İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış, Kış, Kış, Kış

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Ece ERDAĞ

Kış uykusu değil de, yaz uykusu… Uyandım; çünkü sonbahar geldi. Penceremden içeri süzülmekte şu anda asma yapraklarının arasından... Aklımda sadece kokular kaldı. Güneşte ısınmış çadırın kokusu, denize girdikten saatler sonra bile mis gibi kokan tenin kokusu, yabani incirlerin kokusu, yoldaki tozun kokusu, dağların kekik kokusu, Ruhsel’in dövme yaptığı odaya sinmiş sigara kokusu, İstanbul’un kokusu, rakının kokusu, bir türlü bitiremediğim o kitabın sayfalarının kokusu, uykunun kokusu, kaçan (!) sevgilinin boynunun kokusu, köpeğimin kokusu, kedi yavrularımın kokusuz kokusu, asistan odasındaki sıçan kokusu, sulanan çimlerin kokusu, çatı katındaki odamın ahşap kokusu, annemin evindeki yastığımın kokusu, kuzenimin bebeğinin kokusu, Ilgarini Mağarası’nın kokusu, baharat dolabımın kokusu, Gökçer’in parfüm kokusu… Kokular kaldı geride. Bir de bu yıl tanıştığım bir kadının şarkılarının kokusu…

“Diyar diyar gezdim geldim
Safiyeti sezdim geldim
Kendi ateşine yanan pervaneydim
Yalanımdan bezdim geldim
Uzandım, örttüm bağrını-  usulca
Öptüm olgun erik gibi ağzını
Yürekten bir dua kondurdum alnına
Hadi dedim hadi, yürü kalbime…”

Bir kış insanına nazaran bir hayli hareketli bir yaz geçirdim. İlkbaharda Sarıyer’de kuşları karşıladım, Mükü ve Ergün’le Inachis io peşinde koşarken yüzlerce yırtıcının göçünü kaçırdık. Maymun etti bizi bir kelebek, bir aşağı bir yukarı dakikalarca bir iki poz için kıvrandık. Yalova’da da kelebekleri izledim, hatta kelebek peşinde koştururken salaklığımın esiri oldum; feci şekilde yandım. Bildiğimiz ikinci derece yanık… O gecenin akşamında babama bir duble rakı doldurdum, sek ve buzsuz bir tane de kendime, Denizli’de yüz kırk beş tür kuş gördüm, çoğu kertikti benim için. Tek bir tür eksikti…

Kastamonu’da İsmail Menteş isminde “süper” bir insan tanıdım. Yoktan cennet var eden biri. Çatak Kanyonu’nda ben Apollo sp. peşinde koştururken heyecanımı anlayan nadir insanlardan biri, çarşaklarda yürürken “Aman hocam, dikkat edin, geçen sene bir kız düştü aşağıya cesedi dört parçaya ayrıldı, dört günde çıkartamadılar” diyecek kadar matrak biri. Biliyorum, “Bunun nesi komik?!”. Ama öyle bir enerjisi var ki…

Valla Kanyonu’nda, ırmağın ta diğer ucundan hoplaya zıplaya, koskocaman kayalardan atlayarak kenardaki ip gibi akan sudan bir pınar inşa ediyor bana. Suyun geldiği yere yemyeşil bir yaprak koyuyor, su sanki yapraktan damlıyor. O kadar güzel ki o su, yere yatıp dakikalarca, yavaş yavaş içiyorum; bir yandan da zihnimin en derinine kazıyorum bu görüntüyü; muhtemel fekal kontaminasyon umurumda bile değil…

Zümrüt Köyü’nde bir evi gezerken, evin en geniş odasındaki ahşap aksamdaki nişlere takılmışken gözlerimiz, bir sürü insan varken o en geniş odada, bana dönüp “Şuradaki yalnızlığı görüyor musunuz?” diyecek kadar romantik bir adam… En tuhafı bendeki romantizmi fark etmiş olması. Şimdi gülümsüyorum bunu yazarken, sanırım en az bir kişi fark edemedi onu…

 Cide’de rakı kadehlerimizi kavuşturunca içimden geçiriyorum; bayıldığım insan tipidir, kalbi doğa sevgisiyle dolu insan. Aynı sen…

Karanlıkta yıldızlara doyabildim bu yıl. Deniz kıyısında Cassiopeia’yi ararken gökyüzünde, babamı andım; yine bir süre zat-ûl kürsî şurada mı burada mı karmaşası yaşadım. Gece ikiye kadar bekledim ki Ülker takımyıldızına bir selam çakayım. Özge yanımda, elinde sigarası umutlardan bahsetti ve gelecekten ve en son okuduğu kitaplardan... Bu kızı çok seviyorum, çok. Müge yine kedi gibi kıvrılmıştı uyku tulumunun altına ve Metin’e sokulmuş, kestiriyordu… 

“Gece inerken söner perde perde gurubun rengi
Derken başlar semada saltanat
Ben ağlarım gülerken
Mehtap uyanmış, seyr-ü sefada yıldızlar
Siyaha yanmış, bende fasıl fasıl dert
Ah o ne zalim bir yarmış”

           Sen yoksun ve “yaşam yalnız rüzgâr, yalnız gökyüzü, yalnız yapraklar ve yalnız hiç değil mi?...”

 

Ekim 2009,

İstanbul

                                                                                             

iletisim@politikadergisi.com

 

Bu sitedeki içeriklerin izinsiz alınması, kopyalanması, başka bir imza ile izinsiz ve "kaynak gösterilmeden" yayınlanması kesinlikle yasaktır. Tam bağlantıyı (link) ve yazar / çizer adını kaynak göstermek şartıyla, alıntı yapılabilir. PolitikaDergisi.com © 2009

Yayın Kaynağı: Politika Dergisi Sayı 18, Ekim 2009, Cilt - Yıl 2, No. 18


Yorumlar

Tukiye'yi çok sevin Atatürkçü olun

Merhaba

Türkiyem'deki herkesi çok seviyorum. Allah'tan dileğim herkes sağlık ve mutluluk içinde yaşasın. Sakın birbirinizi hiç üzmeyin. Yalan söylemeyin. Sevin,sayın, kavga edip küsmeyin. Bu hayat çok kısadır. İşte gelip gidiyoruz.

Türkiye'nin herşeyini özledim. İlk başta yemeklerini. Sonra çok misafirperver, canayakın insanlarını...

Mide kanseri oldum. Doktor benim midemin hepsini aldı. Şu anda midesiz yasamamima devam ediyorum. Allah'im bana 2.ci defa yaşama şansı verdi. Sanırım ben Allah'ın sevdiği kuluyum. Ne mutlu bana.

(Çok acil bana, benimle aynı hastalığı birini bulursaniz mail atın. Onunla konuşmak, bilgi almak istiyorum)Benim için çok önemli.

Şu anda çok zayıfım, 45 kiloyum. Nasil kilo alacağım, bilmiyorumm.

Ameliyattan sonra çok kilo kaybettim. (Eskiden 70 kilo idim)

Hepinizin yılbaşını kutlarım...

Saygılarımla...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.