Gündeme Dair (Sayı 10)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Gündem denilen şey, geçmiş gündemlere bağlılığını sürdüren bir yapı taşı gibi.

   Bir gelişmenin, yeni bir gelişmeyi meydana çıkartması sadece anlara bağlı. Saliseler bile bu açıdan geç kalmış durumda.

   Bir söz, bir söylem yepyeni gelişmelerin kaynağı olabiliyor. Bir tavır, bir tarz olası söylemler ve olası tavırlar demek.

   Biri çıkıyor, doğasına aykırı hareket ediyor, diğeri bulunduğu doğasından başka bir yerdeymiş gibi bu aykırı olaya müdahil oluyor. Sonra da AK kaşık gibi olaydan sıyrılıyor.

   Yüce Türk milletinin şerefli askeri, nöbette PKK’yı bekliyor; PKK leşlerini yere seriyor. Karada ise PKK’nın destekçileri Türkiye’nin huzurlu yapısını kaos ortamlarıyla yıkmaya çalışıyor.

   Dersim olaylarını Kürt soykırımı olarak sayıyorlar, Türkiye’nin itibarını zedeliyorlar ve sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının milletvekilliğini yapıyorlar. Bunlar Türkiye’nin gizli kalmış değil, açığa çıkarılmış şerefsizleridir. Şerefsiz insanların da şerefli ulusumuzun meclisinde yeri yoktur.

   PKK destekçilerine bir de dinci basın eklenince Türkiye içinden çıkılamaz sorunlarla yüzleşiyor.

   Hatırlayınız Vakit Gazetesi geçen günlerde manşetine Lozan Antlaşması’nın imzalandığı masayı taşıdı. Söylemleri ise halkın sabrını taşırdı. Bu gazete hiç utanmadan, sıkılmadan geçmişin değerlerini yok etmeye çalışıyor. Onlar Lozan Antlaşması’na konuşuncaya kadar kendi geçmişlerine bakmalılar. Ürettikleri yalan haberlerin mürekkebine konuşmalılar. Bu gazeteyi kim denetliyor, onu da gerçekten merak ediyorum.

   Obama’nın başkanlığıyla, Seda Sayan’ın güvenilirliği ile uğraşan medyamız ise nedense suskun.

   Ana haber bültenleri tat vermiyor. Sadece içinde birkaç iyi kişiliğin var olduğu haberler izlenebiliyor.

   Benim bu konudaki tercihim ufak tefek aksaklıklara rağmen Uğur Dündar. Yılmaz Özdil ile iyi bir ikili oluşturuyorlar.

   Çevreci Başbakanımız dağıttığı kömürlerle çevre katliamına son sürat devam ediyor. Sadakasını alan halk ise suratını görüntületmemek derdinde.

   Sarıkamış Harekâtı’nın yıldönümünde, onurumuzla baş başayız. Kimsecikler yok. Oyumuzu verip de şömineli villalarında ısınan, halkı bulunduğu soğuğa terk edenler ortalıklarda yok.

   Ekonomik krizin baş döndürücü etkisine rağmen, hediye çekleri dağıtan belediyeler dimdik ayakta. Ayaklarının altında ise halkın onuru can çekişiyor.

   Yolsuzlukların ardı arkası kesilmiyor. Geçen gün yolsuzlukları konuşurken bir taksici ağabey (Necati amca) ile çok çarpıcı bir laf etti: “Güzel kardeşim bu ülkenin 70 yıldır her şeyini yediler. Gelen yedi, giden yedi. Yine de batmadı bu ülke. Ne verimli topraklar üstünde yaşıyormuşuz be!”

   Sanırım Necati amca haklı; ama gözden kaçırdığı, ihtiyaçların sınırsızlığına rağmen kaynakların kıtlığı. Elbet tükenecektir. Malımıza sahip çıkalım. En az onurumuz kadar.

   Küçük çaplı da olsa gündeme dair gelişmeleri özetledim. Biraz daha derinlere inmek adına daha fazla şey konuşmalıyız gibi.

   O zaman vakit kaybetmeden başlamak gerek.

 

   CHP’nin Kara Çarşaf Açılımı

   Satranç sever misiniz bilmiyorum; ama ben bayılırım. Satranç tahtası bir savaş arenasının ta kendisidir. Atınızı ileri sürer; karşı tarafın askerlerini, komutanını korumaktan uzaklaştırırsınız. İlk kale düşer, sonra diğerleri. İş Şah’a geldin mi de artık her şey biter. Kımıldayacak haliniz kalmaz.

