Etnik Kökene Dayalı Sol Olur mu?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

İnanmayacaksın sayın okur, bu yazıyı yazmadan bir yarım saat kitaplığı, notları karıştırdım, şimdi anlatacağım notu nerede okumuştum? Yok yok... Bulamadım. Mealen anlatıyorum :

"Stalin dönemi Sovyetler. Stalin 'tek ülkede devrim' sloganını ortaya atmış.

Troçki'yi ta Meksika'da bulup öldürtmüş. Sovyetlerde yaman bir 'sosyal faşizm' sürmekte... Parti üyesi, iki genç işçi evlerinde akşam yemeğinde kendi aralarında sohbet ediyorlar. Biri diyor ki :

- Aslında partinin başına Troçki geçmeliydi. Koca Kızıl Ordu'yu kuran adam. Nasıl oldu da adı sanı duyulmamış Stalin ikinci adam oluverdi anlayamadım...

Diğeri :

- Bu dediklerini Stalin duysa doğru Sibirya'daydın ha! Hem nasıl geçer partinin başına Troçki. O bir Yahudi be...!

-İyi ama Marks' ta bir Yahudiydi... "

Ne zaman bizim liberallerin (çoğu sol dönme ha!) ağzından "BDP ve PKK aslında sol örgütlerdir." lafını duysam aklıma bu not gelir. Hemen parti üyesi o Sovyet genç işçi gibi : "İyi de onlar Kürt milliyetçisi, solcunun "etnik miliyetçi" olduğu nerede görülmüş." diyesim gelir...

Sayın okur, ne BDP ne PKK sol örgütlenmeler değildir. Bunu uyduran liberaller içindeki bizim eski "sol dönmeler" dir. (Hasan Cemal, Cengiz Çandar vs... ) BDP'nin de PKK'nin de solculuğu işte bu "sol dönmeler" kadardır. (Hasan Cemal, orducu sosyalisttir, ordu sol bir darbe yapsın diye medet umanlardan. 1971 darbesine toslamışlardır bunlar. Cengiz Çandar, gerilla savaşlarına özenir, Filistin kamplarına falan gider. Deniz Gezmiş'in yakın arkadaşıdır. Deniz Gezmiş, bir kaza sonucu yaralanan Cengiz Çandar'ı sırtında eczaneye kadar taşımış kişidir.)

1980 öncesinin o duvarları slogan kokan, kanın gövdeyi götürdüğü günler... Onca sol grup arasında bir de "Apocular" diye sol bir grup biliyorum. Genellikle Kürt kökenli solcu arkadaşlar bunlar... Ama sayıları öyle mattah bir şey değil. Genellikle Dev-Genç grubu ile hareket ediyorlar. İşte "Kurdara Azadi", "Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği" türü sloganları var. (Şimdiki gençler pek bilmez, sol gruplar içinde sloganlar bile paylaşılmıştı. Sözgelişi "Faşizme geçit yok" diye bağırırsanız, siz TKP'li veya İGD'lisiniz demek; yok "Kahrolsun faşizm ve sosyal faşizm" diye bağırırsanız Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu vs'lisiniz demektir.)

Türiye sol gençliği bu Apoculara sıcak bakıyor; hatta bazen yürüyüşlerde onların sloganlarına eşlik ediyor. Henüz bu Apocularda etnik kökene dayalı bir söylem yok....

1980 darbesi oluyor, ortalığı toz duman ediyor. Solun bırakın örgütlenmeyi "S" si bile yasak... Toz duman olmuş her sol örgüt gibi Apocular da ortada kalmıyor... Ta ki 1984 yılına dek...

1984 Eruh Baskını PKK diye bir örgütün adı duyuluyor. 1980 fırtınasını bir iki yıl hapis, ya da karakolda üç beş dayakla atlatmış örgütsüz sol başlarda PKK'yi gerçekten "sol" bir örgüt diye düşünüyor. Özellikle Dev-Genç kökenliler veya sempatizanı solcular. Öyle ya Mahir Çayan demez miydi, "kırlardan şehire"... Aaaa PKK yapıyor  işte...

Dönemim başbakanı Turgut Özal PKK'nin Eruh baskını için : "Üç beş çapulcunun işidir." diyor. Gerisini ve günümüze kadar nasıl gelindiğini biliyorsunuz...

Sayın okur, Soner Yalçın'ın "Reis" ve "Pipo" kitaplarını okumadıysanız mutlaka okuyun. Orada temel olayı anlatırken pek güzel değinir, Abdullah Öcalan'a ve kişiliğine...

(Sözgelişi Mahir Çayan ve arkadaşları muhtar evinde öldürüldüğünün (Ertuğrul Kürkçü sağ kurtulur, şimdi Öcalan partisi milletvekilidir) ikinci günü mü ne Siyasal Bilimler (Ankara) öğrencileri bir protesto mitingi yaparlar. Öcalan siyasal birinci sınıf öğrencidir. O da katılır mitinge. Polis bütün öğrencileri gözaltına alır. Öcalan da dahil. Ama ilginçtir, diğer öğrenciler bırakılmazken, Öcalan iki gün sonra serbest bırakılır ve siyasal bilgilerde öğrenimine devam eder. Diğer öğrencilerin çoğu okullarından atılır... )

1980 öncesi "Apocular" diye başlayan örgütlenme PKK'ye dönüşmüştür (sanırım açılımı da Kürt İşçi Partisi'dir) de PKK sol bir örgüt müdür?

İki nedenden asla değildir...

1. Etnik (ırksal) milliyetçiliğe dayalı bir sol olmaz.

2. Emperyalizm güdümünde ve desteğinde bir sol hiç olmaz...

Artık günümüzde PKK'nin de BDP'nin bu iki özelliği ayan beyan ortadayken halen bunlara "solcu" demek ya "yalan söylemektir" ya da "solu hiç bilmemektir."

