Bıldırcının Beyliği Arpa Biçilene Kadardır

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Türkiye’de dengeler değişiyor. Son bir yılda o kadar çok şey değişti ki, analize nereden başlayacağını bilemiyor insan.
Öncelikle dış politikadan başlamayalım. Birkaç ay öncesinde dış basın  -iç basın da tabi- Türkiye’nin ekseninin batıdan doğuya doğru kaydığını konuşmaktaydı. Bilhassa AB ile müzakerelerin kaplumbağa hızıyla ilerlemesi ve İsrail’le yaşanan gerginlik bu tespitin yapılmasında etkili oldu diye düşünüyorum. Aynı dış basın, (Financial Times ve Wall Street Journal önderliğinde) Türkiye’nin yükselen yeni bir süper güç olduğunu, BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) arasına girebileceğinden bahsetti.
Türkiye’nin yükselen bir süper güç olduğunun pek zannetmemekle birlikte, bölgesel bir aktör olmaya başladığı söylenebilir. Ancak burada Türkiye’nin yükselmesinden ziyade, jeokültürel konumu daha büyük pay sahibidir. Çünkü doğu dünyasını kontrolünden tamamen kaybetmekte olan batı  -özellikle ABD- doğuya yönelik bazı açılımlar yapmaya çalışmaktadır, Türkiye’yi de bu doğrultuda bir aracı olarak kullanmaktadır.
Türkiye, sosyokültürel yapısıyla buna en uygun aktördür denilebilir. Süper bir güç olamayacağını düşünüyorum, çünkü süper güç olmak için, haydi onu geçtim en azından küresel düzlemde sözü geçen bir ülke olmak için dört tane faktörü de bir ülkenin bünyesinde bulundurması gerekir.

Bunlar, askeri güç, teknoloji-bilgi gücü, siyasi güç ve ekonomik güçtür. Türkiye’de ise askeri ve siyasi güç dışında diğerleri sallantıda ve belirsizdir.

Eksen kayması meselesine dönecek olursak, ben bunun sebebinin –AKP’nin siyasi- kültürel yapısını ve tarzını bir kenara bırakırsak- daha çok dış ticarette ve uluslar arası ekonomide aranması gerektiğini düşünmekteyim.
Zira batı ekonomisi 2008 krizinden sonra hala toparlanabilmiş değil ve özellikle AB ile birlikte Euro bölgesinin geleceği belirsiz. Avrupa’nın nüfus artış hızı çok yavaş ve gelecek vaat etmemekle birlikte, ekonomik yapısı da çok hantal kalmaktadır. Özellikle otomotiv sektöründe yeniden bir durgunluk baş göstermiştir.

Bunun Türkiye için önemi şudur. Türkiye ihracata dayalı büyüme modeli ile büyümeye çalışan bir ülkedir dolayısıyla dış talep ekonomimiz için çok büyük önem arz eder. Bizim en büyük ihracat yaptığımız bölge ise Avrupa –özellikle Almanya-. Bu ihracatın en büyük kalemlerinden birisi de otomotiv sektörü. Avrupa’daki büyümenin yavaşlaması ve yurt dışından gelen efektif talebin daralması sebebiyle Türkiye kendisine yeni pazar arayışı içine girmiştir ve Orta Doğu ile Uzak Doğu Asya, bu yeni pazarlar olabilme potansiyeli göstermektedir. ( Hele de Çin’in GSYİH’sinin ABD’yi 2020’li yıllarda geçeceğinin öngörülmesi, dünyanın yeni ekonomik güçlerinin Uzak Doğu Asya’da olacağının düşünülmesi ve dünyanın yeni finans merkezinin Kuzey Atlantik’ten Basra Körfezi’ne kaydığının göz önünde tutulması düşünülürse.)
Bu yeni pazarlarla ticaretin genişlemesi içinse tabi ki, gümrük politikaları ve diplomasi önemli bir rol oynamaktadır. Bu sebeple hükümetin, gelecek vaat etmeyen batıdan, daha parıltılı gözüken doğuya doğru bir eksen kaymasının, bu ekonomik ve ticari sebeplerden dolayı olağan olduğunu düşünmekteyim.

Daha vahim bir gelişme ise, geçtiğimiz ay içerisinde yaşandı. Kimse pek dikkat çekmediyse de, Ali Babacan, 2010 cari işlemler açığının GSYİH'e oranının %6,5 civarında gerçekleşeceğini tahmin ettiklerini söyledi. Gerçekten de, basınımızda ve bilhassa iktisatçılarımız arasında bu durumun vehametine dikkat çeken kimse olmadı. Sözüm ona Türkiye'de 2008 krizini ilk tahmin eden Bay Briyantin ağzına bile almadı bu durumu.

