BRIC(S): Post Varşova Paktı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Post ideolojiler, temel olarak ana ideolojinin yenidünyayla entegre olmasına hizmet etmektedir. Ancak gelişen dünya post kavramını ideolojilerin tekelinden sıyırıp geçmişin önemli değerleri üzerinden de tanımlamaya başlamıştır.


Yeni dünya düzeninde BRIC ve BRIC gibi bir çok sub global örgütler, örgütlenmeler görülmeye başlamıştır. Kuşku yok ki bunların her birinin varlığı yeni düzenin inşasında ciddi birer işaret fişekleridir.

BRIC ülkeleri üzerine internet üzerinde fazlaca bir kaynak bulunmamaktadır. Diğer bir tarafıyla söyleyeyim: Dünya’nın %40 ının yaşadığı bir alandaki örgütlenme üzerine etraflı analizler söz konusu değildir.

Bunu dedikten sonra, konuya meraklı birçok çalışmacı ve araştırmacının tepkisini çekmeye hazırım:

BRIC ülkeleri yenidünyanın VARŞOVA PAKTI’dır.

Soğuk savaş döneminde Amerikan güdümlü NATO’ya karşın; Rusya’nın başını çektiği askeri bir pakt olan Varşova paktı, kuzey sınırımıza dayanmıştı.

1952’de NATO’ya girmek için, 1950 yılında Kore Savaşına asker yollanarak, BATI’ya YÜZÜNÜ DÖNMÜŞ bir ülke olarak tarafımızı seçmiş NATO saflarına katılmaya hak kazanmıştık.

Günümüze geldiğimizde, Soğuk savaş bitmiş, NATO’nun gerekçesi ortadan kalkmış, NATO’nun yeni görevi 2002’de yayımlanan NATO konsept genişletme toplantı tutanağına göre de NATO’nun Ortadoğu’ya özellikle Ön Asya yerleşimlerine kaymış olduğunu gördük.

Öte yandan Varşova Paktı ortadan kalkmış, Rusya yeni işbirliklerine yönelmiştir. Avrasya Birliğine yönelmesi, BRIC ülkeleri içerisinde ele alınması gibi.

Varşova paktı, Soğuk savaş döneminde bir “silahlı güç” üzerinden varlığını tasavvur etse de yeni düzende bu “Post” dediğimiz kavramın içerisinde yapı “şimdilik” silahsız bir yapı üzerinden var olmaktadır.

Nedir bu BRIC?

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin’den oluşan kimi yerde “mahşerin dört atlısı” olarak tanımlanan bu yapı, ilk kez 2001 yılında Goldman Sacks’ın baş ekonomisti Oneil tarafından tanımlanmıştır.

Ülkelerin baş harflerinden yapılan bir kısaltmayla ortaya çıkan bu yapı, 2050 döneminde “hiçbir şekilde bir araya gelemese de” küresel kaplanlar için bir tehdit oluşturuyor. Bu tehdidin gerekçesinde ise dünya nüfusunun 2011 verileri ile yüzde 40’ı dünya ekonomisinin de yüzde 20’sini elinde tutması yer alıyor.

Her ülkeyi tek tek irdelemek yerine farklı bir yol izleyerek, yapıya katkıları üzerinde aktarımlarımıza devam edelim:

Dünya, siyasi şablonda mikro milliyetçilikleri, etnik yapıları, kimlikleri, bölgesel düzeyde ayrılıkçı yapıları desteklerken; öte yandan da küresel, bölgesel, sub global örgütlenmeler de artmaktadır. Bu, dünyada karar alıcıların içine düştüğü bir paradokstur.

Bu paradoksa göre; bir yandan mikro milliyetçi yapıları teşvik eden küresel kaplanlar diğer yandan ulus üstü örgütleri kurarak büyük payı kapmayı düşünmektedir.  Kaplanların kendi ülkelerinde ortaya çıkabilecek sorunlar, mikro milliyetçi eğilimler de ulus üstü örgütlenmeler vasıtasıyla bu eğilimleri bertaraf etmeye çalışacaklardır.