Ad, hiçbir örgütü solcu yapmaz. İngiltere "İngiliz İşçi Partisi" iktidardayken ABD emperyalizmin Irak işgaline destek vermiştir. 1968'de bizim İşçi Partili yöneticilerin bir kısmı, Sovyetlerin Çekoslavakya işgalini ayakta alkışlamıştır. Ne farkı vardır, ABD'nin Irak'a girmesine destek olmakla ?

Günümüzde de bir İşçi Partimiz vardır. Bazı çok doğru söylemlerinin yanında Avrupa'da bir "Talat Paşa Komitesi" kurması, komutanlardan söz ederken "İlker Paşa Hazretleri" türü (Yalçın Küçük) laflar etmesi, sol  literatüre ne denli uygundur? Bence daha çok bir "İttihatçı" söylemleridir bunlar. İttihatçılar  nere, sol nere Doğu Perinçek bilmez mi bunu ?

Dikkat edersen sayın okur, PKK ve BDP'nin bir "sol" örgütler olmadığını dile getirirken çuvaldızı da kendimize batırmayı ihmal etmedim...

Sözün özü; ben bu olanlar içinde bakmayın dayı dayı gezindiklerine en çok kullanılan örgütün AKP, en çok kullanılan kişinin de başbakan olduğunu görüyorum...

İkinci cumhuriyetçi liberaller, kendi istedikleri düzeni kurar diye, PKK ve BDP gene aynı niyetle AKP ve başbakanı parmaklarında oynatmaktadırlar...

Başbakanın öyle "dayı dayı" yürümesi, "dayı dayı" laflar etmesi de bana hep "efe sallamaz" fıkrasını hatırlatmaktadır...

Hadi fıkrayı bilenler, bilmeyenlere anlatsın...

 

Ufuk KESİCİ

ufuk.kesici@politikadergisi.com

Yorumlar

Eleştirilerde Lütfen Biraz Daha Dikkatli Olalım!

Sayın Ufuk Bey,

Aslında düşüncelerimiz bazı konularda büyük ölçüde örtüşüyor. Ancak bu yazınızda İşçi Parti'sini Avrupa'da Talat Paşa Komitesini kurmakla eleştirmenizi ve de Yalçın Küçük Hoca'nın "İlker Paşa Hazretleri" ifadesini "Sol Literatür" ile kıyaslamanızı yadırgadığımı size yazmak zorundayım.

Önce Sayın Yalçın Küçük 'ün "İlker Paşa Hazretleri" ifadesi sadece bir saygı ifadesidir. Bilindiği gibi ikisi de Silivri de tutukludur. Bir anlamda ikisi de mücadele ve kader yoldaşıdırlar. Burada bu saygı ifadesini, sol literatürden bilimsel bir kavram olarak aramanız hiç te doğru değildir.

İkinci konuya gelince..

Anladığım kadar, benim gibi siz de devrimcisiniz ve de antiemperyalist bir pozisyondasınız.

Evet, "İttihat ve Terakki hareketi" ile sol veya daha somut olarak sosyalizm aynı ideoloji değildir. Sınıfsal açıdan İttihat Terakki ülkemiz tarihinde bir Türk burjuvazi hareketidir. Sol veya sosyalizm ise bir işçi sınıfı hareketidir.

Ne var ki çağımızda emperyalizme bağımlı, yarı veya yeni sömürge ulus devletlerde bu iki farklı hatta çelişkili sınıfların ideolojik ve siyasi hareketleri emperyalizme karşı ortak hareket etmek zorundadır. Bu ortak hareketin merkezinde vatan savunması veya bir anlamda ulusalcılık(milliyetçilik) vardır. Yalancıktan milliyetçilik yapılmaz. Her devrimci mücadele samimi ve gerçektir!  Bir sosyalist olarak Sn. Doğu Prençek te gerçek bir sosyalisttir. Tıpkı Nazım Hikmet gibi! Nazım Hikmet te büyük bir vatansever olduğu kadar aynı zamanda bir komünistti! Ayrıca, ulusalcılık yeni icat edilen bir ideoloji de değildir. Belirttiğim gibi bir burjuva ideolojisidir. Dolayısı ile tarihte, bizim tarihimiz de de İttihat ve Terakki olarak bu hareketin kökleri ve bıraktıkları derin izler vardır.

Unutmayalım; bugün dünden doğar, bugün de yarını kurar. Tarihi olmayan bir toplumun geleceği de olmaz. Kısaca, her sonraki devrim bir öncekinin mirasçısıdır.

Fakat "Milliyetçilik"(ulusalcılık) sadece tarihsel bir kavram da değildir; aynı zamanda çağımızda özellikle içinde yaşadığımız son dönem siyasi koşullarında, çok güncel bir kavramdır!

Günümüzde kendisine her bakımdan bağımlı hale geldiğimiz emperyalizm; Türkiye'yi daha da kötü bir biçimde köşeye sıkıştırmak için örneğin 1915 Ermeni Tehciri 'ni dünya çapında istismar etmekte; bu yalan ve iftira üzerinden ülkemize zarar vermekte,  Ermenistan'ın Türkiye üzerinden haksız ve hukuksuz olarak hak sahibi yapma çabalarını desteklemektir.

Emperyalist bu yalanı ve iftirayı, yine bir emperyalist metropol olan Avrupa'nın göbeğinde deşifre etmek, boşa çıkarmak için, tarihsel vatansever kişileri de referans vererek günümüz insanlarında vatanseverlik duygu ve düşüncelerini seferber etmek, sizce bir antiemperyalist vatanseverlik duruşu değil midir?

Sizin yazılarınızda İşçi Partisi Başkanı Sn. Doğu Perinçek'i sanki İttihatçıları kendi siyasi rantı için kullanıyormuş izlenimi yaratmanız ise çok daha büyük ayıp değil mi?! Siz ne sanıyorsunuz? Sayın Perinçek'in İttihatçıları istismar ettiği için mi bugün beş senedir Silivri zindanlarında yatmaktadır?

