıştı. Tüm Türkiye’yi kucaklayacağını, sadece kendisine oy verenlerin değil, kendilerine oy vermeyenlerin de, hükümeti olacaklarını, balkon konuşmaları diye adlandırdığımız süreçlerde ifade etmişti, Sayın Erdoğan.

Tabii ki, gerçekten de yukarıdaki düşünce ve görüşleri, dikkate almak durumundayız. Sonuç itibariyle, yukarıdaki teminat olarak adlandıracağımız şeyleri, bu ülkenin en önemli ismi, 10 yıldır tekbaşına iktidar olagelmiş bir partinin/hükümetin başı, yani o ülkenin başbakanı söylemekte. Burada önemli olan, bu sözlerin söylenmiş olması değildir. Bu sözlerin, yaşamda ne kadar karşılık bulacağıdır.

Siyaset; yine sonuç itibariyle ekonomik yaşamla da, sosyal-kültürel yaşamla da, yakın ve etkin bir ilişki içindedir.

* * *

Yine, biliyor musunuz, ya da ne kadar dikkat ettiniz; AK Partinin son ve popüler sloganı ise... BÜYÜK TÜRKİYE, BÜYÜK GÜÇ, 2023...

AK Parti iktidarları, bu slogan hususlarında da, doğruyu söylemek gerekirse, gerektiği kadar mahirler. Ustalık döneminin yaşandığı şu süreçlerde, ülkemizin ne kadar “Ustaca” idare edileceğini de, Yaradan ömür verirse, hep birlikte görüp, sınayabileceğiz.

Bazı şeylerin altını çizmekte fayda var. Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri dönemlerinde; evet “Askeri vesayetle” mücadele edildi; yine AK Parti dönemlerinde “Jüristokratik vesayetle” de mücadele edildi; AK Parti dönemlerinde “Askerî bir rejimden”, parlamentonun daha fazla ön plana çıktığı demokratik bir rejime “Geçiliyormuş” gibi yapıldı. Esasında, Adalet ve Kalkınma Partisi, kendi iktidarını güçlendirecek, erksel bütünlüğüne ortak olacak, hükümet etme reflekslerini törpüleyecek, “Askerî vesayetle”, bu zamana kadarki iktidarlara göre, çok daha fazla mücadele etti ve kendi alanını neredeyse steril yaptı diyebiliriz.

Şuan itibariyle ülkemizde hemen hemen her şeye, AK Parti iktidarının yön verdiğini ileri sürebiliriz. Evet; askeri vesayet geriletildi; ama şimdi evet bazılarınca her ne kadar komik de bulunsa, “Tek Parti” ve “Tekadam” yönetimi ve sonunda güçler birliğinin neden “Olabileceği” “Dikta Rejimi” tehlikesi belirmekte. Neden? Çünkü, bir parti, 10 yıldan beridir ülkemizde tekbaşına iktidar; ve bu iktidardaki son 2-3 yılında bir performans düşüşü yaşamasına rağmen, kamuoyu yoklamalarında toplumdan hatırı sayılır oranda teveccüh görmeye devam ediyor. Tabii ki, bu kamuoyu yoklamalarının, ne kadar “güvenilir” ve “şeffaf” yapıldıkları da, ayrı bir muamma!

Sonuç olarak, Adalet ve Kalkınma Partisinin ve cari hükümetin başı, başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tüm toplumun yüreğine su serpecek türden açıklamalarda/taahhütlerde bulunmuştur. Bence, başbakan Erdoğan’ın bu açıklamaları, tüm Türkiye’ye bir taahhüt ve siyasi “Söz/Ant”tır da.

Siyasetin sağ kulvarında ve merkezinde iktidarını gittikçe tahkim eden bir başbakan’ın, bir siyasi parti genel başkanının, çizdiği siyasete ve tayin ettiği politik slogana daha fazla riayet etme zorunluluğu vardır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son yıllarda hedeflerini en yüksek çıtadan koymakta. Büyük Türkiye Büyük Güç; ancak içindeki sorunları halletmiş, kendi toplumsal yapısında kaynaşmayı tesis etmiş; insanlar arasındaki ayrılıkları-gayrılıkları bir çözüm yoluna sokmuş, toplum içindeki kırık fay hatlarını tabanları yaralamadan, birbirine düşürmeden, ortak bir noktada bütünleştiren “Milli Bir Şiarla” hayata geçirilebilir.

Ustalık dönemini yaşayan bir partinin “Ustası”, sanırım elinden gelen tüm hünerlilikle, bu bahsedilen marazları, biran önce hâlyoluna sokmak durumundadır. Ustaları, usta yapan da yine sanırım, fiiliyatta gösterdikleri “Maharet” olsa gerek... Geçmiş dönemlerde, söz söyleme sanatının ustalığını sergileyenler, ustalık döneminde artık bakalım sözden öteye geçip, “Ustalığın” fiilî yanında da, bir açılım yapabilecekler mi?

Bekleyip, göreceğiz... 

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.