   İşte siyasetin varlığı Şah’ın hareketinin varlığından başka bir şey değil.

   CHP’de de durum bu. Şah yaşıyor ve siyaset sürüyor. Şah’ın siyasi hamleleri ise karşı tarafın Şah’ının midesini bayram ettiriyor.

   Herkes CHP’nin yeni bir açılım peşinde olduğunu söylüyor. O açılımın adı da “Kara Çarşaf Açılımı”

   Siyasi Partiler Yasası’nı ve CHP’nin parti tüzüğünü incelerseniz kara çarşaflıların partiye üye olmalarında hiçbir sakınca yok.

   Bakın CHP’nin parti tüzüğü ne diyor: (Cumhuriyet Halk Partisine; Partinin siyasal ilkelerini ve doğrultusunu, amaçlarını, siyasal yaşam anlayışını, çalışma ilkelerini benimseyen ve siyasal partilere girmelerine yasalarca engel bulunmayan her yurttaş üye olabilir.)

   CHP Tüzüğü’nün 6. maddesi aynen bunları içeriyor. Bu kara çarşaflı hanımefendilerin CHP’nin çalışma ilkelerini ne kadar benimsediklerini ise test edecek bir sınav tipi yok.

   Siyasi Partiler Yasası’nın 11. maddesi ise:  “On sekiz yaşını dolduran, medeni ve siyasi hakları kullanma ehliyetine sahip bulunan her Türk vatandaşı bir siyasi partiye üye olabilir.” diyor.

   Görüldüğü üzere kara çarşaf giyen bir yurttaşın bir siyasi partiye üye olmasında hiçbir sakınca yok.

   Sakınca bu işin şova dönüşmesinde mi? Bence burada da bir sakınca yok. Deniz Baykal, bu tarz giyinen insanlara bir yol göstermek istiyor olabilir.

   Kritik soru şu: Bu açılım bir saçılım mı yaratacak, yoksa bu açılım bir kapanıma mı neden olacak?

   Yani kim kimin görüşünü benimseyecek? CHP’de bu soruya oldukça mesafeli yaklaşanlar var.

   Çoğunluk, bu tarz giyinen insanların partinin görüşlerini olduğundan çok başka yerlere taşıyacağını söylüyor.

   Değerli CHP üyeleri, parti tüzüğünü bir daha okumalıdırlar. CHP’ye üye olmak isteyen herkes onun ilkelerini benimsediği için partiye üye olabilir deniyor.

   Demek ki o hanımefendiler CHP’nin ilkelerini benimsedikleri için oradalar.

   Ama hala kapalılar diyenlere ise tavsiyem şu: “Alışkanlıkların kolay kolay değişemeyeceğini bilmelisiniz. Biraz zaman vermelisiniz.”

   Benim gücüme giden Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları. Tayyip Erdoğan “dindar insanların CHP’ye katılması hoş, sadece bunun istismar edilmesi hoş değil” dedi.

   Yıllardır dini istismar eden parti, aklı sıra kendisini bu durumdan sıyırdı. Gerçekten ilginç.

   Ama insanın aklına bu kara çarşaflı hanımlar AKP’nin atları mıydı diye de sorası geliyor. (!)

   Hadi bakalım hayırlısı.

 

   DTP Hıyanete Devam Ediyor

   Geçen sayımızda, yine bu köşede DTP vekillerinin Meclis’ten kovulmaları gerektiğini söylemiş ve onları yürekleri varsa Politika Dergisi’nin karşısına çıkmaya davet etmiştim.

   Ben yazımı yazdıktan birkaç gün sonra, TBMM Başkanı Köksal Toptan, sanki bana cevap veriyormuşçasına bu vekilleri için böyle bir durumun söz konusu olamayacağını ve seçimlerin beklenmesi gerektiğini söyledi.

   Böyle sakat bir mantık var mı? Bir hukukçuya böyle sözler yakışıyor mu?

   Toptan’ın korkmasına gerek yok; çünkü bir koruma ordusuyla dolaşıyor. Helikopterler, keskin nişancılar ve özel eğitimli askerler...

   Bu mantığa göre milletvekili seçilen bir kimse yeni seçim dönemine kadar istediğini yapmakta serbest kalıyor.

   Onları dokunulmazlık zırhlarından çıkarmanın tek yolu, seçimlerde gereken dersi vermek.