Her devrimci gerçeklere ve sadece ve sace gerçeklere her zaman sadık kalmak ve başkalarının mücadelelerine de saygılı olmak zorundadır. Devrimciliğin ilk ve en önemli şartı budur!

Saygılarımla.

Yoruma yanıt...

Bakınız; yaşım müsait, Perinçek'i gençliğimden beri tanırım ve de ne yalan söyleyeyim ürettiği politikaları da hiç sevmemişimdir.Kendi sosyalizmine ille bir "mekke-medine" aramak sevdasına o da düşmüştür çünkü. Zamanında TKP ve İGD'liler nasıl kendilerine Sovyetleri mekke medine edinmişse, Perinçek de Çin'i mekke medine edinmiştir ki, diyalektik açıdan bence ikisinin de farkı yoktur...

Yok yok... Aydınlık hareketini küçümsüyor muyum? Asla... hele bugün geldikleri konumda Mustafa Kemal'i keşfetmeleri, neredeyse bir "Mustafa Kemal ansiklopedisi " oluşturacak kadar yayın çıkartmaları küçünsenecek şeyler değil...

Ama Perinçek'in bizzat kendisi, her darbede ordudan çekmediği kalmamıştır, bu sivil darbede bile baba oğul hapistelerdir, (Aydınlık hareketinin MİT ile ilişkini Soner Yalçın anlatır gerçi... ) ama üzerlerinde o "orducu" vasfı sırıtmaktadır. Kanımca, "İlker Paşa Hazretleri" söylemi bir saygı söylemi ötesinde bir söylemdir. Ve bana fena halde itici gelmektedir... Ayrıca ilker Paşa'nın Perinçek'in "mücadele arkadaşı ve yoldaşı" olduğunu söylemeniz "sol" düşünce açından "abesle iştigaldir"... Bu söylemin sonu "orducu sosyalistte" kadar gider... (Yalçın Küçük'ün kulakları çınlasın)

Ermeni soykırımı olayında Perinçek'in Avrupalara gidip direnmesi elbet alkışkanacak bir olaydır. Ama nedir o "Talat Paşa Komitesi"... ? Resmen "komitacılık ve İttihatçılık" kokmaktadır bu ad. İtirazım budur...

Hem Mustafa Kemal -Kemalizm / anti epmeryalizm- savunup hem de "İttihatçı" kokan bir söylem edinmek neden? O Alman emperyalizmine bağlı İttihatçılar değil mi 10 yılda koca Osmanlıyı  batıran? Mustafa Kemal'in İttihatçı paşalarına ne denli itirazı olduğunu bilmez mi Perinçek... ?

Mehmet kardeş; 15 yaşından beri sol ideoloji içindeyim; (demek 40 yıl olmuş) ama hiç mekkem medinem olmadı... Aklımın ve öğrendiğim diyalektiğin bana "ters" göründüğü konumlara itiraz ettim hep. Bu nedenle pek sevilmem de, aklımın yolu izlerim gene de...

Ama hep şunu der şunu söylerim: (M. Ali Aybar'ın lafıdır)

"Bu ülkeye sosyalizm gelecekse ya barışçıl yollarla ve özgürlükçü gelecektir; ya da hiç gelmeyecektir. "

Saygılarımla

 

Kesici'ye Son Yanıt

Sayın Kesici,

Sayın Kesici,

Yazı yazmakta maşallah çok çalışkansınız. Size yetişmek zor!

Bakınız; sizin Perinçek’i sevip sevmemeniz sadece sizin öznel duygularınızdır. Nesnel olarak beni hiç ilgilendirmez. Ama sizin; ona duyduğunuz bu antipatiyi, yazılarınızda başkalarını da ona karşı antipati uyandırması için kullanama hakkına sahip değilsiniz. Bu, asla ahlaki ve dürüstlük değildir!

Ayrıca Sayın Kesici, yazı üslubunuz, olayları ve olguları değerlendirmekte kullandığınız ifade ve kavramlar gerçekten devrimciliğe sığmıyor. Örneğin hem Perinçek’in antiemperyalist Ermeni yalanını çürütme mücadelesini takdir ediyorsunuz, hem de hemen arkasından “Ama nedir o ‘Talat Paşa Komitesi’... ? Resmen "komitacılık ve İttihatçılık" kokmaktadır bu ad. İtirazım budur.” Ne demek “Resmen "komitacılık ve İttihatçılık" kokmaktadır” )?  Nedir yani; Perinçek, lağım çukurunda mı eylem yapmış?

Bakınız M. Kemal gençliğinde bizzat kendisi İttihat ve Terakkici olmuştur. Zamanla devrim amaç ve araçlarında, stratejisinde yolları ayrılmıştır; o başka! İttihat ve Terakki hareketi Osmanlı’ya 1908 Hürriyet(Özgürlük) devrimini getirmiştir.  İttihat Terakki hareketi o zamanın koşullarında devrimci olmasına rağmen sınıfsal olarak elbette bir burjuva milliyetçiliği hareketidir.

Anlaşıldığı kadar; sizin derdiniz, ulusalcılık, milliyetçilik. Ona karşı bir allerjiniz olduğu her cümleden hissediliyor!

Ayrıca Osmanlı 10 yılda İttihatçı ’ların marifetiyle batmamıştır. Osmanlı’nın batması yüzyıllar bulan bir geri kalmışlığın sonucudur!

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı”.

İşte size tipik bir Ufuk Kesici cümlesi:

“Ama hep şunu der şunu söylerim: (M. Ali Aybar'ın lafıdır)

"Bu ülkeye sosyalizm gelecekse ya barışçıl yollarla ve özgürlükçü gelecektir; ya da hiç gelmeyecektir. ”

Ne alakası var şimdi bu konuyla???

