Prof. Ersanlı ve Aydın Olmak Üzerine

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Referans İçerik: 
Aydın Olmak Üzerine (II)

 

Türkiye’de aydın olmak artık her zaman olduğundan daha zor hale geldi… Sokrates’ten beri hala hapiste olmaları bir yana, artık çok rahat “vatan haini” veya “terörist” olabiliyorlar (?). Ama maalesef “aydın olmak” duygusu ve isteği insanın karşı koyabileceği türden değil… İçten geliyor. 

Nasıl ki demokrasi bir topluma, tüm çabalara rağmen ithal getirilemiyor, ancak “içten gelince” sağlanabiliyorsa, bu da onun gibi bir şey… Kendine karşı çıkmayı başarıp da, tutuklanmadığına, işkence görmediğine hatta idam edilmediğine sevinenler ise yıllar sonra “her şeye” rağmen pişman oluyorlar.

Bugün gerçek aydınların mücadelesi içlerindeki Türkiye sevgisi içindir. Yurttaşlar, kendilerine duydukları sevgiden ötürü tutsak edilenleri yeteri kadar koruyamamış olsa da, her bir sonun ardından “artık tövbe” diye aydın, içindeki millet ve ülke sevgisini çok edemeyip, bir sonraki adımı atıyor.

Biraz da kendi adıma konuşayım. Ben bu ülkeyi ve onun halkını seviyorum. İstiyorum ki Türkiye, gerçek bir cumhuriyetle, barındırdığı tüm halkları barış içinde, “güçlü bir toplum” kurma amacıyla yaşasın. İstiyorum ki Türkiye bölünmesin. Çünkü okuyorum ve görüyorum ki sistemciler, bu coğrafyada İsrail’in lehine olmayan ve sistemin devamı harici bir amaç edinecek olan hiçbir sınır oynamasına izin vermez. Bu coğrafyada kurulabilecek bir devlet ancak Barzanici-Kürt-Yahudi üçgeni etrafında gidip gelecek, ne Kürt Halkı’nın, ne de başka bir halkın yararına olmayacaktır.

Aynı ideallerle çok şeye karşı çıktık, bu coğrafyadaki halklar için… 2010 yılı Eylül ayında “HAYIR” dedik, olabilecekleri anlatmaya çalıştık. Bugün ise tüm olabilecekler oldu ve başarılı olamadığımız için bunun cezasını yine biz çekiyoruz. 12 Haziran’da “UYAN” dedik, bugün ise başarısız olduğumuz için olanlara ağlamaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Her bir hayal kırıklığının sonucunda “değmez” dedik, ertesi gün ise aynen devam ettik…    

Ergenekon ve Balyoz bu iki hatanın (12 Eylül – 12 Haziran) bedellerini bize ödetmek konusunda kararlı… Son olaylarla ise KCK’yı da aynı amaca köle ettiler. Bir terör örgütünün şehir yapılanmasını çökertme ideallerini, Türkiye’de sorun çözme idealinde olan insanları etkisiz hale getirerek yapmak istediler. Prof. Dr. Büşra Ersanlı da onlardan birisi…

Prof. Dr. Büşra Ersanlı benim hocamdır. Kendisinin 2 yıl boyunca derslerine girmiş biri olarak kendimde konuşma hakkını herkesten fazla buluyorum. Kendisi her şeyden önce bir aydındır… 1968’den beri kendisi için doğru olan uğruna dik durmuş bir kişiliktir. Tüm düşüncelerine katılmak da gerekmez bunu teslim etmek için... BDP’ye katılmış, Parti Meclisi’ne seçilmiştir. Kendisine neden diye sorma hakkı olan kişilere ise iki temelli bir cevabı vardır. Öncelikle bir aydın olarak Kürt Meselesinin, tüm diğer toplumsal meseleler gibi şiddetle değil siyasetle çözülebileceğine olan inancını ve buna en iyi, bu şekilde katkı vereceğine olan inancını belirtir… İkinci olarak ise on yıllardır mücadelesini verdiği ideali olan kadının siyasete katılımına en çok bu partinin destek verdiğini düşündüğünü söyler…

Kendisini sorgulayan ve yargılayanlara dahi şu anda görev yapmakta olduğu Anayasa Komisyonu’nda ve Doktora Semineri’ndeki görevlerini aksatmak istemediğini ve bunun için derhal tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasını talep ettiğini söylemiştir.

Şimdi ben bunları haklı veya haksız çerçevesinde değil de sınıfa gelip bana ders veren ve hayatı boyunca şiddetin bir araç olarak kullanılmasını reddedip buna karşı savaşmış olan bir kişinin anlattıklarıyla yana yan koyup düşündüğümde, gördüğüm ve inandığım şey, onun terörizmin hiçbir tarafında yer almayacağıdır. Buna inanan biri olarak da bugüne kadar Silivri’dekiler için ne kadar dil döktüysem, aynısını Prof. Ersanlı için de yaparım. Aynısını da neyle suçlanıp, yargılandığı önyargısına düşmeden, onun tüm öğrencilerinden beklerim.

Başta hükümet olmak üzere bu sistemden fazla sistemci olan kişilere öğüdüm, aydınları hapse atmaktan vazgeçmeyin sakın… Boyun eğdireceğiniz daha çok kişi ve kurum var… Bunu bıkmadan, usanmadan yapmaya devam edin. Sokrates’ten beri binlerce yıldır inandığımız idealimize olan inancımızı sınamaya devem edin… Daha binlerce yıl daha gerçekleşmese dahi, arkanızdaki bilinçsiz insan yığınları, bir gün bilinçlendiğinde adeta gömüleceksiniz.

En başta söylediğim gibi, aydın “realist idealleri” doğrultusuna hareket eder ve onlar için savaşır. Onun değerini bilmeyen toplum çoğu kez on yıllar sonra pişman olur. Peki ya bu bir kader midir? Bana kalırsa “güçlü toplum”un gerçekten kurulduğuna şahit olduğumuz günden itibaren artık bu bir kader değildir…

Türkiye’ye en büyük dileğim budur…

Edgar ŞAR

Edgar.Sar@PolitikaDergisi.com 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.