Gündeme Dair

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

   Gündem denilen şey gelip geçicidir; çünkü gündem yaşanan günlük olaylar açıklamasına karşılık gelir söylemleri gündemi arka plana atıp başka şeyleri ön plana çıkartmayı amaçlar. Bu ön plana çıkartışta aslında başka bir gündem oluşturur. Bu sebeple gündeme dair söylenenler, başka gündemleri açıklamak için bir kılavuz olurlar, olmalıdırlar.

   Bu sebeple artık Politika Dergisi’nde ayrı bir bölüm olarak gündeme yönelik tespitler yapmaya çalışacağız. Umarım geçmişe bakarak, geleceğe yönelik öngörülerimiz doğru çıkar.

   AKP Kapatma Davası İçin Verilen İddianameye Cevap Verdi.

   Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’nin kapatılmasına yönelik hazırlamış olduğu iddianameye, AKP bir cevap sundu.

   Konu olarak da “İddianameye Cevaplarımız” ibaresini kullanan AKP tarafı iddianame ile ilgili davanın hukuki bir dava değil, siyasi bir dava olduğunu savundu.

   Savunma metni bu iddianamenin bir çelişkiler yumağı haline geldiğini anlatmaya çalışıyor.

   Savunmanın giriş metninde yazan şu paragraf dikkatimi çekti: “Bu iddianame, bir çelişkiler yumağıdır. Kurulduğu andan beri Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine doğru kararlılıkla yürüyen ve bu yürüyüşün en önemli dönemeci olan Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefinin gerçekleşmesi için gerekli her adımı atan bir partinin, laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiğini ileri sürmek bir çelişkidir.”

   Sessiz kalıp takdiri okuyucularımıza bırakmak isterdim; fakat dayanamayacağım. Mustafa Kemal’in çağdaş uygarlık seviyesi için AB en önemli dönemeç sayılamaz, sayılmaması gerekir. AB’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne yapmış ve halen de yapmakta ülkemiz adına olumsuz davranışlar mevcutken nasıl olurda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün göstermiş olduğu çağdaş uygarlık seviyesi için bu yol en önemli dönemeç sayılabilir. Ayrıca bu konunun laiklikle alakasının nasıl kurulduğu da bir muammadır.

   Neyse biz incelememize başka bir paragraf ile devam edelim: “Hakkımızda düzenlenen iddianamede temel sorun, AK Partinin siyasi felsefesi ve vizyonunun anlaşılamamış, hatta daha da vahimi yanlış anlaşılmış olmasıdır. İddianamede portresi çizilmeye çalışılan partiyle AK partinin hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.”

   Bir diğer paragrafta ise; “Adalet ve Kalkınma Partisi, ekonomik ve siyasi krizlerin olumsuz tesirlerinin görüldüğü; din-devlet, din-siyaset, devlet-toplum ilişkisindeki gerilimlerin yoğun olarak hissedildiği bir dönemde yeni bir siyaset anlayışı ve tarzıyla ortaya çıkmıştır. Muhafazakar Demokrat bir siyasal kimlik geliştiren AK Parti, siyaseti normalleştirmeyi, siyaseti gerçekçi bir eksene oturtmayı, Türk siyasetinin kronik gerilim alanlarını rahatlatmayı amaçlamıştır.” yazmaktadır.

   İlginç olan bir diğer paragraf ise; AK Parti, toplumun tüm kesimlerinden, ülkemizin her bölgesinden, bütün ekonomik ve sosyolojik katmanlarından oy almış bir merkez partisidir. Partimiz, son genel seçimlerde 81 ilin biri hariç tümünde milletvekili çıkaran 4 tek partidir. Dolayısıyla AK Parti Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün teminatıdır. Toplumun tüm kesimleriyle buluşmuş ve toplumsal barışın, ülkenin birlik ve bütünlüğünün teminatı haline gelmiş bir partinin Anayasaya aykırı eylemlerin odağı olarak gösterilmesi düşünülemez.” yazmaktadır.

   Genel bir yorum yürütelim. Muhafazakar Demokratlık çerçevesinde düşünecek olsak bile, her yerden milletvekili çıkartmak Anayasa aykırı eylem yapmamayı düşündürtemez ise bunun tarihteki örneklerine ne diyeceğiz. O zaman AKP Hükümeti’nin değiştirmeye çalıştığı 1982 Anayasası’na, AKP nasıl karşı çıkmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin hemen hemen tüm illerinden milletvekili çıkaran DPT’yi o bölgede nasıl suçlayabiliriz.

   Bir diğer paragrafta şöyle; “Kapatma talebinde bulunan iddianame hukuk dışı bir dille kaleme alınmıştır. Her şeyden önce, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın resmi kayıtlarında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kısaltmasının “AK Parti” olarak belirtilmesine rağmen, iddianamede ısrarla “AKP” şeklinde kullanılması siyasi bir tavrın göstergesidir.” yazmaktadır.