Saygılar.

Yanıt

Sn Mehmet Bey;

Ne yani "Doğu Perinçek sevmem" demem, ne denli ayıplanası bir laftır anlamadım. Ben İşçi Partili arkadaşlara da derim hep, "Başınızdan Doğu gitmezse, göreceğiniz oy budur" diye... Onlar alınmaz siz neden alındınız bilmem?

Ulusalcılık; Doğu Perinçek'in tekelinde değildir. Doğu, MAO peşinde koşarken ben "Mustafa Kemal" okur, öğrenirdim. Bu nedenle bana "ulusalcılığa karşısınız" demeniz yanlış... Yazılarım şahittir ulusalcılığıma...

İttihat Terakki, konusuna gelince uzun konu; siz daha sıcak bakıyorsunuz sanırım İttihatçilere... Ben bakmam. Mustafa Kemal gibi düşünürüm. "Tam bağımsızlık"...  ABD ci olan AKP ile Almancı olan İttihatçıların bence hiçbir farkı yoktur... Mekke medineleri farklıdır sadece...

İttihatçılar sandığınız gibi hiç "devrimci" olmamıştır. Onlar "taklitçidir"... Batı'yı taklit edersek her şey düzelir diye düşünürler. Batı'dan anladıkları da Almanya'dır.

Ne yani diyalektik bilen biri olarak benden "Mütareke yılları İngiliz ABD mandacılarını kınayıp Alman mandacısı İttihatçıları övmemi mi" bekliyorsunuz?

Size "ne alakası var dediğiniz lafımla" kendi devrim anlayışımı anlatmıştım da demek anlamamışsınız...

İşiniz  zor sn. Mehmet... Daha doğrusu işimiz.. Önce var olan düşüncelerinizi bir tarafa koyup "Yahu bu adam ne der?" diye bir düşüneceksiniz... Sonra "İttihat Terakki" okuyacaksınız.

"Osmanlı İttihat Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük" - M. Şükrü Hanioğlu / İletişim Yayınları 1985

Yok bu hem kalın bir kitapdır hem ağırdır derseniz, daha hafifi ve roman tadı olanı Kemal Tahir'in "Kurt kanunu" öneririm. Hatta Kemal Tahir'in bütün eserlerini...

Dedim ya, "dövüşe dövüşe ilerleyeceğiz."

Saygılar selamlar

 

 

 

 

Türkiyede sosyalist sol büyük

Türkiyede sosyalist sol büyük ölçüde kürtçü pkk.bdp kuyrukçuluğu yapmaktadır.Oysa sosyalizm sınıf siyaseti temelinde halkı örgütler,bunların yaptığı hem sosyalizme hem marksizme ihanettir.

Sahte Sola Dair

Sahte Sola Dair

Sosyalizme daha onaltı yaşındayken gönül veren birisi olarak, günümüzde sosyalizm, Marksizm adına ortaya çıkanların gerçekten sahte soytarı solda yer aldıklarını daha iyi gözlemekteyim. Marksizm-Leninizm klasiklerinin mesajı ile günümüz sosyalist Marksist kesimde teori-pratik açıdan somut bir zıtlığın, kopma ve saptırmanın olduğu aşikardır. Gününümüz sosyalist ve Marksistleri artık işçi sınıfından kopmuş,emperyalizmin dayatttığı böl-parçala-yönet stratejisinin değirmenine su taşımaktadırlar. Pkk gibi sevr projesinin günümüzdeki uzantısı etnik bölücü siyasete destek vermektedirler. Çünkü emperyalist batı tarafından  Osmanlıya dayatılan Sevr anlaşmasında doğumuzda bir kürdistan ve ermenistan kurulması şart koşulmaktadır.

Meydan dinci sağ iktidar akpye bırakılmış, sosyalizm ve Marksizm Leninizm toplum açısından ciddi bir seçenek oluşturamamaktadır. Üstelik bu iktidar Abd emperyalizmden icazet ve destek alarak iktidara gelmiştir. Günümüz Marksistlerinin tam koro halinde bölücü kürtçü ermenici olmasında onların sevrci, sahte ve soytarı olduklarındadır. Kemalizmden esinlenmeyen, ulus-devlet ve üniter yapıyı yok sayan bir sosyalizm ve devrimcilik ancak emperyalist kapitalist sisteme hizmet eder.Leninin ulusların kaderlerini tayin hakkı ilkesini saptırıp,çarpıtıp ulus devletleri abd-ab emperyalizmin yemi yapmak hangi devrimcilikle bağdaşır. Bunun adı ancak wilsonculuktur.Wilson abd eski başkanıdır ve Türkiye dahil ortadoğu ve afrika coğrafyasını bölmek parçalamak amacıyla böl-parçala-yönet adıyla bir siyasi hareket tarzıyı uygulamıştır. Abd emperyalizminin dış politikası halen bu ilkelerdir. Irak,Afganistan,Libya şimdi Suriyede olan bitenler bunun somut örneğidir.Yurtsever,Mustafa Kemalci, anti emperyalist  olmıyan bir sol sahtedir, sevrcidir ve soytarıdır

