Sandıkla Gelen, Sandıkla Gider...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

TAKSİM GEZİ PARKI ile alevlenen toplumsal muhalefet hareketleri, bizlere demokrasinin sadece “seçim ve sandıktan” ibaret olmadığını hatırlattı. Demokratik olgunluk içinde insanlar, anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri hakkını kullandılar. Demokratik bir devlette; insanların, cam-çerçeve indirmeden, şarkı ve marş eşliğinde beğenmedikleri, memnun olmadıkları durumları eleştirmeleri, iktidara, eyleme konulacak işleri tekrar gözden geçirmesi için uyarıda bulunması, doğal gelişmeler arasında olmalıdır.

Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin işbaşına gelmesiyle birlikte, ideolojik olarak bir kutuplaşmaya gitti.

AK Parti’nin değiştiğine inanmayanlar bir tarafta; AK Parti’nin değişip ülkeyi de değiştireceğine inananlar bir tarafta mevzilendi.

Esasında öyle bir saflaşma yaşandı ki, insanlar birbirlerinden nefret eder hâle “getirildiler”...

Bence, burada, siyasetçilerin kabahatleri daha fazladır...

Ülkemizin menfaatlerini ilgilendiren meselelerde, doğru düzgün bir araya gelip, ortak bir sinerji yaratamadılar.

Sürekli olarak, ideolojik kamplaşmanın gereği olarak, birbirlerini suçladılar...

Laik ve Cumhuriyetçi kesimin, AK Parti’nin ülkemizin rejimini değiştireceği, Atatürk sevgisi ve inkılâplarını memleketimizden sileceği, laikliğin içini boşaltacağı yönünde endişeleri oldu.

Haksız da değillerdi.

Her şeyden önce, başbakan Erdoğan, tüm toplumu kucaklama ve tüm milletin başbakanı olma vaatlerini çarçabuk unuttu. Bazı şeyler, her nedense ülkemizde söz üzerinde/kağıt üzerinde kalıyor. İnsanlar, sözün uçup gideceğini; ama kayıt altına alınan şeylerin de “fikr-i takibinin” yapılabileceğini gözden kaçırıyorlar veya dikkate almıyorlar.

Sayın Erdoğan’ın üslûbu, son dönemlerde bariz olarak sertleşme meyline girdi. Genellikle kızgın bir ifade ve suçlayan bir üslûpla yaptı, parti konuşmalarını...

Çoğunluğun, her şeyin devası olduğunu zannettiler.

Demokrasi, evet çoğunluk sistemi olabilir. Fakat, demokratik devletlerde; hem demokratik teamüller/mekanizmalar, hem de hukuk ayağı, ne çoğunluğun azınlığa tahakkümüne izin verir, ne de azınlığın çoğunluğa tahakkümüne...

Gerçekten de bu son halk hareketi, bizlere önemli dersler vermelidir.

Demokrasinin, sadece sandık başına gitmek olmadığı...

Demokrasinin, sadece oylama sistemi olmadığı...

Demokrasinin, sadece “çoğunluk” yönetimi olamayacağı...

Demokratik sistemlerde, muhalif seslerin de kendilerini ifade edebileceğini; hem de festival havasında şarkı ve türkü eşliğinde...

 

* * * *

Olaylara iki cephe açısından bakmak gerekir. Bir tarafta, memleketteki gelişmelerden rahatsız olan bir kesim var.

Aritmetik olarak bakılırsa da, ülke seçmeninin %50’si, AK Parti’yi desteklerken, %50’si ise, AK Parti’ye teveccüh etmemekte.

Hükümet ama özellikle de başbakan Erdoğan, bu sayısal çoğunluğa bakarak, politikasını tayin etmekte ve sürdürmekte.

Bu son gelişmeler akabinde, insanların öbek öbek alanları doldurmaları sonrasında, burada toplanan insanlara “üç-beş çapulcu” demesi; yine biz de kendi tabanımızı zor tutuyoruz, mesele insanları alanlara toplamak ise, bir milyon insanı toplarız gibi, olayı çocuk atışmasına döndürmesi...

Başbakanın, krizi iyi yönetemediğinin örnekleriydi...

Bence, hükümet, bu yaşanan toplumsal eylemde sınıfta kalmıştır. Meydanlardan yükselen seslere kulak vererek, sağduyulu ve daha yatıştırıcı bir dille muhalefet yapan kitleler kucaklanmaya “çabalansaydı”, sanırım eylemler bu kadar uzun sürmezdi.

Evet...

Bu vesileyle belki de demokratik kültürümüzü geliştirdiğimiz söylenebilir; eskiden kalma askerî reflekslerin yerine, halk tepkisinin yeşermesi ve yer yer bunların taşkınlığa kaçsa da, barışçıl bir havada devam ettirilmesi, sonuç olarak demokrasi birikimimiz açısından önemlidir.

Muhalefet merkezli bu toplumsal eylemlerin barışçıl havadan sapmadan devam edebilmesi için, provokatörlerin, eylem yapan insan kitlelerinin içine alınmaması gerekir. Ve provokatörler, fark edildiğinde de derhal dışlanarak veya güvenlik güçleriyle işbirliği yoluna gidilerek, bu barışçıl gösterileri “baltalamak” ve ereğinden uzaklaştırmak isteyenler, güvenlik güçlerine teslim edilmelidir.

Bazı şeyleri, yeniden hatırlatmakta yarar vardır...

Belki...

Klişe veya klasik olacak ama...

Demokrasimizin ivme kazanabileceği bugünlerde, manipülatif hareketlere kapılarak, sokak çatışmaları neticesinde istenmeyecek gelişmelere kapı aralanmamalıdır.

Pekâlâ, demokrasi, sadece “seçim” değil dedik...

82 ANAYASAMIZA göre, Türkiye; “laik”, “demokratik”, bir “sosyal hukuk” devleti olduğu için, sandıkla/seçimle işbaşına gelen, yine sandıkla bu mevkilerden uzaklaştırılmalıdır.

Millet, egemenliğini yine kendi eliyle kullanmalıdır.

Nasıl ki bir ülkede “yargı güvencesi”, o toplumdaki insanların adalete ve hukuka olan inançlarında “sigorta” işlevini görüyorsa...

Demokratik süreçlerden sapmadan millet egemenliğinin tesisi yönünde, “seçimle gelenin yine seçimle gideceği güvencesi”, o toplumda barışçıl ve huzurlu bir yaşam ikliminin tesisinde sigortadır...

Bu bağlamda siyasi iktidar da...

Vaazlardan ve masallardan vazgeçerek...

Birebir hayatın içine yansıyan icraatlara başlamalıdır.

İtaat ve biat ettirerek, 21.yüzyıl “ileri demokrasisine” ulaşılamaz.

Aslına balkırsa, bu tepkisel toplumsal hareketler, muhalefet partilerince doğru düzgün okunabilir ve değerlendirilirse, yaklaşan seçimlerde de, bir kazanca dönüştürülebilir.

Demokrasi festivalinin yaşandığı bu son günlerde, umarım tatsız hadiselere şahit olmayız...

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.