Eğitim Sistemimiz ve Ekonomik Geleceğimiz Nereye Gidiyor?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Hepinizin malumunuz, 2013 yılında bütün genel liseler, Anadolu lisesi olacakmış. Olacakmış da, acaba bütün genel liseler, Anadolu lisesi kalitesine mi yükseldi, yoksa Anadolu liselerinin mi kalitesi düştü? Bu konuyu müsaadenizle masaya yatırmak istiyorum.

Yıl 1997. İlkokuldan mezun oldum ve Anadolu lisesi sınavını kazandım. Hazırlık sınıfında okumaya başladım. Haftada 25 saat kadar sıkı bir Almanca eğitim aldım. Sonra ortaokulda da matematik ve fen derslerini Almanca olarak okudum.

Ancak benden sonra gelen kuşaklara baktığımda, öğrendiğimizin yarısı kadar yabancı dili öğrenmiyorlar bile, bizim okulda.

Neden mi? Ben okumaya başladığımda, yalnız 2 tane hazırlık sınıfı vardı. 7 sene sonunda mezun olduğumda ise, 8 tane hazırlık sınıfı açılmıştı. Zaten bu mukayese genel tabloyu gözler önüne seriyor.

EĞİTİMİN EKONOMİYE ETKİSİ NEDİR?

Bir eğitim uzmanı değilim. Lakin eğitim ile ekonomi arasında fonksiyonel ilişki vardır. Bu sebeple iktisat teorisi yüksek lisansı yapan ve yurtdışındaki bazı ülkelerdeki sistemden haberdar olan birisi olarak konu üzerinde yorum yapabilirim diye düşünmekteyim.

22 Ağustos 2010 tarihli Newsweek dergisinin 48. sayfasında eğitim kategorisinde ülkeler sıralanmış. İlk 5 sıra şöyle: Finlandiya, Güney Kore, Kanada, Singapur, Japonya.

Türkiye ise 53. sırada.

Türkiye ekonomisinde bilinen bir sorundur, kalifiye eleman eksikliği. Biz nedense, bir türlü kalifiye ara eleman yetiştiremiyoruz. Herkes mühendis, ama tekniker yok. Herkes iktisatçı ama memur yok. Herkes işletmeci ama uzman yok. Şirketler çoğu zaman kendileri verdikleri eğitimlerle, kendi uzmanlarını yetiştirmek zorunda kalıyorlar.

Bu hem yabancı sermayenin greenfield denilen, fabrikasıyla, üretim araçlarıyla bu topraklarda tesisleşmesini önlemektedir, hem de üretimde verim düşüşüne sebep olmaktadır.

Ünlü iktisatçı Ernest Mandel, “Sosyalizm mi, Neoliberalizm mi?” adlı makalesinde şu satırları yazmıştır:

“Kalkınma politikalarıyla ilgilenen dünyanın tüm ülkelerindeki bütün üniversite departmanlarında en üretken yatırımların, eğitim, sağlık ve altyapıya yapılan yatırımlar olduğu herkesçe bilinen bir gerçek olarak ele alınmaktadır. Ancak, koridorda ilerleyip, iktisadın alt departmanları olan ve kamu maliyesi olarak adlandırılan departmanına baktığınızda, birdenbire denk bütçenin eğitim, sağlık ve altyapıya yapılan yatırımlardan daha önemli olduğunu duymaya başlarsınız ve enflasyonu durdurmak için söz konusu alanlara ilişkin bütçelerin acımasızca azaltıldığını görürsünüz.”

Yani kısa vadeli ekonomik-siyasi sebeplerden dolayı eğitimde kaliteyi düşürürseniz, uzun vadede bu, ülkenin GSMH’sini negatif etkileyen bir unsur olarak karşımıza çıkar, diyebiliriz.

Mesela, Türkiye’nin üniversiteden çok meslek yüksek okulları, teknoloji enstitüleri, teknik okullar, meslek liseleri gibi eğitim kurumlarına ihtiyacı varken, biz yıllardır iktisadi ve idari bilimler açıp duruyoruz.

İşsiz iktisatçı ve işletmeci yetiştiriyoruz.

EĞİTİMDE DOĞRU POLİTİKALAR ÜRETİLİYOR MU?

Böyle bir ortamda, maalesef siyasi iktidar, imam hatiplilerin devletin idari, hukuki vb. çeşitli kademelerinde görev alabilmelerini sağlamak için, katsayılarla oynamaya gidiyor ve düz lise, Anadolu lisesi, meslek lisesi ayrımını iyice flulaştırıyor, işin esprisini yok ediyor.

Halbuki Almanya’da üniversiteye sadece fen liseleri ve Anadolu liseleri ayarında olan gymnasium statüsündeki okuldan öğrenciler kabul ediliyor. Meslek liseleri olan berufschule öğrencileri, meslek yüksek okullarına giriyorlar.

Kimin, toplumun hangi konumunda iş göreceği erken yıllarda belirlenmeye başlıyor.

Biz de ise durum tam tersi. Bir harala gürele, kim nereyi kaparsa. Bu da, toplumsal hayatta ve ekonomik işleyişte liyakat sistemini bozmaktadır. İslam dininde bile vardır: “İşi ehline veriniz” diye. Biz ise, ehil kişi olan uzmanları yetiştirmiyoruz.

