Ölüsü Olan Birgün, Dirisi Olan Hergün Ağlar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Referans İçerik: 
Her şeyimiz Apo Oldu!

 

   Tarih, 15 Şubat 1999 (Bazı kaynaklarda 16 Şubat olarak da belirtilir).
   Biri tanıdık, diğeri yüzü gizli, iki insan konuşuyorlar. Aralarındaki diyalogun bir kısmı şöyle:
   X: Abdullah Öcalan Memlekete hoş geldin. Nasılsın?
   Abdullah Öcalan: Sağol, iyiyim.
   (…)
   X: Sen şimdi bizim misafirimizsin. Rahat ol. Yani kendini öyle sıkıntıya sokma. İstediğin bir şey varsa…
   Abdullah Öcalan: Ben ülkemi severim. Annem de Türktü.
   X: Biraz daha yüksek sesle konuşabilir misin?
   Abdullah Öcalan: Eğer bir hizmet imkânım olursa yaparım. Onun dışında bana bir şey söylemeyin. Eğer bir hizmet gerekirse yaparım.
   (…)
   Abdullah Öcalan: Pek sevindiğim bir nokta var. Eğer dikkat edilirse aslında konuşulacak bir konu bu. Ama içime öyle doğuyor ki. Gerçekten iyi hizmetler yapacağıma inanıyorum.
  
   O gün, yakalanması için yıllarca uğraş verilen Abdullah Öcalan, yakalanış sonrası senaryosu, baştan oluşturulmuş gibi getirilip İmralı’ya konuldu. Sanki yıllarca yakalar yakalamaz İmralı’ya götürürüz tarzında bir plan yapılmış gibi.

 

 

 
   Duruşmalar sonrası karar “idam”dı. Kısacası Abdullah Öcalan’ın kalemi kırıldı.
  
   Esas keşmekeş aslında o zaman başladı.
   Yabancı devletler hemen müdahale ettiler. “İdam kaldırılmalıdır” dediler.
   Kürt kökenli vatandaşlar ayaklandılar. “Apo asılmasın” dediler.
  
   Açık ve net; o gün başta bulunan koalisyon hükümeti yaşanan ve yaşanabilecek olaylardan korktu. Yapılan çalışma ile idamı ‘Türk Yasaları’ndan sildiler.
 
   Bugün ise idam edilmeyen o bebek katili yüzünden ülke sürekli karışıklık halinde. Yeni kargaşa sebebi ise Abdullah Öcalan’ın sultanlar gibi bakıldığı İmralı’daki odası.
 
   Evet, yeni kargaşa sebebi bu. Adam sanki otelde kalıyor. Utanmasalar, yakalandığı gün davasını hemencecik satan Abdullah Öcalan’a sauna isteyecekler. Belki de vardır kim bilir?
 
   Şimdi de Adalet Bakanlığı, İmralı’da, Abdullah Öcalan’ı ziyaret edecek yakınları için bir yat almaya karar vermiş.
 
   Bugün, bu ülkede, ülkesinin geleceği olan üniversite gençleri, içine köpek atsan yaşamayacak odalarda kalıyorlar. 1 metre karelik dolaplarına tüm eşyalarını, ayakkabılarını, kitaplarını koyuyorlar; ama bizim izlediğimiz görüntülerde Abdullah Öcalan’ın kendisine özel kitaplığı, çekmeceli dolapları vs. mevcut.
 
   Bugün o İmralı’da yatan hainin liderliğini yaptığı örgütün şehit ettiği, Mehmetçiklerimizin birçoğunun mezarı bile belli değilken, bu bebek katili yeri yurdu belli şekilde bir eli yağda bir eli balda ülke gündemini meşgul ediyor.
 
   Star TV’de sabahları haber programı yapan Mesut Yar bugün çok doğru söyledi: “İnsanın terörist olası geliyor vallahi
 
   Özcesi; bu ülkenin bir karış toprağı için canlarından olan şehitlerimize en büyük darbeyi yine biz vuruyoruz. Onlar bir karış toprak için canlarından olmuşken, bu bir karış toprağa dahi muhtaç insanlara Marmara Denizi’nin ortasında ada veriyoruz.
 