Makro Ekonomik Analiz'de, cari işlemler/GSYİH'nin %3,5 ile %5 arasında olması, tehlike arz eden makro ekonomik bir gösterge, bir kriz erken uyarı işaretidir. Kaldı ki biz üst sınırın 1,5 puan üstünden bahsediyoruz. Halen de kendimizi büyüyoruz diye avutuyoruz maalesef. Geçenlerde bir bankanın genel müdürünün belirttiği gibi, büyüyoruz ama neremiz büyüyor belli değil. İçimiz de bir ur mu büyüyor yoksa?!

İç politikaya dönecek olursak da, alkol yasakları, öğrenci hareketleri ve tribün protestolarıyla ilintili olarak ortaya çıkan yeni yasaklar, Anayasa Mahkemesi’nin yapısının değişmesi etrafında dönen sert çatışmalar… Bunların pek hayra alamet olmadığı söylenebilir.

Başbakan’ın giderek tahammülsüz, hoşgörüsüz ve anti-demokratik tavırları ve amaçları, Türkiye’yi orta vadede bir demokrasi olmaktan çıkartacağa benziyor. Başbakan özellikle referandum sonrası rahatlıkla çok değişti ve sertleşti. Daha dün mağdur rolüne yatıp kendisini hapse atan hukuk sistemini yerden yere vururken, bugün BDP’lilerin “Halkın iradesini yargılayamazsınız!” yazılı pankartına binaen, “Eğer halkın iradesiyle gelen yasal sınırları aşıyorsa yargılanır. Öyle ben seçimle geldim, asarım keserim diyemezsin!” demektedir.

E ama sayın başbakan, daha birkaç ay önce referandum arifesinde, ben yargılandım, mağdur edildim diye yaygara koparan, söz konusu pankart karşısında dile getirdiğin teze acımasızca saldıran siz değil miydiniz? Şimdi ne oldu da tam tersini düşünmeye başladınız? Yoksa eline geçirdiği üstün bir güçle, AKP artık, çok eleştirdiği statükocu davranışa mı bürünmeye başladı? Kendi statükosunu mu yaratmaya başladı? (Bu konuyla ilgili analizimi, http://www.politikadergisi.com/makale/akp-statukoculuga-mi-karsi-bugunun... linkinde ‘AKP Statükoculuğa mı Karşı, Bugünün Statükosuna mı? Yoksa Statüko Kader mi?’ adlı makalemde bulabilirsiniz)
Peki sizin yaptığınız şu anda “Eğer halkın iradesiyle gelen yasal sınırları aşıyorsa yargılanır. Öyle ben seçimle geldim, asarım keserim diyemezsin!” şeklinde dile getirdiğiniz durum değil midir? Başkası olunca yargılanır, ama Recep Tayyip Erdoğan yargılanamaz, öyle mi?

Bütün bu gelişmeler şunu gösteriyor ki, siyasette güçlü olan her zaman elindeki gücün sarhoşluğuyla aşırılığın baş döndürücü rehavetine bırakmaktadır kendisini ve hep daha fazlasını istemektedir. Güçlü olan haklıdır zihniyeti, yaratılmaya çalışılan uluslar arası hukuk ve aciz uluslar arası kurumlara rağmen, hala yürürlükte. De jure ile de facto arasında büyük bir uçurum halen var ve demokrasi de demokrasi diye ağlayanların demokratlığı, iktidarı ele geçirinceye kadar. Yani, bıldırcının beyliği arpa biçilene kadardır.

