Kartopu veya Nurtopu gibi Memleket(?)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Türkiye, umarım, kartopu gibi yuvarlana yuvarlana bir felakete neden olmaz veya bir felaketin odağına oturmaz.

Gerçekten de, ülkemiz için zor günler yaşanmakta. Terör saldırıları, haince sürdürülmekte.

Askerlik ödevlerini ifa eden gencecik insanlarımız; hiç mi hiç hak etmedikleri bir ateş çemberinin içinde, hiç layık olunamayacak bir ölümle, aramızdan birer ikişer, onarlı olarak ayrılmakta. Bu yaşanan acı verici tablo karşısında, serdedilen boş lafların hiçbir tesiri de yok. Anaların yüreğinde dağlanan acının ve evlâd ateşinin, boş, hamasi ve günün politik atmosferine uygun açıklamalarla dindirilecek durumu da kalmadı.

Aslına bakarsanız, artık içimden ne terör hususunda yazmak geliyor; ne de ülkemizin güvenlik hususunda. Çünkü, ne güvenlik uzmanıyım, ne de askerî operasyon uzmanıyım. Sadece, elim kalem tuttuğu için, bazı konu başlıklarında, bir şeyler çiziktirmeye gayret ediyorum. Ülkemin huzurunun bozulması; ülkemde yaşayan insanların morallerinin dip noktalarda gezinmesi, ülkem vatandaşlarının esas meselesi geçim ve hayat kavgasından başka, aslında olmaması gereken suni dertlerle eylenmesi, bu hususlara çekilmeye çabalanmaları, beni de üzüyor.

PKK terör örgütünün neden olduğu felaketler değerlendirilirken, konuşmacıların söyledikleri lafların, beni etkilememesi mümkün değil. İşte, o yüzden yazmadan edemiyorum.

Yaşadığımız, her şeyden önce, bir savaş değil.

Savaş, iki devlet arasında olur. İnsanların, özellikle medyada artık görmeye alışık olduğumuz “Değerli Konuşmacıların”, terör örgütünün neden olduğu, ve TSK’lerinin de karşılık verdiği sürece, “Düşük Yoğunluklu Savaş” demeleri...

Hadi bunları söylüyorlar, tamam, en azından yaşanan şiddet eylemlerini, bu şekilde yorumluyorlar diyebiliriz. Herkesin, ülkemizde 30 yılı aşkın süredir tecrübe etmek zorunda bırakıldığımız terör olaylarını, angaje olduğu toplumsal kutba göre değerlendirme özgürlüğü vardır diyelim...

Ama, terör olgusunun kökenine inen ve neden ülkemizde terör olayları başlatıldı zihin jimnastiğinde, terör örgütünün doğmasındaki gerekçelerden tutunda, PKK’nın uyguladığı yöntemin artık bir meşruiyetinin kalmadığına varan uzantılar...

* * *

Neymiş, terörün doğmasındaki meşru gerekçeleri görmemiz gerekirmiş de, ama PKK terör örgütünün şiddetinin hiçbir mazur yanı yokmuşmuş da...

Neymiş, diğer tarafı da anlamak gerekiyormuş...

Dağdaki insanların da anaları ve babaları varmış. Onların da sevdiği ve sevenleri varmış.

Terör, bu şekilde çözülemezmiş.

Şiddetle nereye varılırmış.

Yine, bazılarının, neden Türk diyememekten imtina ettiğini de anlamış değilim. Yok efendim, “Türk”üm de diyemezmiş, “Türkiyeliyim” de diyemezmiş. Üstünde taşıdıkları hüviyet ne öyleyse.

Türk olmak veya Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmak, gibi konu başlıkları üzerinden tartışmalar açılıp, içinin doldurulması süreçlerinde, bu olguların “Değersizleştirilmesi”, işte ne bileyim “Ulus Devlet” kavramının aşındığının söylenerek, ülkemizde duyarlı insanlarda gerilime neden olmak...

Bize mi yaramakta? Allahaşkına, içinde nefes aldığımız ORTADOĞU coğrafyasına bir baksanıza...

Söyleyebilir misiniz? Bu ülkelerin hangisinde, bizim kadar derinlikli bir devlet olagelme tecrübesi var; bu ülkelerin hangisinde, körtopal bile olsa, demokratik parlamenter rejim tecrübelerinden geçmişlik var?

Türk olmak ve Türklük değerlerinin üzerinden bazı şeylerin vurgulanması hususlarında, bunların dile getirilmesinde, neden, bu değerleri ikrar edenler “Faşist” olsun?

Tek çıkar yolumuz var. Birlikte yaşayacağız. Her şeyden önce, şunu iyi bellemek durumundayız. Türk olmak, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmak, hiçbir şekilde kişi ontolojisinde zül olarak addedilemez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, “Etnik” manada mozaik değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, “Kültürel” manada mozaik olabilir. İşte, bu yüzden, kültürel farklılığın kabulünden hareketle, “Birlikte Yaşama İdealine” daha fazla sarılacağız. Kürt kökenli Türk olmak; Gürcü kökenli Türk olmak; Ermeni kökenli Türk olmak; Rum kökenli Türk olmak; Yahudi kökenli Türk olmak; bizleri ortak potada birleştiren Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmak, içinde bulunduğumuz siyasal konjonktürde hâlâ meşruiyetini ve geçerliliğini de sürdürmektedir.

Yapılacak olan, insanlarımızın yüreklerine su serpecek türden açıklamalar yapmaktır. Kin ve nefret tohumlarının özellikle serpilmeye çabalanması, mümkün olabilen her mecradan umutsuzluk ve kaygı nidalarının anonslanması, insanların “Tarafını Seç” durumuna zorlanması, kutuplaşmanın siyasetçiler tarafından körüklenmesi, “Nefret Dilinin” tavandan gittikçe tabana doğru yayılarak, tabanda daha da çöreklenmesi; bunların hiçbiri, pekâlâ hafife alınamayacak ve gözümüzün önünden itilemeyecek memleket realiteleri.

Ülkemizin kartopu misali yuvarlana yuvarlana felaketlere doğru hareket etmesi; veya felaketlerin odağında olması süreçlerinde, tek itici güç dış mihraklar mı olacaktır? Tabii ki, emperyalist güç odaklarının, Türkiye için biçtikleri rol/roller az çok biliniyor da, bizler, acaba ne yapabiliriz; nurtopu gibi bir memleket adına? 

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.