   Bu tarz bir düşünceye sahipseniz, yapılan her şeyi kabullenmeye baştan niyetlisinizdir demektir.

   DTP’li vekiller neler yapıyorlar?

   Ardahan’a uğrayan vekiller, burayı savaş alanına çevirdiler. Birçok yaralı, birçok gözaltı var.

   DTP’li vekillerin doğu ziyaretleri bir kendi bilmez DTP’li il başkanı tarafından Kürdistan gezisi olarak yorumlandı; üstelik DTP’li vekillerin yanında.

   Bunların ar damarı çatlamış. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergileri ile boğazlarına ekmek giden bu insanlar, hıyanet içindeler. Hainler. PKK taraftarları.

   Talebimiz devam ediyor. DTP’li vekiller; Politika Dergisi’nin karşısına, yüreğiniz varsa çıkın. Görelim bakalım, sizin Kürdistan isteklerinizi.

 

   Lozan Düşmanı, Ergenekon Kompleksli ve İftiracı Vakit Gazetesi

   Evet, Vakit Gazetesi tüm bu haberlere son bir ayda imza attı. Hemen başlayalım.

   Vakit Gazetesi, geçtiğimiz günlerde Lozan Antlaşması’nın imzalandığı masayı manşetine taşıdı.

   Manşetin başlığı şöyle: “İşte İnfaz Masası”

   Haberin içeriğinde ise şunlar yazılı: “İşte en pahalı masa… İşte, bedelini en ağır ödediğimiz masa!... Çünkü bu masada bir İmparatorluğu kaybettik!... Çünkü bu masada; Kerkük, Musul ve 12 Adalar’ı kaybettik!... Bu masa, Türkiye’nin bitirildiği Lozan’daki masa!... Bu masada her şeyimizi verdik ama, 85 yıl sonra bugün; İşte o masa Türkiye’ye hediye edildi. Topraklarımız gitti… Masa kaldı yadigâr!”

   Vakit Gazetesi, bu yazdıklarıyla Sevr Antlaşması taraftarı olduğunu ilan etmiştir. Çünkü o antlaşmaya göre, bir imparatorluk halen vardır; ama sömürge durumundadır.

   Vakit Gazetesi bu yazdıklarıyla kendisiyle çelişkiye düşmüştür. Dikkatli okuduysanız, haberin içeriğinde bir imparatorluğun kaybedildiği yazdıktan sonra Türkiye’nin bitirildiği yazmaktadır.

   Birkaç gün sonra ölüm yıldönümünde anacağımız İsmet Paşa, Vakit Gazetesi tarafından karalanmş, elde edilen üstün başarı hiçe sayılmıştır.

   Vakit Gazetesi, bu masayı fotoğraflayıp manşetine taşıyacağına savunduğu yazarlarının küçük kızlara yaklaştığı evleri görüntülemelidir.

   Vakit Gazetesi, Danıştay Saldırısı sonrası kan gölüne dönen Danıştay binasını manşetine taşımalıdır. Manşeti de “İşte başardık” olmalıdır.

   Şeriatçı Vakit Gazetesi o masayı değil, savunduğu hortumcuların masasını görüntülemelidir.

   Gelelim bir diğer habere.

   Vakit Gazetesi’nin demirbaş gazetecilerinden Abdurrahman Dilipak ortaya öyle iddialar attı ki, resmen bu kadarı pes dedirtti.

   Ergenekon kompleksli bu gazete ve yazarlarının artık gösterdikleri sahte dincilikten vazgeçmeleri gerekiyor. Çünkü yazdıklarıyla Müslümanlık dinine hakaret ediyorlar. Hiçbir “gerçek” Müslüman böyle adice, saçma komplolar üretemez.

   Bakın ne diyor Dilipak:

   1– Şener Eruygur Ergenekoncular tarafından hastanelik edildi. Çünkü çok şey biliyordu. O ölünce bütün suçlar onun üzerine yüklenecek ve dava kapanacak. Onu öldürenler onun cenazesine de katılacaklar ve laik oldukları için Fatiha okumayacaklar.

   2– Eryugur hastanede bile olmayabilir. Oraya bir başkasını getirmişlerdir. O arada da Eruygur pırrr… Sen sağ, ben selamet. Yarın öldü diye öteki adamı gömerler, olur biter.

   3– Şener Eruygur hakkında daha şimdiden öldü haberleri geliyor. Bir kısmı da hala komada diyor. Bu adamlar için cinayet işlemek çok sıradan bir şey.

