Demos+ Kratos = DEMOKRASİ! (2. Bölüm)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Bir önceki bölümde demokrasinin genel özelliklerini irdelerken bu bölümde ise çeşitli demokrasi türlerini ana sınıflandırması başlığı altında paylaşıyorum.

2. Bölüm:
 
DEMOKRASİNİN TÜRLERİ

Genel anlamda demokrasi türlerini iki başlık altında toplamamız mümkündür:
 
A) BATI TİPİ DEMOKRASİ

B) MARKSİST MODEL DEMOKRASİLERİ
 
A) BATI TİPİ DEMOKRASİLER

Batı tipi demokrasiler çoğulculuk ilkesi üzerine şekillenmektedir. Bu demokrasilerin özüne bakıldığında üç kavrama vurgu yapıldığını görmekteyiz. Bunlar: parlamento düzeni, çok partililik, seçim.
Günümüzdeki demokrasi anlayışının sadece siyasal boyuta indirilmesi, yani halka temsil yetkisi üzerinde söz verilmesi demokrasi anlayışımızın sadece siyasal boyutta olduğunu, yaşam felsefesi olarak demokrasiden uzak kaldığımızı da eklemek gerekmektedir.
Oysaki demokrasi gerek siyasal yönetim biçimi, gerekse yaşam felsefesiyle birlikte değerlendirilmelidir.

A.1. ÇEŞİTLİ ANLAMLARIYLA DEMOKRASİ TÜRLERİ

A.1.1)DOĞRUDAN(ASIL) DEMOKRASİ:

Bu modelde esas olan parlamenter anlayıştır. Kısaca siyasi kararların, doğrudan doğruya bütün yurttaşların oy çokluğuyla alındığı bir hükümet şeklidir. Bu tür demokrasi modeline en iyi örnek olarak Eski Yunan polisleri verilebilmektedir. Nüfusu az olan Yunan polislerinde kararlar halkın doğrudan yönetiminde söz sahibi olduğu bir mecliste, Halk meclisinde alınırdı. Özellikle de Atina ve Isparta polislerindeki demokrasi uygulamaları doğrudan demokrasinin en iyi örneklerini oluşturmaktadır. Günümüzde doğrudan demokrasi uygulamasına örnek verilebilecek bir devlet yoktur. Bunun sebebi nüfusun aşırı şekilde fazlalığıdır. Milyonla ifade edilen ülkelerin var olduğu günümüz dünyası bu demokrasi modelinin uygulanabilirliğini imkânsız kılmıştır.

A.1.2) TEMSİLİ DEMOKRASİ:

