Schopenhauer "K" Dergi Hakkında Ne Düşünüyor?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   > Emrah ÖZDEMİR

“Paranoyaktı… Geceleri bir gürültü duyduğunda yatağından fırlayıp tabancasıyla kılıcını eline alıyor, her gün berberine o gün usturasıyla boğazını keseceği korkusuyla gidiyor, …

   Cimriydi… Altın paralarını mürekkep hokkasının altına, hisse senetlerini günlüklerinin arasına saklıyor…

   Kadın düşmanıydı…

   (…)

   Hırslı olduğu kadar acımasızdı da…”

   Alkım Yayınları’nın çıkardığı K dergiyi daha önce okumuşsanız, bu satırların ve buna benzer onlarcasının bu dergide yer aldığını bilirsiniz. Edebiyat dergisi olarak bilinen dergi, yazarların daha çok özel yaşamlarını konu ediniyor: eşcinsellikleri, fobileri, uç öyküleri, yasak aşkları, zayıflıkları… Derginin 29. sayısında (20 Nisan 2007) Pelin Özgür’ün kaleme aldığı yukarıdaki satırların öznesi büyük Alman filozofu Arthur Schopenhauer.

   Peki, 1860’da ölen Schopenhauer, 2007 yılında çıkan bu yazıya nasıl bakıyor:

   “…Bir filozofun düşüncelerini incelemek yerine hayat hikayesini okuyarak, onu anlamaya çalışanlar, bir resmin kendisini gözardı edip çerçevesinin biçim ve üslubuna dikkat kesilenlere, ahşabın iyi oyulup oyulmadığını, yaldızının kaça mal olduğunu tartışanlara benzerler.

   Bütün bunlar iyi güzel de, ilgileri maddi ve şahsi mülahazalara yönelmiş olmakla beraber daha ileri gidip bunu bütünüyle boşuna ve gereksiz bir çaba haline getirecek bir noktaya vardıran başka bir zümre vardır. Çünkü büyük bir kafa, insanlara en derin varlığının hazinelerini açmıştır ve sahip olduğu kabiliyetlerin üstün çabasıyla sadece onların yücelmelerine ve aydınlanmalarına katkıda bulunmakla kalmayıp, aynı zamanda onuncu hatta yirminci kuşağa kadar gelecek nesillere de hayrı dokunacak olan eserler meydana getirmiştir. Böylelikle bu adam insanlığa emsalsiz bir bağışta bulunmuştur, bu ayaktakımı belki de bundan cesaret alarak kendilerinin onun kişiliğini ve davranışlarını yargılayarak, onda kimi kusur ve lekeleri bulup ortaya çıkaracak mevkide olduklarını düşünürler, çünkü kendi hiçliklerinin ezici duygusuyla karşılaştırıldığında böylesine büyük bir adamın karşısında duydukları acıyı dindirmek isterler. Bu, sözgelimi Goethe’nin hayatının ahlaki yönü üzerine sayısız kitap ve eleştirilerde sürdürülen bütün bu kılı kırk yaran sıkıcı, usandırıcı tartışmaların gerçek kaynağıdır: Gençliğinde âşık olduğu şu ya da bu kızla evlenmeli miydi, evlenmemeli miydi… (…) Böylesine arsız kadirbilmezlik ve kötücül çekiştiricilikle bu sokulgan ve işgüzar yargılar, bunların zihni ve fikri bakımdan olduğu kadar ahlaken de düzenbaz olduğunu göstermektedir, ki bu çok şey söyler.” (Arthur Schopenhauer, Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine, Say Yayınları, Çev: Ahmet Aydoğan, S.36-37)

   Ben hiç yorum katmıyorum: Schopenhauer’in K dergi ve ona benzer olarak, dâhilerin, “büyük kafa”ların, filozofların, yazarların asıl yapıtlarını bırakıp özel yaşamlarıyla uğraşanlara 150 yıl önceden “peşinen” verdiği yanıt bu. Keşke Schopenhauer’in özel yaşamını bu kadar inceleyecekleri yerde, yazdıklarına o kadar baksaydılar. Hiç olmazsa O’nun yaşamını konu edinmeselerdi, birileri bu yazıyı yazmazdı belki…

Emrah.Ozdemir@PolitikaDergisi.com

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 23’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 22’yi indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

Yorumlar

Güzel bir noktaya değinmişsin.

Tarih boyunca insanlığın olaylar karşısında aldığı tavırları veya çelişkileri, her zaman konunun ana fikrinden uzak, detaylarda kaybolmak şeklinde geliştiği için, hem idrak açısından, hem de çözüm üretme konusunda gelişmemiş, güdük kalmış zihniyetler çoğunluğu temsil etmişlerdir. Günümüzde de bu böyledir. Sadece isimler ve yüzler değişiyor ama zihniyet hiç değişmiyor.

k dergisinin de işigücü yok,

k dergisinin de işigücü yok, yok o ne yaptı kiminle yattı...

doğru yazı olmuş
açık ve net
syg

Yerinde bir tesbit

Yazıyı okurken aklıma son zamanlarda Atatürk'ün özel hayatını anlatan kitaplar geldi. Deşifre eden desek daha doğru olur galiba. Atatürk'ün insancıl yönünü(!) ortaya çıkartmaya çalışırken alttan alta aslında ne kadar içkici, karı kız düşkünü, zevk ve sefaya düşkün, paragöz birisi olduğunu aşılamaya çalıştılar. Fakat O'nun yabancı politikacılardan sanatçılara, bilim adamlarına kadar takdir gören kişisel özellikleri, yaptığı kendinden sonra adını yaşatacak bir çok başarısıyla harmanlanıp verilmedi. Öldükten sonra da yaşamak üzere iz bırakanların malesef eserleri değil kişisel özellikleri tartışılıyor. Daha da kötüsü bunun bir marifet olduğu zannediliyor. Keşke insanlar o çok eleştirdikleri gibi olabilseler.

Saygılar...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.