Umut Olabilmek (2)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Hürriyet POYRAZ
Referans İçerik: 
Umut Olabilmek (1)

Önce Saptama, Ardından “Ne Yapmalı” Sorusuna Yanıt Arayışları

“Sakat anlayış” kaynaklı uygulama sorunlarından sonra, asıl konumuza yani nasıl umut olunabileceği sorununa çözüm aramaya ve onun da öncesinde saptama yapmaya gelirsek…

“Ne yapılmayacağını” sıklıkla dile getiren Cumhuriyetçiler (yani bizler) yapılacaklar konusunda eylemlileşebilmiş değiller.

***

1950’den beri etkin olarak çalışıyorlar; ama biz konuyu 1990’lardan ele alırsak, bizler “merkez medya” diye anılan çok-satan/çok-izlenen basının tutsağı olmuşken (“yatak odası” izlenceleri, televoleler, içeriği boş tartışma izlenceleri vd.) İslamcı basın-yayın organları -düşünsel temelde birçok sorun barındırsa da- ekin/sanat konularını çok fazla işlemiş; tutarsızlıklarla bezenmiş olsa da laikliği, ulusal kültürü aşındıracak kendilerince yeni bir bireşim (Osmanlı bireşimi, modern-İslam bireşimi vs.) ortaya koymuşlardır. Postmodernizmin getirdiği “anlaşılmazlıktan” da yararlanarak Batılı, Doğulu, dinsel, yerel ögeleri içerimleyerek (yani genel durumu da kullanarak) ana ereklerine yürümüşlerdir. Bu açıdan baktığımızda pek çok küreselci ögeyi (federalleşme, -onların tanımıyla- çokkültürlülük, dinlerarası diyalogculuk/ laiklik yerine çokdinlilik vs.) içinde barındıran bu anlayışın içinde bu günkü Osmanlı özlemlerinin kaynağı saklı olamaz mı?

İslamcılar siyasal yapılanma sorununu depolitizasyondan yararlanarak geri-örgütleriyle (cemaatler vs.) çözerek toplumun hemen tüm damarlarına işlemişlerdir.

***

Birazcık iktisattan anlayan ve dürüstçe değerlendirme yapabilen herkesçe kabul ediliyor olmalı ki; bize “küreselleşme” olarak yansıtılan sürecin kalbinde finans sermayesi vardır. Küreselleşme savunucuları (hantal) bürokratik yapının arınımını, (sözde) halkın yönetime katılımını “yerelleşme” (aslında ulusalsızlaştırma) ile sağlayacağını öne sürerler. Peki, kazın ayağı öyle mi? Finans sermayesinin önündeki ulusal, kurumsal, ekinsel vd. duvarları yıkarak toplumsal, ekinsel, siyasal ve ekonomik ortamı darmadağın hale getirmektir gizlenen erek.

Ayrıca, neredeyse, mizahçı Emrah Ablak’ın yıllarca kullandığı “insanın kendine yakışanı giymesi” bakış açısına kadar varan ve çoğu kez sözde “solculukla” küreselleşmeye açık veya gizli destek olan postmodernist anlayışın Aydınlanmaya, laikliğe, bilime, ulusal kültüre, mantıksalcılığa saldırılara meşruluk kazandırdığı gerekçeleri ve savları da incelemek gerekmektedir: bilimin egemen kurumların aracı olduğu, modernizmin ırkçı olduğu, nesnelliğin bulunmadığı vs.

* * *

Bunlar neden yazıya alındı, diye soracak olursak… Dünyada birtakım değişimler/gelişmeler oluyorsa ve bu değişimler sisteminizi rahatsız ediyorsa/etkiliyorsa başınızı kuma gömerek bu gelişmeleri/değişimleri engelleyemezsiniz. Bu olgulara yanıt vermeniz gerekmektedir. Ya o değişimleri engellersiniz ve dizgenizi içine kapanık bir hâle getirirsiniz (İran gibi); ya değişimlere tamamen ayak uydurarak, özgünlüğünüzü yitirmiş bir biçimde genel durumla (konjonktür) bütünleşirsiniz (AKP’nin tasarladığı Türkiye gibi); ya da özgün bir bireşim ortaya koyar, seçici-geçirgen bir yapılanmaya gidersiniz.

* * *

İslamcılar -yukarıda değindiğimiz gibi- bu kadar yayın yaparken Kemalistler ne yaptı? Kemalistler, yalnızca konuyu yönetsel bir sorun olarak ele aldığından bürokrasi ve aydın kanadını -örgütsüz olarak- harekete geçirebilmişlerdir. “Halkla birlikte, halkı da geliştirerek, halk için” çalışan Kemalist geleneğin temsilcileri, Halkevleri pratiğini belli nedenlerle göz ardı etmenin dışında, yinelemeci ve yerinde sayan bir bakış açısına tutsak kalmışlardır.

Acaba Kemalistler, Kemalizm’in evrensel uygarlığın ulusal geçmişle bireşimi sonrasında özgün bir kültür ereğini taşıyabilmiş ve bu yönde uygulamalara gidebilmiş midir?

Ekin/sanat konusu, bir ideoloji/dünya görüşü olabilmek, yani gerçek bir seçenek olabilmek için önemli bir basamaktır. “Popüler kültür”ün kölesi olarak Atatürk’ün tanımıyla “Cumhuriyetin temeli kültürdür” anlayışını ilerletmek olanaklı mıdır? Kemalizm’in “Batı taklitçiliği” olduğunu öne sürenlere karşı, yerinde sayarak yanıt verilebilir mi? Kemalizm’in yeni ve üçüncü bir yol olduğunu göstermek, halkçı-ulusalcı-laik çizgisini anlatabilmenin yolu, (kanımca) Halkevleri pratiğine dönülmesi ve gelişen iletişim olanaklarından yararlanılmasıdır.