Yurttaşların, siyasi haklarını doğrudan kendileri tarafından değil de kendilerinin seçtiği temsilcileri vasıtasıyla korunup kullanıldığı bir türdür. Çağdaş dünyada karşımıza çıkan ve günümüz şartlarıyla kabul gören bir türdür.
Temsili demokraside halk, temsilcilerini belirli bir anlayış çerçevesinde ele alır. Bu anlayış bazen siyasi rant bazen de medya yoluyla yurttaşlara yansıtılarak, yurttaşların hür iradeleriyle karar vermesine engel teşkil edebilir. Yurttaşların belirlediği temsilciler parlamento adı verilen meclislerde( halk meclisi veya İngiltere de olduğu gibi ikili meclis) yetkileri Halk adına kullanırlar.
Halkın bu süreçte temsilcilerini belirleme yolu, hiç şüphesiz seçimden geçer. Eşit şartlar altında yapılan yarışlarda halk, kendisine en yakın düşünceye sahip olan adaylara kendisini temsil yetkisini verir. Bu temsil yetkisi parlamenter sistemde partiler nezdinde olabileceği gibi bağımsız temsilciler nezdinde de gerçekleştirilebilir.
Temsili demokrasi; uygulanabilirlik açısından hem en kolay, hem de en zor bir yönetim biçimidir. Kolaydır çünkü eşit şartlar altında gerçekleştirilen seçimlerde en yüksek oyu alanların halk adına iktidar olma imkânı vardır. Parlamenterler kendilerine verilen yetkinin bilincindedirler.
Temsili demokrasinin zorluğu birkaç başlık altında değerlendirilebilir. Bu zorluklardan bahsetmek gerekirse;
Birincisi demokratik süreci zora sokan grup eylemleridir. Buna örnek olarak baskı gruplarının, çok uluslu şirketlerin, hatta ordunun gerçekleştirdiği eylemler sayılabilir.
Baskı grupları, kendisinin istediği şekilde iktidar organlarına karar alınması yönünde baskı uygular. Bu baskının güvencesi ise kitle tipi baskı gruplarında örgütün sayısı, kadro tipi baskı gruplarında ise örgüt üyelerinin niteliği ( mali güç, itibar v.s.) ile gerçekleşir.
Ordunun rolüne gelince…
Ordu elinde bulundurduğu gerek askeri gerekse toplumdaki otoritesi ile demokratik karar alma sürecine müdahalede bulunabilir. Ordunun bu rolü, mevcut siyasal düzeni korumak veya düzendeki yanlışlıkları düzeltmek adına gerçekleşir. Tabii ordu eliyle demokrasiye yapılacak müdahaleler az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde görülen bir tiptir.
Bir başka sorun ise; yöneticiler ile yönetilenler arasındaki kopukluğa dayanır. Geçmiş bölümlerde de değindiğimiz üzere temsili demokrasilerde yurttaş eğer temsilcilerini denetleme mekanizmasından yoksun kalırsa, yabancılaşma kaçınılmaz olarak başlayacaktır. Yönetilenin yöneticilere yabancılaşması onu, kendini ispatlama yönüne sevk edecektir. Bu bireysel anlamda tepkiselliğe iterken toplumda onun gibi düşünenlerle birlikteliği bu tepkisellikleri eylemselliğe dönüştürecektir. Bu eylemsellik milliyetçilik boyutuyla kendini gösterecektir.
Murat Mert’e göre; siyasi karar alma süreçlerine aktif katılım boyutunda ortaya çıkan bu “temsil krizi”; herhangi bir siyasi toplumda, demokratik süreçlerin kurumsallaşma düzeyinden, sağlam ve sağlıklı temeller üzerinde yükselen siyasi parti sistemine, hakların etkin biçimde kullanımını ören anayasal güvenceler sisteminin yerleşikliğinden, siyasi kültürün süreklilik arz eden kırılganlığına uzanan oldukça geniş kapsamlı bir siyasi süreçler problemselliği dâhilinde ele alınabilecek bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
A.1.3) LİBERAL DEMOKRASİ:

Kısaca çoğunluğun iktidarını, azınlığında haklarını güvence altına alan anayasa hükümleriyle sınırlanmış demokrasi çeşididir. Liberal demokrasi kavramı özellikle 19. y.y. ile kavramlaşmış bir tür olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanayi devrimi sonrası artan kapitalist hareketler böylesi bir anlayışı yaratmıştır desek yanılmış olmayız. Ama unutulmaması gereken bir dönüm noktası da hiç şüphe yok ki Fransız Devrimi sonrası ortaya çıkan özgürlük anlayışının bu kavrama yaptığı katkıdır. Özellikle demokrasinin sadece iktidarı koruyup kollayan bir rejim olmadığı aynı zamanda azınlıktaki gruplara da belirli haklar tanıdığı sabittir.
Buna rağmen liberal devletin düşünce ikliminde şekillenen liberal demokrasi; hükümetler üzerindeki en etkili denetimin hükümetleri seçen, bir sonraki seçimde ise yeniden seçmeyebilecek olan seçmenlerden kaynaklanacağı açıkken liberal düşünürler, seçmenlerin kimlerden oluşması gerektiği konusunda bireysel özgürlük ülküsüyle bağdaşmayan bir tutarsızlığa bürünerek liberal demokrasiye yapılan eleştirilerin mimarı oldular. Liberaller eşit oy hakkı olmaması gerektiği bir aydının, filozofun, zenginin oy bakımından daha güçlü olması gerektiği yönündeki görüşlerini daha gür bir sesle dillendirerek liberal demokrasinin gelişim sürecini tıkamışlardır.