   4– Şimdi içeridekilerin can güvenliğini sağlamak gerek. Düne kadar devrim yapmak için kolları sıvayan, şehir şehir dolaşan bir adam, nasıl oluyor da merdivenden düşüp kafasını, boynunu kırıyor?

   5– Bir arkadaş, her şeyde bir komplo arayan basının Eruygur konusunda sessiz kalmasının da bir komplo olduğu düşüncesinde.. Hani sokak kapkaççılarını bile MOBESE ile yakalıyoruz, şu kadar tutuklu, gardiyan ve muhtemelen güvenlik kamerası ile izlenen daracık bir yerde bu işin nasıl olduğunun herhalde mantıklı bir izahı olacaktır.

   Kuşkusuz bunların hiçbiri doğru olmayabilir.. Ama açıklanan gerçek inandırıcı gelmeyince halk bu komploları üretiyor.. Bu senaryolar artık sokakta konuşuluyor.. Göreceksiniz, biraz zaman geçsin daha ne senaryolar üretilecek.. Yani, Eruygur ölmüş de olabilir, yaşıyor da olabilir.. En azından artık tutuklu bulunduğu yerde değil. Sonunda sağlık sebebi ile tahliyesine de karar verildi. Yani en azından artık tutuklu değil.. Eğer gerçekten infaz edildi ise, büyük ihtimalle en çok ağlayan ve görkemli bir cenaze töreni için en çok koşturanlar arasında bu işi tezgahlayanlar da olacaktır.

   6– Belki de ailesi sessiz bir defin yapacaktır. Herhalde bu aşamadan sonra top arabası ile taşınacak hali yok. Sonunda “Nasıl bilirsiniz” diye önümüze getirip koyacaklar.. Laikler için ayrı bir mezar, ayrı bir cami yok ki! ADD’lilerin birçoğunun, Eruygur’un arkasından Fatiha okuyacaklarını da sanmıyorum, olsa olsa alkışlarla uğurlarlar! Okkır’dan sonra Eruygur, bu arada İP Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever’den sonra şimdi de Hurşit Tolon’un tahliyesi gündemde.. İlsever “hasta” çıktı, şimdi sapasağlam, “dava” uğruna koşuyor.. Biliyorsunuz, YARSAV Başkanı da hasta! Bu hastalıklar dikkat çekici.

   Tolon’un rahatsızlığı belli: Kalp! Hapishaneye girerken kalbi turp gibiydi, ama şimdi hasta raporu ile serbest bırakılması gündemde.. Oysa daha düne kadar durum şöyleydi: “Mevcut Koroner Anjiyografik ve Ventrikülografik bulgular değerlendirildiğinde sonucun birkaç önemsiz plak dışında normal olduğu izlenmiştir. Mevcut haliyle koroner arter hastalığı bulguları için aspirin dışında herhangi bir ilaç kullanılmasına gerek yoktur. Sonuçlar tamamen normale yakın olup, günlük ağır efor dahil her türlü faaliyeti yapabilir.”

   Not: Dilipak’ın söylediği sözler http://www.medyahane.com sitesinden alınmıştır.

   Şimdi her makalesini ‘Selam ve Dua’ ile bitiren Abdurrahman Dilipak’a ne demeli inanın içimden geçiriyorum; ama burada söyleyemiyorum.

   Allah yolundaki bir Müslüman’ın (!) kafasından geçen şeytanlıklara bakın hele.

   Sen Eruygur’un ve diğerlerinin tahliyesini boşver de en yakın arkadaşlarından Hüseyin Üzmez’in tahliyesini tartışsana.

   O yazında da arkadaşının tahliyesini Selam ve Dua ile bitirsene.

   Neymiş laikler Fatiha okumazlarmış. Allah kısmet ederse, sen benden önce ölürsen, öldüğünde mezarına gelip Fatiha okuyacağım. O zaman laiklerin Fatiha okuyabildiklerini göreceksin. Allah belki o zaman seni affeder.

   Dilipak soyadına uygun yaşaman dileğiyle...

   Gelelim Vakit Gazetesi’nin bir diğer haberine. Geçen günlerde Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir saunada terör örgütü liderleri ile buluştuğunu yazan bu gazete, Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle din sömürüsü altında yalan haberler servis eden, suratına tükürülesi bir gazetedir. 

   Kılıçdaroğlu gerekeni, gerektiği gibi söylemiş. Katılmamak elde değil.