Üniversiteler, meslek öğretilen yerler değillerdir. Bilim yapılan, serbest düşünce üretilen yerlerdir. Ama biz, meslek liselerinin görevini maalesef üniversitelere yüklemişiz.

Ne oluyor böyle olunca? Bir sürü diplomalı işsiz.

Velhasılıkelam, bu kadar çok üniversite ve Anadolu lisesi olması, hem ekonomik hem sosyal hem siyasi yönden ülkemizin hayrına değildir. Eğitim kalitesini düşürür. Hatta orta ve uzun vadede sosyal bir kargaşaya bile yol açabilir.

Eğitim gerçekten de her şeyin başıdır. Ağaç yaşken eğilir, diye boşuna dememişlerdir atalarımız.
Şimdi görünüyor ki, yapılmayan öğretmen atamaları, liselerde ağırlıklı olarak hissedilen din etkisi ve üniversitede, bilimde bilimsel düşünce yerine skolastik düşünceyi benimsemiş ama benimsediğinin farkında bile olmayan profesörler ve bilim adamları (zaten bilimsel düşünce ile skolastik düşünce arasındaki farkı bilen profesör bile az) yetiştiriyoruz ve bu açıdan gerek MEB gerek YÖK yüzünden, ülkemizin en kötü politikaları, eğitim politikaları olarak açığa çıkıyor.

asim.us@politikadergisi.com

 

Yorumlar

eğitim

Sayın Asım US, Konu gerçekten önemli, Ülkemizde zorunlu eğitimi on iki yıla çıkaracaklarını söyleyen siyasetçiler var. Bu siysetçiler zorunlu eğitimin üniversite olduğunu anlamamış insanlardır. Ülkemizde üniversite bitirmek zorunluluk haline gelmiştir.
Çocuğu başarılı olupta üniversiteyi bitirene kadar okutmayan köylü var mıdır diye düşünüyorum.
Bu, ilk başta iyi bir şeymiş gibi görünüyor.
Peki bu üniversiteleri bitirenlere ihtiyaç var mı? Yok. Bunların önemli bir kısmı işsiz kalacak. Ünversite 25 yaş civarında bitiyor sanırım. 25 yaşından sonra bu insanın öğrenebileceği çok az meslek vardır.
Bu insan işsiz kalacaktır.
İşsiz kalan bu üniversiteli üniversite okuduğuna pişman olacatır. Çünkü, hiç bir mesleki becerisi yoktur, tahsil onu meslek sahibi olmaktan alı koymuştur.
Bir mesleği olsa idi işsiz kalmayacaktı.
hadisenin başka bir yönü ise, meslek okulunda okumuş, Ama nasıl bir mesleki eğitim görmüş ise, hiç bir işe yaramıyor!
Sayın US, Ben ilk okul tahsilliyim. "Reform ve Farklı Türkiye" bir kitap yazdım. arka kapağınada şunu yazdım.
"Kaybedecek zamanımız dakikamız bile yoktur.
Sakın olaki; Enflayon nasıl düşer, işsizlik nasıl önlenir, yolsuzluk, yoksulluk nasıl yönlenir, siyasi istikrar nasıl sağlanır diye düşünerek boşuna zaman kaybetmeyin."
Bu ülkenin bir "devlet sorunu" vardır. Yukarıdaki sorunların nedeni budur.
Devlet sorunu çözülmeden hiç bir sorunun çözülme imakanı yoktur. Eğer devlet sorunu ortadan kaldırılabilirse, yukarıdaki sorunlar kendiliğinden çözülecek, kendiliğinden çözülmeyenlerinde çözümü mümkün hale gelecektir.
Bu ülkenin devlet sorununu çözmek bizim öncelikli görevimizdir. ."
Sayın Us. ben bu kitabı 2001de yazmışım.
Bu gün şunu söylüyorum. Bu kitap erken yazılmış bir kitap diyorum.
Bu ülkede bu kitabı insanların anlaması için en az otuz sene var.
Ama benim otuz sene yaşamaya garantim yok.
Aynı isimle bu kitabı her on senede bir yeniden yazacağım.
Sizin bu yazınızı okuyup yorum yazarken. ne kadar doğru düşündüğüme kanaat getirdim.
Şöyle: eğer bu ülkenin tarım hayvancılık projesi yürütecek bir devleti olsa idi, insanlar hurrraaa şehre göçmezlerdi! benim köyüm yüz hane tarımla hayvancılıkla geçimini sağlayan beş adam yok. nerde bu köyün gençleri? kentlerde neden? Çünkü, mecliste tarım yasaları çıkıyor ama, yasaları uygulamak için birde devletin olması gerekiyor. işte o olmadığı için.
Benim devlet dediğim şeyle, anayasada ki devlet tanımı farklı bunu belirteyim.
Bu devletle hiç bir şey olmaz. Bütün söylediklerimiz anlamsız kalmaya mahkumdur.
Yaz yaz boşuna, konuş konuş boşuna.
Saygılar, selamlar.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.