Müttefiklik Başka, Teslimiyetçilik Başka...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

19.yy Batı emperyalizminin iki büyük düşmanı vardı :

 a/ Osmanlı

 b/ Rusya...

Batı emperyalizmi Rusya'yı yıkacak güçte değildi de, 19.yy da artık eski gücünü yitirmiş Osmanlı'ya sözünü geçirebilirdi. Karlofça - Pasarofça - Kaynarca anlaşmaları Osmanlının gücünü yitirdiğini gösteriyordu. Nitekim Tanzimat Fermanı (bugünkü AB yasaları, Gümrük birliği anlayın) ile geçirdi de...

Batı için bundan sonra, ŞARK (OSMANLI) TEHLİKESİ / ŞARK SORUNU' na dönüşecekti... Hesabı da şuydu :

Bu iki devleti (Osmanlı ve Rusya) yani iki düşmanını kapıştırmak, ellerini ovuşturarak bu kapışmayı izlemek .

Başarmıştı da...

19.yy da savaşını batıda Avusturya - Macaristan; doğuda İran'a karşı yürüten Osmanlı Devleti, artık hasım olarak Rusya ile görecektir. 1768'den 1918'e kadar tam altı kere...

Bu Batı emperyalizmi oyununu gören ve 1920'lerde Lenin'le "anti-emperyalizm" konusunda anlaşan Mustafa Kemal'dir.

Mustafa Kemal, böylece hem Kurtuluş Savaşı'nda bir "Doğu Cephesi" açmaktan kurtuluyor; hem de Sovyetlerden maddi destek almış oluyordu...

(Yazmıştım bir ara, tarihin garip cilvesi mi desem bilmem de böylece Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir de ordusuyla beraber boşa çıkmış oluyordu. "Batı Cephesi Komutanlığı" bekleyen Kazım Karabekir, kendisinin yerine İsmet İnönü'nün bu göreve getirilmesi acısını hiç unutmayacaktır... )

(Bir parantez daha ki en gerekli... Mustafa Kemal, Sovyetlerle anti-emperyalizm paydasında müttefik olurken, asla teslimiyetçi olmamıştır... Lenin'le müttefiktir; ama onun bazen açık bazen gizli "sosyalist bir ülke ol" telkinlerine adeta Lenin'e bile Marksizm dersi verircesine "Bolşevizm bir işçi sınıfı iktidarıdır, bizim ne kadar işçimiz var ki" diyerek işçi sınıfı olmayan bir ülkede "sosyalist devrim" in olamayacağını, Lenin'in bu nedenle Sovyet devrimine köylüleri de karıştırdığını, Marks'ta köylülerin sınıf bile olmadığını kibarca anlatmıştır... Mustafa Kemal, sosyalist bir ülkeyle (Sovyetlerle) müttefik olan; ama ülkesinde kendi devrimini kendi yapan bir liderdir... Kendisinden sonra gelen siyasi liderlerin ABD emperyalizmine bağlanıp ülkeyi ABD'nin bir eyaletine dönüştürmesi gerçeği karşısında, O (Mustafa Kemal) bir Sovyet güdümlü ülke olmayı reddetmiştir... Yani müttefikliğe vardır da teslimiyetçiliğe yoktur... )

İlginçtir, ya da bizim siyasilerimizin akılsızlığı; yıllar sonra bu kez ABD emperyalizmi Nazilere karşı birlikte savaştığı Sovyetleri kendisine baş düşman ilan edecek; aaa Türkiye'yi yöneten siyasetçiler sistemin emrine giriverecek Sovyetler gene Türkiye'nin baş düşmanı olacaktır... Türkiye gene Osmanlı -Rus savaşları dönemine dönecektir...

Kurtuluş Savaşı sırasında Lenin'le anlaşan Mustafa Kemal'in yerinde, bu kez Stalin'le anlaşmak yerine Sovyet işgali korkusuyla ABD emperyalizmi emrine giren İsmet İnönü vardır.

