İstanbul'a Üçüncü Köprü Önerisi ve Toplumsal Sorunlara Yaklaşımlar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Tarihi, kültürü, eşsiz boğazı, şairlerin uğruna şiirler yazdığı, şarkılar bestelediği, tabloların yapıldığı güzel şehir İstanbul. İstanbul uzun yıllardır kapasitesini aşan bir nüfus yoğunluğuna rağmen tüm güzelliği ile ülkemizin gözbebeği.

   Ülkemiz nüfusunun ortalama %15’inin yaşadığı kentte yıllardır çözülemeyen trafik, altyapı, çarpık kentleşme, deprem ve göç gibi birçok sorunu var. Tüm sorunlar ülke genelini de olumsuz yönde etkilemektedir. İstanbul’un trafik sorununa çözüm bulmak için üçüncü köprü önerisinin hayata geçirilmesi İstanbul’un yükünü hafifleteceği yönünde düşünülse de detaylı inceleme yapıldığında hafifletmekten çok, yük getireceği ve yeni sorunların meydana gelmesine neden olacağı görülecektir.

   Öncelikle, İstanbul’u bekleyen deprem tehlikesi ve göç sorunu varken, bu alanlarda yeterli çözümler üretilemezken yeni çözümler ile sorun üretmek şimdiye kadar yapılan işleri de sekteye uğratacaktır.

   Bunun nasıl olacağını sorunları tek tek inceleyip kümülatif değerlendirme ile görmek mümkün olacaktır.

   Çarpık kentleşme: özellikle büyük şehirlerde meydana gelen nüfus yoğunluğunun artması ile plansız programsız gelişigüzel yapıların, altyapıya ve çevre koşullarına önem vermeden yapıların kontrolsüz büyümesidir. Kentlerde zaten azınlıkta olan doğal çevreler, ormanların yakılıp yıkılması ile doğal değerler yok olmaktadır. Çarpık kentleşme sonucunda su, hava ve doğal ürünler arasındaki dengelerin de bozulması ile çevre kirliliği de oluşmaktadır.

  Çarpık kentleşmenin en büyük nedeni hızla artan göçlerdir. Türkiye genelinde doğru ve dengeli nüfus yoğunluğunun ve yerleşiminin olmaması göçü desteklemektedir. Eline taşı, tahtayı, kumu-çimentoyu alan bulduğu boş toprağa ev adı altında bir yapı yapan ve üstüne bir de imar affının çıkarılması veya siyasi partilerin oy toplama esnasında tapu vaatleri verilmesiyle, sorun çığ gibi büyümeye devam edecektir. Belki de buna neden olan sorunların başında toplumsal değil bireysel hareket etmenin, benmerkezciliğin yarattığı çözümsüzlüktür. Zira belediyelerde değişen kadrolar bir öncekinin yaptığını beğenmemekte, sorunlarına yeni fikirler üretip yine bu projeleri tamamlayamamasından kaynaklanmaktadır.

   Büyük kentler, artan çarpık yapılanma ve nüfus yoğunluğu ile yaşanmaz hale gelmektedir. Bir yerden bir yere ulaşmakta karşılan güçlüklerle iş kaybı ve fiziksel güçte kayıplar meydana gelmektedir ki bireyleri olumsuz yönde etkilemektedir. Büyük kentlerde özellikle işe başlama ve bitiş saatlerinde koşuşturan insanların mutsuz bakışları ve bu yorgun bedenleri toplumsal mutsuzluğa itmektedir. Tüm bu olumsuzluklar neticesinde üretimde, eğitimde, projelerde verimlilik düşmektedir. İstanbul’da her geçen gün artan trafik çilesi, hava kirliliği, ulaşım sorunların hızla artması ve sosyal yaşam alanlarının giderek kaybolması anlamına gelmektedir. Böyle giderse uğruna şiirler yazılan tabloları yapılan şehirde güzelliklerin yerine çöpleri toplanmayan, kanalizasyonları kokan, hırsızlığın daha da arttığı bir kent gelecektir.

   Devletin ülke genelinde kentleşme ve yerleşim planlarını konularının uzmanları ile masaya oturarak hayata acilen geçirmesi nüfus yoğunluğunu ve sorunlarının yüklendiği belli başlı şehirlerin sırtından alması gerekmektedir.

   Altyapı: Su, elektrik, doğalgaz ve kanalizasyon ve yol gibi tesisleri bünyesinde barındıran altyapı konusunda İstanbul çok dertli. Her yağmur yağışının ardından yaşanan su baskınları, yollarda kalan araçlar ve mazgallardan taşan sular ile kâbusa dönüyor. Belediyelerin bu alanda yaptığı iyileştirme çalışmalarını artırması gerekmektedir.

