İsyanım Var Ulen

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Sevda EĞER

  


Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır!


                                                      (Göbels)

 

            Son günlerde ülke gündemini meşgul eden meseleler, yazar sıfatıyla görüş beyan edenlerde şiddetli bir galeyana meyleden yazılar yazılmasına sebep olmuştur. Ancak ‘ağzı olan konuşuyor’ deyimine atıfla ‘kalem tutan âlim oluyor’ ekseninde cereyan eden bu tabansız yazılar, vakit kaybı ve bilgi kirliliğinden başka bir şey değildir.

 

            Memleketin içinde bulunduğu şu durumu analiz etmek kusura bakmayınız ki; az biraz bilgi, donanım, alt yapı gerektirir. Aksi halde ‘ne biliyorsun da konuşuyorsun’ diye sorarlar insana.

 

            Türkiye çok defa siyasi çalkantılardan ciddi politik dönemeçlerden geçmiştir ve sonu daima işte bu altyapıdan yoksun, pervasız, bilgisiz yazar-çizer takımının boş lakırdıları, dayanaksız gürültüleri, havada kalan ‘vatan-millet-ümmet’ edebiyatlarıyla, trajediyle, halkın sırtına mal olmuştur. Bu gibi işgüzarlar, insanları bilinçli-bilinçsiz galeyana getirmekten ve durumu daha da çekilmez, içinden çıkılmaz hallere sokmaktan öteye gidememiş, sonunda kendi başlarını da yemişlerdir.

 

            Üstlerine vazife çıkarıp rahatsızlıkla ‘bayram değil seyran değil senin derdin ne’ diyenler olacaktır. Derdim şudur çokbilmiş: Evvela elinde her fırsatta gümbür gümbür çaldığın şu boş ‘milliyetçilik’ tenekesini bırak hele de sözümü dinle!


 

 

            Terörizm –dur şimdi aklın almaz, küçülteyim- PKK denen organizasyon ve yarattığı meseleler bugün ortaya çıkmış değildir! Dur heyecanlanma 1984 diyeceksin, lakin o da değil heveslenme! PKK örgütünün temelleri taaa II. Dünya Savaşına uzamaktadır. Soğuk Savaş dönemine! Bildin mi Soğuk Savaş’ı? Bilemedin! Ha, bilmişim o zaman daha önce burada yazdığım ‘Mumcu ile Söyleşi’ makalemi aç oku, sonra tekrar gel karşıma otur. ( http://www.politikadergisi.com/node/716 )

Okudun mu akıllım, aferin sana! Şimdi gelelim tekrar meselemize.

 

               Soğuk Savaş sürecinde amaçlanan, Türkiye’nin SSCB’nin karşısında, NATO destekli –uluslar arası ordu sponsorlu- bir ülke olarak Avrupa’nın Ortadoğu’yu sömürmedeki karakol zabitliğini sağlama almaktı. Türkiye evvela kapitalizm köleliğine boyun eğecekti ki, Avrupa’ya –zorunlu- taraf olacaktı ki, Türkiye Ortadoğu’dan -duygusal olarak- ayrılacaktı ki (BOP) beslensindi, büyüsündü, adam olsundu!

 

               Ve paralelinde gelsindi Yeni Osmanlı!

 

             İlk önce siyasi ayrılıklar denendi. Ancak faşist milliyetçilik merkezli Amerikancılık ve emperyalizm yandaşlığı öylesine inanılmaz boyutlara ulaştı ki, sosyalist akımlar bu eşgüdümde militarizme kaydı. Düşünme aşaması (emekleme) gerçekleşmeden militarizm (koşma) patladı ve emperyallerin hayalini kurduğu bölünme gerçekleşemeden askeri müdahaleler gerekti.

 

             İkinci olarak din kılıçları çekildi. Tekkeler tarikatlar finanse edilip farklı inançlardan olan insanlara baskı, şiddet pompalandı. Lakin bu deneme de –bölünme açısından- başarısızlıkla sonuçlanacaktı. Zira bir öncekinde olduğu gibi ‘demokrasi’ kozunu oynamak akıl edilmemişti. Büyük balık her defasında küçük balığı yemiş, ülke emperyalistlerin hedeflediği, çakma “milli birlikçilerin” de ağzının suyunun aktığı Osmanlı Federasyonu’na gelecek kıvama, senin anlayacağın, bölünme biçimine bir türlü varamamıştı.

