Hesap Vermek…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Ağzını her açanın karşısındakine “Hesap vereceksin” demesinin bir hikmeti olsa gerek. Belkide evrenin her yerinde, ama bildiğimiz kadarıyla dünyada her şey dualite ( ikilik) prensibi üzerinedir. Bir terazinin sahibidir insanoğlu. Dünyaya geldiğinde iki kefesi birbirine denk bir terazi ile gelir, giderken de denk bir terazi ile gideriz. Siz bakmayın tembellerin, çıkarcıların, burada yaptıklarının hesabını öbür tarafta vereceksin diyerek insanları kandırdığına. Burada yaptıklarının cezasını da sevabını da burada çekersin. Öbür tarafa ancak Allaha karşı işlediğin suç veya iyilikle gidebilirsin ki, orada da hesap sormak tamamen Allahın tekelindedir. Bir örnek verirsek, işinde iyi çalışan biri ay sonu hakkını alır, çalışmayan kapı önüne konur. Hesap burada kesilmiştir.


Hesap vermek, hesap vermeye hazır olmak günümüz toplumunun huzuru için olmazsa olmazdır. Dağda kendi başına yaşayan çobandan, Cumhurbaşkanına kadar herkes hesap vermeyi bir şeref, namus, alın aklığı olarak görmeli, yaptığı bir işin ardından kimse sormasa bile hesabı vermelidir. Böyle olsa toplumun yüzü güler. Ama maalesef işler böyle yürümüyor.

AKP’li Suat Kılıç “Bu kadar köşeye sıkışan bir ana muhalefet liderinin AKP’ye ve iktidar partisine yönelik olarak gündeme getirdiği iftiralar ise kabul edilmesi imkânsız, çirkinliklerden ibarettir. Bu hukuk dışılığın, bu hukuk ihlalinin AKP’nin tüzel kişiliğine yönelik derin ve çirkin saldırının hesabını her zeminde vermeye devam edecektir.” demiş. Haklıdır. Kılıçdaroğlu’da herkes gibi bir yanlış yaptı ise hesabını vermelidir. Ama gelin görün ki, topluma örnek olmakta birinci adam olan başbakanın böyle bir niyeti yoktur. Geçen gün yaptığı açıklamada “Biz öleceğimizi her an aklımızda tutuyoruz. Hesaba çekilmeden hesaba çekilmenin önemini biliyoruz veya kendi kendimizi hesaba çekmenin önemini biliyoruz. Ve bir an olsun bunu unutmuyoruz, unutmayacağız ve dilerim ki kimse de bunu unutmasın.” diyerek ezelden beri gelen lafları ediyor. Bundan anlaşılan “Ben ölmeden hesaba çekilmeyeceğim.” demektir. Ben ve benim gibi ülkenin yarısından fazla insanın düşünceleri bunlar. Pekâlâ, haksız da olabiliriz. O zaman hazır yargıyı da ele geçirmişken dokunulmazlıkları kaldırıp en önce bir kendi aklansın.
Siyasiler, ileride kendi yapacakları haksızlıklara kılıf hazırlamak adına geçmiş siyasetçilerin yaşadığı olayları kullanırlar. 1950’lerden beri ülkemizde egemen olan ABD uydusu zihniyet, hiç durup dinlenmeksizin ABD çıkarına çalışan politikacıları metheder, onları ilahlaştırır. Tabii biz cahil ve unutkan toplum, üzerinden bir süre geçtikten sonra olayı unutur ve anlatılanlara inanmaya başlarız. Bu ülkede mahkeme kararı ile idam edilen bir başbakan bile ilahlaştırılmıştır. Yargıyı baypas edip mecliste kurduğu tahkikat komisyonları ile gazetecilerden muhalif milletvekillerine kadar herkesi yargılayıp cezalandıran bir parti başkanından söz ediyoruz. Demokrasi havarileri bunları bilmez mi? Bilir de, işlerine çıkarlarına gelmez. Uzaktan yakından hiçbir bağımız olmayan Kore’ye askerlerimizi yollayıp, binlerce insanımızın ölmesine, eşlerinin ailelerinin yetim kalmasına neden olan bir parti başkanından söz ediyoruz. Demek bütün bunlar çok iyi şeylerdi ki, Menderes ismi havaalanlarına kadar verildi. Madem öyle idi de, bırakın dünyanın öbür ucunu dibimizdeki fitne yuvasına (PKK) neden ABD ile birlikte girip birçok insanımızın da Irak çöllerinde ölmesine izin vermedik. Hem de Kore ile kıyasladığımızda Irak bizim güvenliğimiz açısından çok daha önemli değimlidir?

Sayın Başbakan her ağzını açışta 1960 darbesi ile askere, yetmiş yıldır iktidar olamamış CHP ye yüklenir. Oysa daha burnumuzun dibinde 12 Eylül darbesi duruyor. Onan neden karşı çıkmaz, korur? Çok methettiği Turgut Özal darbecilerin başbakanı değil midir? Tabi onlardan hesap sormaya kalksa bu gün değilse yarın sıranın kendisine geleceğini bilir.

İşte kıymetli okur, siyasilerin yaptığı budur. Kendi meşrebinden olup geçmişte kalanları ilahlaştırmak, suçları çoğaldıkça da siyaset dışı güçleri (Ordu, Yargı, Basın) tü kaka ilan etmektir. Bunu yaparken halkı düşünmek gibi bir niyetleri yoktur. Tek istekleri kendilerinden de yarın hesap sorulmamasıdır.

Denebilir ki, “Bu adamlar hiç mi iyi bir şey yapmadı?” Tabii ki yaptılar. Ancak unutulmamalıdır ki, yapmak vaadi ile geldikleri iyi işleri yaptıklarında madden ve manen karşılığını alırlar. Bu da yaptıkları yanlışlar içinde hesap vermelerini gerektirir.
Bu itibarla Sayın Suat Kılınç’ın dediği doğrudur. Kılıçdaroğlu hesap vermelidir. Başbakanda, kendiside biz de sizde. Dünyaya geldiğimiz gibi terazimizin kefeleri aynı hizada gideceğiz, şüpheniz olmasın.

İzmir. 2011-02
 
Cem Osman TAMTÜRK
cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.