Oysa şöyle bakıldığında Batı emperyalizmin taktiği ile ABD emperyalizminin taktiği aynıdır. Türkiye artık Sovyetlerle başa çıkacak ülke değildir de; ama ABD emperyalizmi için bal gibi bir "ön cephe" oluşturacak ülkedir...

Hele Türk ordusunun NATO'ya girmesiyle bu "ön cephe" tamamen kesinleşmiş; ulusal savunma tümüyle ABD emperyalizmi desteğine muhtaç hale getirilmiştir...

Allahaşkına, günümüzde siyasilerimiz "bir günde Suriye'yi alırız" diye gürlemelerine rağmen "Suriye saldırısı korkusundan" NATO'dan füze istemek zorunda kalmıştır. Türkiye'nin ulusal savunması, Türkiye'yi hiç umursamayan NATO üyesi devletlerin izinlerine bağlanmıştır...

Hep derim diyorum, diyeceğim....

"Müttefik olmak başka / teslimiyet başka"...

Nerede Mustafa Kemal'in Sovyetlerle müttefikliği nerede ondan sonraki iktidarların emperyalizme teslimiyetçiliği..

 

Ufuk KESİCİ

ufuk.kesici@politikadergisi.com

Yorumlar

Müttefiklik Başka, Teslimiyetçilik Başka...

Merhaba Dost,

Bizim siyasilerin genlerinde biat kültürü var. Garipler teslimiyeti müttefiklik sanıyorlar. Birde işin içine meşhur şark kurnazlığı girince ortaya bu günkü tablo çıkıyor. Saygı ve selamlar...

Yorum yanıtı

Haklısın dost... Kendilerini iktidar yapanlara elbet dietini BİAT'la ödüyorlar... Başkanan hele şu Kürdistanı kurdursun, sıra Lazistan da...

Saygılar, selamlar

Doğru ve Yanlışları Karıştırmanın Amacı Ne?

Sayın Kesici,

Politikadergisi ’nde yaptığınız Makale bombardımanında, artık ortalık toz dumandan görünmüyor! Yazılarınızda doğruları ve yanlışları ustaca karıştırmanız ise ayrıca büyük bir marifet. İnsan eleştiriye nasıl başlayacağını bile bilemiyor!

Örneğin bu yazınızın hemen başlangıcındaki "19.yy Batı emperyalizminin iki büyük düşmanı vardı : a/ Osmanlı b/ Rusya." ifadesi külliyen yanlış!

Bir defa 19. yy emperyalizm yoktu. Emperyalizmin oluşumu 19. yy. sonu 20. yy başındadır. Emperyalizm teorisini analiz eden ve geliştiren Lenin'dir. Bu birinci yanlışlık!

İkincisi, 20. yy. başında Rusya'nın bizzat kendisi de emperyalist devletti.

Üçüncü yanlışlık ise petrol bakımından çok zengin topraklara sahip Osmanlı İmparatorluğu, emperyalizmin yarı sömürgesi bir devlet olarak I. dünya Savaşı ile aralarında Rusya'nın da olduğu emperyalistler arasında paylaşılmaya çalışılmıştır. (Sevr Anlaşması)

Dördüncü yanlışlık; Osmanlı, doğu komşusu İran'la 17 Mayıs 1639'da Kasr-ı Şirin anlaşmasında sonra 374 senedir hiç bir düşmanlık yaşamamıştır.

Beşinci hatanız; NATO Patriot füzelerinin Türkiye'nin Suriye saldırı korkusu yüzünden Türkiye'ye konuşlandırılması tespitinizdir. Düğmesi NATO'nun elinde olan Patriotlar, sadece ABD'nin İncirlik hava üssünü ve Malatya Kürecikteki NATO emrinde olan radar sistemini korumak için getirilmiştir. Böylece Türkiye'nin hava savunma sistemi büyük ölçüde NATO'nun tam kontrolüne girmiştir. Bir savaş durumunda Türkiye hava sahası tamamen yabancı güçlerin elinde olacaktır.