Sahte,Sevrci Bölücü Sol

Böyle bir sol var mı diye soranlar çıkabilir elbet. Benim yanıtım ortadadır. Bugün sosyalizm, devrim ve Marksizm-Leninizmi savunan siyasi partilerin hemen hepsi bu sınıfa girecektir. Bu partiler Tkp, Ödp, Emep, Sdp, Esp, Ehp vd. Bunu nerden anlarız? Bu partiler o denli marjinaldir ki halk çoğunun adını bile bilmez. Şöyle ki bu partilerin öncelikle kürt meselesi konusunda programlarına baktığımızda hepsinin ayrı bir kürt devletinin inşasından yana olduklarını görürüz. Oysa Kürt meselesini ta osmanlı devletinden beri bize dayatan ingiltere başta olmak üzere emperyalist batılı ülkeler olmuştur. Hatta sözde ermeni soykırımı da yine bir emperyalist yalandır.Türk yurdunu açıkça işgal eden başta ingilizler onun maşası yunanlılar sevr anlaşmasıyla da doğuda bir kürt ve ermeni devleti talebinde bulunmuşlardır. M.Kemal ve arkadaşlarının başlattığı kuvayi milliye ulusal kurtuluş savaşıyla bu emperyalistler hezimete uğratılmıştır.Emperyalistler bugün de bu taleplerinden bu senaryolarından vazgeçmiş değiller. Emperyalist kapitalizm dünyada hakim sistemken ulusların kaderlerini tayin hakkını savunmak salt emperyalizme hizmet eder devrime değil. Üstelik Türkiyede kürtler bir ulus değildir. Türk milletinin bir parçasıdırlar. Sosyalist Proleter devrimden sonra da Leninin Ukh ilkesini uygulamak çok gerçekçi olmıyacaktır. Çünkü dışta emperyalizme içte de karşı devrime  karşı ezilen devletin Türküde kürdüde bir beraber ve dayanışma içinde olmak zorundadır.Çünkü dünyada sosyalizm hakim düzen olmadan tek ülkede sosyalizmin  yaşama şansını güvence altına almak gereklidir.

 

Sahte Marksist Leninistler

 

 

 

Siyasi iktidar ve devlet sınıflı toplumlarda burjuva sınıfın çıkarlarının emekçi sınıflara, proleteryaya dayatan bir zor ve baskı aygıtı olarak işlev görür.Türkiyede işçi sınıfının örgütsüz ve dağınık olması,onu temsil edebilecek sosyalist devrimci partilerin satılmış,emperyalizmin,sorosun böl parçala yönet taktiğine sıkı sıkı bağlı ve kürt bölücülüğüne teşne, tüm amaçlarının kapitalist bir kürt devleti kurmak olan bir siyasi çizgiyi savundukları ortadadır. Bu marjinal hareketlerin proleterlere ne gibi bir faydası olabilir. Bu sahte solcuların, Amerikancı sevrci solcuların yapacağı tek hareket var o da apoya biat etmektir.Birileri başbakana biat ediyor, birileri feto ve cemaatine bu sahte sosyalist ve komünistlerde da apoya biat etmektedirler. Ancak doğru devrimci çizgiyi savunarak bunlarla mücadele etmemiz gerekmektedir. 1917 Ekim devriminden sonra artık ulusların kaderlerini tayin hakkı emperyalizme karşıt mı değil mi,uluslararası devrimci harekete bir katkısı var mı?değil mi?diye bakılır. Değerlendirme o yönde yapılır.Üstelik Türkiyedeki kürt bölücü hareketinin tümüyle abd ve ab emperyalizmin kontrol ve denetimine girdiği bir dönemde, bu harekete ezilen ulus sloganıyla destek vermek feodal talabani, barzani ile abd emperyalizmine destek vermek anlamı taşır. Kuzey ırakta kurulan kukla kürt devleti abdnin bölgedeki çıkarlarına hizmet ederek ikinci israil olduğunu zaten yeterince kanıtlamıştır.Üçüncü bir israili Türkiyede kurmak, üstelik sahte devrimciler marksist leninistler eliyle kurdurmak tarihin cilvesi olsa gerekir.Sovyet kampının yıkılmasıyla kruçef revizyonizmin en son gorbaçovla birlikte tüm dünya devrimci hareketini Türkiyede dahil etkilediği bir gerçektir.Sınıfsal mücadeleden kopulup etnik,dinsel ve azınlıkçı eğilimlerle bulanan sosyalist hareket en sonu kürtçü etnikçi bir karaktere bürünmüştür. Marksist Leninist hareketteki bu yozlaşma günümüzde hala sürmekte ve bir türlü doğru bir devrimci çizgiyi netçe ortaya koyamamaktadır. Peki doğru devrimci çizgi nasıl olmalıdır?Bu çizgi toprak bütünlüğünü koruyan,Türk halkının tümünü kucaklıyan sosyalist bir devlet olmak zorundadır. Proleterya diktatörlüğü devletin biçimi, sosyalizmde bile üniter ulus devlet devletten taviz verilmemelidir.Türkiyede tek bir halk tek bir millet vardır o da Türk milletidir,bunları ifade ederken şoven ve ırkçı olmadığımızı da baştan belirtmiş oluyoruz.Biz devrimciyiz anti feodal,anti şoven ve anti emperyalistiz ve bu değerleri savunuruz.

CENGİZ T

Devrim ve Sosyalizme Dair

 