   Trafik sorunu; ülkemizde özellikle büyükşehirlerimizde yaşayan birçok kişiyi bunaltmaktadır. Araçların çokluğu, park alanlarının yeterli olmayışı özellikle İstanbul’un taşımakta güçlük çektiği bir nüfus yoğunluğu nedeni ile meydana gelen trafik sorununa çözüm, bir düzine köprü yapılsa çözülmeyecek cinsten.

   Trafik kurallarına trafikteki birçok kişi uymadığından sorunun daha da büyümesine sebep olmaktadır. Trafik kurallarını ve trafik işaretlerinin ne anlama geldiğini bilmeyen birçok kişi direksiyon başına geçiyor, bunun adına da trafik canavarlığı deniyor. Bu anlamda denetimlerin artırılması ve her üç yılda bir sürücülerin ehliyetlerini yenilemeleri adı altında bilgileri yenileme ve trafik kurallarına uyum yeterliliği sınavları düzenlenmelidir. Böylelikle direksiyon başına geçen herkes önce kendi can güvenliğini, sonrasında yayaların ve diğer sürücülerin can güvenliğini tehlikeye atmayacaktır. Bir de ehliyeti olmayıp meraktan, babasının arabasına veya akrabasının arabasına atlayıp da trafik terörü yaratanlar var ki, burada da ailelere büyük düşüyor. Çocuklarına görgü, ahlak ve beşeri münasebetler gibi toplumsal kuralları da öğretmeleri gerekmektedir. Bir çocuk dünyaya getirmek büyük bir sorumluluk gerektiriyor.

   Köprü yapıldığında öncelikle o bölgedeki yeşil alanlar yok ediliyor, sonrasında imara açılıyor ve İstanbul’un taşı toprağı altındır diyen, şansını büyük bir şehirde denemek isteyen herkes yaşam şartlarını ve karşılaşacağı güçlükleri düşünmeden İstanbul ve benzeri büyük şehirlere geliyor. Bahse konu olan göç sorununu da işlemeden önce trafik sorununa çözüm olarak sunulan köprülerin, artan göç olaylarına ve otopark alanlarının olmayışını da göz önünde bulundurursak çözümsüz bir çözüm olarak sunulduğunu görmekteyiz.

   Göç Sorunu: Sosyal, ekonomik, siyasi, dinî, eğitim gibi birçok sebeplerden ötürü insanların topluca bulundukları bölgelerden bir başka bölgeye taşınması ile meydana gelen göçte, eğitim ve işsizlik sorunu sebebi başı çekiyor. Ülkemizde göçler genellikle doğu bölgelerinden Batı ve İç bölgelere olmaktadır.

   Türkiye İstatistik Kurumu’nun ülke içi göçlerine dair istatistik raporundan illerin aldığı - verdiği göç ve göç hızına dair raporundan oluşturduğumuz tablodan da görüleceği gibi özellikle Mardin, Muş, Ardahan ve Tunceli gibi illerimizin büyük oranda göç verdiğini, Çankırı, Ankara gibi illerimizin de yüksek oranda göç aldığını görebiliyoruz.

İllerin aldığı göç, verdiği göç, net göç ve net göç hızı (2008 – 2009 dönemi)

   Son yıllarda göç sorunda işsizlik başı çekiyor, demiştik. Kaldı ki ülkemizin her alanında işsizlik büyük bir sorun. Yıllarca ayakta durmuş birçok fabrika üretimlerini durdurmuş veya kapısına kilit vurmuştur. Alınan banka kredileri veya teşvik kredileri de başta cazip gelse de firmalar alacaklarını tahsil edemediğinden, ihracatta yeterli desteği bulamadığından kendini dahi döndüremez duruma gelmiştir. Dolayısıyla insanlar yeni yerleşim yerlerinde yeni arayışlar peşinde koşarak ailelerini geçindirmek için ciddi mücadele vermektedir.

   Bir diğer göç sorunun önemli maddesi ise eğitim. Ülkemizde bazı illerimiz eğitimde birçok imkânı bünyesinde barındırırken bazı illerimizde ortaöğretimi bir yana bırakalım, anaokulu veya okul öncesi eğitim kurumlarına dahi sahip değil. Eğitimde fırsat eşitliğinin olmaması, parası olana iyi bir eğitim imkânın sunulması ülke genelinde ayrımcılığa ve toplumsal bozukluğa neden olmaktadır.

   Ülkemiz genelinde büyükşehirlerde yaratılan eğitim ve iş imkânlarının Doğu bölgelerimizde de yaratılması, yeni iş istihdamlarının oluşturulması ile hem bölge ekonomik olarak kalkacak hem de okula gidemeyen birçok çocuk okuma imkânı bulacaktır.

