24 Temmuz'u Fark Etmenin Önemi…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

24 Temmuz geçti, gitti…

Kim farkında?

Oysa Türkiye’nin geleceği bu farkındalığa bağlıdır.

Bağımsızlık Savaşı’nı kazananlar 24 Temmuz günü Türkiye’nin tapusu Dünya kamuoyunca tescil ettirmişlerdir.

Türkiye bugünkü hudutlarını 24 Temmuz Lozan anlaşması ile kazanmış, belirlemiş ve tüm dünya milletlerine kabul ettirmiştir.

Diyelim ki, başınızı sokacak bir eviniz var.

Gittiniz tapu dairesine, bastırdınız parayı ve aldınız tapunuzu…

Getirip, şerefine iki duble rakı içtiniz, mesela/ örneğin…

24 Temmuz olmasaydı eğer, işte sizin bu tapunuz da var olamazdı.

Mesele budur!

Kişisel çıkar, toplumsal ortak payda ile desteklenmediğinde, yoktur!

Ve asla savunulmaya değer değildir.

Ancak bugün… 24 Temmuz’da Türkiye’nin tapu senedine bu ülke adına imza koyan İsmet Paşa sorgulanmaktadır.

Aşağılanmaktadır.

Yerin dibine sokulmaya çalışılmaktadır.

Bir düşünün… Lozan’da Türkiye’nin karşısında kimler vardı?

Lozan’da Miralay İsmet Paşa’nın dövüştüğü kişiler kimlerdi?

Ve Türkiye Cumhuriyeti’ni Lozan’da kurulan anlaşma masasına yabancı güçlerle eşit koşullarda oturtan milli mücadelenin kahramanları kimlerdi?..

Bu tespit çok önemlidir.

Masanın karşı yakasında oturanlar işgalci güçlerdi.

Başka?
İşgalci güçlerin ülke içindeki işbirlikçileri.

Peki, bugün Lozan masasında ülkenin bağımsızlığını savunan İsmet Paşa’yı yıpratmak için etkili bir psikolojik savaş başlatmış olan güçler kimlerdir?..

Devlet, bu yılın 24 Temmuz’unda Lozan Zaferi’ni kutlamış mıdır?

Cumhurbaşkanı, Başbakan şu ya da bu makam 24 Temmuz’u anmış mıdır?

Aklının ucuna getirmiş midir?

Peki niçin?

Niçin Türkiye devleti, egemenlik alanı içinde bulunan toprakların tapusunun alındığı günü kutlamamaktadır?

Bu ülkeyi yönetenlerin, bu ülkenin hükümranlık hakları ile bir ilgileri, ilintileri ve münasebetleri yok mudur?

Bu kişiler topluluğu, tapusuna sahip çıkmadıkları bir ülkeyi yönetme hakkını nereden almaktadırlar?

Bu ne biçim demokrasidir?

Bu ne biçim siyasi tercihtir?

Bu ne biçim bir sistemdir ki, egemenlik hakkının elde edildiği güne saygı, muhabbet ve minnetle yaklaşmayan bir siyasi kadro, tepe tepe kullandığı bu egemenlik hakkını yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adı altında, terk etmeye hazırlanmaktadır?..

Bu işte bir yanlışlık olduğu aşikârdır.

Ancak bu yanlışlığı çözecek olan da, halkın iradesidir.

İşte bu nedenle benimsenen tüm hedef, o iradenin çarpıtılması yönündeki çalışmalardır, yalandır, dolandır, saptırmadır, demagojidir…

Gelin daha açıkçasını söyleyelim:

- Sistemli bir beyin yıkama saldırısıdır!

Hal böyle olunca da bizler için temel hedef, bu beyin yıkama faaliyetine karşı mücadele etmektir.

Nasıl mı?

Konuşarak, anlatarak, davranarak, karşı çıkarak ve etkili, bilinçli duruşlar sergileyerek.

Kişisel çıkar ve gelecek hedeflerini benliğimizin içine gömerek…

 

Faruk HAKSAL

faruk.haksal@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.