Siyasetin Elzem Kanunları

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Osman ACAR

   Siyaset Nedir?<?xml:namespace prefix = o />

   Siyaset Nedir? Aslında bu soruya geçmişten günümüze kadar insanlar çeşitli cevaplar vermiştir. Bu tanımlamalar bir tahlilden geçirildiği zaman politikaya başlıca bir kılıf giydirilmiştir. Bu görüşe ve anlayışa göre politika toplumda yaşayan insanlar arasında bir çatışma, bir mücadele ve kavgadır. O zaman bu tanım üzerindeki tasnifi en iyi şekilde Amerikalı siyasal bilimci Harold Laswell yapar. Laswell’e göre politika “kimin, neyi, ne zaman, nasıl elde ettiğini’’ belirleyen bir faaliyet olarak nitelendirebilir. (Kapani, 2005, 17)

   Siyasetin bu tanımına bakan insanlar çatışmanın ortasında bir siyasi alan canlandırır. Bu alanın merkezine ise kendisini oturtur. Nitekim böylesi bir durumda çatışma olarak ele alınan siyaset, insanlar için itici ve ürkütücü olur. Onun içindir ki yıllardır insanlarımız siyasetten uzak durulmasını tasvip eder. Hatta siyaseti ahlak dışı bir uygulama olarak ele alır; fakat siyaseti çatışma olarak gören insanlar bir şeyi unutur: Uzlaşmayı.

   Siyasetin iki yüzü vardır. Bir yüzünde bahsettiğimiz gibi çatışma, diğer yüzünde ise uzlaşma bulunur. Bu yüzden siyasetin özü “çatışmaların çözüme kavuşturulma süreci’’ olarak tarif edilir. (Türköne 2007, 6)

 

   Ülkemizde Siyaset

   Siyasi ritüellerin dışına çıkıp siyasete seküler bir tanım getirirsek, siyaseti yöneten ve yönetilen ilişkileri, yani iktidar ilişkileri olarak ele alabiliriz. Ülkemizde ise siyasete pejoratif bir tanım biçilir. Özellikle siyaset gençleri etkisi altına alan bir şeytan olarak karşımıza çıkıyor. Siyaset bizim halkımızca kötüdür; çünkü siyasi hayatımızın çalkantılı yılları gerçekten de halkımız üzerinde olumlu bir etki bırakmamıştır. İnsanımız siyaseti hep sağ ile solun çatışması olarak beynine yazdı. Bugün bile ülkemizin insanlarına siyasetin ne olduğu sorulduğunda cevap hazırdır: “Kötülük, çatışma, yorucu bir yaşam perdesi.’’ Siyasetin ülkemizde ahlakına uygun tanım bulmaması bizim önümüzde bir engel midir? Siyasetin tanımına göre siyaset inşa eden toplumlarda siyaset ne derece sağlıklıdır? İşte bu soruların çıkış noktası olarak ülkemizde siyasetin daha da sağlıklı bir biçimde algılanması sağlanmalıdır. Zira ülkemiz insanları siyaseti kirli bir kelime olarak görmekten ileri gidemeyecektir. İnanıyorum ki globalleşen dünyayla beraber ülkemiz demokrasi adına büyük gelişmeler sağlayarak siyasetine uygun tanımı bulacaktır. Demokratik Türkiye için, daha yaşanası bir Türkiye için insanlarımız siyaseti kirli bir uygulama alanı olarak görmemeli aksine, siyaseti kendisinin yarattığını bilmeli.

 

   Siyasetin Elzem Kanunları

   a) Birey

   Aslında birey diyerek insanı kastettik. İnsanın, siyasi bilimler literatürüne birey olarak girmesi çok şeyi değiştirmedi. İnsan siyasi sahnedeki rolünü “birey’’ olarak yerine getirmeye devam etti.