Yazınızda iki doğru iki tespitiniz var:

Birinci, Mustafa kemal Atatürk liderliğindeki genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Lenin yönetimindeki sosyalist işçi devletiyle kurtuluş savaş ve sonrasında da antiemperyalist çizgide işbirliği yaptığıdır.

İkincisi ise Türkiye'nin Atatürk'ün ölüm sonrası oluşan hemen hemen bütün hükümetlerin gerçekten de emperyalizme karşı teslimiyetçi politika gütmeleridir.

M. K. Atatürk'ün ölümünden sonra büyük ölçüde siyasi iktidar; devletçilik üzerinden palazlanan büyük burjuvazi, büyük toprak ağaları ve feodal toprak ve aşiretlerin ortaklarının oluşturduğu güçlerin eline geçmiştir. Cumhuriyet iktidarını ele geçiren bu güçler, II. Dünya savaşı koşullarında Stalin'in Türkiye'ye karşı dayatmacı politikalarından korunmak iiçin İnönü'nün ABD ile işbirliğini de fırsat bilerek, Türkiye’yi önce NATO'ya bağlayarak, daha sonra ülke olarak emperyalist-kapitalist sisteme dahil etmişlerdir.

Saygılar..

Emperyalizm / Rusya / osmanlı...

Bakın kardeş; neyi ne kadar bildiğinizi bilmem... Yanıtlayayım eleştirilerinizi :

 Emperyalizmi gören, ne Marks'tır ne Lenin'dir. "Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması" kitabı Troçki'ye aittir. Stalin sonradan bu kitabı Lenin'e mal etmiştir...  19.yy da emperyalizm yoktu diyorsunuz? Brezilya neden İspanyolca konuşur, ABD neden İngilizce açıklasanıza... 19.yy da dünyanın neredeyse üçte ikisi İngiliz sömürgesi altındadır. "Üzerinde güneş batmayan ülke" lafını açıkladım burada bir yazıda  ben...

Rusya da emperyalist devletti diyorsunuz; ben HAYIR mı dedim... Batı emperyalizminin neden düşmanı sayılsın yoksa Rusya ? (Ayrıca Ortodoks Ruysa / Katolik Batı çelişkisini de anlattım bir yazımda ben)

İran; Osmanlının doğuda savaştığı cepheydi. Osmanlı hep Batı ile savaşmıştır... Doğu cephesine artık Rusya'nın girdiğini anlatmak için yazdım...

Parriotlar konusunda ne diyorsunuz benden farklı anlamadım, cahilliğime verin...

Bu kadar yazı (bu yazdıklarımız makale değil, efendim; makale öyle masaya oturulup anında yazılmaz... Bunlar olsa olsa fıkra hadi en iyisinden denemedir belki) yazmamdan şikayet ediyorsunuz, hem de yalan/yanlış yazdığımdan... Editörlere başvurun efendim. Adam çok yazıyor, hem de yanlış yazıyorlar diye; yayınlamasınlar...

Saygılar

Kesici'ye son yanıt

Sayın Kesici,

Kusuruma bakmayın ama, iyice çuvalladınız. "Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması" kitabının Troçki 'ye ait olduğuna dair hangi kanıt var eliniz de? Örneğin ben de şimdi Hitler’in annesinin İngiliz kraliçesi olduğunu iddia etsem doğru olur mu? Bırakalım, lütfen bu tip dedikoduları; daha ciddi ve herkesin az çok doğrulayabileceği, az-çok kanıtlanabilecek fikirlerle uğraşalım.

Ayrıca siz "emperyalizm" kavramı ile "Sömürgeciliği" (Kolonializm veya eski dilde müstemlekecilik) tamamen birbirine karıştırıyorsunuz.

