Ne, Nedir? Kavram Tantanası Üzerine

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Sevda EĞER

 “İnsan bilmediği şeye düşmandır.”<?xml:namespace prefix = o />

                                          Hz. Ali

 

   Taraf: Durduğun yer. Eskiden taraf olmayanı döverlerdi,  şimdi aynı kişilerden aman taraf olunmasın diye yenir kötekler.

 

   Ergenekon: Erg-ene-kon şeklinde hecelenebilir. Hikâyenin mitolojiye dayanmasının, günümüz MİT’i ile karıştırılması münasebetsizliğe delâlettir. Ad olarak kullanıldığı olaylarda  -her mitolojik masalda olduğu üzere-  olağanüstü ve sürrealist bir gelişim ile sürüp, adına yaraşır gerçeküstü bir finalle sonlanacağı ihtimallere konudur. Bir başka ihtimal konusu, finalin kaçıncı yüzyılda gerçekleşeceğine de kafa yormamış değildir.

   Darbe: Önce ‘darp-(b)’ kısmı kulakları çınlatır ki, telaffuz eden kişi ilk önce bu lafla dövmüş olur muhatabını. Dolayısıyla sonradan gelen ‘e’ sesinin, ‘darp’ kelimesinin şiddetine pansuman olması, algı kurbanımıza züğürt tesellisinden başka bir şey değildir. Bu kelimeyi kullanan –‘hem de ben yapacağım.’ imalı- şahıslarla göz temasına girmemekte fayda vardır. Bir fayda da, ikâme kelimelerden geçmektedir. Misal; ‘darbe’ yerine ‘müdahale’. Fena kılıf olmasa gerek. Eli baltalı bir katil yerine palyaço kostümlü bir psikopat gibi.

   Türban: Yaklaşık otuz yıl önce Avrupa’dan araklanmış, değme mazoşistlerin aklına gelmeyecek bir kendine işkence etme bezidir. Annelerin, ninelerin güzelim oyalı yazmaları dururken, bu Fransız icatlarına ne hacet vardır ve ne diye ellerde ölümüne bayrak gibi sallanır onu da aklım almamaktadır.

   Nasıl uygulanır? Önce saçlar sağlam şekilde topuz yapılır. Sonra kafaya bandanaya benzer pamuklu bir üçgen parça, kulakların kıkırdağının düzleşip kafaya yapışması pahasına sıkıca sarılır. Bu noktada dünya ile iletişim, saç dipleri ve kulak kepçeleri zonkladığından yüzde atmış ölçüde kesilmiştir. Akabinde saten zannedilerek alınan, esasen naylondan yapılma eşarp, ortasına karton veya plastikten şapka siperi konduğu halde üçgen şekilde katlanır ve kafaya yerleştirilir. Sıkıca çene altı, baş, şakaklar, boyun ve omuzdan iğnelerle tutturulan eşarp, dünya ile kalan iletişimin yarısını daha götürmüş olur. Duyma eşiği normal insanın iki belki üç katına çıkmış, sıcaktan pişmiş, saçları karakterini yitirmiş olan işbu şahıs, ortaya çıkan neticenin inanç özgürlüğü olduğunu haykırmak için meydanda yerini almaya hazırdır.

   Şeriat: Şer(r)-i-at gibi düşünmekte bir zarar yoktur. Peki, nasıl atılacaktır bu şer? Ya da şerden nasıl uzak kalınacaktır? Anlayabilmek için önce dünyanın dengesini sağlayan iki unsuru bilmek lazım gelmektedir.

   Birincisi erkek, ikincisi erkeğin kaburgasından olan ‘şey’dir! Nasıl ki bir leğen kemiği, kulak kepçesi, on iki parmak bağırsağındaki kör nokta, tek başına bir anlam ifade etmez, illa bir vücut gerekirse, bu ‘şey’ in de tek başına kalması anlaşılır mesele değildir. Daima erkeğin baskısı, disiplini ve kontrolüyle anlamsız yaşamını sürdürmelidir. Zayıftır ve bu zayıflığı onu, erkeğe karşı kıskanç ve kompleksli yapmıştır. Erkeği yoldan çıkarmak için daima hazır tetik beklemektedir. O halde yüzü de dahil tüm vücudu çarşaflarla sarmalanmalıdır. Zaten Adem peygamberi de yoldan çıkaran onlardan bir değil midir? Bir de en tehlikelileri vardır ki, onlar okuyup yazan, ilim irfan öğrenenleridir.

   Ne çare ki, elli yaşına da gelse öz bakım ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz bu düşüncedeki erkek kişiler için, ihtiyaçların görülmesi, disipline uyulması, diğer üç ortakçısı ‘şeyler’ ile de geçinebilmesi suretiyle beslenip büyütülmelerinde bir sakınca yoktur. Zaten bütün kâinat cinsellik üstüne kurulduğu, günün yirmi dört saati akıllarda başka bir düşünce olmadığı, bir tel saç, ses, temas nefsi çağrıştırdığı için, Şer(r)–i-at-mak ancak bu ‘şeyler’in kontrolü ile mümkündür.