 

   Bush’un İtirafı

   Amerika Birleşik Devletleri Eski Başkanı küçük Bush, Irak konusunda yanlış istihbarat yapıldığını itiraf etti.

   O kadar insanın ölümünün vebalini üstünden atmak için yaptığı bu konuşma Amerikan’ın amacını resmi bir ağızdan doğrulatmış oldu.

   Ekmek bulacak parası olmayan bir halka nükleer silah saklıyorlar derseniz, işte böyle milyarlarca insanın önünde rezil olursunuz.

   Toprağın altına saklanmış uçakları bile bulan ABD nükleer silahları bulamadı.

   Irak’a özgürlük götüren bu devlet sizce sanıldığı kadar yalancı mı?

   Bence sandığımız kadar yalancı değiller. Kürtlere yönetimi devreden ABD sanırız bazılarına özgürlük götürdü.

   Şimdi biz Türkiye olarak, bu özgürlüğe karşı nasıl bir tutum izleyeceğiz; merak konusu.

   PKK denilen örgüt “toprak verirseniz bu kavga biter” diyor. Sizin barış anlayışınızı Ardahan’da, Diyarbakır’da, şurada burada gördük. Bilmeniz gereken; bu aziz vatanın tek karış toprağına sahip olamayacağınız.

   Dağlarımızda dolaşabilirsiniz, şehirlerimizde örgütlenebilirsiniz; ama bilmeniz gereken bir şey var ki bundan ileriye gidemeyeceğiniz.

   O yüzden bizi Amerika gibi bir ülke ile sakın bir tutmayın. Onlardan aldığınız özgürlük, ipin sadece bir ucu. İpin diğer kısmı bizim elimizde. Size kolay gelsin.

 

   Dağıt Kömürü, Dağıt Kömürü Bu Millet Uçsun

   Recep Tayyip Erdoğan ne dedi geçen gün?

   “Çalacaksın kapıyı, vereceksin kömürü, vereceksin kömürü. O zaman bu millet ne olur biliyor musun? Uçar, uçar hamdolsun.”

   Kömürünüz batsın. Bunun yanına zihniyetiniz de eklensin.

   Sarıkamış’ta donan bir milletin evlatlarını kömürle kandırıyorsunuz ya; size yazıklar olsun.

   Önce muhtaç ediyorsun, sonra kapısını çalıp uçuyorsun. Türk milletinin onurunu düşünerek konuşacaksın Recep Tayyip Erdoğan.

   Gel benim kapımı çal. O kömürü ne yapıyorum sana göstereyim. Ben gerekirse evimde donarım; ama sana bir çuval kömür için demokratik hakkımı satmam.

   Bu ülkede demokrasi inşası kanla, özveriyle, vatan millet sevgisiyle oldu.

   Kurulan bu demokrasiyi kömürle yakmana izin vermeyecek bir milletle karşı karşıya olduğunu bil.

   Ata’mın kurduğu Cumhuriyeti, şehitlerimizin kanıyla ıslanmış bu toprakları bir çuval kömür uğruna değişen Türk milleti; lütfen uyan uykundan.

   Bir kömürün yaptıkları işte bu. Kömürü al, oyunu verme diyenlere de itibar etme. Al o kömürü gerekeni yap; çünkü sen Yüce Türk Milleti’nin bir ferdisin. Onurunu ayaklar altına alanlara teslim olma.

   Kendine sadakaya muhtaç dedirtme, hakkını ara.

   Ben çevrecinin daniskasıyım deyip de oy için çevreyi kömür kirliliğine terk eden, evinde doğalgazla ısınan ama sana kömürü layık görenlere onurunu satma.

   Bütün süreçlerde devam etmesi gereken sosyal yardımı, sadece bir döneme sıkıştırıp sadakaya çevirenlere itibar etme.

   İşte tüm bunları yaptığın zaman, aslında mutlu olacaksın.

   Tüm bunları yaptığın zaman, senin onurunu uçuracakları koltuğundan uçuracaksın.

   Senin vergini alıp, sana bir çuval kömür getirenlere inanmadığın zaman kazanacaksın.

   Ata’nı hatırla, Sarıkamış’ta donanları hatırla, harp meydanında geleceğini senin geleceğin için çıplak ayakla feda edenleri hatırla.

   Hatırla Ey Güzel Halkım!!!