Yorumlar

TBMM BANKALARA TESLİM OLDU. MECLİSTE DEVLET ELİYLE SOYGUN YASASI

E-DEVLET OLGUSU İLE OLUŞACAK ŞEFFAFLIK VE DENETİMİ İSTEMEYEN AKP HÜKÜMETİ, E-DEVLET OLGUSUNU BANKALARIN İNTERAKTİF YAPISI İLE SAĞLAMAK İSTİYOR. VE ŞEFFAFLIĞIN ÜSTÜNE ŞAL ÖRTEREK DEVLETİ SOYGUNCU BANKALARA TESLİM EDİYOR.
e-devleti oluşturmak bu kadar zor mu? (İsteyene ve istemeye bağlı. istek vahşi kapitalizm.)
ASIL İSTEK TÜRKİYEYİ VE HALKIMIZI DAYATMALARA MECBUR ETMEK.
Hükümet e-devleti oluşturmamak için vatandaşına mağdurluklar üstüne mağdurluklar yaşatıyor. Sağlıkta UBB nın bir türlü dikiş tutturamaması ile hem eczacılar, hem vatandaş mağdur oluyor. Yapıdaki eksikliğin temel nedeni yatırım. Bu yatırım niçin yapılmıyor?
Şimdi de torba yasa çıkıyor. Ve içinde bankaların soygun yapması için gerekli düzenleme ile.
Bazen şeytanın doğru söylediği de olur. Doğruyu da gösterdiği olur. Ancak düşünerek akıl edemeyen insan; sabit fikir, ön yargı ile peşin hüküm kurarak bunu göremez ve şeytanı haklı çıkarır.
1980 Yılında dünyaya borç para bulmak için açılan rahmetli Özal’a batının, dünya bankası ve IMF nin tavsiyeleri ; SERBEST EKONOMİ, E-DEVLET OLGUSU, İLERİ TELEKOMİNİKASYON, DÜNYA REKABET ŞARTLARINA UYUMLU YASALAR İLE TÜRKİYE DİNAMİKLERİNİ ATEŞLE OLMUŞTU.
Nasılsa bunları yapmazlar umudu vardı. Rahmetli yapmaya çalıştı ve hayatı ile ödedi.
Sonrası hükümetlerin tek politikası YOLSUZLUK EKONOMİSİ POLİTİKASI idi. Bu politika için çalıştılar. Ve hala bu politika için yasalar çıkarılıyor.
Meclis, bu hafta kamuoyunda ''torba'' tasarı olarak bilinen düzenleme için mesai yapacak.
Bu mesai meclisin bankalara teslim mesaisi.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ VE VATANDAŞLARINI ABD. NIN AMACINA HİZMET EDEN DAYATMALARA TABİ OLMAYA MECBUR HALE GETİRME EYLEMİDİR BU.
Devleti fonlamak için vatandaştan krediyi esirgeyen bankalar için çıkarılan düzenleme için, AKP ÇOĞUNLUKLU meclis gayret gösterecek.
Sicil Affı yasası gibi devletin çıkardığı yasalara itaatsiz bankaların daha rahat uygulamaları için çıkacak düzenlemelerin çıkması için meclis gayret gösterecek.
CHP ve MHP bu sistemin partisi değilse acilen sine-i millete dönmeliler. Bu yasanın çıkmasına destek vermek aynı suça ortak olmaktır. Komisyonları terk etmenin yetmediği görülmüştür.
Hükümet 2006 Yılında IMF den kota artırma talebinde bulunmuştu. Ancak IMF reçetelerine de uymamıştı. Eksen Kayması Planı gereği IMF yi kendine mecbur göstermeye çalışmıştı. Tıpkı uyum yasalarını çıkarmayarak AB ye bizi almıyorlar demagojisi yaptığı gibi.
ASLINDA AKP’nin istediği yargılanmamak. Eleştirilmemek. Eksen Kayması ve İslamla Bütünleşme, İslam Halifesi olma gayretlerini rahatlık içinde yapmak.
Mısır, Tunus ,Lübnan da başlayan tüm İslam Ülkelerine ABD nin gayreti ile yayılan isyanlarda amaç Mısır’ın ve otuz yıllık diktatörünün İslam üzerindeki söz sahipliğini bitirmektir. İsyanlar bu ülkelerde diktatör liderlerin kaybetmesi gibi görülsede molla ve belamların destekleyeceği rejimlerin oluşacağı kaygısı taşımaktadır. Bu eylemlerin temelinde ABD yan ve güdümlüsü İslam Birliği oluşturmak amacı vardır. Tabi ki Halifelik bu birliği oluşturacak en büyük faktördür. Türkiye’yi ve Erdoğanı İslam lideri yapma amacıdır bu.
AKP Hükümeti Politikası , bu temel anlayışta ; yanlışları gösterip başka bir yanlışın oluşmasına zemin hazırlamak şeklindedir. Amaç dayatmaların uygulanmasına mecbur etmektir.