Bu noktada bir parantez açıp,proleter devrimin olabilmesi için gerekli nesnel koşullar nelerdir onlara bakmak doğru olacaktır.Marksa göre devrim, bir toplumdaki üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki uzlaşmaz çelişki ve çatışmanın işçi sınıfı açısından artık dayanılmaz boyutlara vardığında patlak verecektir.Ancak Marksın yaşadığı çağ özellikle ingiltere gibi kapitalizmin acımasızca uygulandığı henüz serbest rekabetçi bir evrede,kapitalizmin sermaye birikimi uğruna proleteryayı ağır çalışma koşulları altında  15-20 saat çalışmaya zorladığı bir çağdır.Bu dönem tüm kapitalist batıda artı değer sömürüsünün yoğun olarak yaşandığı bir dönemdir.Marksın dahice bulduğu artı değer yasası kapitalizmdeki sömürünün sırrını ve anahtarını da ortaya çıkartmıştır.Proleterya,işçi sınıfı uzun çalışma saatleri boyunca ücretini çıkarttıktan sonra patrona burjuvaya fazladan değer kazandırır işte buna artı değer denilmektedir.Kapitalistin tüm serveti tüm zenginliğinin kaynağı işte bu artı değerle açıklanacaktır.İşte bu yasayı bulan Markstır ve ona tüm işçi sınıfı çok şey borçludur kuşkusuz. Dolayısıyla Marks bu artı değer teorisiyle, aynı zamanda işçinin kapitalist düzende hiç bir zaman emeğinin tam hakkını alamayacağını da somut ve bilimsel olarak kanıtlamış olur. Nitekim Marks ve Engels, öncelikle başta ingiltere, almanya, fransa gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde bir proleter devrim öngörüsü ve beklentisi içine girmişlerdir.Ancak,yine burjuva sınıfının üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki uzlaşmaz çelişkiyi işçi sınıfı açısından giderek dayanılır bir noktaya çekmesi yüzünden bu öngörüleri ve beklentileri gerçekleşemez. Paris komünü dışında işçi sınıfı iktidarı, proleterya diktatörlüğü batıda hayat bulamaz.Paris komünü ise işçilerin 70 gün boyunca parisin belediye yönetimine el koyduğu  kısa bir dönemdir.Ancak bu kısa dönemde paris proleteryası, siyasal iktidarını eşitlikçi özgürlükçü ve demokratik bir toplum kurma yolunda kullanmasını bilmiştir. Fransanın burjuva devletinin ordusu tarafından vahşice,canice bu devrimciler katledilmiştir.Marks sınıf savaşı ve 18 brumeir kitabında bu olaya geniş şekilde yer vermiş,paris komünün başarısız olmasının nedenini devrimcilerin bankalara el koymamalarına bağlamıştır.Peki burjuva sınıfı toplumdaki tek devrimci sınıf olan proleteryayı bir devrim yapmak yolundan nasıl alıkoymuştur?Bunu daha çok işçi ücretlerini arttırarak, işçi sınıfının gerek sendikal temsilcilerini gerekse siyasal temsilcilerini, sosyalist ve komünist parti yöneticilerini satın alarak ya da sınıf uzlaşmacı fikirleri proleterya arasında yayarak gerçekleştirmiştir.Batıda sosyal demokrasi ideolojisinin doğmasının ardında,burjuvazinin kapitalizmi reformlarla,revizyonlarla sürdürmek kaygısı yatmaktadır.Dolayısıyla işçi sınıfı hareketine sızan bu reformist ve revizyonist hareket işçi sınıfını sürekli proleter devrimden uzaklaştırmak için elinden geleni yapmıştır.Bunlar günümüzde de her ülkede mevcuttur ve bunlara kapitalizmin ajanları dememiz doğru olacaktır.12 Eylül darbesi öncesi  patronların çıkarlarını savunan sendikalara sarı sendika adı verildiği hafızalardadır.Sosyal demokrasinin Türkiyedeki temsilcisi chp olarak görünmekle birlikte,ülkemizde batılı anlamda sosyal demokrat bir parti de mevcut değildir.