   Keşke o gün bu bebek katili idam edilseydi. Gelecek tüm baskılara mertçe direnir, şereflice geri püskürtürdük. Her gün bu delinin saçma sapan hayat hikâyesi yüzünden karışıklıklara maruz kalmazdık en azından.
 
   Son sözü mü bekliyorsunuz. O zaman söyleyeyim:
 
   O gün idam edilmeyen Apo’nun daha ölümü var. Kısacası idam kararı verildiği gün yaşanacaklardan korkarak idam etmediğimiz bu bebek katilinin bir de ölümü olacak ve "O" öldüğü gün devlet tarafından idam edilmiş gibi algılanacak. Korkulan yaşanacak gelişmelerin aynısı yaşanacak tabii ki de.
 
   Ve bizim elimizde ise geçmişte yaşanan üzüntüler ve yeni günlerde yaşanacak kargaşalar kalacak.
 
   Esen kalın..
 
GSM: 0555 557 0000

 

Yorumlar

APO ve İDAM

Sevgili GÖKHAN kardeşim,şu sıralar ülke gündemimizi fazlası ile meşgul eden ve hatta geleceğimizle ilgili muhtemelen AB.'nin bile karar vermesinde etkin olabilecek bir konuda,hiç çekinmeden ŞAK diye yazmışsın.Teşekkür ederim sana.Adamlar cezaevindeki,pardon malikanesindeki 17 cm. için bile ne olaylar çıkarıyorlar.Tabii muhtemelen bunların tamamı önceden yazılıp,planlanmış senaryolar.Bizlerde buna fırsat vererek bir noktada ADAMLARIN EKMEĞİNE BAL SÜRÜYORUZ.Hükümet o HERİF'in yakınlarına YAT'da alır UÇAK'da.Sanki kendi gelecekleri onların elinde imiş gibi davrandıkları sürece.Ben bu YAT konusuna kendimce birde ekleme yapmak isterim:Hükümet biz EMEMKLİLER'e nasıl olsa iyice sıkarak zam verdiğine göre,bizden artanları bir araya getirip o HERİF'e DEVLET MAAŞI'da bağlayabilirler.Ülkemiz getirildiği gün iktidarda olan hükümet,birçok insan tarafından hala kınanıyor.En azından benim tarafımdan.Hadi ECEVİT'in anlayışında adam öldürmek yok diyelim,peki ya o AKP.'ye İP atan DEVLET BAHÇELİ için ne demeli? Madem o kadar meraklı idi de niçin ortağı olduğu hükümet zamanında o İP'i meclise götürüp,ortaklarının önüne koyamadı.Sadece SİYASET yapmak ve öyle davranmakla MİLLETVEKİLİ olunmaz.Öncelikli görevleri,madem ki MİLLETİN VEKİLLERİ'ler,o zaman MİLLETİN isteklerini de yerlerine getirmeliler.Ben birçok kişiye çok ağır gelebilecek bir söz etmek istiyorum.O HERİF'i ülkemize getiren uçak kesinlikle yere sağ-salim inmemeli idi.Bilim adamlarımızın anlamsız ve aptalca bir uçak kazasında ölmesini sağlayan eller,bunu hayli hayli yapardı.Veya geldiği gün SALLANDIRSA idik;bir süre yandaşlarının bağırışlarına ve isyanlarına göğüs gerer,ondan sonra da unutur giderdik.

Durum Çok Daha Vahimdir!

Sayın Gökhan,

Ülkemiz, son iki aydır siyaset gündemine oturan “Yolsuzluk ve Rüşvet” konusunu çok yoğun tartışılırken sizin Öcalan’ın son konumu ve durumu ile ilgili bu yazınız çok çarpıcı ve anlamlı!

Yazınızda Öcalan ile ilgili birçok tespite katılıyorum. Ancak Öcalan’ın idam kararına “Yabancı” devletlerin müdahale etmeleri, çok doğru ve isabetli olmasına rağmen “Kürt kökenli vatandaşların “Apo asılmasın” diye ayaklanması hiç te doğru değildir.