İslamcılar, cemaatler aracılığıyla öncelikle taşralarda örgütlenirken; biz Kemalistlerse 12 Eylül’ün bize bıraktığı kalıtla da kalabalık yalnızlığımıza çekilmiş durumdaydık. Prof. Dr. Muammer Aksoy ve arkadaşları öngörüleriyle ve eylemlilikleriyle Atatürkçü Düşünce Derneği’ni (1989) kurdu da bu gün en azından Atatürkçülerin sığınacak bir “yuvaları” var. (“Devrim şehidi” Aksoy, devrimciliğinin bedelini de 1990’da canıyla ödemek durumunda kaldı.)

Bilindiği gibi Kemalizm, liberalizm/ulusçuluk ve sosyalizmden özgün bir bireşim ortaya çıkarmış ve her ikisinden de ögeler almakla birlikte, her ikisinden de apayrı, devrim pratiğine dayanan bir ideoloji (bazıları ideoloji olmadığını savlasa da) olmuştur. Dolayısı ile -yukarıdaki konuyla bağlantılı olarak- Kemalizm’in beslendiği kaynaklar seçici-geçirgen bir yapının ortaya konulması gerekliliğini göstermektedir. Dünyada “küreselleşme” denilen “yeni-emperyalizm” sürecinde var olan yeni ve geneli -çevre ülkeler için- olumsuz olan olguları (yönetişim, yerelleştirme, yurttaşlıktan müşteriliğe geçiş, kolay iletişim, serbest piyasalar) halk ve ulus lehine çevirerek bir bireşim kotarılabilir.

Bu bireşim nasıl ortaya konulacak? Yerel pratiği Kuvayi Milliye ve Müdafaa-i Hukuk örgütlenmeleriyle yaşayan Kemalizm’in farkı, yereli merkezle buluşturmasındadır. Yereli yerelde tutarak, birtakım sonuçsuz (sözde) demokratik katılımı sağladığını söyleyen, temelinde var olan devinimi edilgenleştiren küreselcilere karşı yereli ulusalla buluşturarak, yani ulusal anlayışı yerel eyleyerek enerji etkinleştirilebilir. Hantal bürokrasi, ulusal planlamaların yerel etkinliliklerle birleşerek yok edilebilir. Kısacası, bürokrasiyi hızlandırmak için küreselcilerin edilgenleştirici-sermayeyi rahat dolaştırma üzerine dayalı çözümlerine gereksinmiyoruz. Pek ala, ulusalcı çözümler de vardır. Geri bir toplumda Halkevleri, Köy Enstitüleri gibi pratikleri yaşama sokan ideoloji, demokratik katılımcılığı göz ardı edebilir mi?

Küreselcilerin kavramlarına tutsak olarak, onların kurallarıyla halkçı-ulusalcı / demokratik toplumcu seçeneği sunmamız tabii ki olanaklı değildir. Bir ideoloji olarak Kemalizm’in de kendine özgü kuralları vardır. Örneğin borsanın yükselmesine, düşük kur-yüksek faiz politikasına dayanarak sağlanan sanal büyümeye karşı, aynı doğrultuda yanıt verilebilir mi? Elbette, hayır. Kemalizm’in değer yargıları bambaşkadır. Kemalizm’in paradigmalarından birisi toplumsal eşitliktir. Yani ölçütleri kadın-erkek eşitliği, işsizlik oranı, reel ücret, üretim, eğitim hakkı, sağlık hakkı, feodalitenin tasfiyesi ve benzeridir. Özgürlüklerdir: din ve vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, örgütlenebilme vs. Kısacası Kemalizm birtakım sayıları değil, niteliksel olarak “insan”ı ve onun değerlerini (bilim, kültür, ulus vs.) temel alır.

Postmodernistler için bir paragraf açmamın nedeni, “aydın” görünümlü bu akımın, kendini hiçbir merkeze koymayarak (bir anlamda “düşünsel teröristlik”/ “fikri gayrinizami harp” yaparak) sürekli saldırma konumunda olmalarındadır. Elbette yalnızca onları eleştirmek de değildir amacımız. Bazı postmodernist yazarların eleştirilerinde haklılık vardır; gerçekten bilimi kullananların tarafgirliği, bürokrasinin kızıllaşmasının (bu konuyu Meclisin gizli celselerinde Sovyet eleştirileri yaparak Atatürk de belirtmiştir) tehlikeleri vardır… Kemalistler bu konulara da değinmek, çözüm bulmak zorundadır…

Özcesi;

Sosyal (toplumcu/halkçı) bir demokrasi hedefi ortaya koyan Kemalizm’in kapitalizmin sorunlarını (ekonomik, kültürel, ekolojik) masaya yatırması ve halkın tüm yaşam anlarında var olması gerekmektedir.

Somut örneklerle bir sonraki yazıda güncel konuları da ele alacağız: CHP’sinden ADD’sine, Atatürkçü düşün ve bilim insanlarından konjonktürün bizi götüreceği noktaya kadar…

Anımsatma: Bu yazı dizisi umut olabilmeyi göstermek için bir kaynak olma amacı taşımamaktadır. Tek hedefi umut olabilmek için yola çıkanlara tavsiye olabilmektir. Kararı ne yazarlar, ne de basın verecektir; son söz örgütleri yöneten örgütçülerin olacaktır… Ya onların sayesinde yükselinecek ya da onların yüzünden diplere batılacaktır. Tarih bu meseleyi bize böyle göstermektedir…

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.