 

   Yeni Bir Düello Kapımızda

   Hatırlayacaksınız; CHP İstanbul Milletvekili ve Grup Başkanvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Melih Gökçek hakkında iddialarda bulundu ve Melih Gökçek’i düelloya davet etti.

   Melih Gökçek’in de bu teklife olumlu yanıt vermesiyle Türkiye gündemine yeni bir düello geldi oturdu.

Kılıçdaroğlu’nun üslubu malum; herkesçe takdir ediliyor.

   Melih Gökçek için ise aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.

   Biri, hakkında iddiada bulunuyorsa çıkarsın, haklıysan haklılığını ispat edersin. Medyanın önünde balon patlatmalar filan hiç yakışmıyor.

   Kılıçdaroğlu balonunu söndüreceğim diyor. Millete iftira atmak neymiş göstereceğim diyor.

   Sanki, Kemal Kılıçdaroğlu, Şaban Dişli’nin istifasına yol açmamış gibi...

   Sahi, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı neden görevinden istifa etti? Sanki Kılıçdaroğlu da onun hakkında açıklamalarda bulunmuştu.

   Bir de Dengir Mir Mehmet Fırat var tabii. Nerede kendisi, bilinmez.

   Bakalım, Melih Gökçek’in akıbeti ne olacak.?

   Belki de geçen günlerde dergimizde ağırladığımız Murat Karayalçın için oldukça kolay bir seçim olacak. Umarım, yine oyları çöpten çıkmaz.

 

   Yerel Seçimler ve Nüfus Artışı

   Yerel seçimler için partilerin adayları yavaş yavaş netleşiyor.

   Mustafa Sarıgül, DSP kadrosuna katılarak yeniden Şişli’den aday oldu. Gelecek ay ki sayımızda kendisiyle büyük bir olasılıkla bir röportaj yapacağız. Talebimizi ilettiğimiz Şişli Belediyesi Basın Bürosu’ndan ilk etapta olumlu bir cevap aldık. Küçük pürüzleri de giderdikten sona böyle bir mülakat dergimizden yayınlanabilir.

   Çok sevdiğim, değerli büyüğüm Sayın Arif Sağ’da CHP kadrolarına katıldı. Tercihine saygım sonsuz. Umarım siyaset sahnesinde de müzik dünyasındaki başarısını yakalar.

   AKP’li belediye başkanları CHP’ye katılırken, CHP’li üyelerden bazıları da AKP’nin yolunu tuttu.

   Mevki makam hırsıyla zıt kutuplara yönelim daha şimdiden başladı. İnsanlarımız ne yazık ki değer yargılarını yerli yerine oturtabilmiş değil.

   İlginç olan bir diğer nokta seçmen sayısındaki artış.

   Tayyip Erdoğan’ın üç çocuk yapın söylemleri sanki bir an evvel gerçekleşmiş gibi.

   Yıllar önce ölen bebekler seçmen listelerinde. Seçmen listelerinin asılıp, kaldırılması ise bir oldu.

   Allah’tan, CHP bunun için gerekli mercilere başvurusunu yaptı. Yakın zamanda listeler yeniden asılabilir.

   Rahşan Ecevit, DSP’ye Yüklendi

   DSP’nin kurucusu ve ilk genel başkanı Sayın Rahşan Ecevit, DSP’nin politikalarını eleştirdi ve artık partisinin Bülent Ecevit’in arkasına sığınmaması gerektiğini söyledi.

   Sanırız söylemlerinde haklılık payı var. DSP solda birleşme evresini kendi çıkarları için kullanırken ideolojiye sanki biraz darbe vurdu gibi. Benim düşüncem bu noktada.

   Gerçekten üzücü. Sol ideoloji ve Türkiye geleceği açısından da düşündürücü.

 

   Mehmetçik Operasyonda

   Kahraman Mehmetçiğimiz  –10 derece soğukta PKK’nın Kış örgütlenmesinin önüne geçebilmek için operasyonlara başladı.

   Alınlarının akıyla operasyonların sürmesini bekliyoruz.

   Bu sayılık benden bu kadar Değerli Canlar. Değinemediğim konular var biliyorum ve bu yüzden sizlerden özür diliyorum.

   Sizlerden son ricam daha öncede belirttiğim gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişini hatırlayarak damarlarınızdaki asil kanı bulmanız.

   Büyüklerimin ellerinden, kardeşlerimin gözlerinden öperim. Yaşasın Türkiye.

 

gokhan.dag@politikadergisi.com

  

 

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 10’da yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 10’u indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.