Sömürgecilik, tarihsel ve toplumsal olarak emperyalizmden en az üç yüz yıl önce başlamıştır. Avrupalı 16. ve 17. yüzyılın denizcilikte gelişmiş olan ülkelerden olan İngilizler, Hollandalılar, İspanya ve Portekizliler bu çağın en büyük sömürgeci ülkeleridir. Sömürge ülkeler, sömürgeci ülkeler tarafından sadece doğrudan atanan valiler tarafından yönetilmemiş, ayrıca bu ülkeler kültürel olarak ta sömürgeci ülkelerin kültürleriyle asimile edilmiş veya edilmeye çalışılmışlardır. Bu nedenle de bugün hala eski sömürge ülkelerde bile sömürgeci ülkelerin dili kullanılmaktadır.

Amerika kıtasının keşfi ile İngilizler Kuzey Amerika kıtasını, İspanyollar Meksika dâhil Güney Amerika’nın üçte ikisini, Portekiz Brezilya'yı sömürgeleştirmiştir. Avrupalı sömürgeci ülkeler ise daha çok Asya ve Afrika'yı sömürge yapmışlardır.

Emperyalizm ise; 20. yy başında özellikle sanayi devrimi yapan kapitalist Avrupa ülkelerinde sermayenin tekelleşmesi, tekelleşen finans(Bankalar) ve sanayi sermaye ile birleşerek holdingler, karteller, tröstler gibi ulusal ve uluslararası birliklerin oluşmasıyla meydana gelen ekonomik platformda yükselmiştir.

20. yy. ile birlikte siyasi ve askeri olarak ta güçlenen emperyalizm, kendi ulus devlet sınırını da aşarak o eski klasik sömürgecilik mirasını kendi gücüyle devir almıştır. Evet, bir anlamda modern ve çağdaş sömürgeci sistem artık emperyalizmdir.

I. Dünya savaşında emperyalistler paylaşım kavgasına girmişlerdir. Paylaşım, emperyalist devletler olarak bir tarafta İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya) diğer tarafta ise İttifak devletleridir (Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya) . Bu iki kurt grubu emperyalist blokun paylaşmak istediği kuzu ise toprakları petrol bakımdan zengin Osmanlı imparatorluğudur.

Ben sizin çok yazmanızı değil; doğru-dürüst olmayan, ulu-orta, uydurma ve zaman zaman ona buna sataşan yazılarınızı eleştiriyorum. Biz hepimiz bu portalda, özgür bir tartışma ortamında, demokratik olarak, birbirine hakaret etmeden, herkes birbirine saygı içinde istediğini ve istediği kadar yazabilir. Ama herkesin aynı biçimde eleştirme hakkı ve özgürlüğü de vardır. Alınma darılma olmayacak!

Saygılar

Yanit...

Sn Mehmet Bey;

Ne alınması, ne gücenmesi yahu... Nereden çıkardınız bunu... Ben kaçın kurasıyım; ne tartışmalardan ne özeleştirilerden yoğrulup geldim...

Ama, birinin söylediklerine "uydurma" dendiğini sizden duyuyorum, bir de başbakan der hep. Nedense de o uydurmalar doğru çıkar :))))

Emperyazlim..., kitabını Troçki'nin yazdığını bizzat Attila İlhan'dan duymuş, sonra da "Hangi Sol" adlı kitabında okumuştum. Koca Kaptan, her halde uyduracak değil... Bu bir.

İkincisi, "Politika Dergisi" nde Osman Tamtürk ve Gökhan Dağ  dışında kimseyi tanımam. Bu nedenle kimseye de laf sokuşturacak durumda değilim. Söylemlerim geneldir... Dinistler derim, liberaller derim, Atatürkçüler derim vs. Bunlardan sizin üzerinize alınmanızı anlamadım...

Üçüncüsü, demek sizce "sömürgecilik" "emperyalizm" değil... Bir "emperyalizm" tanımı yaparsanız sevinirim...

Saygılar,selamlar

 

 

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.