Devleti ayakta tutan erkler ayrılığı prensibini yıkmak için, diğer erkleri mali ve idari yapıda güçlendirmeyerek zayıf ve başarısız göstermeye gayret etmekteler. Böylece tüm erklere sahip olmak istemekteler. Bunun sebebi İslam’a hükmetme hevesidir. Başkanlık Sistemi istemi bu amaçlıdır.
Bu uğurda 10 sene boyunca AB. ne ve Global Rekabet şartlarına uyum sağlayacak yasalar çıkarılmamış, meclisten çıkan yasalar yürürlüğe konulmamış, yürürlükte olan yasalarda işletilmemiştir. Devletin güvenirliliğini sağlayacak yasaların olmamasının doğurduğu yasal boşluklar, vatandaşın devlete ve devlet kurumlarına olan itibarını da yok etmektedir.
Amerikan Emperyalizmi amacına hizmet eden bu sinsi plan ezberlerin yok edilmesi ile yıkılır. Başkanlık sistemi yerine e-devlet olgusu içinde yarı doğrudan demokrasi uygulamaları, bağlı olarak devlet politikası ve devlet denetimi sağlayacak akil adamlar meclisi senatonun varlığı tartışılmalıdır.
Bir mefhumu anlatarak kabul ettiremezsiniz. Ancak hissettirerek kabul ettirirsiniz. Zira insan oğlu hissetmediği ve görmediği şeylere inanmaz.
AKP bu gerçekle hareket etmiş, yargının acziyetini yukarda bahsettiğim şekilde hissettirmeye çalışmıştır. Buna mukabil gerek yargı ve gerek asker zamanın hakemliğine sığınarak AKP nin maskesini düşürmüşlerdir. Devletin kontrolsüz ve denetimsiz yönetildiği gerçeği hissedilmeye başlamıştır.
ABD dayatmalarına bağlı olarak, IMF ye bağımlı olmak istemeyen hükümet iç borçlanma yoluna giderek devleti bankaların eline teslim etti. Bu teslimiyet yasalarla vatandaşı soyguna dönüşüyor.
Devlet topladığı vergileri ve tüm gelirleri yüzde 6 faiz bandında bankalara yatırıp orda mevduat oluşturuyor. Bu mevduatın tek ve güvenilir müşterisi olmak için yasalar çıkarıyor ve bu yasalarla hem vatandaşı soyduruyor hem de bu mevduatı yüzde 19-22 faiz bandında borçlanarak geri alarak devleti soyduruyor.
Bu soygunlar, borcunu ödemekte güçlük çeken vatandaş için acizlik vesikası çıkarmak ile başlıyor; bankalar bu tahsilatı yaptıktan sonra sözde şaibeli alacaklarını tefeci factoringlere devrediyor. Bu kez de bunlar ayni metotla mükerrer tahsilat yapıyor. Bankalar/Factoring Şirketleri karşılıksız çek konusundaki hukuk dışı uygulamanın orta vadede kaldırılmak zorunda olduğunu bildikleri için hükümete bir sigorta sistemini uygulamaya koydurtmak istiyorlar.
Buna göre, çek hamillerini koruma maksatlı bir sigorta sistemi oluşturtulacak, bu sigorta fonu çekini tahsil edemeyenlerin alacaklarını ödeyecek.
Fonun kaynağı, tabii ki, yeni vergi, harç, vs. ile sağlanacak. Yani vatandaş zorla para verecek ve factoring şirketleri çeklerini tahsil kaygısı yaşamadan tefeciliklerine devam edecekler.
Uyanıklığı, afedersiniz ama namussuzluğu, görüyor musunuz? Çek Mağdurlarının eylemleri de (hükümet lehine veya aleyhine olsun farketmiyor) bu sistemin oluşturulmasında gerekçelerden birisi olarak kullanılacak !!!

http://www.beyazgazete.com/tvprogramlari/basin-kulisi/basin-kulisi-34-bo...

http://www.kure.tv/webtv/803-haber/borc-affi-geldi-ama-bankalarin-kara-l...

http://haber.mynet.com/detay/guncel/banka-hesabi-olanlar-dikkat/553621
ÜRETMEYEN, ÜRETİMİ HER GEÇEN GÜN BALTALANAN DEVLET VE VATANDAŞI BORÇLA GÜN GEÇİRMEKTEDİR.
Bu nedenle DIŞ BORÇ ve CARİ AÇIK rekor artışlar göstermektedir. Ödemeler dengesi bankalarda oluşan taşıma suyla sağlanmaktadır.
İslam ülkelerinde baş gösteren isyanlar domino etkisi yaratmaktadır. Bu etkinin ülkemizde baş göstermemesini isteyen başbakan CHP yi eşkiyalıkla suçlamaktadır.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.