   Elbette işsizliğe ve eğitime çare bulurken özellikle doğu illerimizin töre ve terör olaylarına da çözüm bulmak gerekiyor. 10–12 veya 13–14 yaşındaki kızlarımızın dünya evine değil okula gönderilmesi gerekiyor.

   Deprem; ülkemizin kaderi değil gerçeği. Ve bu gerçekle yaşamak yerine, yapılarımızı buna göre yapmak yerine kaderciliğin tercih edilmesi toplumsal bir sorun. İstanbul depremine ve ülkemizin genelinde meydana gelebilecek depremlere ilişkin Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Celal Şengör ile yaptığımız röportajlardaki ortak tespit bilgi ve yeterliliğimizin olmayışıdır.  Özellikle restorasyon çalışmalarında dahi kendi bilim adamlarımızın yeterli olmayışı veya olanlara da danışılmaması gibi sorunlar da mevcut.

   Yapıların depreme uygun şartlarda yapılmayışın altında yatan bazı müteahhitlerin daha çok para kazanma arzusu da yatmaktadır. Dere yataklarına yapılan evler, alt yapıya önem vermeden yapılan binalar ve kalitesiz malzeme ile yapılan binaların en küçük sarsıntı da dahi zarar görmesi muhtemel.

   ODTÜ’nün yapıları depreme dayanıklı yapılara haline çevirmek için ürettiği karbon lifli polimer uygulaması var. Bu uygulama; tuğlaların çimento ile birleşmesi meydana getirilmiş duvarları bir arada tutmayı hedefliyor. Tuğla duvarı beton duvara çeviren ve bu sayede duvarların yıkılmasının önüne geçerek binaların yıkılmasını ve yıkılan duvarların altında kalıp ölümlerin olmaması için geliştirilen formülün mevcut yapılarda ve yeni yapılarda mutlaka kullanılması gerekir.

   Altyapı, trafik ve çarpık kentleşme sorunlarının çözülmemesi de olası İstanbul depreminde kayıpların kat kat artmasına neden olacaktır. Bir damla yağmur yağması ile kilitlenen bir trafikte hangi doktor hastasına yetişebilir, hangi itfaiye yangını söndürebilir? Elbette bu durumda hiçbir yardım ihtiyaç duyulan yere ulaşamayacaktır. Telefonların dahi çalışmadığını, hastaneler gibi önemli sağlık ve güvenlik kurumlarının depreme dayanıklı olmaması ve yeterli önlemler alınmaması verilebilecek kayıpların tahmin edilmesini kolaylaştırıyor.

   Okullarda da yine deprem güçlendirme çalışmaları ve deprem anında neler yapılması ve alınabilecek önlemlere dair ders verilmesi gerekmektedir.

   Yaşanan depremler ülkemize ekonomik yönden de çok büyük zarar vermektedir. Ve beklenen İstanbul depremi nüfus yoğunluğu ve ekonomik gücü ele alındığın da altından kalkamayacağımız mali yükler getirecektir.

   Çarpık kentleşme, altyapı, trafik, göç ve deprem sorunlarının yaratığı sorunlar yaşam kalitesini ve verimliliğini düşürdüğü gibi ekstra yük ve maliyet getiriyor. Tüp geçit gibi ulaşıma çözüm olarak sunulan proje tamamlanmadan üçüncü köprü projesinin sunulmuş olması sorunlara samimi olarak yaklaşılmadığını gösteriyor.

   Üçüncü köprü ayağı Sarıyer’in köyü Garipçe. Garipçe sit alanı olduğu için çivi dahi çakılmayan bir yer. Garipçe ve Poyrazköy arasında yapılacak üçüncü köprü bölgede bulunan su havzalarına ve doğal yapıya zarar verecektir. Ve bu bölgede yeşil alanın çokluğu ve köprü nedeni ile zarar görebilecek olması bile bu denli nüfus yoğunluğunu barındıran İstanbul’un solunum yollarının tıkanması anlamana gelmektedir.

   İstanbul’un tarihi dokusuna ve doğal değerlerine karşı yürütülebilecek üçüncü köprü projesi açık bir tehdit niteliğinde.

   Sonuç olarak; ülkemizde büyük şehirlerin sırtına yüklenmiş ekonomik, sosyolojik ve eğitim yüklerinin planlı projeli dağıtılması gerekmektedir. Şehirlerin yükünü hafifletmek nüfus yoğunluğunun kontrolünü sağlamaktan geçiyor. Kendi memleketinde eğitim alan ve iş imkânı bulan alıştığı ortamda yaşamını süren bireyler daha mutlu ve verimli olacaktır. Bu sayede toplumsal mutsuzluk ortadan kalkacaktır.

   Sorunlara bireysel değil de toplumun iyiliği, refahı için kucaklayıcı bir şekilde yaklaşılırsa alınacak başarı, sorunları neredeyse kökten çözecektir.

Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 22’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 22’yi indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.