Ecevit’in Başbakanlığındaki zamanın koalisyon hükümeti, “yaşanan ve yaşanabilecek olaylardan korktuğu” için değil, siyasi tuzağa düşürüldüğü için Apo, idam cezası kaldırılarak İmralı adasına yerleştirilmiştir. Aslında Apo’nun Kenya’da yakalanıp Türk hükümetine teslim edilmesi de bu siyasi tuzağın bir parçasıdır. Çünkü o zamanlar Apo’nun artık kaçacak ve gidecek hiçbir yeri kalmamıştı.

Apo, emperyalizmin bir maşasıdır. Her maşa sadece ateş yandığı sürece işe yarayan bir araçtır. Saklanan ve kaçan taşeron bir aletin işe yaraması, anlamsızdır.

Apo’nun bu yabancı devletlerin bir taşeronu veya maşası olduğunu, bizzat kendisi ifadesinin alındığı sırada söylüyor. İşçi Partisi; şimdi İP Merkez karar üyesi olan emekli Albay Hasan Atilla Uğur tarafında Apo’nun ifade videosunu birkaç gündür yayınlamaktadır. Orada Apo çok açık olarak AB ve ABD’nin bir taşeronu olduğu açıkça itiraf etmektedir.

Apo’nun Türk hükümetine teslim edilmesi, emperyalist devletlerin Türkiye’ye karşı oynadığı bir tuzaktı. Bu siyasi tuzağın gerçek amacı, o zamanlar TSK tarafından tamamen işi bitirilen terörist PKK’yı yeniden canlandırmak ve Türkiye’yi emperyalist devletlere daha çok muhtaç ve bağımlı yaparak ülkeyi bölünmeye hazır hale getirmekti. Başka ve güncel bir ifadeyle Türkiye’de BOP’u uygulatacak koşulları yaratmaktı.

Türkiye’ye karşı oynanan bu oyunda AB tam üyeliği yem olarak kullanıldı. Bu amaçla AB kapısında 45 yıldır üyelik başvurusuyla bekletilen Türkiye’ye birden bire 1999 Aralık ayında aday üyelik statüsü tanındı. AB’nin planı; Türkiye’nin AB’ye tam üye olması bahanesiyle Türkiye'ye istediği yasa ve düzenlemeleri yaptırmaktı. Bunu da içimizdeki hainler aracılığı ile çok başarılı bir biçimde uyguladılar.

Türkiye’ye önce idam cezasını kaldırtarak Apo’nun yaşanması sağlandı. Daha sonra ABD orduları 2003 yılında Irak’ı işgal edip Kuzey Irak’ta Kandil dağlarında PKK’ya yeniden üs tesis edip onu silah ve cephanelerle donattı. İmralı’daki komutan Apo’un emrine de 4 Avukat verildi. Apo böylece yeniden dirilen ve silahlanıp güçlenen PKK’yı yönetmeye başladı. PKK da Şırnak’ta, Dağlıca’da vs. yeniden teröre başladı; ta ki 2009 yılındaki AKP hükümetinin “Açılım” politikaları ve bunun sonucu “Oslo” görüşmelerine kadar! Bilindiği gibi “Açılım” sürecinin birinci perdesi, Habur rezaleti ilke sonuçlanmıştı.

Şimdi hükümet, bir yıldan fazla bir süredir ““Açılım” sürecinin ikinci perdesini sahnelemektedir. Açılımın ikinci perdesindeki yapılan pazarlık; PKK’nın “ateş kesine” karşılık, Erdoğan hükümetinin de ordu ve polis güçlerini geri çekerek Doğu ve Güneydoğu illerini fiili bir özerklik kurulması için PKK ve yandaşlarına teslim etmesidir. PKK artık çok daha güçlüdür ve açıkça bir iç savaşa hazırlanmaktadır.

“Yolsuzluk ve Rüşvet” hırsızlıktır; adi suçtur: fakat iç savaş, ölüm ve yıkımdır!

Saygılarımla!

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.