Laikliğin Gerçek Anlamı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

 
Erdal Atabek hocamızın çok değerli bir kitabı var. İsmi: “Dürüstlük Çocuğum Dürüstlük”. Toplumsal değerlerimizin sistemli bir biçimde erozyona uğratıldığı günümüzde hocamızın bu kitabında yer alan “değerler” ayrı bir önem taşıyor.
Sözünü ettiğimiz kitabın, “Laiklik Ne Midir, Çocuğum?” başlığını taşıyan 2. yazısında bakın Erdal hoca neleri yazıyor (aynen aktarıyoruz):
Laiklik; bir insanın, bir toplumun ve bir kültürün: insana bakışında, toplumun yaşam kuralarında ve çalışma dünyasında inanç ekseninin yer almamasıdır.
Bir insan, bir toplum ve bir kültür, insanlara, yaşamın kurallarına, çalışma dünyasına “inanan – inanmayan”, “benim dinimden – başka dinden”, “bizim cemaatten – öte taraftan” diye ayrım yaparak değerlendirme yapıyorsa, tutum ve davranışlarını bu eksene göre belirliyorsa, laik değildir.
Laiklik, insanlara “kendi kararlarını verme hakkını, bu karara göre yaşama hakkını” ve bu hakların güvencesini vermelidir. Laik bir ortamda insanlar dinle ilişkilerini kendi kararları ile kurarlar. Laik bir toplum, herhangi bir dine bağlı olanlar çoğunlukta bile olsa, bu dine bağlı olmamaya karar veren, hatta hiçbir inanca sahip olmamaya karar veren insanlara da her konuda eşit davranabilen insanların toplumudur.
Laik bir insan, kendisi bir dine güçlü bağlarla bağlı olsa da, başka insanları bu bağlılıkla değerlendirmeyen insandır.
Laik bir düşünceye sahip olan insan, başka bir insanı inancına göre değil, kişilik özellikleri ile, dürüst olup olmaması ile, yayarlı olup olmaması ile, çalışkan olup olmaması ile değerlendirebilen insandır.
Laik düşünce ise (sevgili çocuğum), yüzyıllar boyunca Tanrı’nın emirleri ile toplumları yöneten orta-çağ düşüncesinin, Rönesans ve aydınlanma ile değişerek insan iradesinin egemen kılınması ile kazanılmış büyük bir gelişmedir.
Laikliğin kabulü ile dinler gerilememiş, dine inanlar baskı altına alınmamıştır. Tam tersine, laiklik herkesin inancına saygı duymayı zorunlu kılmış. Ancak toplumları dinlerin baskıcı tutumlarına karşı korumuştur.
Şimdi laikliğe karşı çıkanlar, laikliği dinsizlik gibi göstermeye çalışanlar, toplumları din kurallarına göre yönetmek isteyenlerdir. Böyle düşünenlere kendilerinin din kurallarına göre yaşaması yetmemekte, başkalarının da din kurallarına göre yaşamasını gerekli kılan bir sistemi topluma egemen kılmak istemektedirler.
Toplum yönetiminin temel ilkeleri din kurallarına göre belirlenirse o toplum laik bir toplum olmaktan çıkar; teokratik – dinin egemenliği altında- bir toplum olur.
Burada tartışılan “nasıl bir laiklik olsun?” konusu değildir. Tartışılmak istenen konu, “laik bir toplum olsun mu, olmasın mı?”dır.
Günümüzdeki laiklik tartışmalarının aslı budur…”
İşte “Aydınlanma Devrimi”nin değerlerini hazmetmiş gerçekten laik bir kafanın dünyaya bakış tarzı…
Gerçekte ortadan kaldırılmak istenen de bu aydınlık bakış açısıdır.
Aydınlık yok edilecektir ki, toplum karanlığa boğulabilsin.
Çünkü karanlık bir ortamda yapılıp edilenlerin açığa çıkması mümkün değildir. Sorgulama yeteneğini yitirmiş insanların toplumunu yönetmek ise, bir sürüyü gütmek kadar kolaydır.
Toplumu tek elden ve tek irade altında yönetme isteği, dış güçlerin bu ülkeye egemen olma siyaseti ile bir noktada buluşmakta ve piyasaya demokratik bir kılıf içinde sunulmaktadır…
Ilımlı İslam siyaseti (ya da stratejisi) işte bu buluşmanın eseridir…
ABD’nin Büyük Ortadoğu Politikası adı verilen yayılmacı siyaseti ise, işte bu aynı stratejinin dışa dönük vitrinini oluşturmaktadır…
faruk.haksal@PolitikaDergisi.com
LÜTFEN “TIK”LAYINIZ:
www.soruyusormak.com
www.dnm-ler.com
www.kitlecizgisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.