Ergenekon Davasında Karar Analizi…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Altı yıl süren ve insanlara her aşamasında “bu kadarı da olmaz” denilen özel yargılama bitti. Birçok insana akıl almaz cezalar verildi. Biz şimdi uzun takiplerimizin sonucu gördüğümüz durumu analiz edelim. Bu davanın nasıl sonlanacağı hakkında oluşan fikirlerimizi söyleyelim.

Kabul edilecektir ki adil yargılama ile özel yargılama farklı şeylerdir. Adil yargılamayı hep biliriz. Kısacası altı yıldır bu mahkemelerde görmediğimiz yargı biçimlerinden biridir. Bunun için bağımsız bir yargı, bağımsız hâkimler gerekir.

Bu mahkeme ise adı üzerinde özel yetkilerle kurulmuş bir mahkemedir. Olayların seyrinden de anlaşılacağı üzere, bu dava için iktidar tarafından özellikle oluşturulmuş, savcı ve hâkimleri özenle seçilmiş bir mahkemedir. Dolayısı ile vereceği kararların hukuk adına değil iktidarın isteğine göre olması çok normaldir. Böyle de olmuştur. Ortada kesin hiçbir delil yokken sadece sözde kanaate dayanan korkunç boyutta cezalar verilmiştir.

Karara göre ortada bir terör örgütü vardır ve görünen o ki bu örgütün başı yıllarca bu genelkurmay başkanı olan İlker Başbuğ dur. Bu beyefendiye atılan suç, “hükümeti cebir ve şiddet uygulayarak ortadan kaldırmaya veya görevini kısmen veya tamamen yapmayı engellemeye teşebbüs”.

Öncelikle şunun altını çizelim. Uzun yıllar ordunun bütün kademelerinde çalışmış, genelkurmay başkanlığını hak etmiş ve yapmış bir kişinin kimse zekâsından şüphe edemez. O zaman geri kalan tek seçenek, bu kararı verenlerin halkın zekâsı ile alay ettikleridir.

Düşününüz, emir komuta zincirinin beklide dünyada en sağlıklı uygulandığı Türk Ordusunun başı bu atılan suçu işlemeye kalkacak, bunun için örgüt kuracak, emekli olana kadar çalışacak ve vazgeçecek. Böyle saf bir düşünce olabilir mi? Dünyanın sayılı büyük ordularından biri emrinde olacak, istiyorsa bir saat içinde o hükümeti yok etmeyecek. Böyle bir iddiaya çocuklar bile güler.

Hep biliyoruz ki bu davanın başından beri üretilen deliller deşifre edilmiş, üretilen gizli tanıkların yalandan burunları metrelerce uzamıştır. Mahkeme heyeti de bunu bilmektedir. İşte bu yüzden içleri rahat değildir ve bütün suçlular gibi çok ama çok korkmaktadırlar. Muhtemelen bu iç sızısı onları mezarlarına kadar da bırakmayacaktır. Onlar kararı okuma anında yüzlerce yıl hapis cezası verdikleri insanların çocuklarının, ailelerinin gözlerine bakamayacaklarını bildikleri için, onları duruşma salonuna almamışlardır. Sırf bu bile verdikleri kararlara kendilerinin de inanmadığını göstermektedir.

Bu gün itibari ile asrın yüzkarası bu duruşma ile birlikte özel mahkemelerin görevi de bitmiştir. Bundan sonra temyiz, Yargıtay aşaması var. Normal şartlarda temyiz incelemesinde daha ilk sayfada bu davayı bozması gerekir. Keza Yargıtay dan hiç geçemez. Ancak bunu daha evvelden bile efendiler, anayasadaki yargı ile ilgili maddeleri değiştirerek, bunu da halka “hap” gibi yutturarak, bütün üst yargı kurumlarını kendi memurlukları haline getirdiler. Dolayısı ile oralardan bir düzgün karar beklemekte biraz saflık olur.

İlk tepkilerde CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun demeci ise çok uzun süredir ülkemizin gelecek senaryosu ile ilgili düşüncelerimiz teyit eder niteliktedir. Kılıçdaroğlu,  “Demokrasilerde insanların, siyasi otoriteye bağımlı özel yetkili mahkemelerde değil, bağımsız, hukukun üstünlüğüne inanan normal mahkemelerde yargılanırlar. Bu nedenle özel yetkili mahkemelerin verdiği kararlar; hukuken, siyaseten ve ahlaken meşru kararlar değildir. Bu mahkemelerin verdiği kararlar gayrimeşrudur.”Diyor.