   Avrupa Birliği: Kısaca AB dendiğinde, sanki alfabenin ilk iki harfini öğrenmişiz lakin bir türlü C diyememişiz hissi uyandırmaktadır. Üstelik ‘babam doğalı beri öğrendiğimiz ‘A’, ‘B’ ise ‘F’ ye geldiğimizde torunumun beni dürtükle’ gibi tekerlemeler söyleyesi gelir insanın. Hem de gözyaşları içinde.

   Açılım: Dış politikada; AB-D’nin talepleri -değilse-, dayatmaları doğrultusunda, iç politikada; “Acaba fazladan iki belediye kapar mıyım?” istikametinde ağızlara çalınan birer parmak bal. Tabii, bu samimiyetsizlik, devşirme ve pazarlık ekseninde cereyan eden, sahte reform anlayışının yarattığı ılıman etki kısa sürede kavurucu tesirini enselerde hissettirecektir. (Bkz. Coğrafya: Akdeniz iklimi)

   Revizyon: Kirlenmiş çamaşırlar için dezenfektan görevi gören Revizyon, “sabunu koydum leğene, dur başıma ne gele” türküsü eşliğinde inatçı lekelere uygulanır. Daha olmadı, Eu-revizyon hadisesi paralelinde, düm tek tokucunun vurucu etkisinin tez elden devreye sokulmasının da bir zararı görülmemiştir.

   Adalet: Bakire bir hanım kişinin -ki tanrıça olur kendisi-, vermişler bir eline kılıcı, diğer eline teraziyi. Bağlamışlar gözlerini dikmişler makamın önüne. Öyle istemişler ki; makamın hükmü kirlenmemiş saf olsun, kılıçtan keskin, adil ve tarafsız olsun. Gel zaman git zaman, makamını saltanat sanan, elleri şarkta ayakları garpta zalim Kral ve fırsatçı yandaşları önce kılıcı almışlar elinden. Yerine bıçak vermişler, sadece bir tarafı keskin olsun diye. Teraziyi alıp tartı vermişler eline. Yalnız tek tarafın kabahati tartılsın diye. Gözlerindeki bağa saldırmışlar sonra. Hükmü verirken gözleri görsün, tarafını seçsin diye. Memlekette hak-hukuk işlemez olmuş.  Doğru ve şerefli olanlar zindanlarda çürürken; haksız, hırsız ve yolsuz olanlar memleketin dört köşesinde hanlar hamamlar kurmuş. Servetine servet eklemiş. Hal böyle iken gökten üç tane taş düşmüş. Biri söyletene biri söyleyene biri dinleyene!

   Deniz Feneri: Yön buldurup yol göstereceğine, bizatihi kendi yolunu bulup o güzelim yapılara da isim benzerliğinden dolayı tiksinti duyulmasına sebep olan cennet promosyonlu, örtülü örgüt - derin dernek!

   Yandaş Medya: (Bkz. Komprador yalaka)

   Cumhuriyet Mitingleri: Birlik olmanın, tam bağımsızlık isteğinin, demokrasi ve lâiklik savunuculuğunun en cesur ve en -kelimenin tam manasıyla- meydanda kalmış hali.

   Adı ile yaşayası binlerce kişilik onlarca miting yapıldı, lakin onlarca kişinin bir iki mitingiyle meydanlarda gördüğümüz kişilerin tarafı daima kazançlı çıktı. Şöyle bir ‘türbana özgürlük’ mitingleriyle kıyaslanınca, diğerleri Cumhuriyet mitinglerinin yanında okyanusta küçük birer Japon balığı idi... Ve fakat bu balıklar gürültüsüz patırtısız bizatihi Cumhuriyet okyanusunda yüzen ve beslenen birer yaratığa dönüşüverdi.

   Mitingleri cesaret, kararlılık ve onurla düzenleyip, uykudaki sözde demokrat ve cumhuriyetçilerin yüzüne su çarpan aydınların kıymetlerinin anlaşılması için, hasta yataklarında evlerinin aranması, gözaltına alınmaları, hatta ölmeleri gerekti.

   Tırtlar Vadisi’nin Muro’su: Devrimcilik hiç bu kadar basitleştirilip alay konusu olmamıştı. Lanet olsun oyunculuk denen bu ‘şey’i izleyen, izlerken eğlenip gülümseyebilen insan türlerine.

   Kolbastı: Yörelerine göre tanımlanması en doğrusudur.

   1-Kolbastı Muhalefet: Kişinin yere oturup kalçasının üzerinde zıplamasıyla karakter bulan bir ifade biçimidir. Bu yöntemle mesafe kat edildiği rivayetler arasındadır.

   2-Kolbastı İktidar: Kişinin kalıbından iki kat büyük kıyafetlerle vatandaşa doğru iki ileri bir geri adımlar atarak ritmi tutturduğu, hayretle fark edilmiş yarı ilkel bir diyalog çeşididir. Bu yöntemle mesafe kat edildiği zan olunmuş ancak ilerleme hissini boşa çırpılan kolların verdiği esefle idrak edilmiştir.

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

 

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 15’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 15’i indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.