   AK Parti , kara parti dikotomisi  yaratmanın siyasi etikle bağdaşabilirliğini sorgulamadan, bu savunmada yazan giriş bölümünden seçtiğimiz bazı paragrafların tam metinlerini sizlere sunmuş olduk. Ben şahsen tüm savunmayı inceleme fırsatı buldum ve şimdilik bu giriş bölümü ile yetinmek zorunda kaldım. Bir sonraki sayımızda söz konusu savunmayı detaylı olarak incelemeye çalışacağız. O güne kadar http://www.akparti.org.tr/iddianame_cevap_tr.pdf adresinden, savunmaya ulaşabilirsiniz.

   Kemalizm’e Yönelik Tavırlar

   Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisi olan Kemalizm’e karşı son günlerde yapılan saldırılar ayyuka çıkmış durumda.

   Bakın, Sayın Atilla Yayla, Kemalizm hakkında neler söylüyor: “ Kemalizm ve Kemalistler biraz normalleşmeliler. Normalleşmeden kastım Kemalizm resmi ideoloji olmaktan çıkmalı ve demokratik süreçte yarışan ideolojilerden biri haline gelmelidir. Kemalistler de Kemalist olmayı haklılıklarını kanıtlayan bir şey olarak görmek yerine kendilerini zorlamalı, fikir dünyalarını zenginleştirmeli, tahammüllü olmayı öğrenmelidir. Kemalizm demokrasinin kurucu ideolojisi olamaz ve dolayısıyla Türkiye'yi geleceğe taşıyamaz. Demokrasinin kurucu ideolojisi liberalizmdir. Kemalistler biraz liberalizm çalışmalıdır. Kemalizm yeni bir toplum yaratma vaadiyle işe başladı ama olmadı. Olamazdı. Bugün Kemalistlerin sapma olarak gördüğü şeylerin çoğu sapma değil, doğal olan şeylerdir ve asıl kendi yaklaşımlarında doğal olandan sapma hali daha baskındır. Türkiye'nin her şeyi Atatürk'te temellendirme, meşrulaştırma anlayış ve çabasından vazgeçmesi gerekir. Bu hem imkansız hem de yanıltıcıdır. Fikir özgürlüğüne ve fikir hayatımızın zenginleşmesine engel olan bir tavırdır.”

   Atilla Yayla, liberalizmin derinlerinde boğulduğu için zannediyoruz ki Kemalizm’i halen idrak edememiştir. Kurucu unsur olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında darmadağın olmuş bir politikayı liberalizmi savunmak bir siyaset bilimciye uygun düşen bir davranış değildir. Bu gerçekleri saptırmakla eş değerlikten başka bir şey değildir.

   Atilla Yayla’nın “her yerde neden bu adamın heykelleri var söylemlerini” bu son beyanatlarıyla birlikte düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum.

   Devrimler Halka Travma Yaşatmış

   AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat söyledikleriyle bir anda gündemin baş köşesine oturdu. Atatürk Devrimlerinin toplumda bir travma yarattığını söyleyen Dengir Mir Mehmet Fırat’ın durup dururken yapmış olduğu bu açıklamaları maksatlıdır. Az önce bahsettiğim savunmada Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek aldığını söyleyen bir partinin milletvekilleri daha dikkatli konuşmak zorundadır. Ağızlarından zihinlerindeki düşüncelerini kaçırmamayı bilmelidirler; çünkü bunu başarabildikleri ölçüde savunmaları anlam bulur.

   Ata’mızın siyasi yaşantısını 19 Mayıs 1919 tarihinden başlatacak olursak, ölümüne kadar 19 yıl siyaset yaptığını söyleyebiliriz. On dokuz yıllık siyasi geçmişinde ülkesi için yaptıkları ortada olan birisinin halka olumsuzluklar yaşattığını vurgulamak oldukça yakışıksızdır.

   Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat’ın 1970’lerde başlayan siyasal hayatı göz önüne alındığında, kendisinin ilk önce bu ülkeye kattıklarını sorgulaması lazımdır.

   Gidip New York Times’e ülkesini şikayet eder gibi açıklamalar verme lüksüne kimse sahip değildir.

   Humeyni’yi Seviyorum, Atatürk’ü Sevmiyorum Meselesi

   Değerli okurlarımız, sizin de bildiğiniz gibi geçen günlerde iki hanımefendi Fatih Altaylı’nın karşısında Humeyni’yi sevdiklerini ve Atatürk’ü sevmediklerini açıkladılar. Bu hanımefendilerden Kevser Çakır’ın söyledikleri çok ilginç: “Humeyni Müslüman biri ona bu yüzden saygı duyuyor, onu bu bu yüzden seviyorum.”

   Sonrasında diğer hanımefendinin söylediklerine bakın: “Atatürk’ü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum.”