   Siyasetin odağında birey vardır. Birey olmazsa, siyaset olmaz. Birey dünyaya geldikten sonra sosyal toplumla beraber siyasal topluma ait havayı teneffüs eder. Birey siyasi arenanın odağında kendini bulur ve bu arenanın içinde kendi kaderini tayin eder. Özgürlükçü bir kimlikle siyasi arenanın içinde yer alan birey kendi hür iradesini bedenine yansıtmalıdır. Birey siyasi tecrübelerini başta ailesinde, sonrasında arkadaş grubunda ve okulunda edinir. Aile içinde birey baba iktidarını, arkadaş grubunda ve çevresinde liderlik ruhunu veya sosyal görevini, okulunda ise ülkesine ait siyasi sistemleri kavrar. Bireyin siyaset sahnesine girmesi belli başlı tecrübeleri yaşamasına bağlıdır. Okulunda siyasi sistemleri kavrayan birey parti mitingleri, meclis konuşmaları, seçim günleri gibi siyasi bir kimlik arz eden alanlarda siyasal olana ait bilgileri beynine nakışlar. Aristo bu süreci ve bireyi “zoon poitikon (insan yaradılışı gereği siyasi bir hayvandır)’’ diye tasnif eder.

   Bireyin siyaseti inşa ederken ve eyleme dönüştürürken içinde bulunduğu şüpheci tavır bu süreçten sonra da devam eder. Nitekim bireylerin oylarıyla sandıkta lider olan iktidar, siyasi patronaj sağlayarak, bir diktatöre dönüşerek, bireyin verdiği gücü bireye karşı kullanır. Böylesi bir lider bireylerin gözünde bir han, Hobbes gözünde “Leviathan’’ oluverir. Fakat siyasetin demokrasiye gülen yüzüyle bireyler hanın başından tacını da alabilir, hanı tahttan da indirebilir.

   Birey için yaşanası bir dünya korkulu bir siyaset merkezinden geçer. Bu korkulu siyaset merkezi fiilen değil insanın kendi iç dünyasında şekillenir. Zira siyaset eyleme dönüştürüldüğünde yaşanası dünyanın merkez noktasındadır. Nitekim dünyayı ve bireyleri Allah yaratmıştır. Bireyler de Allah’ın yarattığı dünyanın içinde siyasi kolonlar üzerinde bir dünya yaratır. Bireyler kendi dünyalarında demokrasi sistemleri ve kendi kararlarına göre kâh iktidara boyun eğer, kâh koalisyon diler. Birey yarattıklarıyla bir çiçek bahçesinde de yer alabilir, bir diken tarlasında da. Siyaset bu kadar bireyi içine sindirmişken bireyler de siyasete katılarak ona karşı duyarlılığını göstermelidir. Böylelikle kendi yarattığımız bir çiçek bahçesinde kendimize özgü bir şekilde yaşarız. Yani siyasetin elzem kanunu: “Birey kendi siyasi kararlılığıyla, kendi kaderini tayin eder’’

 

   b) Demokrasi

   Demokrasi günümüzde halen sürüp giden tartışmalara sahne olmaktadır. Bu sebeptendir ki demokrasiyi tanımlamak zordur. Bu zorluğun ilk sebebi, demokrasinin “saygın’’ bir kavram olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kavramın arkasına sığınarak, zayıf argümanlarla bile haklılığınızı ispatlamaya girişebilirsiniz. Nitekim demokrasiyle yakından uzaktan bir ilgisi olmayan yöneticiler bile “demokrat’’ olduklarını ispatlamak için, akla zarar bir yığın çaba sarf etmişlerdir. İkinci sebep, kavramın tek başına kullanıldığı zaman gerçekte pek fazla şey ifade etmemesidir. “Halkın yönetimini’’ ifade eden kavram bize yönetim biçimi ile ilgili bir prensibi vermelidir. Bu prensiplerin bir listesini çıkartmak dahi meşakkatli bir iştir: Siyasal demokrasi, sosyal demokrasi, çoğulcu demokrasi, anayasal demokrasi, katılımcı demokrasi, parlamenter demokrasi vs. (Türköne 2005,188)

   Demokrasinin tabiatı üzerine konuşmak için şüphesiz Abraham Lincoln’ un yaptığı bir tanımı bilmemiz gerekir. Lincoln’e göre demokrasi: “Halkın, halk tarafından, halk için yönetimi.’’

