Meşruluk, İktidar ve Krizleri

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Ceren YALDIZ

 

   Bundan tam bir yıl önce şaşalı bir “zaferin” ardından o çok hayati cümle zikredildi : “Ben bir zümrenin değil toplumun tüm kesiminin temsilcisi olacağım.” Evet, çok hayati; sonrası süreç bunu çok açık resmediyor zaten. Çok yoğun, sancılı bir süreçten geçiyoruz. Medyanın öncülüğünde kitlelerin zihni bu cümleyi doğruya çıkarmak üzere yıkanıyor. Toplumsal bir rahatlama hâkim. Tüm faili meçhullerin failleri bulunmuş, tüm katliamlar aydınlatılmış, terör sorunu çözülmüş, saldırılar aydınlatılmış, hesabı verilemeyen ne kadar olay varsa hepsi gün ışığına çıkarılmış. Herkes buna inanıyor, hepsinin vicdanı rahat. Türkiye tarihinde karanlıkta kalmış tüm olaylar tek bir davada değerlendiriliyor ve adı konuyor: Ergenekon çetesi… 

   Ergenekon suç örgütünün darbe suçlusu olarak da yargılanmaları isteniyor. Darbe demişken;  ülkemizde sayısız insanı ölümüne, yıllarca tutuklu kalmasına, fişlenmesine neden olan 1980 darbesinin kurmaylarının alametini de masaya yatırmak lazım, madem darbeden dem vuruluyor; çünkü hâlihazırda darbe yapmış bir zat var, yani darbe planı yapılmamış, bal gibi darbe yapılmış.

   Geçen yılki seçimlerin ardından ülke siyasetinde çok derin kırılmalar yaşandı. Meşruluk en önemli olgu halini aldı. Avrupa Birliği için biçilen role dayalı olsa gerek. Atılan her siyasi adım meşruluğa dayandırılmaya, güven kazanmaya yönelik. Bu hem patronaj ilişkiler ağıyla sağlanmaya çalışılıyor, hem de politik manevralarda. Meşruluğunu ve güvenilirliğini sağlamış olan kurumlar ve kişilerle uzlaşılıyor, uzlaşılamadığı noktada müdahale ediliyor. Parti kapatma süreci gündeme geliyor ve bir gecede çok önemli kişilere yönelik dev bir operasyon düzenleniyor.  Bunlar komplo teorisi midir, benim kişisel safsatalarım mı yoksa gerçeğin kendisi mi bunu bize önümüzdeki süreç gösterecek. Ama tüm bunların ortasında bir kavga var bu gerçek. Yani bir meşruluk kaygısıdır gidiyor. İktidarda kalma süresini uzatmak ve sağlamlaştırmaya yönelik bir kaygı bu. Bunun aynadaki resmi cümleler içinde çok da saklı olmadan bekliyor bizi. Tüm ülkenin oyunu almaya gayretli bir iktidar ve ilişkileri bekliyor bizi.  Politikalarını sokağa yansıtabilen, sokağın nabzını tutan, kitleler üzerinde hâkim ılımlı İslam modelli bir iktidar..

   Göreli bir muhafazakârlaşma var muhakkak ama bunun ayarını vermek yine meşrulukta çok önemli, onun için ülkemizin alametini İran’a benzetecek değilim. Türban krizi de bundan ileri geliyor. Önce Kuzey Irak’a tezkere çıkarılıyor, insanlar rahatlıyor. İktidar terörü görmezden gelmiyor diye düşünüyor. Sonra da türban krizi tam da bu rehavete denk geliyor. Yani herkesimin gönlü fethediliyor bir biçimiyle.

   Yasa tekliflerine de bakılacak olursa bu durumu resmediyor. Bir yandan zamlar peş peşe geliyor,  bir yandan toplumsal zaaflar okşanıyor. Bu iktidarın devamının ne olacağı, kapatılıp kapatılmayacağı, kapatılırsa hangi çatıda devam edeceği çok yakın zamanda aydınlığa kavuşacak. Çok sert yeni bir siyasi süreç bizleri bekliyor. Zihinlerimizde hâkim olan karışıklık da çok yakın zamanda çözülecek. Bu yeni süreçte beklediğim şey, herkesin içinde yaşadığı süreci birilerinin yönlendirmesiyle değil kendi aklıyla anlamaya çalışması.

 

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.