   Yukarıdaki iki paragraf ve sizin de bildiğiniz bu konuşma aslında bazı şifreler içerir. Ben Müslüman birini severim demek dolayısıyla Müslüman olmayan birini sevmemektir. Sevilmeyen ise bu iki hanımın konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk’tür. Nitekim bu hanımlar, konuşmalarının devamında o dönemde halkın İslamiyet için savaştıklarını söylemişlerdir.

   Sonrasında ise bu hanımlar ülkeyi İngilizler yönetseydi daha özgür olacaklarını belirtmişlerdir. Hainliğin bu kadarına pes dedirtecek cinsten yapılan bu açıklamaların nedeni ülkemizde şuan Kemalistlerin yaşadığı örgütlenme durumuyla ilintilidir. Kemalizm savunucuları bu haince odaklara karşı yeterince güçlü bir biçimde seslerini duyuramamaktadırlar.

   Bu hanımefendilerin söyledikleri üzerinde, Dengir Mir Mehmet Fırat’ın da bahsettiği gibi bir travma etkisi olabilir; ama bu travmanın kendini Türk bilenlerle de mi, yoksa doğuştan Türk olanlarda mı yaşandığının iyi sorgulanması gerekir.

   Neden Ülkemizi Hep Yurtdışına Kötülüyoruz?

   Türkiye Cumhuriyeti’ndeki tüm sorunlar nedense ülkemiz dışında, ülkemiz hakkında yaşanan olumlu gelişmeler nedense hep ücra köşelerde konuşuluyor.

   Türban sorunuyla ilgili yaşanan olumsuzlukların odak noktası İspanya imiş gibi Başbakan hatırlayacağınız üzere, “Velev ki” diye başlayan sözlerini İspanya’da sarf etti.

   Sayın Babacan’a bakıyoruz, çıktı yurt dışına ve Müslümanların dini özgürlükler konusunda sıkıntıları olduğunu söyledi.

   Sayın Fırat’ın New York Times’a yaptığı açıklamaları hep birlikte irdeledik.

   Ülkemizi yurtdışından öven tek bir isim var şu an, o da Fetullah Gülen (!). Erzurum’daki köyünü özlemiş, oranın güzelliklerini övüyor. Erzurum gerçekten çok güzel bir yer; fakat insanın sorası geliyor, neden kaçtın, neden ülkene gelemedin? Neyse Yargıtay’ın verdiği kararla artık ülkene gelebilirsin. Tabii Amerika sana git derse.

   25 milyar dolarlık bir paraya hükmedebilen, vaizlerimiz oldu diye de ekonomimizi büyüdü gösteririz artık.

   Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Yönelik Olaylar

   Taraf Gazetesi’nin son günlerde yayınladığı olaylar ve diğer TSK’yı yıpratma girişimlerinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri bir bildiri yayınladı. Bildiri özetle bu tarz yıpratma girişimlerinin TSK’nın güvenirliliğini zedeleyemeyeceğini söylüyor. Bizde TSK’ya her zaman olduğu gibi güveniyoruz.

   Kürtçe TV’ye İzin

   Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, Kürtçe TV’ye imkan veren yasayı onayladı. Ne yayınlanır bilemeyiz ama; İmralı’da Abdullah Öcalan 24 saat yüzlerce kamerayla izleniyormuş. Bizden söylemesi…

   CHP’nin Hesaplarında Usulsüzlük

   Anayasa Mahkemesi CHP’nin hesaplarında usulsüzlüğe rastladı ve bu konuyla ilgili bir dava açtı. Umarız yeni bir kayıp trilyon davası yaşanmaz.

   AKP Oylarını Arttırıyor

   Yaşanan kapatma davası, türban kararı ve diğer gelişmeler AKP’nin oylarının artmasına neden oluyor. Ocak 2008’de %54.7 oyu, Mayıs’ta %39.7’ye düşmüştü. Yeni araştırmalar bu oranın %43.4’e geldiğini gösteriyor. CHP’nin oylarında ise durum %18.1, MHP ise %16.8 (Kaynak: www.milliyet.com.tr)

   6. sayımızda görüşmek dileğiyle.

  

gokhan.dag@politikadergisi.com

Yorumlar

telefon dinlenmesi

Dün gece ülkemiz gene bir terör acısıyla daha sarsıldı bu ne ilkti nede son olacaktı kac masum insanımız daha bu terör lanetine sehit vereciğiz kim bilir ama bnm sorgulamak istediğim başka bi konu var
Ülkemizin gündemini uzun süre meşgul eden bircok hayali kanıt ve telefon görüşmesine dayanan ve suanda yargı asamasında olan ergenekon olayında yaklasık 10 milyon kişinin telefonu dinlenio bu kadar telefon dinlenme olayında hiçmi bu terör baglantılarına rastlanmıoda bu kalleşler istanbulumuzun göbegini kana buluyo yada görmekmi istemiolar....

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.