A.1.4)SOSYAL DEMOKRASİ:

Sosyal demokrasi; yönetim biçimi olmaktan çok bir yaşam biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Liberalizmin ve sosyalizmin değerlerinin sentezi olarak şekillenen sosyal demokrasinin kökenleri Tocqueville’ e kadar götürülebilir. Tocqueville in Amerika gezisi sonrası Amerikan demokrasisinin toplumsal ilkeleri – özellikle de statü eşitliği- nden çok etkilenmişti. Bu izlenimler sonucu Tocqueville demokrasiyi aristokrasi ile karşılaştırmış ve 1848’e kadar demokrasiyi siyasal form olarak değil, daha çok toplumsal durum tarzında algılamıştır.
Sosyal demokrasiye bakıldığında hem ülkesel hem de ülkeler aşırı bir anlayış olduğunu görmekteyiz. Sosyal demokrasi halkı için en iyi şartları oluşturmak zorundadır. Bu amaçla gelişen çağı en iyi şekilde takip ederken liberalizmin ilkelerinden, vatandaşlarına toplumsal düzen içerisinde ve siyasal süreçte sağlam bir yer verme ve eşitlik vurgularıyla da sosyalizmden etkilenmektedir.
Sosyal demokrasi adı dolaylı biçimde toplumun omurgasını ve siyasal üst yapısının alt yapısını meydana getiren topluma yayılmış topluluk ve birlikler için de kullanılmaktadır.
Toparlamak gerekirse sosyal demokrasi bir yönetim modeli olmaktan ziyade daha çok yurttaşlarına daha iyi bir yaşama imkânı sunan, özgürlüklerden yana ama tüm bunları da devlete yüklenen çeşitli sıfatlarla yerine getirebilecek bir anlayış olarak karşımıza çıkmaktadır diyebiliriz.
Yeri gelmişken belirtmekte fayda var, bizimde katıldığımız görüşe göre sosyal demokrasi ile sosyalist demokrasi aynı şeyler değildir. Sosyal demokrasinin ayırt edici temel özelliği onun yalnızca toplumsal düzeyde etkinlikte bulunmasında değil, bir de kendi iç itihisapı ile etkin olma ve kendi içinde oluşma yeteneğinde belirir. İşte sosyal demokrasinin siyaset dışı niteliği ve onun sosyalist demokrasiden, sosyalist bir devletçe topluma zorla uygulanan politikadan tümüyle farklı olmasının nedeni, en iyi biçimde bu ikinci açıdan değerlendirilebilir. Sosyal demokrasi aşağıdan yukarıya doğru çıkar, sosyalist demokrasi ise yukardan aşağıya doğru iner. Yani sosyal demokrasi halkın istencine bağlıdır. Halk istediği için kısacası halk için uygulanır. Oysa sosyalist demokrasi halka rağmen yönetici azınlık tarafından uygulanan bir sistemdir. Daha da özetlemek gerekirse; sosyal demokrasi her şeyden önce bir yaşam biçimidir, sosyalist demokrasi ise yönetim biçimi.
Sanayi devrimi sonrası yeni dünya düzeniyle demokrasi literatürüne girmiş bir demokrasi türü olan Sanayi Demokrasisi hakkında da bilgi vermek gerekir.
A.1.5.SANAYİ DEMOKRASİSİ:

