Türkiye Oyunu Bozdu

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Arşivlerin uçsuz bucaksız dünyasına girmek ve araştırma yapmak beni bilgiye ulaştırmanın yanında çok da mutlu eder.   

Orada yaşayan ve keşfedilmeyi bekleyen bir dünya vardır sanki.

Birileri gelse de kapımı çalsa diye sabırsızca beklediklerine inanırım.

İçi bilgi yüklüdür arşivlerin.

Kendimi kaybederim o bilgi denizinde.

18 Kasım 1983 tarihli ve 541 numaralı BM Güvenlik Konseyi kararı ile ilgili bir araştırma yaparken çok ilginç, ilginç olduğu kadar da düşündürücü bulgulara, savlara ve uzun vadeli planlara rastladım.

Meğer bizi düşünen ne kadar da çok insan varmış!

Hiç haberimiz olmamış maalesef.

Olsaydı çok daha iyi olurdu. En azından kötülüğün nereden gelebileceğini kestirebilirdik.

15 Kasım 1983’de, yani KKTC ilan edildiği gün Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Spiros Kyprianou Bakanlar Kurulunu ve danışmanlarını toplamış, Kıbrıslı Türkleri 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nden ayrılmak istedikleri için cezalandırma kararı almışlar. Hedeflerinin içine Türkiye’yi de cezalandırmayı koymuşlar.

Fırsat bu fırsattır, ‘Türkiye’yi 20 Temmuz Barış Harekatını gerçekleştirdiği için cezalandıramadık, şimdi aleyhlerine karar çıkartalım ve bu kararı uygulayalım’ ın hesabını ve planını yapmışlar.

Kyprianou’nun talimatı ile Rumların BM Daimi Temsilciliği derhal devreye girmiş.

Aslında devreye giren şahsen Rumların BM Daimi Temsilcisi değil, temsilcilikte görevli Dr. Erato Kozakou−Marcoullis. 1979 yılında Helsinki Üniversitesinde doktorasını tamamladıktan sonra sıcağı sıcağına Kıbrıs Rum Dış İşleri Bakanlığı'na girmiş ve bir sene sonra da 1980 yılında Kıbrıs Rum Dış İşleri Bakanlığı'nın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği'nde görev yapmak üzere New York’a gönderilmiş.  

Bayan Marcoullis büyük bir aşkla ve şevkle sarılmış Türkiye’yi ve Kıbrıslı Türkleri cezalandırmak işine. Madem Türkleri silahla cezalandıramadık, politik olarak yok edelim fikrini kendine hedef edinmiş ve çalışmalarını başlatmış.

Sırası ile önce Güvenlik Konseyinde görev yapan Rus ve Çin Büyükelçileri ile ondan sonrada ABD Büyükelçisi ile görüşmüş. “İşgal ve istila” masalını KKTC’nin ilanı ile birleştiren hikayesini anlattıktan sonra da Fransız ve İngiliz Büyükelçilerle görüşmüş. Ardından geri kalan BM GK geçici üye ülkelerin Büyükelçileri ile…

Hepsine de bunun bölücülük olduğunu, 1977’den beridir adada Federal bir devletin kurulmasının müzakere edildiğini ve adanın 2 ayrı devleti kaldıramayacağını söyleyerek, ilan edilmiş olan KKTC’nin ambargolar altına alınarak dünyadan soyutlanması kararının alınmasını talep etmiş.

Bu şekilde kısa bir zaman dilimi içinde, bu karar ile adeta bir açık hava hapishanesine dönüştürülmüş ve dünya ile ilişkileri kesilmiş olan Kıbrıs’ın Kuzey bölgelerinde yaşayan Kıbrıslı Türkler, parasızlıktan, pulsuzluktan, açlıktan, işsizlikten ve karanlık bir gelecekten bunalarak Kıbrıs Rum tarafının idaresine geri dönmeyi isteyeceklermiş. Bu süreç içinde de Türkiye’yi istemeyip adadan gitmelerini talep edeceklermiş. Böylece Kıbrıslı Türklere politik ambargo uygulayarak egemenlikleri altına alacak, silah kullanmadan da adanın kuzey topraklarından Türk askerini atarak tüm adaya tekrar sahip olacaklarmış.

Ama Türkiye Cumhuriyeti, adada yaşayan Kıbrıslı Türkleri sahiplenerek ve adanın kuzeyinde her tür yatırımı yapıp, alt yapıyı da geliştirip, güncelleyince bu kararın artık bir hükmü ve yaptırım gücü kalmamış. 

Türkiye, KKTC’ye yani Bayan Markulli’nin tanımı ile Kıbrıs’ın kuzey topraklarına, bu insanlığın yüz karası 541 sayılı karar uyarınca hiç yatırım yapmasaydı ne olurdu diye düşündüğümde, gözümün önüne tamı tamına bir üçüncü dünya ülkesinde yaşanan hayat tarzı geldi.

Halkın yüzde 50’sinden fazlasının işsiz ve fakir olduğu, gelecek güvencesi olmayan bir halkın yaşadığı, daracık bakımsız yollarda külüstür arabaların dolaştığı, nenemin zamanından kalma bir gün gelip üç gün gelmeyen elektrik sisteminin olduğu, öğrencilerin dökülen okullarda, imkansızlıklar içinde eğitim gördüğü, benzinin neredeyse karneyle satıldığı ve dükkanlarını içinde izolasyonlardan dolayı mal yerine farelerin dolaştığı bir ülkeydi gözümün önüne gelen.

Aynen Kıbrıs Rum Yönetiminin şimdiki Dış İşleri Bakanı Bayan Markulli’nin planladığı gibi bir ülke...   

Anlaşılan Türkiye, 541 numaralı kararın özünü maalesef bozmuş, Rumların özene bezene kurguladıkları planın da hedefini şaşırttırmış.

Prof. Dr. Ata ATUN

ata.atun@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.