İşte bunların gölgesinde ortaya çıkan BRIC ülkeleri, dünyada birkaç ekonomist dışında geleceği ön görülmeyen, parlak olmayan bir yapı olarak ilan edilmiş duruma geldiler. Eski dünyanın “iki kötü kardeşi” Rusya ve Çin’in birlikte yer aldığı bir yapıya, dünyanın en yoğun nüfuslu ikinci ülkesi Hindistan’ın eklenmesi ve Latin Amerika’dan da Brezilya’nın dahil olması küresel kaplanlara Soğuk Savaş’ın “DEHŞET DENGESİ” ni hatırlatır gibi etki yaratmıştır.

O kadar ki, yaptığınız araştırmalarda BRIC ülkelerini ve BRIC in geleceğini öven çalışma sayısı parmakla sayılacak kadar az bir halde karşınıza çıkmaktadır.

BRIC, bu zamana kadar 3 toplantı yaptı. İlki Rusya’da, İkincisi Brezilya ve son olarak Çin’de yaptığı toplantılarda ilgililerince yeteri kadar gündeme geldi.

İşlenen konulara baktığımızda; ekonomi ağırlığı öne çıksa da 2.toplantıda dile getirilen İklim değişikliği konu başlığı ve 3. Toplantıda NATO’nun Libya operasyonunu kınama karar ı alması BRIC ülkelerinin, yeni düzende tuttuğu safı belirtme noktasında ciddi ön görülerde bulunmamıza sebep oluyor.

Eski düzenin Varşova paktı silah üzerinden bir kutup yaratsa da yeni düzende bu süreç POST hale bürünmüş ve ekonomi başta olmak üzere birçok alana eğilme fırsatı doğmuştur.

BRIC bu yıl içerisinde saflarına Güney Afrika Cumhuriyeti’ni dahil ederek BRICS olmuş ve dünyanın hemen her kıtası üzerinden dünyaya selam yollamaktadır.

Brezilya her ne kadar Latin Amerika’nın ABD’si benzetmelerine maruz kalsa da Lula da Silva’nın maden ocağından gelip devlet başkanlığına gelmesi, ardından bir kadına koltuğunu devretmesi neo sosyalist okumalarda sıklıkla atıf yapılan durum halinde karşımıza çıkmaktadır.

Bu yönü sebebiyle, küresel işbirliğinde yeni akım alanlarına yönelmesi Brezilya’nın gelecek siyasetinde adından sıkça söz ettireceği bir ülke olmasına sebep oluyor.

The Economist’e göre, 2008-9 krizine en son girip ilk çıkan ülke olması da Brezilya’nın aslında ne kadar dikkate alınması gerektiğine işaret eden bir dipnot.

Başka bir dip notta bizden gelsin: Brezilya bayrağındaki “Ordem a Oressa” sözcüklerinin bizdeki karşılığı İttihat ve Terakki’dir. Birleşme ve ilerleme… İlerleyen Brezilya yenidünyayla birleşmekte ve güç sahnesine sıkı adımlarla yürümektedir.

BRIC’e yönelik eleştirilere baktığınızda, sekretarya gibi kurumlarının olmaması, mevzuatının olmaması, sadece liderlerinin bir araya geldiği, ülkelerinde demokrasinin olmadığı gibi kuru, tutarsız ve aceleci eleştirilerle karşılaşıyoruz.

Sekretarya eğer Birleşmiş Milletler’deki gibi olacaksa, mevzuattan kastedilenin AB’nin mevzuatı gibi bir mevzuatsa, tüm heyetlerin bir araya gelmesinden kastedilen NATO’nunki gibiyse, demokrasiden kastedilenin Arap Liginin Suriye’ye demokrasi çağrısı yapmasıysa, kimse kusura bakmasın bu yapı kurulsun ve dünya yeni düzenin kutuplarıyla yaşamaya alışsın.

BRIC’e yönelik bu olumsuz vurguların temel gerekçesinde “klasik yaklaşımlar” yer almakta ve analistlerle birlikte araştırmacılar aceleci davranmaktadırlar.

Şimdi BRIC’i eleştirenler, geleceği yok diyenler, küresel çöplükte “öte mahalle horozları” muamelesi yapanlara kendi sözleriyle hatırlatma yapıp noktalayalım:

Neden bu sefer Laissez faire, laissez passer(*) demiyorsunuz!

Saygılarımla

İlker EKİCİ

ilker.ekici@politikadergisi.com

*Laissez faire, laissez passer: Liberal iktisadi doktrinin babası olan Adam Smith’le özdeşleşmiş, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” yaklaşımı.

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.