19. y.y. sonunda Sydney ve Beatrice Webb’ in ortaya attıkları bir terimdir.
Özü, sanayi işletmeleri içindeki demokrasidir. Gerçekten Webb’ler fabrika işlik düzeyinde işleyen mikro demokrasilerden başlayıp mesleki “işlevsel” temsile kadar uzanacak olan kapsamlı bir sistem tasarlamışlardır. Bu sistem belirli bir üst yapıyı öngörmekteydi. Üst yapının söz sahipliğine vurgu yapardı. Ama zamanla üst yapıdan vazgeçilmiş bütün ilgi işçi için kendini yönetme birimi olan sanayi işletmesi üzerine toplanmıştır. Bu şekliyle bakıldığında bizlere Eski Yunan’daki doğrudan demokrasinin izlerini yansıtmaktadır.
Ve kısaca diğer demokrasi türlerine de değinirsek;
İktisadi demokrasi; çok yönlü dolayısıyla anlaşılması zor bir tür olarak karşımıza çıkmaktadır. Anlaşılmazlığındaki bu zorluğu ortaya çıkaran mantık ise; siyasal demokrasinin kendisini temelde hukuksal ve siyasal eşitlikle sınırlaması ve sosyal demokrasinin ise statü eşitliği üzerinde durması sabitken iktisadi demokrasiye bu süreçte düşen rolün ne olduğudur. Bu rol hiç şüphesiz ki gelir eşitliğini sağlamaktır. Nitekim iktisadi demokrasi adından, gelirin yeniden dağıtılması ile iktisadi fırsat ve koşullarda eşitliğin sağlanması politikası güden bir demokrasi anlaşılır ki; bu da iktisadi demokrasinin tanımı olabilir.
Bir diğer tür ise referandumlu demokrasidir.

A.1.6)REFERANDUMLU DEMOKRASİ:

Demos’un yani halkın sorunlar üzerinde bir araya gelerek değil de referandum yoluyla tek tek karar verdikleri bir demokrasi türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Referandumlu demokrasi genelde doğrudan demokrasinin bir alt dalıymış gibi gösterilmesine rağmen, gerçek olan sadece benzerliklerinin olduğudur. Bu tür demokrasinin Eski Yunan da görüldüğü belirtilmektedir. Ama kavramı açıklarken kullandığımız ilk cümle bu söylemi yıkabilecek bir güçtedir. Halk bir araya gelmemektedir oysaki Eski Yunan’da halk meclislerinin olduğunu biliyoruz. Halk karar alma sürecine doğrudan etki edebiliyordu. Bunlara rağmen Eski Yunan demokrasisinin son dönemleri yani Polis demokrasileri bu kavramın yaşadığı evren hakkında bize ışık tutmaktadır.
Kısaca Anglo-sakson sistemindeki demokrasi anlayışından da bahsetmek gerekirse temelleri 1215 yılına Magna Carta’ya giden Anglo sakson modelinin günümüze kadar ki amacı; halkın krallara karşı korunması gerektiği üzerine şekillenmektedir. Temelini çok partili hayatta görmekteyiz. Anglo Sakson sisteminde demokratik süreç çok sancılı ve çok teorik tartışmalar ışığında yol almıştır. Nitekim E. Burke’ ün 1770 yılında kaleme aldığı Thoughts on the Cause of the Present Discontents orijinal adlı bugünkü hoşnutsuzlukların Nedeni üzerine düşünceler olarak Türkçeye çevrilen eserinde; Kral George’un davranışlarının anayasanın sözüne değil, özüne aykırı olduğunu belirtmiş ve ayrıca yazıda Burke’ün parti kavramını dayandırdığı yeni ve ünlü gerekçeye de yer verilmiştir. Buna göre parti, iktidardayken yönetime tutarlılık sağlayarak, muhalefetteyken de ilkeli bir eleştiriyle kral ile Parlamento arasında anayasal bir bağ kurabilecek, kamusallık ilkesi temelinde bir araya gelmiş bir topluluktu.
Buradan görünen sonuç, parti kavramının Burke için neyi ifade ettiğidir. Ve yine Burke’e göre parlamenter, vekil değil temsilci olmalıydı. Kuşkusuz seçmenler onun yargıcı olmalı, o da seçmenlerinin çıkarlarına hizmet etmeliydi. Ağırlıklı olarak krallığın yetkilerinin kısıtlanması ile ilgilenen Burke, seçim sisteminde reform hareketlerine ancak koşullu bir destek sağlamıştı. Yalnızca sayısal üstünlüğe iktidar hakkı tanıyan öğretilere karşı çıktı. Kralın üstünlüğünün ve harcamalarının parlamentoca denetlenmesini öngören ekonomik reform hareketinin önderlerinden biri olarak, tahtın nüfuzunu azaltmaya yönelik çalışmalarda bulunarak, özellikle de İngiliz demokrasi anlayışının şekillenmesinde rol oynamıştır. Günümüze bakıldığında iki gruplu bir meclisi görmekteyiz: Bir tarafta halkın temsil edildiği ( avam kamarası) bölüm, diğer tarafta ise yönetici sınıfın var olduğu( lordlar kamarası) bölüm. Çift parti sisteminin varlığından söz edebiliriz. Ancak şu unutulmamalıdır: sadece iki parti yoktur. Birden çok parti arasından seçilen iki parti siyasal yaşamda başrolü oynarlar. İki ana partinin var olması diğer partileri zayıflatabileceği gibi tersi bir sürece de etki edebilir. Keza üçüncü bir parti, yapacağı çalışmalarla iki partiden birinin yerini alabilir. Örnek olarak; İşçi partisi verilebilir. İşçi partisi, Liberal partinin yerini alarak bu süreci kendi lehine çevirmeyi başarmıştır.
Batı tipi demokrasi modellerinden sonra kısaca Marksist modeldeki demokrasi anlayışından bahsedip toparlayalım.
 