Bu demeç hükümetle taban tabana zıttır. Soru, neden aynı sistemin yani aynı efendinin partileri olan bu iki partiden biri olan CHP nin genel başkanı bu şekilde konuşuyor? ABD de ve AB de son dönemde çok itibar gören Kılıçdaroğlu’nun ve partisi CHP nin önümüzdeki dönem iktidar için hazırlandığını düşünüyoruz. Artık Gazze ye bile kabul edilmeyen Tayyip bey ve partisinin görevi bitmek üzeredir. Tayyip beyin son bir görevi vardır ki bundan sonraki hayatını belirleyecektir. O da bölünme anayasasını meclisten geçirmek. Böylece üç dönem iktidar karşılığında ABD nin tüm isteklerini yerine getirmiş olacaktır.

Ve Kılıçdaroğlu seçim meydanlarında bu günkü konuşmasını daha da genişleterek aftan, adil yargılamadan söz edecek. Yeni kurulmuş bir partiyi bile altı ayda iktidara getiren güçler için köklü bir gelenekten gelmekte olan CHP yi iktidar yapmak o kadar zor olmayacaktır. Ne var ki, Atatürk’ten, ulusal, üniter devlet laflarından vazgeçsin. Bu konuda da epey yol aldıklarını görüyoruz. Böylece beyaz bir sayfa açan ABD iki dönem daha ülkemizi istediği gibi yönetecektir. Tabii yeni anayasadan sonra bu günkü ülkemiz hala kalmışsa.

Bundan sonra iyi dikkat etmek lazımdır. Gezi parkı olayları olurken güneydoğu sınırımız kevgire dönmüş ülkemizin komşunun teröristlerine her türlü yardımı yaptığı iddiaları ayyuka çıkmıştı. Gezi parkı provakasyonları bize güney doğu sorunun unutturdu bile. Oysa medyadan son dönemde o yöreden askerimizin fiilen çekileceğini duyuyoruz. Karakol yapımlarının durduğunu duyuyoruz. Muhtemelen Ergenekon davası da provoke aracı olarak kullanılacak ve bazı olaylar gözden kaçırılmaya çalışılacaktır.

Kaçmaya başlayan sıcak paranın getireceği ekonomik zorlukları da eklediğimizde zor bir sonbahar ve kışın bizleri beklediğini söyleyebiliriz.

 

Cem Osman TAMTÜRK

cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

karar siyasidir.

altı yıldır süren bu ergenekon davasının düğmesine başbakan erdoğanın abd başkanı bush ile beyaz saray ziyaretinde bushun verdiği talimatla başlatıldığını akpye yakın gazeteci fehmi koru köşesinde yazmıştı zaten,bu dava açıldığında özellikle sol kesimde bu davanın derin devleti tasfiye edeceğinden,devlet içinde çeteleri ve mafyayı dağıtacağı kanısı yaygındı,çünkü sol özünde burjuva demokrasisi de olsa demokrasi cephesinde yer alır tarihsel olarak,sosyalist sola göre ise demokrasi sınıfsal açıdan değerlendirildiğinde, azınlıktaki sömürücü sınıfın, burjuvazinin,sermaye sınıfının,çoğunluktaki sömürülen sınıfın,işçi sınıfı ve proleterya üzerinde kurduğu sınıfsal diktatörlük olarak tanımlanır.gerçek demokrasi ise ancak proleterya demokrasisinde hayat bulur,orada çoğunluk olan proleteryanın azınlık olan burjuvaziye karşı dayattığı zora dayalı diktatörlüğü gerçek anlamda da halk demokrasisi, çoğunluğun iradesinin sosyal yaşama yansımasını gözleriz. O yüzden Türkiyedeki kapitalist düzen özelinde demokrasi ve darbe gibi tartışmalar sınıfsal özünden soyutlanarak yapıldığında marksist açıdan hiç bir anlam ifade etmeyecektir.bu davadan çıkan kararla ilgili olarak şunu söylemek mümkün, kurunun yanında yaş da yanmıştır,gerçekten mafya,çete ilişkileri içinde olanlarla, bölücü teröre karşı yıllarca mücadele eden yurtsever,Atatürkçü generaller aynı kefeye konularak cezalandırılmıştır,bu noktada bu generaller yurtsever derken gerçekte  bu generallerin ab ve abd emperyalizmine ve Türk ordusunun, abdnin bir savaş örgütüne dönüştürdüğü emperyalist natoda kalmasına karşı çıkmadıkları da bir gerçektir,çünkü günümüzde yurtsever olmanın ölçütü abd ab emperyalizmine karşı çıkmak ve natodan çıkmayı savunmaktan geçmektedir,dolayısıyla bu dava özünde siyasidir,akpnin laik cumhuriyetten rövanş alma harekatıdır,bu tespiti yapmak için kemalist olmaya hiç gerek yoktur,nesnel gerçekliğe gözümüzü kapatamayız, sosyalistler akpnin Türkiyenin düzeninin giderek dinci gerici bir rotaya kaymasına karşı çıkmak  ve bu sürece karşı laik aydınlanmacı cephede yerlerini almak zorundadırlar, bu kararlara sevinmek doğru bir siyasi tavır olamaz.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.