 

             Üçüncü aşamada öngörülen son kurşun atıldı ve etnik ayrımcılık yemi masaya kondu. Hem bu sefer daha sağlam bir köprü vardı, terör! Kılıfı da dikilmişti çoktan, DEMOKRAAAAASİ!

 

             Gelelim senin meselene. Hani zıplıyorsun ya ‘vermem Allah vermem ülkemi, biz kiiiii Osmanlı ecdadıyız, biz kiiii Kurtuluş Savaşı vermişiz –hem Osmanlı olup hem Kurtuluş savaşı vermek nasıl oluyorsa- Türküüüüüz, doğruyuuuuz, çalışkanıııızzzvvvrrrr…

 

             Tam bu noktada Deniz Gezmiş’in (savunmasını yazdım bu sitede alerji yapmayacaksa bir oku) ülke bütünlüğünü bozmakla itham edilmesi üzerine söylediği sözleri kendi ağzından belirtmek isterim: Milli bütünlüğe karşı çıkmakla suçlanıyoruz. 101 tane Amerikan üssünün bulunduğu ülkede milli bütünlüğü bozmak istemekle itham edilmemiz gülünç olmaktadır. (1971)

 

             Sözün kısası NATO imzalandığında, ABD üsleri kurulduğunda, IMF-Dünya Bankasına gebelikler başladığında, devlet sermayeleri yabancılara pazarlandığında gitmiştir giden. Adını da koyayım haydi, sana zahmet olmasın. TAM BAĞIMSIZLIK. Yazılarında adı geçmez pek, ben zikredeyim Mustafa Kemal. Giden Mustafa Kemal’in İstiklal-i Tam Türkiye ideali ve prensibidir. Geri alınması Türk-Kürt gibi etnik gevezeliklerle değil, ayrımcılığın her türlüsünden uzak, sınıfların eşitliğiyle mümkündür. Mustafa Kemal’in ekonomi politikasının tekrar işlevselleştirilmesiyle mümkündür. Emperyalizmin pençelerini söküp atmakla mümkündür.

 

              Hiçbir mesele sondan başlanarak çözülemez. Kökene inmek şarttır. Evin içinde damlayan suya kova arayacağına, ah vah edip kendini döveceğine zahmet edip yukarı tırmanacaksın. Hatayı ilk yaptığın yeri bulacaksın. Gücün, kudretin, dimağın yetiyorsa peşrevden yakalayacaksın! Zurnanın son deliğinde oturup ahkâm kesmeyeceksin. Yazar ve aydın olmanın, bireyden öte yurttaş olmanın gereği budur.

 

              PKK’nın o bölgede aktivasyonu kalmamıştır. Lağvedilmesi ABD’nin tercihidir. Hükümetin de muhalefetin de inisiyatifi yoktur. Belli ki ABD’nin BOP ve Ortadoğudaki emperyalizm baskısı daha şiddetli işgallerle süslenecek, sürecektir.

 

              Şu yazıların ve yorumların çoğuna bakıyorum da öylesine korkunç bir körlük, bilgisizlik var ki! Eskileri okuyunca, annelerden dinleyince hadi diyor insan ‘yok’tu! T.V. yoktu, birçok yayın yasaktı, internet yoktu, çeviriler yetersizdi diyor da hoş görüyor insan. Ve aslında duyarlılıklara ve -baskıların boyutlarına rağmen- toplumsal hareketlere bakınca takdir bile ediyor. Ama şu hal! Gerçekten trajik. Elinizde kalem, önünüzde klavye var diye yazmak zorunda değilsiniz be kardeşim. Nedir bu ‘benim de söyleyeceklerim var’ hayâsızlığı? Bir dur, bir dinle, aç, oku, öğren. Genişlet artık şu ufkunu, bir vizyon sahibi ol, bir “bi şey” ol.

Gazetedeki başlığı gör bağır, T.V. de iki laf duy –yarım yamalak anlayış ve düz mantıkla- çağır! Bu ne cahillik, bu ne hadsizlik, rezillik!

                                                                                              

  

 

                                                                  sevda.eger@politikadergisi.com

Yorumlar

haklısınız

Elinden kan damlayan bir katile "suçsuzsun" diyebilmek ve kanlı katilin zafer çığlığına "ben milliyetçi" değilim ki diyebilmek, büyük bir meziyet olsa gerek! Ama bize nasip etmemiş yaradan,n'aparsın...

kelemterli

'Siz'ler 'kim'lersiniz, bunu açıklar mısınız?

Dikkat çekici

http://www.tumgazeteler.com/?a=4449893

okumanızı tavsiye ederim..

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.