B) MARKSİST DEMOKRASİ
 
Bu bölümde Marksizm ve demokrasi dengesi üzerine kısaca duracağız.
Marksizm, batı demokrasi modelini kesinlikle reddeder. Marksizm’e göre toplumlar sınıflara bölünmüştür. Ve sınıflar arası bir mücadele vardır. Bu sınıflar arası mücadele devlet i ortaya çıkarmıştır. Devlet Marksizm’de egemen sınıfın kendi ayrıcalıklı durumunu sürdürebilmesi için, çoğunluğa karşı verdiği mücadele de bir araçtır.
Marksizm’e göre demokrasi işçi sınıfının sosyalizmi kurmasıyla gerçekleşecektir. İşçi sınıfı demokrasi mücadelesi içinde kendini geliştirecek, olgunlaştıracak, demokrasi mücadelesini adım adım ilerleterek kesin zafere hazırlanacaktır. Lenin’in dediği gibi, demokrasinin önemi sınıf mücadelesini genişletmesi, açması veya bilinçlendirmesindendir.
Pekiyi işçi sınıfı nasıl galip gelecektir sorusuna ise verilen cevap tüm ilerici ve demokratik güçlerle eylem birliği içinde olacaktır.
Marksizm’de demokrasi mücadelesi bu süreçten sonra tekelci burjuvaziye yönelecek ve işçi sınıfının haklarını elinden alan burjuvazi yıkılarak demokrasi mücadelesi şekillenecektir.
Çalışmamızın son bölümünde kısaca bir değerlendirme yapmak gerekirse; demokrasi yüzyıllar boyu gerek kelime itibarıyla gerekse içerik itibarıyla üzerine açıklama yapılmaya çalışılan bir kavram olmuştur diyebiliriz. Yüzyıllar boyunca insanoğlunun kendisi için en iyi yönetim biçiminin ne olduğu sorusuna çoğunlukla verilen cevap demokrasi olmuştur. Ama unutulmaması gereken bir değerlendirmeyi de eklemek gerektiği kanısındayız: demokrasi hiçbir zaman salt yönetim biçimi olarak değerlendirilmemeli aynı zamanda bir yaşam tarzı olduğu da ayrıca ve güçlü bir şekilde vurgulanmalıdır.
Nitekim Emre Kongar’ da demokrasi için şu açılımı getirmektedir:
Demokrasinin gereklilik koşulu çoğunluk yönetimi; yeterlilik koşulu ise insanın temel hak ve özgürlükleri olmalıdır.
KAYNAKÇA
1) Aron; Raymond; Demokrasi ve Totalitarizm; çev: Vahdi Hatay; Kültür Bakanlığı yayınları; İstanbul; 1975
2) Ateş; Toktamış; Utanç Yüzyılı; Altın kitaplar;1. Baskı; İstanbul;1999
3) Çam; Esat; Siyaset Bilimine Giriş; Der yayınları; İstanbul;1990
4) ERTÜRK; Selahattin: Diktacı Tutum ve Demokrasi; Kültür Bakanlığı yayınları; Ankara; 1993
5) Fuller; Graham: The Democracy Trap( Demokrasinin Çıkmazları)Altın kitaplar; 1.baskı; İstanbul 1996