   Siyaset bireyi merkeze alırken, bireyin oluşturduğu topluluklara da demokrasi ile ulaşmayı hedeflemiştir. Demokrasi günümüzde bir yönetim biçimi olarak en büyük değere layık görülmektedir. Çünkü siyasal iktidarın ve etkinin eşit şekilde dağıtılması ancak demokrasi ile olur.

   “Demokrasi bir fazilet rejimidir’’ sözünü, siyasetçiler sık sık kullanırlar. Demokrasiyi, diğer yönetim biçimleri karşısında üstün kılan nitelikler nelerdir? Aynı zamanda demokrasiyi evrensel tek meşru yönetim biçimi haline getiren bu erdemler nelerdir? (Erdoğan 1996, 187)

   Demokrasinin insanlarca yani bireylerce içine sindirilmesinin altında demokrasinin erdemleri yatar. Demokrasi kendisini kullanan toplumlara ve bireylere belli başlı erdemler kazandırır. Bu erdemler ise şöyledir:

 

   > Bireylerin kendi kaderini tayin edebilmesi

   > Farklı hayat tarzlarının meşruluğu ve barış içinde birlikte yaşama

   > Bireyin ve bireysel özgürlüklerin değeri

   > İnsanın gelişmesi

   > Adaletin sağlanması

   > Çatışmaların çözümü (Türköne 2005, 193)

 

   Demokrasi günümüzde yönetim biçimlerinin en fazla değer verileni ve en fazla rağbet görenidir. Çünkü gelişen, üreten, ürettikçe satan, sattıkça büyüyen toplumlar ancak demokrasinin erdemleriyle insanlarına eşsiz güzellikler sunmakta ve onlara iyi bir refah seviyesi sunmaktadır.

 

   c) Devlet

   Devlete, farklı yaklaşan teoremlerle farklı tanımlamalar getirilmiştir. İnsanların bir arada yaşamaktan kaynaklandığı sorunlarını çözmek için devletin icat edildiğini ve kendiliğinden bir süreç içinde evrimle ortaya çıktığını savunanların yanında, onun kökenini insanlar arasında çatışma potansiyelinde arayanlarda vardır. Yine devleti, ilahi iradenin ürünü olarak görenlerin yanında insanlığın veya evrensel aklın gelişiminde ulaşılan en yüce kurum olarak alkışlayanlar da mevcuttur. (Özipek 2005, 72)

   Devleti birey ve demokrasinin kaynaştığı kamusal alan olarak da ele alabiliriz. Birey kendisine verilen haklarla demokrasiyi meydana getirir. Böylelikle demokrasi de devleti zorunlu kılar. Devlet dediğimiz kavram belli başlı özelliklere dayanır. Andrew Heywood devletin beş temel özelliğini şöyle sıralar:

 

   > Egemenlik

   > Kamusallık

   > Meşruluk

   > Hükmetme

   > Coğrafi Alan   (Özipek 2005, 77)

 

   Öte yandan devlet saygınlık sınırlarını belirlediği normlarını anayasasında belirterek kanunlarına dikkat çeker. Bu kanunlara uyulmasını belirtir. İnsanlarda bu kanunlara dikkat ederek siyasetini demokrasisiyle bütünleştirir. Anayasası olmayan devletlerde ise kanunlar örf, adet ve geleneklerle belirtilmiştir.

   Devlet, bireyin ve demokrasinin oluşturduğu ve yine bu oluşturduğuna saygı duyduğu güçtür. Birey ve demokrasi meydana getirdiği devleti demokratik devlet, sosyalist devlet, liberal devlet, muhafazakâr devlet vs. olarak tanımlayabilir. Devletin, bireyi ve demokrasi modelini sarsmayacak derecede norm koyması gerekir. “En güzel devlet, fazla hükmetmeyendir’’ mantığında ilerlenen bir devlet çizgisi demokrasinin ve bireyin bağlı kaldığı saygın bir kavram olacaktır.