İşçi sınıfının öğretmenleri Marks ve Engels ustaların vefatından yaklaşık elli yıl sonra proleter devrim 1917de Rusya gibi yarı feodal ve emperyalist bir ülkede Lenin öncülüğünde patlak verecektir.Demek ki sosyalist devrimin rotası batıdan doğuya kaymıştır artık.Ancak artık rusyada devrimci durum, proleterya-burjuva çelişkisi değildir.Bu aşamada Lenin, kapitalizmin gelişerek artık emperyalist evreye vardığını somut olarak kanıtlıyarak bence  marksizme en büyük teorik katkıyı yapacaktır.Leninin emperyalizm kitabı özellikle batı kapitalizmin sermaye ihracı yoluyla sömürüsünü pekiştirdiğini kanıtlamıştır.Batılı kapitalist ülkeler, sermaye birikimi döneminde asya ve afrikada koloniler kurup nasıl o bölgelerin hammadde kaynaklarını ve işgücünü sömürüp talan edip ülkesine aktardıysa şimdi de batılı emperyalist ülkeler, bankaları ve çok uluslu şirketleri aracılığıyla dünyayı (Türkiyede dahil buna) sömürmekte elde ettiği karı ülkesine transfer etmektedir.Dolayısıyla sömürülen ülkede işçi sınıfı hem işbirlikçi tekelci kapitalizm tarafından hem de ülkesinin emperyalizme bağımlı olması nedeniyle emperyalist ülke tarafından sömürülmektedir.Türkiyede burjuva devlet tekelci burjuva sınıfının çıkarlarını savunmak için vardır,varlık nedeni budur.Zaten Türkiyenin yarı sömürge ve yarı feodal bir ülke olduğu tespitini yaptığımızda ülkemizin kaynaklarının işbirlikçi tekelci burjuvazi tarafından emperyalist merkezlere aktarıldığı bilinen bir gerçekliktir.O halde emperyalizmin hakim olduğu dünyada devrimi doğuracak proleter burjuvazi uzlaşmaz çelişkisinin-çatışmasının yanına bir de ezen-ezilen ülke uzlaşmaz çelişkisi eklenecektir.Slogan olarak da lenin dünyanın tüm ezilen ulusları ve proleterleri birleşiniz demiştir. Lenin bu yolla Marksizmi daha da geliştirip,rusyanın siyasal ekonomik ve sınıfsal yapısına ve ihtiyaçlarına uygun hale getirmiştir. Ona göre devrim artık emperyalizme bağımlı ülkelerin herbirinde ya da onun deyimiyle zincirin en zayıf halkasında olacaktır.Ekim devrimi tarımda henüz feodal toprak ağalığının hakim mülkiyet tarzı olduğu rusyada zor ve sancılı bir süreç izlemiştir. Çarın devrilmesinden sonra bir yandan savaş,bir yandan kıtlık ve açlık Rus halkını zor bir sınav vermeye zorlamıştır. Bu sıkıntılı süreç Lenini sosyalist üretim ilişkilerinin  özellikle tarımsal alanda tam olarak yerleştirmek için sosyalist devrimden geri adım atmasına ve nep(new economic program)adıyla geçici bir dönem de olsa kapitalizmin piyasa kuralları uygulaması yoluna itmiştir.Zaten lenin diyalektik mantığın da gereği olarak (çünkü diyalektiğe göre hayatta herşey karşıtıyla varolur) hep rusyanın sosyal sınıfsal  gerçeklikleri temelinde kararlar almış,nep olayında da görüldüğü üzere, gerekirse sosyalist devrimin geleceği uğruna ilkelerinden de ödün vermeyi geri adım atıp tekrar ileri adım atmayı benimseyen,pragmatist yanı da ağır basan bir lider olmuştur. Lenin bunu Ekim devriminin daha da pekişmesi ve üretici güçleri geliştirmek amacıyla yapmış, neple de amacına ulaşmıştır. Zaten Stalinle birlikte nep dönemine son verilerek sosyalist üretim ilişkileri inşa süreci tamamlanmıştır.Kısa süren Lenin dönemini bir kurtuluş,stalin dönemini ise bir kuruluş dönemi olarak görmemiz  bence doğru olacaktır. Özellikle stalin dönemini emperyalist batı dünyasının kitlelerin beynini yıkamak üzere hep bir hitler gibi acımasız bir diktatör olarak propagandası gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bu bence emperyalizmin iftiralarından gerçekleri çarpıtma çabalarından birisidir.Emperyalist batının amacı sosyalizmi kitlelerin gözünde karalamak,insan hak ve özgürlükleri ve demokrasi gibi sahte kavramlarla halkların kafasını,zihnini bulandırmaktır.Oysa gerçekte sınıfsal açıdan baktığımızda, kapitalizmde demokrasi azınlıktaki burjuva sınıfının çoğunluktaki emekçi halka dayattığı bir diktatörlüktür. Her rejim gibi burjuva demokrasisi de özünde hakim sınıfların çıkarlarının işçi sınıfına,emekçi halka baskıyla zorla dayatılmasıdır.Sosyalizm proleter demokrasisini hayata geçirerek,aslında çoğunluktaki proleteryanın ve emekçi halkın çıkarlarını bir avuç mülk sahibi sınıfa empoze ederek gerçek demokrasiyi kurar.Emperyalist batının staline bakışına gelirsek,her olayı,kişiyi  kendi tarihsel,sosyal siyasal koşulları çerçevesinde değerlendirmemiz tarihsel materyalist felsefemizin gereğidir. Leninin deyişiyle gerçekler devrimcidir, stalin konusunda doğru bir görüşe varmak için o dönemi tüm detaylarıyla yansız bir  şekilde ortaya koyup,bu bilgilerden hareketle eleştirel akılcı ve diyalektik yöntemle ciddi bir analiz  yapabileceğimiz kanısındayım. Devrimci bakış açısı da bunu gerektirir.Stalini haksız yere eleştiren emperyalist batı ikinci dünya savaşı sırasında hitler faşizmi ve  nazizmini stalin ve rus halkının  kahramanca verdiği anti faşist mücadelesinin durduğunu iyi bilmek zorundadır.

Ekim devriminin tüm kazanımları, stalinin ölümünden sonra iktidara gelen ve stalini komünist parti kongresinde haksız yere eleştirip ona iftiralar içeren bir rapor yayınlıyan kruçef tarafından bir kenara atılarak,önce proleterya diktatörlüğünden vazgeçilip,halk devleti gibi içeriği belirsiz bir devlet anlayışı benimsenmiş,ardından emperyalist batıyla uzlaşan, barış içinde bir arada yaşama gibi sınıfsal mücadeleden geri adım atan bir yaklaşım öne çıkartılmıştır. Aslında ta Markstan beri revizyonizm oportünizm Marksçı Leninci hareket içine sızarak onu devrimci ve sınıfsal özünden kopartmaya çalışmışlardır. Kruçef de o oportünistlerden birisidir zaten. Oportünistler emperyalizmin çıkarlarına hizmet ettiklerinden aslında sınıfsal olarak burjuvadırlar ve burjuva dünya görüşünü savunurlar. Kruçefin ölümünün ardından gelen brejnev ise kruçefin devamı gibidir.O da oportünisttir ve amerikan emperyalizmle uzlaşan bir siyaset izler.Emperyalist batıya karşı barış içinde bir arada yaşama ve yumuşama politikası izledi.Çekoslovakya ve Afganistana müdahale ederek oralarda emperyalizmin etkisini kırmasını,dayanışma göstermesini olumlu olarak görmek mümkündür. Ancak artık sovyetlerdeki rejim leninci ilkelerden çoktan uzaklaşmış, komünizmin hedefi olan sınıfsız toplum ve proleterya diktatörlüğü aşamasına ulaşılamamıştır. Bürokrasinin kariyerizm,elitçilik,yolsuzluk ve rüşvet gibi yozlaşan niteliği zaten kitlelerin devrime sahip çıkmasının, proleter demokrasinin önünü kapatmıştır.Gorbaçovla birlikte ekim devrimi toptan tasfiye edilmiş ve rusya milliyet temelinde bölünmüş parçalanmıştır.Başta abd emperyalizmi ve batının saldırıları karşısında sovyetler sadece 70 yıl dayanabilmiştir.

Son olarak sovyet deneyi iflas etse de, insanlığın sınıfsız sömürüsüz eşit özgür bir toplum kurma tasarısı hep var olacak,hatalardan dersler çıkartarak işçi sınıfı proleterya ve emekçi halk tüm doğayla insanla uyumlu bir dünya kuracaktır.Çünkü kapitalizm emekçi halka,proleteryaya sadece sömürü,zulüm,baskı ve yabancılaşma getirmektedir, bu gayri insani düzenin bir alternatifi vardır o da sosyalizmdir, komünizmdir.Bu düzeni kurmak Marksın dediği gibi emekçilerin eseri olacaktır.

