Rumlardan Suçlama Atağı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
 
Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun ve Müzakere Heyeti’nin Eylül ayında sundukları Mülkiyet başlığındaki önerilerinin uluslararası camia tarafından olumlu karşılanmasının ardından 18 Kasım’da New York’ta BM Genel Sekreteri’nin de katılımı ile yapılan görüşmede Hristofyas, ciddi taktik hatalar yapınca çok zor durumda kaldı.
New York görüşmesi Rumlar açısından pek işe yaramadı ve bu nedenle de şimdi Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas, Ocak sonu veya mart başında Cenevre’de gerçekleştirilecek üçlü görüşmeden, Kıbrıs sorununda ilerleme kaydedilmemesinin sorumluluğu Rum yönetiminin üzerinde kalmadan çıkabilmenin hesaplarını yapmaya ve stratejisini saptamaya başladı.
İlk etaptaki ilk adım, Rum basını kanalı ile hayali senaryoları piyasaya sürmek ve Cenevre’ye daha gidilmeden Kıbrıs Türk tarafını sistematik bir şekilde suçlamaya başlamak olacak.
Sonraki adım da doğal olarak Türkiye’ye çamur atmak ve AB’deki dostları kanalı ile baskı uygulamaya çalışmak olacak.
Daha dünden, ilk suçlama piyasaya sürüldü bile.
Rum basınına göre Türk tarafı özlü bir görüşmeye girmeye hazır değilmiş ve takiyye yapıyormuş yani istermiş gibi gözüküyormuş ama istemiyormuş.
Üstelik kendilerine gelen bir bilgiye göre de, ki bu bilginin doğru olup olmadığı ve kaynağının da kim olduğu belli değilmiş, bir olasılıkla da bu kaynak bir çamur makinesidir, Ankara Hükümeti’nin Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na ve çalışma arkadaşlarına yani bizlere ilettiği, Cenevre’ye kadar Türk tarafının bütün başlıklara ilişkin tezlerinin sunulması, ancak bunların asla tartışılmaması imiş. Güya görüşler sunulacakmış, yorumlar yapılacakmış ama ileriye doğru başka bir adım atılmayacakmış.
Yalanın iftiranın bu kadarına da pes doğrusu.
Bunları uydurmak için üstat ve stratejist olmak gerekiyor.
Öylesine güzel bir çamur ki, bir taşla hem Kıbrıslı Türkleri suçluyorlar hem de Türkiye Hükümetini. Tam “bir taşla iki kuş vurmak” deyiminde olduğu gibi.
Rum tarafının üzerinde çözüm yönünde baskılar arttıkça Rumlar ne yapacaklarını şaşırdılar ve bunalmaya başladılar.
1950’li, 60’lı, 70’li yıllarda Makarios giydiği cüppenin gücü ile Birleşmiş Milletlerdeki Bağlantısızlar grubunu arkasına alarak adanın tanınan tek hükümeti olmak da dahil olmak üzere istediği kararları çıkarttırmayı başarmıştı. Bizler, yani doğrucu Kıbrıslı Türkler de, BM’den sırtı olanın değil haklı olanın hakkını alacağını sanarak uğradığımız saldırının ve haksızlığın ı hesabının Rumlardan sorulacağını sanmıştık. BM’nin 4 Mart 1964 tarihindeki 186 No.lu kararı ile bırakın haklı çıkmayı, azınlık olarak tanımlandık ve üstüne de on yıl müddetle soykırıma uğratıldık.
Makarios ölünce aynı gücü halefleri de tepe tepe kullandılar ve 18 Kasım 1983 tarihinde Kıbrıslı Türkleri ambargolara mahkum eden 541 No.lu kararı ve benzerlerini BM Güvenlik Konseyinden çıkarttırmayı başardılar.
1 Mayıs 2004 tarihinde de Avrupa Birliğine girerek tüm Avrupa’yı arkalarına alarak adaya tekrardan sahip olabileceklerinin hayaline kapıldılar.
Ama artık o eski Bağlantısızlar destekli günler çok gerilerde kaldı.
Rumlar için gidişat pek de parlak değil. Arkalarında da o eski günlerdeki güçlü grup yok. AB ise yaka silkiyor Rumlardan ama bir kere içlerine almak hatasını işlediklerinden dışarı da atamıyorlar.
Türkiye’nin Rumlar üzerindeki direkt ve dolaylı baskısı her gün biraz daha artıyor. Müzakere sürecini istedikleri kadar uzatmak amacı ile “Takvim istemeyiz” ve Kıbrıslı Türkleri de devlete eşit ortak etmemek için “Hakemlik kabul etmeyiz” diyorlar ama artık deniz bitti.
Cenevre sonrası Kıbrıs’ın kaderi daha da belirginleşecek ve müzakerelerin devam edip etmeyeceği de iyice ortaya çıkacak. Devam edecekse de hem Hakem olacak hem de Takvim.
Bence Hristofyas en şanssız Rum lider. Tarih boyunca Helen ırkı tarafından lanetlenecek.
 

Prof. Dr. Ata ATUN
 
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.