 

   Türkiye’de Devlet

   Ülkemizin şanslı sayılabilecek en güzel tarafı, şüphesiz Osmanlı’dan miras kalan merkeziyetçi devlet geleneğidir. Halkımızda bu merkeziyetçi geleneğin içinde devlete yakıştırmalarda bulunmuştur. Çok çelişkili olarak ele alınan devlet, halkımızın saygı duyduğu bir makam olarak insanlarca dile getirilmiştir. Nitekim “ya devlet başa, ya kuzgun leşe’’ diyerek devletin önemi de vurgulanmıştır, “devletin bastığı yerde ot bitmez’’ diyerek devlete karşı isyanda belirtilmiştir. Fakat olumlu olumsuz tüm yaklaşımlarla devlet bizde karşı gelinmez bir güçtür. Devlet ağır ağabey olmalıdır, sevgisini gösterip saygı beklemelidir. Çünkü geçmişimizde ki büyükler devlete atıfta bulunarak birçok sözle devletin gerekliliğine dikkat çekmişlerdir. Örneğin; Yunus Emre “bir niceye verdim emir, devlet ile sürdüm ömür’’ diyerek devletin vazgeçilmez olduğunu söyler. Kanuni Sultan Süleyman ise “halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi’’ diyerek devletin gerekliliğini tekrarlar.

   Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e öğüdünün bir parçasıyla ülkemizdeki devlet anlayışına nokta koymak gerekir. “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.’’

 

   Sonuç ve Analiz

   Dünyanın dikili taşları üzerinde, hangi koşullar altında ne yapacağımızı belirleyen siyaset bizi korkutmamalı. Nitekim siyasetin insanlara hep çıkar çatışması olarak anlatılması bize uzlaşıyı dahi unutturdu. Birey bu sebeptendir ki hep siyasetten uzak durdu. Kendi kaderinin dizginlerini hep başkasının eline verdi. Fakat siyaset bir mesire ortamında inşa edilmeli. Siyasetin kirli bir uygulama olarak görülmesi, siyasetin ahlak dışı bir eylem olarak kullanılması onu bize yaklaştırmaz, aksine onu bizden söküp alır.

   Günümüzde siyasi yapısı, siyasi sistemi sağlam olan toplumlar dünyaya yön vermektedir. Bizde bu gaye ile siyaseti hiçbir zaman kendimize uzak görmemeliyiz. Siyaseti bir çıkar aracı değil, etik bir kavram olarak görmeliyiz. Siyasetin sunduğu uygulamalara bakacak olursak, siyaset her zaman bireye hitap eder. Birey siyasetin içinde yer alır, demokrasi sistemi bireylere rahatça davranacakları bir ortam hazırlar, devlet ise birey ve demokrasiyi kaynaştırır.

   Globalleşen dünya artık insanları daha fazla özgürleştirmektedir. Siyasetin temel vurgusu olan birey, bu dünyayla beraber kendisine verilen hakları daha da inceleyecek, araştıracak ve haklarını kontrol edecektir. Derken demokrasi onlara bu ortamı sağlamış bulunacak ve devlet bu iki kavramı da kaynaştıracaktır. Siyaset belli başlı kanunlarıyla güzeldir. Bu kanunlar siyaset için elzemdir. Yani birey, demokrasi ve devlet sentezlemesinden doğan bir siyaset her zaman için insanların yararına olacaktır. Tabii bireyler kullanmasını bilir ve siyaseti uzlaşma aracı olarak görürse…

 

Kaynaklar

> KAPANİ, Münci, (2005), Politika Bilimine Giriş, Ankara: Bilgi Yayınevi

> TÜRKÖNE Mümtaz’Er (2007) Siyaset, Ankara: Lotus Yayınevi

> ÖZİPEK Bekir Berat (2007) Siyaset, Ankara: Lotus Yayınevi

 

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

Bu yazı; Politika Dergisi, Sayı 7’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile orijinal sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 7’yi indirmek için buraya tıklayınız. 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.