6) Mert; Murat: Temsil, Demokrasi ve Siyasal Kültür Kavramları Ekseninde 3 Kasım Seçimlerinin Düşündürdükleri; Türkiye ve Siyaset dergisi; kış 2003 sayısı.
7) Kışlalı; Ahmet Taner: Siyasal Çatışma ve Uzlaşma; İmge Kitabevi; 2.baskı; Ankara; 1992
8) Kongar Emre: Demokrasi ve Laiklik; Remzi Kitabevi; 1.baskı; İstanbul 1997
9) Köker; Levent: Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi; İletişim Yayınları; 3. Baskı; İstanbul; 1995
10) Parkinson; C.Nortcote: Siyasal Düşüncenin Evrimi; Remzi Kitabevi; İstanbul; 1984
11) Sartori; Giovanni: Demokrasi Teorisine Geri Dönüş; çev: Tuncer Karamustafaoğlu, Mehmet Turhan; Türk Demokrasi Vakfı yayınları; Ankara 1993
12) Tanilli; Server: Devlet ve Demokrasi Anayasa Hukukuna Giriş; Say yayınları; 2.baskı; İstanbul;1981
13) Tanilli; Server: Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz? Cem Yayınevi;7. Baskı; İstanbul; 1995
14) TOURAINE, Alain: Demokrasi Nedir? Çev: Olcay Kural YKY yayınları; İstanbul;1997
15) Vergin; Nur: Siyasetin Sosyolojisi; Bağlam Yay; İstanbul;2007
16) Ana Britannica Ansiklopedisi ilgili maddeleri(7 ve 20. Ciltler)
17) Hayat Ansiklopedisi; 2 cilt; demokrasi maddesi.
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle…

Yorumlar

Ufak bir düzeltme

Sayın Ekici, yazı için emeğinize sağlık.

Ancak şu hususları dile getirme gereği hissettim. İsviçre Konfederasyonu bugün doğrudan demokrasiye örnektir. Ayrıca Doğrudan ve Temsili demokrasiye Yarı-temsili demokrasi de eklenmeli diye düşünüyorum.

Bunun haricinde bu tür demokrasi şekilleriyle, liberal demokrasi, sosyal demokrasi gibi içerik bileşimlerinin karıştırılmaması, ayrı bir sınıf altında alınması gerektiğini düşünmekteyim.
Birisi şekil, birisi demokrasiyle birleştirilen ideolojik türlerdir.

Hatta bu ikisi arasında yer alan demokratik sosyalizm, sosyal liberalizm, sosyal muhafazakarlık vb... türler de eklense ve tarihten örnekler verilse daha uygun olabilirmiş.Muhafazakar demokrasi de unutulmuş.

Bir de Atinalılar 30 tiranlık sisteminden sonra, demokrasi ile yönetilmişlerdir, doğru. Ancak Spartalılar demokrasi değil, tiranlıkla yönetilmekteydi. Hatta daha sonra bu tiranlık biraz devşirilerek Ortaçağda Mora Despotluğuna dönüştürülmüştür.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.