Kaypakkaya Eleştirisi

1968 kuşağı devrimci hareketine bakıldığında,öne çıkan teorisyenler olarak Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İ.Kaypakkaya adını anmamız gereklidir. Y.aslan, H.İnan birkaç mektup dışında yazılı bir metin bırkmamışlardır. M.Çayanın Marksizm.Leninizme getirdiği teorik katkı kısaca kesintisiz devrim anlayışıdır. Buna göre, devrimin iki aşamalı olması gerekliliği, ilk aşamada demokratik halk devrimi gerçekleşecek, bu devrimde öncü proleterya, köylülük küçük burjuva, aydın ve ordu gençliği müttefik olacak, ikinci aşamada proleter devrimde ise yine proleterya öncü köylülük müttefik, dolayısıyla işçi köylü ittifakı her iki devrimde de geçerli olacaktır. Mahirin bu devrim anlayışı aslında Leninci devrim teorisine denk düşer. Mahirin mücadele yöntemi olarak pek çok yöntem arasından salt silahlı mücadeleyi seçmesi yanlıştır. Onun dışında Mahirin Kemalizmi anti emperyalist, halkçı devrimci bir milli kurtuluş hareketi olarak değerlendirmesi doğru ve gerçekçidir. Mahiri ve onun kurucusu olduğu Thkp cephesini Leninci açıdan değerlendirirsek, Narodnik olduğunu, işçi sınıfı ve geniş emekçi halk yığınlarından kopuk olduğunu tespit etmiş oluruz. Narodniklik Rus bolşevik devrimi öncesi ortaya çıkan halktan kopuk ancak halkçı bir avuç devrimci silahlı grupların eylemlerine verilen isim olmuştur. Lenin bu grupları eleştirmiştir. Kaypakkaya Kemalizmi faşist diktatörlük olarak yorumlaması da onun hatasıdır.Kemalizm, Mahir yoldaşın da yazdığı gibi anti- emperyalist, halkçı, devrimci (çünkü feodal Osmanlı toplumunu tasfiye etmiştir), milli kurtuluş ideolojisidir. Sınıfsal olarak yeri küçük burjuva sınıfıdır. Kaypakkaya Emperyalizm çağında ulusların kaderini tayin hakkı konusunda da yanılır. Eğer Kürtler devlet kurmak talep ederlerse bunu kabul ederiz diye yazar. Oysa bu görüş, Abd emperyalizmin siyasi temsilcisi wilsona aittir. Bu konuda da kaypakkaya Abd-Ab emperyalizmin Türk vatanını bölme milletini dağıtma projesini savunmuştur. Yine Lenin, eğer bir milli kurtuluş hareketi emperyalizmi geriletip, devrimci cepheyi büyütüyorsa o zaman o harekete destek olunur, diye bu konuda bir çekince koymuştur,yıllar öncesinden. Aslında kaypakkayanın yazılarında baştan sona feodalizme övgü emperyalizmle işbirliği yapan karşı devrimci feodal toprak ağalarını olumlama vardır. Bu nasıl devrimciliktir?Feodalizme karşı çıkmadan burjuva demokratik devrimci bile olunamayacağı açıktır. Karşı devrimci Dersim ayaklanması bile Kemalizme karşıt diye haklı görülür. Kürtleri ayrı bir millet olarak görmek hatalı bir yaklaşımdır.Türk milletini meydana getiren etnik yapılardan birisidir.Türkiyede tek bir halk Türk halkı,tek bir millet Türk milleti vardır.Türkler ezen kürtler ezilen ulustur tespiti emperyalist bir iftiradır. Ezilen Türküyle Kürdüyle Türk milletidir.Abd-Ab emperyalizminin amacı, Sevri gerçekleştirerek Türk vatanını bölme projesinin soldan destek aramaktır. Mahirin anti-emperyalist, M.Kemalci yurtsever devrimci çizgisi ile Kaypakkayanın emperyalist tezlere dayanan sahte devrimciliği bu noktada da birbiriyle çelişmektedir. Kaypakkaya 70den itibaren Maodan etkilenir ve kendi örgütünü kurar. Köylerden başlıyan bir gerilla mücadelesine girişir. Çorumun Tokatın köylerine gider orada köylülere silahlı propaganda yapar.Ancak işçi sınıfı ve proleterya bu mücadelede kazanılamamıştır. Aslında sözde kürt meselesi sınıfsal bir meseledir, bölgedeki feodal yapı tasfiye edilmeden çözüm bulmak imkansızdır. Ancak demokratik bir halk devrimi bu geri kalmışlık soruna çare olacaktır. Pkk emperyalizmin uşağıdır, feodal toprak ağalarından destek almaktadır. Hiçbir sol ve devrimci yönü yoktur. Karşı-devrimci ve sağcı bir yapıdır. Kaypakkayanın sadece devrim tahlili ve Türkiyenin yarı sömürge ve yarı feodal ülke tespiti doğrudur. Devrim tahlilinde proleterya öncülüğünde demokratik bir halk devrimi günceldir, ardından sosyalizme geçilecektir tespiti doğru ve gerçekçidir. Kaypakkaya Maoculuğu benimserken diyalektik düşünceyi görmezden gelip, 50li yıllardaki Çinin Mao öncülüğünde yaptığı anti-emperyalist ve anti-feodal devrimini taklit etmiştir. Oysa 60 sonrası Türkiyede burjuva demokrasisi en geniş şekilde mevcuttur. Diyalektik düşünce zaman ve zemini dikkate almıyan fikir yürütmelerin devrimci bir akıl yürütme olamayacağının altını çizer. Teori ve akıl yürütme hatalı ve dogmatik olunca pratikte bir devrimci başarı aramak nafile bir çabadır.Kaypakkayanın hazin devrimci serüveni bu çabalarla doludur.


 

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.